1992_BoscoT_Don_Bosko_Una_biografia_nuova_TURCO


1992_BoscoT_Don_Bosko_Una_biografia_nuova_TURCO



1 Pages 1-10

▲back to top


1.1 Page 1

▲back to top


GENÇLİĞİN BABASI VE ÖĞRETMENİ

1.2 Page 2

▲back to top


1.3 Page 3

▲back to top


1.4 Page 4

▲back to top


T. BOSKO
DON BOSKO
Tûrkçeye Çeviren
GIOVANNI SCOGNAMILLO

1.5 Page 5

▲back to top


SALÈSIENS SAINT JEAN BOSCO
Ölçek Sokak, 82
80230 Harbiye - İSTANBUL

1.6 Page 6

▲back to top


ÖNSÖZ
İstanbul'daki Salesyenler, bu yayını Türkçe olarak sunmaktan
memnundur.
Onların yaşamları kurucuları ve babalandır Aziz Giovanni
BOSKO.
Bu büyük eğitimciyi Türkiye'deki gençlerin de tanımaları ve
onu sevmelerini arzuluyorlar.
Örneklerini ve eğitimini izleyerek iyi yolda değişmeye ve
namuslu bir halk olmaya gayret gösteriniz.
İstanbul, Temmuz 1992
3

1.7 Page 7

▲back to top


1.8 Page 8

▲back to top


1
ON İKİ YAŞINDA BİR GÖÇMEN
O gece, mutfakta, ekmekle birlikte acı sözler de yutuldu. Can
yakan sözlerdi bunlar. Giovanni'yi ve tabağının yanından hiç
eksik olmayan kitabını gören Antonio sesini yükseltti:
- O kitabı ben ateşe atarım.
Anne Margherita, her defasında olduğu gibi uzlaşmayı de­
nedi:
- Giovanni diğerleri gibi çalışıyor, kitap okumak istiyorsa sana
ne bundan?
- Beni ilgilendirir çünkü bu kulübeyi ayakta ben tutuyorum.
Tarlada canım çıkıyor benim. Herhangi bir küçük beyi de besle­
mek niyetinde değilim. O, günün birinde, yolunu bulacak, biz ise
burada çorba ile yetineceğiz.
Giovanni şiddetli bir tepki gösterdi. Karşılık vermesini bilirdi
ve diğer yanağını uzatacak insan hiç değildi. Antonio elini kaldır­
dı.
Giuseppe korku içinde bakıyordu. Margherita araya girmeye
çalışmasına rağmen Giovanni yine fazlasıyla dayak yedi. Daha on
iki yaşında olduğundan, kendinden yedi yaş büyük olan Anto-
nio'ya karşı koyamıyordu.
Giovanni yatağında, acıdan değil de öfkeden ağladı. Biraz öte­
sinde, o gece hiç uyumayan annesi ağlıyordu. Sabah Margherita
kararını vermişti. Giovanni'ye yaşamının en acılı sözlerini söy­
ledi:
- Evden uzaklaşırsan iyi olur. Antonio artık seni çekemez
oldu. Günün birinde sana kötülük bile yapabilir.
- Nereye gideceğim?
5

1.9 Page 9

▲back to top


Giovanni'nin yüreği sızlıyordu, Margherita'nın ki de. Ona,
Morion'da ve Moncucco bölgesinde, bir kaç çiftlik önerdi.
- Beni tanırlar. Sana bir süre için verebilirler. Sonrasını
düşünürüz.
Sis ve Bohça
O gün bohçasını hazırladı. Birkaç gömlek, iki kitabını ve bir
somun ekmeğini koydu içine. Aylardan Şubat'tı. Yolda ve civar­
daki tepelerde kar ve buz vardı.
Ertesi sabah Giovanni yola koyuldu. Anne Margherita kapıda
durup ona baktı, sis küçük göçmenini yutuncaya kadar arkasın­
dan el salladı.
Annesinin önerdiği küçük çiftliklerden istedi. Bir çocuğa
uygun işleri olmadığını söylediler. Öğleden sonra umutlarını da,
somun ekmeğini de tüketmişti. Artık baş vurabileceği bir Mog-
lia'lar kalmıştı. "Bay Luigi'yi iste" demişti annesi.
Avluya açılan kapının önünde durdu. Yaşlı biri kapıyı kapat­
mak üzereydi. Ona baktı:
- Ne arıyorsun küçük?
-İŞ!
-İyi. Çalış. Hoşçakal, ve kapatmak için ağır kapıyı çekmeyi
sürdürdü. Giovanni kalan cesaretine sığındı.
- Bay Luigi'yi görmeliyim. Girdi. Moglia ailesi kapının hemen
yanında dağlarda kullanacakları sazları temizlemekle meşguldü­
ler.
28 yaşında genç bir köylü olan Luigi Moglia, hayretler içinde
ona baktı.
- Bay Luigi Moglia'yı arıyorum.
- Benim.
- Annem gönderdi. Size gelip ahırda çalışmamı söyledi.
- Bu küçük yaşta, neden seni evinden dışarı gönderiyor? Hem
6

1.10 Page 10

▲back to top


annen kim senin?
- Margherita Bosko. Ağabeyim Antonio bana eziyet ediyor.
Annem de buraya gelmemi, çırak olarak aramamı söyledi.
- Zavallı çocuk, kış mevsimindeyiz. Ahır için yardımcıları biz
Mart sonunda tutarız. Sabırlı ol ve evine dön.
Giovanni kendini yorgun ve ezik hissetti. Umutsuzca ağla­
maya başladı.
- Yalvarırım beni kabul edin. Ücret vermeyin ama evime geri
göndermeyin. İşte, dedi umutsuzluğun verdiği bir güçle, ben bu­
raya yere oturacağım ve kımıldamayacağım. Bana ne isterseniz
yapın, ben buradan ayrılmayacağım. Ağlayarak etrafa dağılan
sazları toplayıp temizlemeye koyuldu.
25 yaşında güzel bir kadın olan Bayan Dorotea çocuğa baktı,
duygulandı.
- İşe al onu Luigi. En azından bir kaç gün deneyelim.
15 yaşında bir genç kız olan Teresa da Giovanni'ye acıdı. Çift­
lik sahibinin kız kardeşi idi, ineklere o bakardı.
- Ben sizinle birlikte tarlalarda çalışabilecek kadar büyüğüm,
ahır için bu çocuk iyi olur.
Böylece 1827 yılının Şubat ayında, Giovanni Bosko ahır yar­
dımcısı olarak yaşamına başladı. Sabah akşam her işe yetişmele­
rine karşın, Moglia'lar varlıklı bir köylü ailesi idi. Bağlarda,
tarlalarda çalışır, öküzler ve ineklerle uğraşırlardı. Birlikte dua
ederlerdi. Akşam vakti aile şöminenin etrafına toplanır, teşbih
dualarını okurlardı. Pazar günleri Bay Luigi, Moncucco'da Başra­
hip Francesco Cottino'nun düzenlediği "Büyük Ayin"e herkesi
götürürdü.
Ahır yardımcısı Giovanni'nin işi, ne küçük düşürücü, ne de
olağanüstü idi. Mart sonunda civar çiftliklerde onun gibi onlarca
yardımcı bulunuyordu. Bu yoksul ailelerin çocukları için normal
bir yoldu. Annunziata Bayramında (25 Mart) çiftlik sahipleri köy­
leri dolaşır, pazar yerlerini tarar ve bir yıl süreyle çocukları işe
alırlardı. Mevsimlik yada "Au pair" işçiler 8 aylık sağlam bir
çalışma (Nisan-Kasım) karşılığında yemek, yatacak yer ve giysi­
lerle beraber 15 Liret alırlardı.
7

2 Pages 11-20

▲back to top


2.1 Page 11

▲back to top


Çırak Giovanni Bosko diğerlerinden farklıydı, daha çok gençti.
(12 yaşını doldurmasına daha 6 ay vardı). Özellikle içinde bir düş
taşıyordu. Gece vakti, kapalı gözlerle gördüğü gerçek bir düştü
bu. Bu düşü kendisi şöyle anlattı.
Geleceği İş aretleyen Bir Düş
"9 yaşımda iken, yaşamım boyunca beni derinlemesine etkile­
yen bir düş gördüm. Düşümde evime yakın bir yerde oyun oyna­
makla meşgul olan bir çocuk grubunun toplandığı oldukça geniş
bir avluda buldum kendimi. Bazıları gülüyor, bir kaçı da sövüyor­
du. O küfürleri duyar duymaz hemen aralarına katıldım, onları
susturmak için yumruklarımı ve ağzımı kullandım.
O an, soylular gibi giyinmiş, saygıdeğer bir "İnsan" göründü.
Yüzü öylesine aydınlıktı ki ona bakamıyordum. Beni adımla ça­
ğırdı ve şöyle dedi:
- Bu arkadaşlarını döverek değil de yumşaklık ve sevgiyle
kazanmalısın. Hemen onlara günahın kötülüklerini ve erdemin
değerlerini anlatmaya başla.
Şaşkınlık ve korku içinde yoksul ve cahil bir çocuk olduğumu
söyledim. O an kavgalara ve şamataya son veren çocuklar konu­
şanın etrafında toplandılar. Neler söylediğimi fark etmeden sor­
dum:
- Bana olanaksız şeyler emreden siz kimsiniz?
- Bunlar sana olanaksız göründüğü içindir ki itaat etmekle ve
bilgiye sahip olmakla bunları olası hale getirmelisin.
- Bilgiye nasıl sahip olabileceğim?
- Ben sana bir ÖĞRETMEN HANIM vereceğim. O'nun yöneti­
minde bilgili olabileceksin.
- Kimsiniz siz?
- Annenin sana günde üç kez kutsamanı öğrettiğinin
OĞLU'yum. Adımı annene sor.
O an yanında görkemli görünüşlü bir KADIN gördüm. Güneş
8

2.2 Page 12

▲back to top


gibi parlayan bir cübbe giyiyordu. Şaşkınlığımı görerek yaklaş­
mam için işaret etti. Sevecenlikle elimden tuttu.
- Bak..., dedi, baktığımda tüm o çocukların yok olduklarını
gördüm. Yerlerinde keçi, köpek, kedi, ayı ve başkaca hayvan ka­
labalığı duruyordu.
- İşte tarlan, çalışacağın yer burası. Alçak gönüllü, güçlü ve
dayanıklı ol. Bundan sonra hayvanlara yapılacak olanı sen çocuk­
larım için yapacaksın.
Başımı çevirdim, ve işte: Vahşi hayvanların yerine bir sürü
uslu kuzu gördüm. Sıçrayıp sesler çıkarıyorlardı. O İNSAN'ı ve O
HANIM'ı kutlamak istercesine.Düşümde, o zaman ağlamaya baş­
ladım ve anlamını kavrayamadığım için O KADIN'a açık şekilde
konuşması için ricada bulundum. O elini başıma koydu ve şöyle
dedi:
- Vakti geldiğinde her şeyi anlayacaksın.
Bu sözleri söylemişti ki bir gürültü beni uyandırdı ve her şey
yok oldu. Şaşkındım. Ellerim salladığım yumruklardan dolayı
sanki acıyordu, yüzüm o sokak çocuklarından yediğim tokatlar
yüzünden sanki yanıyordu. Sabahleyin düşümü ilk önce gülmeye
başlayan ağabeylerime sonra anneme ve nineme anlattım. Herkes­
ten bir yorum çıkıyordu.
- Çoban olacaksın, dedi Giuseppe.
- Bir haydut reisi..! diye alay etti Antonio. Annem:
- Belki papaz olursun dedi fakat kesin yorum ninemden geldi:
- Düşlere aldırmamak.
Ben ninem gibi düşünüyordum. Yine de o düşü aklımdan hiç
çıkartamadım. Sonraki yılların tümü derin şekilde o düşün izle­
rini taşıdılar. Margherita anne bunun bir yol işareti olduğunu
anlamıştı. Giovanni de bunu kısa sürede anladı.
Anımsamak İçin 180 Sayfa
58 yaşına varıldığında hiç kimse 5 yıl önce başına gelenleri
9

2.3 Page 13

▲back to top


anımsayamaz. Oysa ki herkes bir önceki günmüş gibi, 9, 11, 15
yaşını anımsar. Dizlerinde tırmandığı ağaçların sert kabuğunu
hisseder. Sanki çılgınca yanımızda koşan köpeğin sıcak tüylerini
daha dün okşamışız gibi.
58 yaşında iken, Papa'nın emri ile, Don Bosko ilk on yılının
öyküsünü yazdı. Bir sinema aygıtına benzer o belleği ile (az "man­
tık" ve çokça "görsellik") üç kalın defteri doldurdu. (180 sayfa).
Tarihleri biraz karıştırdı, fakat olaylar, anılar, ayrıntılar özel bir
canlılık taşımaktalar.
Bunun içindir ki, bugün o "anı" defterlerinde köylü çocuğu
Giovanni Bosko'nun yaşadıklarını en ince ayrıntılarına kadar iz­
leyebiliyoruz.
10

2.4 Page 14

▲back to top


2
KÜÇÜK VE BÜYÜK TRAJEDİ
"Annemin adı Margherita Occhiena di Capriglio idi. Babamın
ise Francesco. Ekmeklerini çalışarak, az ile yetinerek, dürüstçe
kazanan köylülerdi".
Giovanni Bosko 16 Ağustos 1815'te dünyaya geldi. Annesi ona,
Piemonte'de çok kullanılan kısaltılmış bir ad olan Givanin ismini
takmıştı.
İlk anısı babasının ölümüdür. Francesco Bosko küçük bir ev ile
bir kaç karış toprak satın almıştı. Oysa evdeki beş kişiyi geçindi-
rebilmek için varlıklı bir çiftçi olan komşusunun yanında çalış­
mak zorundaydı.
Bir, Mayıs akşamı, işten kan ter içinde dönerken, sahibinin
mahzenine girmek gafletinde bulundu. Bir kaç saat sonra yüksek
bir ateşle, ihtimal zatürre'ye tutuldu. 4 gün sonra öldüğünde
daha 35 yaşındaydı.
"Henüz 9 yaşıma basmamıştım ki..." diye anlatıyordu Don
Bosko, "Babam öldü ve yüzünü bile anımsamıyordum. Yalnızca
annemin sözlerini anımsıyorum."Artık babasız kaldın Givanin..."
Herkes ölünün odasından çıkıyordu bense kalmakta kararlıy­
dım. "Gel Givanin "diye ısrar ediyordu annem tatlılıkla .
"Babam gelmezse, ben de gelmek istemiyorum" diye yanıtlı­
yordum.
"Hadi gel yavrucuğum, baban yok artık". Bu sözleri söyledik­
ten sonra o aziz kadın, göz yaşları dökerek beni alıp götürdü. O
ağladığı için ben de ağlıyordum. O yaştaki bir çocuk ne anlayabi­
lir ki? Oysa o "Artık babasız kaldın" lafı daima belleğime saplandı
kaldı. Yaşamımda anımsadığım ilk olaydır.
11

2.5 Page 15

▲back to top


Büyülü Bir Mevsim
Giovanni'nin ikinci anısı aynı yıl içinde olan açlıktır. Becchi
Köyü, Bosko ailesine ait evin bulunduğu yer, kocaman ve dalgalı
tarlaların içinde bir tepede yükselen on kulübecik bir mekandı.
Etrafta bağlar, ormanlar vardı. Bucak merkezi Castelnuovo
D'Asti'den 5 kilometre mesafedeki Morialdo bölgesine dahildi.
1817 yılında Monferrato tepeleri (Castelnuovo Monferrato böl­
gesinin kuzeyindedir) tüm Piemonte ile birlikte ciddi bir kıtlıkla
karşılaştı. İlk yazda çığ düştü, sonradan uzun bir kuraklık geldi
ve tüm hasat yitirildi.
Köylerde açlık görüldü. Gerçek bir açlıktı bu, yol kenarlarında,
ağızları otla dolu dilencilerin cesetlerine rastlanıyordu. Döneme
ait bir belgede Piemonte'nin başkenti olan Torino'yu istila eden
göç anlatılıyor: Soluk yüzlü, paçavralara bürünmüş sıra sıra in­
sanlar tarlaları terk ediyorlardı. Ovalardan ve tepelerden aileler
kente doğru iniyor, kiliselerin, malikhanelerin önünde kamp ku­
ruyor, dileniyorlardı.
O büyülü mevsimdedir ki tüm aile Margherita'nın üstüne kal­
dı. Evde kötürüm, koltuğundan kalkamayan kaynanası (Frances-
co'nun yaşlı annesi), Francesco'nun bir önceki evliliğinden olan
Antonio (9 yaşında) ve iki çocuğu Giuseppe ve Giovanni (4 ve 2
yaşlarında) yaşıyordu. Okuması yazması olmayan bu köylü ka­
dını, o aylar boyunca en iyi yeteneğini sergiledi. Enerjik kişili­
ğini.
"Evde yemek olduğu sürece annem aileyi besledi" diye anlatı­
yor Don Bosko. "Sonra komşumuz olan Bernardo Cavallo'ya yiye­
cek getirmesi için bir miktar para verdi. Adam bir çok pazar gezdi,
fakat fahiş fiyatlarla bile hiç bir şey bulamadı. İki gün sonra,
akşam üzeri geri döndü. Herkes onu bekliyordu. Hiç bir şey
bulamadığını söyleyip parayı iade ettiğinde dehşete kapıldı. O
gün daha hiç bir şey yiyememiştik. Annem hiç endişe etmeden
konuştu:
- Ölüm döşeğinde Francesco bana Tanrıya güvenmemi söyle­
mişti. Diz çöküp dua edelim. Kısa bir duadan sonra ayağa kalktı
ve şöyle dedi:
12

2.6 Page 16

▲back to top


- Olağanüstü durumlarda aşırı çarelere baş vurmalı. Bernardo
Cavallo'nun yardımıyla ahıra gitti bir dana kesti. Bir kısmını
pişirdi ve açlığımızı giderdi. Sonraki günlerde uzak köylerden
fahiş fiyatlarla sebze de getirdi.
Birkaç on yıl öncesine kadar köylü Piemonte ailelerinde dana
kesmek bir umutsuzluk işaretiydi. Ahırda semiren dana pazarda
satılmakla zor bir durumu örneğin bir hastalığı çözümlemeye
yarayan bir yatırımdı.
Dünyanın Gidiş atını Değiş tirebilecek Bir
Olay
Ölüm, açlık, zorluklar. Çokça öksüzün babası olup, evlerinde
sayısız yoksul çocukları besleyecek olan bir çocuğun ilk anıları.
Gözlerden uzak bir tepedeki Bosko ailesinin küçük trajedisi o,
son on yılda Avrupa ve İtalya'yı bir fırtına gibi darmadağın eden
büyük trajediye ekleniyordu.
20 yıl önce (1789) Paris'te Fransız Devrimi patlak vermişti ve
bu, dünyanın gidişatını değiştiren bir olay olmuştu. Amacımız
bunun tarihini çizmek değildir fakat, Giovanni Bosko'nun yaşa­
mını da derin şekilde etkileyen olayların, bazı yönleri üzerinde
durmamızın gerekli olduğu görüşündeyiz.
Tüm Avrupa'da ortam birden yenilikler ve beklentilerle dolup
taşıyordu. İtalya'da da olağanüstü değişimler her yanda yankıla­
nıyordu. Kralların ve soyluların mutlak iktidarı altında yüz yıl­
larca taşlaşmış toplumda feodal ayrıcalıklar yıkılıyordu.
"Özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sözleri artık fısıldaşma şeklinde
değil de apaçık haykırılıyordu. "İnsan Hakları" ve "Halkın Haki­
miyeti" ilan ediliyor ve (Bir Kralın hakları için değil de) onlar için
mücadele ediliyordu.
Köklü değişimler, yaşanılan her dönemde olduğu gibi, olağan­
üstü ve haklı kararlar ile nedensiz şiddet eylemleri birbirine ka­
rışıyordu. Giyotin, kurallara göre parlamento tartışmalarında
sonuçlandırılması gereken bir çok soruna çözüm getiriyordu. En
fanatik "Halk Temsilcileri" (yani Jacoben'ler) 1793'te devrimi bir
13

2.7 Page 17

▲back to top


kan deryasına dönüştürdüler. Salt o yılın Temmuz ayında 1285
kişi giyotinde can verdi. Bu döneme terör adı verildi.
Aynı zamanda, hristiyanlığı ortadan kaldırmak amacı ile, top­
lu bir harekete geçildi. Hristiyan dini yasaklandı, papazlara baskı
uygulandı, Tanrı inancının yerine "us inancı" yerleştirildi, (ve
Paris Katedralinde aşağılayıcı maskaralıklara yer verildi).
Avrupa olan bitene hayretler içinde bakıyordu. O aylarda Pa­
ris'te kopan olaylar toplu bir çılgınlığın belirtileri gibiydi. İlk
başta devrimden yana çıkan en ilerici kişiler bile dehşet içindey­
diler.
1794'te Jacobenler'in diktatörlüğü, ölüme mahkum edilmeleri
ile sona erdi ve "Terördurdu. Devrim yeniden "Kent-soyluların"
eline geçti ve bunlar oy verme hakkını yalnızca 30 bin Fransız'a
tanıdılar. (Paris'in nüfusu ise 600 000 idi).
27 Yaşında Bir General: Napolyon
1796. 27 yaşındaki bir generalin, Napolyon Bonaparte'nin ­
nettiği bir devrim ordusu İtalya'dan geliyor. Po Nehri vadisinde
kanlı çarpışmalarla Avusturyalılar'ı yener. Fransız askerleri kar­
deşlikten, eşitlikten, özgürlükten söz ediyorlar. "Terör"ün gölge­
sine rağmen bu sözcükler genç kuşaklar arasında büyük
heyecanlar yaratıyor. Sardinya Krallığı (Piemonte-Savio-Sardin-
ya) alt-üst olmuştur. Kral sürgüne gönderilir.
Fakat Napolyon huzursuz bir dehadır. Devrim'in zaferinden
çok askeri başarının parlak ve kanlı safhalarını izliyor.
O yıllardaki İtalya'nın trajik olayları, bugün orta üçüncü sınıf­
ta öğretiliyor. 1799'da Napolyon Mısır'da ve Avusturyalılar'la
Ruslar yeniden Kuzey İtalya'yı istila ederler. Bozkırların ufacık
atlarına binmiş Kazaklar (uzun, kabarık sakallar, tehdit edici kaz­
malar) kentlere dalar. Napolyon geri döner ve Po Vadisinin zengin
topraklarını sefalete boğan savaş yeniden patlar.
Sonra Napolyon İtalya'nın her bölgesinden para ve asker top­
lar: İspanyada'ki gerilla ve Rusya seferi için bunlara ihtiyacı var­
dır. Tüm zamanların en büyük ordusunun başında uzak ve
14

2.8 Page 18

▲back to top


gizemli Rusya'yı istila eder. Moskova'nın sert kışında büyük bir
Çözülme ve felaketli geri çekilme.
Napolyon'un yanıbaşında 600.000 kişi ölür. Bunlardan
25.000'i İtalya'da, 20.000 kişi de Ispanya'da öldürülür. 16 ile 18
Ekim 1813'te Lipsia ovasında kocaman "Ülkeler Savaşı" büyük
Fransız İmparatorluğu'nun sonunu getirir ve de (birçoklarının
aklında) devrim ideallerinin toprağa gömülmesini.
Bir kez daha, Alp Dağlarından ve Isonzo Nehrini aşarak Avus­
turyalIlar, Almanlar ve Hırvatlar Po ovasına doğru inerler. Hepsi
de "İtalya'yı kurtarmaya" geldiklerini söylerlerse de tüm "kurta­
rıcılar" gibi onları çağıran olmadı ve tarlaları, kentleri talan ede­
rek ücretlerini alırlar. "Yüz Gün"ün son sarsıntısından ve
Waterloo Savaşından sonra Napolyon, Atlantik'in bir adasında
günlerini tamamlar.
Avrupa ve İtalya yorgun, yıkıntılar ve öksüzlerle dolu. Tarlalar
savaş tarafından soyuldu, gençleri zorla toplayıp uzaktaki savaş
alanlarında ölmeye götüren askere alınmalarla boşaltıldı.
Yıllarca "özgürlük" diye bağıran insanlar artık yalnızca barış
arıyorlar. Halkların bu büyük trajedisi içinde Bosko Ailesi 1817'de
kendi küçük fakat yoğun trajedisini yaşar.
Kral Saati 15 Yıl Gerisine Ayarlıyor
Giovanni Bosko tarih kitaplarından Restorasyon adının yeni
bir dönemin başında doğduğunu öğrenecektir. 1 Kasım 1814'te
Viyana'da zafer kazanan ülkelerin kongresi ile başlamıştı ve İtal­
ya'nın büyük bir kısmında 1847'de yani "Rissorgimento,,nun, "Di-
riliş"in başlangıcına kadar sürecekti.
Onarım, (Restorasyon) büyük yanıltmaların dönemidir. Dev­
rim ve Napolyon tarafından tahtlarından indirilen krallar, kong­
renin iradesi ile saraylarına döner ve birkaç satırla 25 yıllık bir
tarihi silmeye yeltenirler.
Viyana şenliğinde İtalya bir pasta gibi 8 dilime ayrılır: Sardin-
ya Krallığı (Piemonte, Sardinya, Savoia ve Nis'i kapsar, ek olarak
Genova Cumhuriyeti de ona verilmiştir), Lombardiya-Venedik
15

2.9 Page 19

▲back to top


Krallığı (sıkıca Avusturya'nın buyruğu altındadır), Modena Dü-
kalığı, Parma, Piacenza Dükalıkları, Toscana .Büyük Dükalığı,
Lucca Prensliği, Papalık, îki Sicilya Krallığı.
I. Vittorio Emanuele Torino'ya döner. Görkemli arabasında
durur, eski tarzda giyinmiş soyluların arasından başında pudralı
kuyruklu perukası ile...
Yolda insanlar Kralı alkışlıyorlar. Özellikle köylerde yaşayan­
lar her şeyden önce barış istiyorlar. Nedir ki soyluların pudralı
perukaları barışı, her şeyi "eskiden olduğu gibiinşaa etmekle
garantiye almak istiyorlar. Napolyon'un kanlı savaşların içinden
doğan ve İtalya'da sağlamlaşan yeni olumlu gerçeklerini tanımı­
yorlar.
Tarih yürüdü ve hiç bir şey onu geri döndüremez. Kent-Soylu-
lar, yeni bir sınıf olarak kendilerini gösterdiler. Ticaret ve insanlar
Napolyon'un mühendisleri tarafından inşaa edilen sağlam yollar­
da yolculuk ediyorlardı.
Yüzyıllar boyunca İtalyan halkının büyük çoğunluğu aynı çift­
likte, aynı köyde küçük ayrıcalıkları yüzyıllık adetleri içinde doğ­
du, yaşadı, öldü. Napolyon'un orduları bu durgunluğu
parçaladılar. İç göç çoğu kez trajik olaylardan kaynaklanıyorsa
bile toplu bir olay halini aldı. Posta arabalarında gazeteler ve
kitaplar da yolculuk ediyor. Okuma bilenler azınlıkta fakat merak
artık yaygın bir niteliktedir. Az sayıdaki okurlar haberleri yayı­
yor, ufuklar genişliyor
Piemonte'de tarım yeni verimli bir gelişimi çok çabuk elde
edecektir. Düzlüklerde ve tepelerde son ormanlar yoktu. Yeni,
geniş alanlar ekilebilecek duruma geldi. İpek böceği yetiştiricili­
ğine hızlı bir gelişim sağlayacak olan binlerce dut ağacı ekildi.
Kısa süre içinde her yerde fabrikalar, atelyeler açıldı. Endüstri
yerleşti, fiyatlar istikrar kazandı.
I. Vittorio Emanuele dönüşünden bir gün sonra son 15 yılın
yasalarını iptal edip, Napolyon öncesinden kalma olanları yürür­
lüğe koyar. Soylular ve papazlar tüm ayrıcalıklarına yeniden sa­
hip olurlar. Kentsoylular bir anda zorla edindikleri bir çok
haklarını yitirirler. Sonuç olarak kral, saatini 15 yıl gerisine ayar­
larken kentsoylu aydınlar (Silvio Pellico gibi) Milano'ya göç edi­
yorlar. En sayılı ailelerin gençleri direnirler, gizli örgütlere
16

2.10 Page 20

▲back to top


katılırlar ve umutlarını yeni çağlara duyarlı görünen Savoia-Ca-
rignano sülalesinden pek genç bir prense Carlo Alberto'ya bağlar.
Bu olayların yansımaları Giovanni Bosko'nun çocukluğunun
yoksul ve huzurlu yıllarını yaşadığı Monferrato tepelerine bir
hayli dağılarak ulaşıyorlar.
17

3 Pages 21-30

▲back to top


3.1 Page 21

▲back to top


3
AİLE YILLARI
Kocası öldüğünde Margherita 29 yaşındaydı. Böylesine bir
yük için oldukça gençti. Yine de kendine acımakla fazla zaman
kaybetmedi. Paçaları sıvayıp işe koyuldu. Evde yıkanacak tabak­
lar, düzenlenecek bir mutfak, kuyudan çekilecek su, temizlenecek
odalar vardı. Bunları boş vakitlerinde yapmalıydı. Çünkü idare
edilecek tarla ile ahır da vardı.
Yörenin diğer kadınları gibi otları keser, çift sürer, buğday
toplar, istif edip elerdi. Bağlarda çalışır, üzümleri toplar, şarap
hazırlardı. Elleri çok çalışmaktan pütür pütür olmuştu fakat ço­
cuklarını sevecenlikle okşamayı biliyordu. Bir emekçiydi o, oysa
ve özellikle çocuklarının annesiydi.
Tatlılıkla, Ciddiyetle büyüttü onları. Yüzyıl sonra psikologlar
çocuğun iyi bir yaşam içinde büyüyebilmesi için babanın "çok şey
isteyen" sevgisi ile annenin "huzurlu" ve "sevinçli" sevgisine ge­
reksinim duyduğunu yazacaklardır. Öksüz olmanın duygusal ola­
rak tek bir yöne kayma tehlikesini doğurduğunu söyleyecekler:
Ana kuzuları için güçsüz bir yumuşaklığa, babasının oğulları için
gerilimli bir verimsizliğe.
Margherita anne kendinde içgüdüsel bir denge bularak sakin
sağlamlığı ve huzurlu sevinci buldu. Bir eğitimici olarak Don
Bosko annesinden çok etkilenecektir.
Yüce Bir Kiş i
"Tanrı seni görüyor", Margherita'nın en sık tekrarladığı sözler­
den biriydi. Çocuklara, yakın tarlalarda oynamaları için izin verir
ve uzaklaştıklarında onlara "Tanrının sizi gördüğünü unutmayın"
18

3.2 Page 22

▲back to top


derdi.
Fakat çocuklarının akıllarında oluşturduğu tanrı bir jandarma
değildi. Gece güzel ve gökyüzü yıldızlı olduğunda kapının önün­
de serinlediklerinde: "Dünyayı yaratan ve yukarılara bunca yıl­
dızı yerleştiren Tanrıdır" derdi. Tarlalar çiçeklerle dolup
taşdıklarında da: "Rab, bizler için ne kadar güzel şeyler yapmış­
tır" diye mırıldanırdı. Hasattan, bağ bozumundan sonra, bir an
durup nefes aldıklarında şöyle derdi: "Rab'ba şükredelim. Bize
karşı iyi davrandı. Günlük ekmeğimizi verdi".
Herşeyi mahveden fırtınadan ve doludan sonra bile anne: "Rab
verdi, Rab aldı. Nedenini o bilir. Kötü davrandıysak Tanrı ile alay
edilemeyeceğini anımsayalım" deyip çocuklarını düşünmeye ­
neltirdi.
Annesinin, kardeşlerinin, komşularının yanında Giovanni
böylece başka bir kişiyi de, Tanrı'yı görmeyi öğrendi. Yüce bir
kişiydi. Görünmez fakat her yerde var olan. Gökte, tarlalarda,
yoksulların yüzünde, "iyi ettin, kötü yaptın" diyen vicdanın sesin­
de. Annesinin sonsuz ve tartışılmaz şekilde güvendiği bir kişi. İyi
ve öngörüşlü bir baba idi, günlük ekmeği temin ederdi, bazan
anlaşılması zor olan şeylere de izin verirdi. (Babanın ölümü, bağ­
daki dolu). Oysa "O", nedenini bilirdi ve bu yetmeliydi.
Top ve Kan
Giovanni 4 yaşında iken annesi ilk kez ona iplik yapılacak 3-4
ıslatılmış kenevir demeti verdi. Önemsiz bir işti, ama işti. Böy­
lece, herkesin çalışması ile geçinen aileye kendi küçük katkısını
vermeye başladı.
Daha sonra ev işlerinde kardeşlerine katıldı. Odun toplamak,
küllerin altında korunan korlara yavaş yavaş üfleyerek ateşi yak­
mak (böylece kükürte bastırılmış odun çöplerinden tasarruf et­
mek) kuyudan su çekmek, sebzeleri temizlemek, ahırı silip
süpürmek, inekleri otlağa götürmek, fırında pişen ekmeklere göz
kulak olmak.
Fakat (annenin denetimi altında yürütülen) küçük işlerden
sonra, hemen oynamaya koşardı. Mekân aramak gerekmezdi. Et­
19

3.3 Page 23

▲back to top


rafta göz boyu tarlalar uzanıyordu. Arkadaşlar bekliyor. Güçlü, canlı,
bazen kaba çocuklar. Köstebek, kırlangıç yuvalarını ararlar, bitmez
tükenmez oyunlar oynarlardı. En hareketli oyunlardan biri Lippa de­
nilen, bir çeşit ilkel beyzbol idi.
Bir öğleden sonra Giovannino eve erken döndü. Yüzü kan
içindeydi. Lippada kullanılan tahta silindir sertçe bir yanağına
çarpmıştı. Margherita endişeliydi, tedavi ederken de söyleniyor­
du.
- Günün birinde sakatlanmış bir gözle döneceksin. Neden o
çocuklara katılıyorsun? Biliyorsun, bazıları işe yaramaz.
- Memnun olacaksanız artık katılmam. Fakat inanın anne, ben
varken daha uslu oluyorlar. Bazı sözleri söylemiyorlar.
Margherita gitmesine izin verdi. Giovanni'nin cesareti boyun­
dan daha hızlı bir şekilde büyüyordu. Giovanni 5, Giuseppe 7
yaşındaydı. Margherita onları ufak bir hindi sürüsünü otlatmaya
gönderdi. Hayvanlar, cırcır böceklerini kovalarken kardeşler oy­
nuyorlardı. Birden parmaklarını sayarak Giuseppe bir hindinin
yok olduğunu, bağırarak belirtti. Giovanni çitin arkasına geçti ve
o anda bir adam gördü. Hemen "Bu çaldı..!" diye düşündü. Giu-
seppe'yi yanına çağırdı ve kararlı bir şekilde yaklaşarak:
Hindiyi bize geri verin, dedi yabancı hayretler içinde onlara
baktı:
- Bir hindi? Hindiyi gören kim?
- Onu siz çaldınız. Hemen verin yoksa hırsız diye bağırırım ve
gelip sizi döverler.
Adam bir iki tokatla çocukları uzaklaştırabilirdi ama ikilinin
kararlılığı onu huzursuz ediyordu. Biraz ilerde çalışan köylüler
vardı ve çocuklar yaygarayı basarsa her şey olabilirdi. Çitin arka­
sına geçti, bir torba alıp içinden hindiyi çıkarttı.
- Ben sadece size bir şaka yapmak istemiştim.
- Dürüst insana yakışır şaka değil bu, diye karşılık verdi
çocuklar. Akşam her defasında olduğu gibi annelerine rapor ver­
diler.
- İyi bir tehlike atlatmışsınız.
20

3.4 Page 24

▲back to top


- Neden?
- Çünkü onun çaldığından emin değildiniz. Sonra siz küçük­
sünüz. O ise bir erkek. Ya kötülük yapsaydı?
- Hindiyi ona bırakacaktık?
- Cesur olmak iyidir de dayak yemektense bir hindiyi gözden
çıkartmak daha iyidir.
- Hım., diye mırıldandı Giovanni düşünceli bir şekilde. Dedi­
ğiniz gibi olmalı anne. Oysa semiz bir hindiydi.
Köş edeki Değnek
Margherita çok tatlı fakat enerjik ve güçlü bir anneydi. Çocuk­
ları bilirdi ki hayır dendiğinde hayır idi. Hiç bir kapris kararını
değiştiremezdi. Mutfağın bir köşesinde "değnek" dururdu. İnce,
eğilebilen bir baston. Onu hiç bir zaman kullanmadı ama oradan
da kaldırmadı.
Günün birinde Giovanni kocaman bir halt işledi. Belki de oyun
oynamak acelesine kakılarak tavşanların kafesini açık bıraktı.
Tavşanlar tarlalara dağıldılar. Tümünü toplayabilmek için çok
uğraşmaları gerekti. Mutfağa yorgun argın döndüklerinde Mar­
gherita köşeyi gösterdi:
- Giovanni, o değneği bana getir.
Çocuk kapıya doğru kaydı...
- Ne yapacaksın onunla?
- Getir de görürsün.
Ses kararlıydı. Giovanni değneği aldı ve uzaktan uzatarak:
- Omuzlarımda kullanmak istiyorsun?
- Neden olmasın? Böyle hatalar karıştırdığına göre...
- Anne... Bir defa daha yapmam.
Annesi gülümsedi. O da öyle.
Güneşin kavurucu olduğu bir gün, Giovanni ve Giuseppe su­
21

3.5 Page 25

▲back to top


suzluktan bayılmak üzere bağdan dönüyorlardı. Margherita ku­
yuya gitti, bir kova serin su çekti ve bakır kepçe ile ilkin Giusep-
pe'ye su verdi.
Giovanni surat astı. O, tercih yüzünden incinmişti. Annesi
kepçeyi ona da uzattığında "istemem" diye başını salladı. Mar­
gherita birşey söylemedi. Kovayı mutfağa götürdü ve kapıyı ka­
pattı. Bir saniye sonra Giovanni içeri girdi.
- Anne...
- Ne var?
- Bana da su verir misin?
- Artık susamadığını sanmıştım.
- Bağışlayın anne..
- Şimdi oldu, dopdolu kepçeyi ona uzatır.
8 yaşına geldiğinde Giovannino sağlıklı, kahkahaları ile etrafı
çınlatan bir çocuktu. Kısa boylu ve sağlamdır. Gözleri siyah, saç­
ları kıvırcık ve kuzunun yünü kadar da boldu. Maceradan ve
tehlikeden hoşlanır, yara bere içindeki dizlerinden hiç şikâyet
etmezdi.
Kuş yuvaları peşinde bir kaç ağaca tırmanmayı bile becermiş­
tir. Yalnız bir keresinde çok kötü oldu. Yuvalardan biri, gövdenin
bir çatlağında derinlerde bulunuyordu. Kolunu dirseğine kadar
soktu fakat geriye çekemedi. Bir kaç kez denedi ancak o çengelin
içinde kolu şişti. Alttan ona bakan Giuseppe koşup anneye haber
vermek zorunda kaldı.
Margherita bir merdivenle geldi fakat o da başaramadı. Gidip
neşteri olan bir köylüyü çağırdı. Bu arada Giovanni'nin alnında
ter taneleri birikmişti, aşağıdan ondan daha da çok korkan Giu­
seppe bağırıyordu:
- Dayan, neredeyse geliyorlar.
Köylü, küçük çocuğun kolunu Margherita'nın önlüğüne sardı
sonra da neşterle kazmaya başladı. 7, 8 darbeden sonra kol dışa­
rıya kaydı. Margherita onu azarlamak cesaretini bulamadı.. Yağ­
murun altında kalmış bir köpek yavrusu gibi utanmıştı. Yalnızca
şunu dedi:
22

3.6 Page 26

▲back to top


- Her defasında yeni bir halt karıştırma.
Tav anarasındaki Şeytan
Bir sonbahar gecesi Giovannino annesi ile birlikte Capriglio'da
oturan dedesinin yanına gitti. Akşam yemeğinde kalabalık aile
yağ kandilinin bir parça dağıttığı karanlıkta sofranın etrafında
toplanmışlardı. Birden başlarının üstünde kuşku uyandıran bir
gürültü duydular. Ses bir, iki, üç kez tekrarlandı. Herkes solu­
ğunu tutarak yukarı baktı. Bir anlık sessizlikten sonra gizemli
gürültü uzun bir sürüklenme sesi ile tekrarlandı. Kadınlar haç
çıkardılar. Çocuklar korkuyla annelerine sarıldılar.
Yaşlı bir kadın dikkatli sözlerle eskiden tavan arasında uzayıp
giden gürültüler, inlemeler, korkunç feryatlar duyulduğunu an­
latmaya başladı. "Şeytandı, şimdi de geri döndü" diye mırıldandı,
haç çıkartarak. Giovanni gayet rahat sessizliği bozdu:
- Bence bu şeytan değil sansar, dedi.
Ama onu hemen edepsiz diye susturdular. Yeniden gürültü,
uzun sürüklenme ve inilti duyuldu. Herkesin korku ile baktığı
tavanın üstünde buğday ambarı olarak kullanılan bir tavanarası
bulunmaktaydı. Giovannino yeniden sessizliği bozdu ve iskemle­
sinden fırladı:
- Gidip bakalım.
- Çıldırdın mı? Margherita durdur onu. Şeytanın şakası yok­
tur.
Ama çocuk ayağa kalktı, bir lamba alıp yaktı ve sonra da en
yakındaki bastonu kaptı.
- Yarını beklesek daha iyi olmaz mı? diye sordu ona Marghe­
rita.
- Anne... Yoksa siz de mi korkuyorsunuz?
- Hayır. Birlikte gidip bir göz atalım.
Birlikte tahta merdivenden çıktılar. Diğerleri de onlara katıldı.
Ellerinde lambalar ve bastonlarla. Giovanni kapıyı itti, daha iyi
23

3.7 Page 27

▲back to top


görebilmek için lambayı kaldırdı. Birden bir kadının boğuk fer­
yadı duyuldu:
- İşte... O köşede... Bakın!
Herkes o yöne baktı. Bir buğday sepeti ters dönmüş sallanıp
hareket ediyor ve ilerliyordu. Giovanni bir adım attı.
- Yapma... Dikkat et! Bu sepet büyülü.
Giovanni bir eli ile sepeti kaptı ve kaldırdı. Semiz, tüyleri
karışmış bir tavuk, kimbilir kaç saatten beri orada mahpus kal­
mıştı. Bir tüfek mermisi gibi öterek fırladı. Şimdi Giovanni'nin
etrafında herkes çılgıncasına gülüyordu. Şeytan sandıkları bir
tavuktu. Hafif sepet dengesiz bir şekilde duvara yaslanmıştı.
Kamışlar arasında arpa taneleri sıkışıp kaldığından tavuk onları
gagalamaya gitmiş sepet de üzerine devrilmiş ve tutsak kalmıştı.
Sepetin altında kalmaktan sıkılan ve zavallı hayvan kurtulabil­
mek umudu ile sepeti kâh şuraya kâh buraya itiyordu. Sepetse
tavan arasındaki diğer eşyalara çarparak gürültüler, sürtünme
sesleri çıkartıyordu.
Yağ Lekesi Büyüyor
Her hafta perşembe günleri Margherita Castelnuovo pazarına
giderdi. Beraberinde iki bohça taşırdı. Bunların içine satacağı
peynirleri, tavuk ve sebzeleri doldururdu. Döndüğünde ise bez,
mum, tuz ve patika boyunca koşup duran, güneş batarken onu
karşılamaya gelen çocuklar için ufak tefek hediyeler getirirdi.
Yine bir perşembe günü mücadeleli lippa maçından sonra oyun
aracı küçük tahta silindir evin damına uçtu ve orada kaldı.
- Mutfak dolabında bir tane daha var, dedi Giovanni. Almaya
gidiyorum diyerek koşarak gitti. Ancak dolap onun için çok yük­
sekti ve bir iskemleye çıkmak zorunda kaldı. Ayakucuna bastı,
kolunu uzattı ve bang..! Dolapta duran zeytinyağı çömleği yere
düşüp kırılmıştı. Zeytinyağı durmadan kırmızı zeminde yayılı­
yordu. Kardeşinin oyuna dönmediğini gören Giuseppe son hızla
yetişti. Felaketi gördü ve elini ağzına götürdü.
- Bu akşam annemiz neler söyleyecek?
24

3.8 Page 28

▲back to top


Ortalığı toplamaya çalışıyorlardı. Süpürgeyle çömlek parça­
ları çabucak toplanıyordu takat yağ lekesi yerindeydi ve git gide
büyüyordu.
Giovanni yarım saat kadar sessiz durdu. Sonra cebinden çakı­
sını çıkarttı, çite kadar gitti. İnce bir dal kesti, bir köşeye çekildi
ve çalışmaya koyuldu. Bu ara kafasını da çalıştırıyordu ve anne­
sine söyleyeceği sözleri hazırlıyordu. Sonunda dalın kabuğu çi-
zimlerle, resimlerle süslendi. Günbatımında annelerini
karşılamaya gittiler. Kararsız olan Giuseppe biraz geride kaldı.
Giovanni ise annesine doğru koştu.
- İyi akşamlar anne, nasılsınız?
- İyi. Ya sen, uslu durdun mu?
- Hımnı.. Anne baksanıza.., diyerek işlemeli dalı uzatır.
- Neler yaptın?
- Bu kez dayak yemeyi hak ettim. Kaza oldu. Zeytinyağı çöm­
leğini kırdım. Bir solukta herşeyi anlattı ve sonuca vardı.
- Hak ettiğim için size bir değnek getirdim. Alın anne, değneği
uzattı. Alttan bakıyordu yarı pişman, yarı kurnaz gözlerle.
Margherita bir kaç saniye ona baktı ve sonra bir kahkaha pat­
lattı. Giovanni de güldü. Annesi elinden tuttu birlikte eve doğru
yürüdüler.
- Giovanni çok kurnaz olmaya başladığını biliyor musun? Zey­
tinyağı çömleği için üzüldüm fakat bana yalan söylemediğin için
memnunum. Yalnız, bundan böyle dikkatli ol çünkü zeytinyağı
pahalıdır.
Korktuğu fırtınanın geçtiğini gören Giuseppe de artık anne­
sine yaklaşır. 10 yaşındaki Giuseppe sakin ve rahat şekilde büyü­
mektedir. Giovanni gibi hareketli ve yaramaz değildir. Sabırlı,
ısrarlı ve beceriklidir. Annesini ve küçük kardeşini çok sever,
Antonio'dan ise biraz korkar. Antonio, Giovanni'den 7 yaş daha
büyüktü. İçine kapanık şiddet dolu ve kaba bir delikanlı idi.
Bazen küçük kardeşlerini vahşice döverdi ve Margherita onları
elinden kurtarmak için koşardı. Büyük bir olasılıkla aşırı hassas,
birbirini izleyen annesinin ve babasının ölümleri ile travmalar
geçiren bir çocuktu.
25

3.9 Page 29

▲back to top


4
MART HAVASI
Bosko ailesi yoksul bir yaşam sürmekteydi. Becchi Köyü'nün
az sayıdaki evleri içinde Boskolar'ınki en yoksul olanıydı. Ev,
samanlık ve ahır olarak kullanılan tek katlı bir yapıydı. Mutfakta
mısır çuvalları durur, ince bir duvarın arkasında ise iki inek geviş
getirirdi. Aynı zeminde, tam damın altında yatak odaları vardı
küçük ve karanlık.
Gerçek yoksulluk, fakat sefalet değildi. Çünkü herkes çalışı­
yordu köylünün çalışması az verimli olsa bile, verimlidir. Duvar­
lar çıplaktı ama kireçle bembeyaza boyanmıştı. Mısır çuvalları da
azdı. Fakat azar azar boşalır ve sonunda herkese yeterdi. İnekle­
rin arabayı ve sapanı çekmeleri gerekiyordu. Bu yüzden de az ve
yağsız süt verirlerdi. Fakat azı bile aile için yeterliydi.
İşte bu nedenle Bosko ailesinin çocukları üzüntü ve saldırgan­
lık nedir bilmezlerdi. Yoksullukta bile sabırla mutlu olunabilir.
8 ile 9 yaşları arasında Giovanni daha faal bir şekilde ailenin
işlerine katılmaya, sert ve yalın yaşamını paylaşmaya başladı.
Şafaktan günbatımına kadar çalışıyordu ve yazın özellikle güneş
çabuk doğuyordu. "Uyuyan insan balık tutamaz" derdi çocuklara
Margherita şafakta onları uyandırarak.
Sabah kahvaltısı sade, basit bir beslenmeydi; bir dilim kuru
ekmek ve serin su. Giovanni toprağı çapalamayı, otları kesmeyi,
orak kullanıp inekleri sağmayı öğreniyordu. O gerçek bir köylüy­
dü.
Yolculuklar yürüyerek yapılırdı. Posta arabası uzaktan geçer­
di, ta Casanuovo yolundan üstelik masraflıydı. Gece olduğunda
ise mısır yaprakları ile doldurulmuş döşekte yatılırdı.
26

3.10 Page 30

▲back to top


Yoksulun Ayakları
Yakın evlerde ağır bir hasta olduğunda gelip Margherita'yı
uyandırırlardı. Yardım etmekten hiç çekinmediğini biliyorlardı. O
da, eşlik etmesi için oğullarından birini uyandırırdı.
- Gidelim. Yapılacak hayırlı var.
"Hayırlı bir yapmak". Bu basit ifade ile o zamanlar bu gün
cömertlik, hizmet, başkalarına katkı, somut sevgi, özgeçicilik de­
diğimiz birçok değerler bir araya getiriliyordu.
Şöyle anımsıyor Don Bosko: "Kış vakti kapımızı sık sık bir
dilenci çalardı. Etrafta kar vardı ve samanlıkta uyumak için izin
isterdi. Margherita adam ayrılmadan ona bir tabak sıcak çorba
verirdi. Sonra ayaklarına bakardı. Çoğu kez kötü durumdaydılar.
Yıpranmış nalınları su alıyordu. Ona vereceği başka nalınları
yoktu ama ayaklarını bezlerle sarar, elinden geldiği kadar bağlar­
dı.
Becchi Köyü'nün bir evinde Cecco oturuyordu. Bir zamanlar
zengindi fakat her şeyini harcamıştı. Çocuklar onun peşini bırak­
mazdı. Ona Ağustos böceği derlerdi. Nitekim anneler çocuklarına
gösterip karınca ile ağustos böceğinin öyküsünü anlatırlardı.
"Bizler karınca gibi çalışırken o şarkı söyler eğlenirdi. Bir ağustos
böceği kadar neşeliydi. Bir de şimdiki haline bak ve öğren".
O yaşlı adam dilenmekten utanır ve çoğu kez açhk çekerdi.
Margherita gece vakti, penceresinin dışına bir tas sıcak çorba
bırakırdı. Gece karanlıkta ilerleyerek gelir çorbayı alırdı.
Giovanni öğreniyordu. Tasarruftan çok merhameti öğreniyor­
du. Yakın bir çiftlikte yardımcı olarak çalışan bir çocuk vardı. Adı
Secondo Matta idi. Sabah vakti patronu eline bir dilim siyah ek­
mek koyar iki ineği ona teslim ederdi. Öğle vaktine kadar otlat­
ması gerekiyordu. Vadiye indiğinde inekleri otlağa götüren elinde
bir dilim beyaz ekmek olan Giovanni ile karşılaşırdı. O zamanlar
bu tür ekmek çok incelikli sayılırdı.Günün birinde Giovanni ona:
- Bana bir iyilik yapar mısın?
- Seve seve.
27

4 Pages 31-40

▲back to top


4.1 Page 31

▲back to top


- Ekmeklerimizi değiş tokuş etmemizi istiyorum. Seninki be­
nimkinden daha lezzetli olmalı.
Secondo Matta buna inandı ve 3 mevsim boyunca -kendi anlat­
mıştır- her karşılaştıklarında ekmeklerini değiş tokuş ettiler.
Büyüdüğünde Bay Matta bu işi çok düşündü ve Giovanni
BOSKO'nun iyi bir insan olduğunu anlattı.
Ormandaki Haydutlar
Evin yanında bir orman vardı. Birçok kez gece vaktinde Mar-
gherita'nın kapısını peşlerinde jandarmaların bulunduğu ufak
haydut grupları çalardı. Bir tas çorba ve yatmak için biraz saman
istemeye gelirlerdi. Margherita bu ziyaretlerden kesinlikle kork­
mazdı. Alışmıştı. Napolyon'un zamanında orduya alınmamak
için kaçan gençlerin sayısı bir hayli kabarıktı. Tarihçilere göre son
yıllarda % 70'e ulaşmışlardı. Toplu şekilde ormanlarda veya dağ­
larda yaşıyorlardı.
Asıl endişe veren haydutların arkasında sık sık ortaya çıkan
(ve o yıllarda I. Vittorio Emanuele tarafından atanan) jandarmalar
idi. Oysa Boskolar'ın evinde bir çeşit uzlaşmalı ateşkes yaşanı­
yordu. Tırmanmaktan yorgun düşen jandarmalar Margherita'dan
bir bardak su, değilse bir yudum şarap isterlerdi. Samanlıktaki
haydutlar seslerini duyar usulca uzaklaşırlardı. " Evde kimlerin
gizlendiğini bildikleri halde fark etmemiş gibi davranıp hiç bir
zaman tutuklamayı denemediler" diye yazıyor, Don Bosko'nun
başlıca biyografyacısı ve Torino yıllarında onunla uzun konuşma­
lar yapmış olan Giovanni B. Lemoyne.
Giovannino her şeyi izleyerek anlamaya çalışıyordu. Annesin­
den öğrendiğine göre eskiden DEMOKRATİK REJİMİN askerleri
KRAL'a BAĞLI KALMIŞ olanların peşine düşerlerdi. Şimdi ise
avcılar avlanan oldular. Kralın jandarmaları Demokratların pe­
şindeler. Kısa zamanda durum değişecektir. Demokratlar bakan,
polis şefi, iktidar olacaklar ve öbürlerini avlayacaktırlar.
Bu taraf değişikliklerine alışkın olan Margherita anne kapısını
çalan herkese bir tas çorba ve bir dilim ekmek ikram ederdi hem
de hangi taraftan olduğunu sormadan. Bu olayların Giovanni Bos-
28

4.2 Page 32

▲back to top


ko'da siyasete ve partilere karşı bir güvensizlik doğurduğunu
düşünebiliriz. Yaşamında daha sağlam ülküleri amaçlayacaktır.
Kurtarılacak ruhlar, beslenilecek, eğitilecek yoksul gençler, "baba­
mızın siyaseti" diye adlandırdığı şeyler.
"Annem Dua Etmemi Öğretti"
Becchi Köyü'nde sadaka duygusallıktan değil de Tanrı sevgisi
için yapılırdı. Margherita'nın okuması yazması yoktu fakat "Kut­
sal Tarih"in, "ìncil"in uzun bölümlerinden bazılarını ezbere bili­
yordu. Yaşama gücüne sahip olmak, iyilik yapmak için duanın,
yani Tanrı ile konuşmanın, gereksinimine inanıyordu.
"Daha küçükken" diye yazıyor Don Bosko, "Bana duaları kendi
öğretti. Sabah akşam, kardeşlerimle birlikte, diz çöktürürdü ve
duaları hep birlikte okurduk".Papaz uzaklardaydı ve Margherita
çocuklarına din dersi vermesi için vakit bulmasını beklemedi.
Margherita'nın küçükken öğrendiği ve Giovanni, Giuseppe ve
Antonio'ya öğrettiği HRİSTİYAN ÖĞRETİSİNİN ÖZETİ'nden
bazı soru ve yanıtlar:
Soru : Sabah uyanır uyanmaz iyi bir hristiyan ne yapmalı?
Yanıt: Haç çıkartmalı.
Soru : Yıkandıktan ve giyindikten sonra iyi bir hristiyan ne
yapmalı?
Yanıt: Mümkünse kutsal bir resmin önünde diz çökmeli ve
yüreğinde Tanrı'nın huzurunda inanç duasını yenileyip din­
darlıkla "size tapıyorum Tanrım..." demeli.
Soru : Çalışmadan önce ne yapmalı?
Yanıt: Çalışmayı Tanrı'ya sunmalı.
Giovannino'nun katıldığı ilk "Dinsel çalışmalardan biri teş­
bih duası oldu. O zamanlarda tüm hristiyanlann akşam duasını
oluşturuyordu. "Selam sana, Meryem Ana" (Ave Maria)'yı 50 kez
tekrarlayarak Becchi Köyü'ndekiler, kraliçeden çok bir anne olan
Meryem Ana ile konuşurlardı. Teşbihi çevirerek çocuklarını, tar­
lalarını, yaşamı, ölümü düşünürlerdi. Giovanni, Meryem Ana ile
29

4.3 Page 33

▲back to top


bu şekilde konuşmaya başladı ve ona baktığını, onu dinlediğini
biliyordu.
"Anılar"ında Don Bosko ilk günah çıkartmasını da anımsıyor.
"Beni annem hazırladı. Kiliseye benimle geldi. Önce o günah çı­
karttı. Günah çıkartan papaza beni tanıttı. Sonra şükran duasını
okumam için bana yardım etti".
Ölü M evsimde Okul
İlkokulun birinci sınıfını Giovannino büyük bir olasılıkla 9
yaşındayken okudu, 1824-1825 yıllarının kışında. Köyün "ölü
mevsimi" idi. Daha önce ve daha sonra ise küçük çocukların cılız
kollan bile evde ve tarlalarda gerekliydi.
Castelnuovo'nun bucak okulu 5 km. uzakta bulunduğundan
ilk öğretmeni okumasını bilen bir köylü oldu. Daha sonra Marghe-
rita'nın ablası ve Capriglio'daki papaz öğretmenin hizmetçisi
olan teyzesi Marianna Occhiena okulunda yeğenine bir yer bul­
ması için papaza ricada bulundu.Papaz Don L'acqua isteğini ye­
rine getirdi ve Giovanni olası olarak bir kaç ay süreyle teyzesinde
kaldı. Aynı durum 1825-1826 kışında tekrarlandı. Nedir ki, o mev­
simde 17 yaşındaki Antonio şikayet etmeye başladı.
- Neden okula gidecekmiş? Okumasını, imza atmasını öğren­
dikten sonra gerisine ne gerek var? O da benim gibi kazmaya
sarılsın.
Margherita onu ikna etmeye çalışıyordu.
- Yılların geçmesi ile eğitim daha da gerekeli oluyor. Görmü­
yor musun? Kunduracılar ve terziler bile okula gidiyorlar. Evde
hesap bilen birinin bulunması işe yarayacaktır.
Okumayı öğrenir öğrenmez kitaplar bir tutku haline geldi.
Don L'acqua'dan ödünç kitap istiyor ve yaz mevsiminin bir çok
öğleden sonrasını ağaçların gölgesinde, sayfaları yutarcasına o-
kumakla geçiriyordu. Otlağa gittiğinde arkadaşlarının ineklerine
de göz kulak olmaya razıydı. Yeterki rahatça okumasına izin ver­
sinler. Ama işi azıtmadı. Okumaktan hoşlanırdı, oynamaktan,
ağaçlara tırmanmaktan da her zaman hoşlanırdı.
30

4.4 Page 34

▲back to top


Bir öğleden sonra, arkadaşları ile birlikteyken kocaman bir
meşe ağacının dalında saka kuşu yuvası gördü. Tırmandı ve yav­
ruların bulunduğunu gördü, tıpkı kafese girmeye hazır bekliyor-
muş gibi. Yuva, yere paralel olan kalın ve uzun bir dalın
uçundaydı.Giovanni biraz düşündükten sonra yukardan dostla­
rına seslendi:
- Gidiyorum..! Yavaş yavaş, gitgide incelen, eğilen dal boyun­
ca kaydı. Elini uzattı, dört yavruyu aldı, göğsüne gömleği ile teni
arasına yerleştirdi.
Şimdi ağırlığı altında öne doğru eğilen daldan geri dönmek
vardı. Yavaşça ilerledi fakat birden ayakları kaydı. Korkunç bir
yükseklikte ellerinden dala asılı kaldı. Bir bel hareketi ile yeniden
bacakları ile dala sarıldı fakat bundan başka bir şey yapamadı.
Başaşağı, dal boyunca uzanmaya çalıştıysa da başaramadı. Alnın­
da ter damlaları birikmişti. Aşağıda arkadaşları zıplayıp bağırı­
yorlardı ama ona yardım edemiyorlardı.
Kolları artık tutmaz hale geldiğinde kendini boşluğa bıraktı.
Korkunç bir darbe yedi. Bir kaç dakika sanki cansız kaldı. Az
sonra oturabildi.
- Canın acıdı mı?
- Umarım hayır, diye mırıldandı güçlükle.
- Ya yavru kuşlar?
- Buradalar, yaşıyorlar. Gömleğini açıp çıkarttı. Ama bana
pahalıya mal oldular.
Eve doğru yürümeye çalıştı fakat her tarafı titrediğinden otur­
mak zorunda kaldı. Dönmeyi başardığında Giuseppe'ye:
- Kötüyüm ama anneme bir şey söyleme, dedi. Gece uykusu
ona iyi geldi oysa o korkunç düşüşün etkilerini bir kaç gün bo­
yunca hissetti.
Ufacık Bir Kara Tavuk
Kuşlara tutkundu. Yuvadan ufacık bir kara tavuk almış onu
yetiştirmişti. Söğüt dalları ile ördüğü kafeste ıslık çalmasını öğ­
31

4.5 Page 35

▲back to top


retti. Kuş da öğrendi. Giovanni'yi gördüğünde uzun bir ıslıkla
selam verir, kafeste neşe içinde zıplar, siyah parlak gözleri ile ona
bakardı.
Fakat bir sabah kara tavuk ıslık çalmadı. Bir kedi kafesi kırıp
onu yemişti. Geriye kanlı bir kaç tüy kalmıştı. Giovanni ağlamaya
başladı. Annesi başka kara tavuk yavruları bulacağını söyleyerek
onu yatıştırmaya çalıştı.
Giovanni yine de hüngür hüngür ağlamayı sürdürdü. Diğer
kara tavuklar umurunda değildi. Öldürülen "O" küçük dostunu
artık göremeyecekti.
Bir kaç gün üzgün durdu ve hiç kimse onu neşelendiremedi.
"Sonunda" diye anlatıyor Lemoyne, "dünya işlerinin boşluğu üze­
rinde düşünmeye koyuldu ve yaşını aşan bir karar aldı. Bundan
böyle dünyasal bir şeye yüreği ile bağlannıayacaktı". Aynı sözleri
bir kaç yıl sonra en sevdiği dostunun ölümünde ve bir çok kez
daha tekrarladı.
Giovanni Bosko'nun bu niyetini hiç bir zaman uygulamadığını
görmek memnuniyet vericidir. Onun da bizler gibi küçük ve bü­
yük şeyleri sevmek gereksinimini duyan et'ten bir yüreği vardı.
Yüreği parçalanarak Don Calasso'nun, Luigi Comollo'nun ölü­
münde, hapishaneye düşen ilk çocukların karşısında ağlayacaktı.
Çocuklarına kötülük edenler için:
"Günah olmasaydı ellerimle boğardım" diyecekti. Çocukları
adeta tek düzenli bir ısrarla ona tanıklık edeceklerdi: "Beni sever­
di". Onlardan biri, Luigi Orione şöyle yazacaktı: "Onu bir kez
daha görebilmek, ona teşekkür edebilmek uğruna kor halindeki
kömürden bir yol üzerinde yürümeye razıyım".
O dönemin "Tinsel öğretmenleri", "yaratıklara bağlı olmanın"
kötü olduğunu öğretirlerdi. Riske girmemek için az sevmek. Vati­
kan Konsili'nin (1962-1965) öğretileri, yaratıkların putlara dö-
nüştürülmeyeceğini, sevgimizi arıtmamız gerektiğini, oysa
korkusuzca sevebilmemiz için Tanrı'nın bize bir yürek verdiğini
söyleyeceklerdi. Felsefecilerin tanrısı kayıtsızdır. Kutsal Kitabın
Tanrısı ise değildir: Seviyor ve kızıyor, acı çekiyor ve ağlıyor,
mutlulukla titriyor ve sevecenlikle gülümsüyor.
32

4.6 Page 36

▲back to top


Toprağı
9 yaşına bastığında çocuk, ailenin sıcak kabuğundan çıkıp
etrafına bakmaya başlar. Giovannino da bakıyor ve toprağını keş­
fediyordu. Güzel, dalgalı, sakin. Dut ağaçları, bağlar, mısır ve
kanaviçe yetişiyordu. Sürüler otluyordu. Geniş ve içe ormanlar
parlak yeşil lekelerdi. Güneşin altında toprağı ağır ağır kazan
köylüler sabırlı, ısrarlı insanlardı. Ağaçlar gibi kök saldıkları top­
rağına sadık insanlar. Papazın ve Tanrının önünde şapkalarını
çıkartmaktan utanmazlardı ve evlerinin kapısını kapattıklarında,
ailelerinin içinde kendilerini birer kral gibi hissederlerdi.
Giovanni Bosko Tanrı'nın ve bu dünyanın yüce bir oğlu oldu.
Eğilimi (vokasyonu) gökten geldi. Fakat onu şekillendiren, besle­
yen bu iklim, bu hava, bu insanların kişilikleri oldu. Sesinde
daima tepelerinin yerel vurgulamalarını taşıyacaktı ve ruhunda
da insanlarının damgasını.
33

4.7 Page 37

▲back to top


5
KÜÇÜK CAMBAZ
Giovannino'nun 9. yaşı, ilk sayfalarda anlattığımız, Büyük
Düşün, çocuk kalabalığının "dövmekle değil de yumuşaklıkla"
diye ona uyanda bulunan insanın, "Vakti gelince her şeyi anlaya­
caksın" kehanetinde bulunan kadının damgasını taşımaktadır.
Büyük annesinin tedbirli sözlerine rağmen o gece geleceği ay­
dınlanmıştır. 9 yaşında kurduğu düş Giovanni Bosko'nun tüm
yaşam ve düşünce şeklini şartlandırdı. Sonraki aylar ve yıllarda
annesinin davranışlarını da şartlandırdı. Onun için de, üstün bir
iradenin belirtisi, oğlunun papazlık eğiliminin açık bir işaretidir.
Giovannino'yu sunağa çıkartacak yoldan geçirmesindeki ısrar,
salt bu şekilde açıklanabilir.
Düşünde Giovanni bir çocuk ordusunu gördü ve ona, onlara
iyilik yapması emredildi. Neden hemen başlamasmdı? Bir çok
çocuk tanıyordu. Onun arkadaşları, etraftaki çiftliklerde yaşayan
küçük yardımcılar. Çoğu iyi çocuklardı ama diğerleri kaba ve
küfürbazdı.
Kış mevsimlerinde bir çok aile akşamlan, öküz ve ineklerinin
merkezi ısıtma görevini gördükleri, büyük bir ahırda birlikte ge­
çirirlerdi. Kadınlar iplik çeker, erkekler pipolarını tüttürürken
Giovanni, Don L'acqua'nin ona ödünç verdiği kitapları Guerin
Meschino'yu, Bertoldo'nun Oyküsü'nü, Fransa Kralları'nı arka­
daşlarına okumaya başladı. Anında korkunç bir ilgi uyandırdı.
"Herkes beni ahırda istiyordu" diye anlatıyor, "Arkadaşlarıma her
yaş ve çeşitten insanlar katılıyordu". Herkes neşeliydi, geceyi
hareketsizce, herkesin onu görebilmesi için bir sıranın üzerinde
dik duran zavallı çocuğu dinlemekle geçireceklerdi.
O akşamlarda en çok istenilen kitap Fransa Kralları idi. ­
yük Şarl'ın ve şövalyeleri Roland'm, Olivier'in harika macerala-
34

4.8 Page 38

▲back to top


rıru. Hain Gain'in, Piskopos Turpin'in, Büyülü Kılıç Durandal'ın
katliamlarını, oldukça ağdalı bir şekilde anlatıyordu. "Öyküle­
rimden önce ve sonra herkes haç çıkartıp Meryem Ana duasını
okurdu" diye anlatıyor Don Bosko.
Tepeden Borazanlar
Havalar düzelince durumlar değişti. Öyküler artık etkili olmu­
yordu. Giovanni arkadaşlarını bir arada tutabilmek için şahane
birşeyler yapmak zorunda olduğunu anlamıştı. Fakat ne..?
Yakın bir tepede cambazların borazanları ötüyordu. Fuar ­
nüydü. Giovanni annesi ile birlikte gitti. Alış-veriş yapıldı, tartı­
şıldı ve aldatıldı ve de eğlenildi. İnsanlar sihirbazların ve
cambazların etrafını sarıyordu. Sihirbazlık oyunları, hokkabaz­
lıklar karşısında köylülerin ağızları açık kalıyordu. İşte, bunları
kendisi de yapabilirdi. Cambazların gizlerini ve sihirbazların o-
yunlannı öğrenmesi gerekiyordu.
Büyük gösteriler ise salt kasabanın koruyucu Azizi'nin bayra­
mında yer alıyordu. Cambazlar ip üstünde dans ederler, sihirbaz­
lar en görkemli oyunlarını sergilerlerdi. Şapkalardan güvercinler,
tavşanlar çıkartmak, bir insanı yok etmek, ikiye ayırıp sonradan
eski haline getirmek, "acısız diş çekenlerde büyük bir hayranlık
topluyorlardı.
Fakat bu gösterileri izleyebilmek için bilet almak gerekiyordu.
Nereden bulacaktı? Başvurduğu Margherita şöyle dedi:
- Başının çaresine bak ama benden para isteme. Param yok.
Giovanni başının çaresine baktı. Kuş tutu, sattı. Sepet ve kafes
hazırladı, gezginlere sattı. Şifalı otlar topladı, Castelnuovo'daki
eczacıya götürdü. Böylece gösterilerin ilk sıralarına kadar vara­
bildi. Herşeyi dikkatle izliyordu. "Dengeleyici" denilen o ince,
uzun değneğin ip üzerinde verdiği dengeyi anladı, sihirbazın
marifetini gizleyen hızlı parmak hareketlerini fark etti. Kabaca
oyunları çözmeyi bile başardı.
Çürük bir dişi aldırmak o dönemlerde herkes için bir işkencey­
di. îlk anestetik Amerika'da 1846'da deney konusu olacaktı.
35

4.9 Page 39

▲back to top


1825'de yer alan bir fuarda Giovanni sihirli bir tozun sayesinde
gerçekleşen acısız diş çekimine tanık oldu.
Bu deneye katlanan köylünün azı dişi gerçekten acı veriyordu,
sihirbaz, parmaklarını toza batırdıktan sonra bir borazan ve da­
vul gürültüsü içinde kolundan aşağıya kaydırdığı İngiliz anahta­
rının sert bir darbesi ile dişi çekti. Köylü acıdan feryat ederek
ayağa fırladı. Fakat borazanların gürültüsü artıyordu. Sihirbaz
ona sarıldı, soluğunu kesercesine bağırdı: "Sağol, sağol, deney
başarılı oldu". Giovanni İngiliz anahtarının kaydığını gören az
kişilerden biriydi ve gülerek uzaklaştı.
Evde ilk oyunları denedi. Öğreninceye kadar günlerce çalışı­
yordu. Bir şapkadan tavş anlar çıkartabilmek, ip üzerinde yürüye­
bilmek için aylarca uğraşmak, sebat etmek ve düşüp kalkmak
gerekiyordu."Belki bana inanmayacaksınız" diye yazıyor Don
Bosko, "Ama 11 yaşında hokkabazlık yapıyor, çift perende atıyor,
ellerimin üzerinde yürüyor, ip üstünde yürüyüp dans ediyorum"
Tarlada Gösteri
Bir pazar akşamı tam yazın ortasında Giovanni ilk gösterisini
arkadaşlarına bildirdi. Çimenlere serilmiş çuvallardan oluşan bir
halıda boş kavanozlar ve burnunun ucuna asılı tencerelerle muci­
zevi dengeler kuruyordu. Küçük bir seyircinin ağzını açtırıp için­
den düzinelerle renkli toplar çıkarıyordu. Gösterinin sonunda ise
ipe atlıyor ve arkadaşlarının alkışları arasında yürüyordu.
Haber evden eve yayıldı. Seyircilerin sayısı artıyordu. Küçük­
ler ve büyükler, kızlar ve delikanlılar, hatta yaşlılar. Ahırda "Fran­
sa Kralları"nı ağzından dinleyenlerdi bunlar. Şimdi ise saf bir
köylünün koca burnundan bir dizi para akıttırıyor, suyu şaraba
dönüştürüyor, yumurtaları çoğaltıyor, bir kadının çantasını açıp
içinden canlı güvercin çıkartıyordu. Onlar da onu izliyor gülüp
alkışlıyorlardı.
Ağabeyi Antonio da gösteriyi izlemeye geliyordu. Fakat ilk
sıralara hiç geçmiyordu. Bir ağacın arkasında gizleniyor, bir gö­
rünüp bir kayboluyordu. Bazen de küçük cambazla alay ediyordu.
- İşte soytarı... İşte tembel.,! Ben tarlada canımı çıkarıyorum,
36

4.10 Page 40

▲back to top


o ise şarlatanlık yapıyor.
Giovanni buna üzülüyordu. Bazen gösteriye ara veriyor, 200
metre ilerde devam ediyordu, ta ki Antonio onu rahat bırakıncaya
kadar. O çocuk "özel" bir şarlatandı. Son oyundan önce cebinden
teşbihini çıkartıp diz çöküyor ve herkesi dua etmeye çağırıyordu.
Ya da sabahleyin kilisede dinlediği vaaz'ı tekrarlıyordu. Seyirci­
sinden istediği bağış, küçüklere ve büyüklere ödettirdiği biletti.
Giovanni Bosko yaşamında uğraşısını vermekte çok cömert
olacaktı fakat iyi bir Piemonte'li olduğundan her zaman bir ücret
isteyecekti. Para olarak değil, Tanrı ve yoksul çocuklar için bir
katkı olarak. Ve nihayet parlak bir son geliyordu. İki ağaç arasında
bir ip geriyor, elinde ilkel bir dengeleyici tutarak ani sessizlikler
ve çılgınca alkışlar arasında yürüyordu.
"Bu eğlencelerle birkaç saat geçirdikten sonra" diye yazıyor,
"iyice yorulduğumda şamata kesiliyor, dua okunuyor ve herkes
evine dönüyordu".
İlk Komünyon
1826 yılında Paskalya 26 Mart'a rastlıyordu. O gün Giovanni,
Castelnuovo cemaatinin kilisesinde, ilk kez kutsal ekmeği, ko-
münyonu aldı. Şöyle anımsıyor:
"Annem yanımda duruyordu. Oruç döneminde (Karem'de) ­
nah çıkartmaya götürmüştü. Bana, Giovanni dedi, Tanrı sana bü­
yük bir armağan hazırlıyor. Sen de kendini iyi hazırla. Her şeyi
itiraf et, tövbe et ve gelecekte daha iyi olacağına dair Tanrı'ya söz
ver. Her şey için söz verdim, sonradan sözümü tutup tutmadığımı
Tanrı bilir.
O sabah benimle kutsal sofraya geldi, benimlebirlikte hazırlığı
ve teşekkürü yaptı. O gün, hiç bir işe çalışmamamı ve dua etmemi
istedi. Bir çok kez şunları tekrarladı: Senin için büyük bir gün
oldu. Tanrı yüreğine sahip oldu. Yaşamının sonuna dek iyi kala­
bilmen için elinden geleni yapacağına dair ona söz ver. Bundan
böyle sık sık kutsal ekmeği al, günah çıkarttığında her şeyi itiraf
et, daima itaat et, din derslerine ve vaazlara isteyerek git. Fakat
Tanrı aşkına kötü konuşanlardan, vebadan kaçar gibi uzak dur.
37

5 Pages 41-50

▲back to top


5.1 Page 41

▲back to top


Annemin önerilerini uygulamaya çalıştım. Kanımca, o günden
sonra yaşamımda bir düzelme oldu. Özellikle itaat etme ve hep
tiksindiğim başkalarına başeğme kosunuda".
Yaşamın En Kara Kışı
Bir sonraki kış Giovanni için yaşamının en kara kışı oldu.
Babaanne (Francesco'nun annesi) ölmüştü ve 18 yaşındaki Anto­
nio aileden gitgide uzaklaşıyordu. Şiddet nöbetleri ise durmadan
sıklaşıyordu.Ekim'in son günlerinde Margherita, Giovanni'yi bir
yıl daha Don L'acqua'nin okuluna gönderme olasılığından sözetti.
İlk Latince derslerini alabildi. Antonio sert bir tepki gösterdi.
- Ne Latincesi? Latinceyi ne yapacağız? Çalışsın...Çalışsın..!
Büyük bir olasılıkla Margherita ona Giovanni'nin papaz olma
durumundan söz etti. Fakat Antonio bunu olanaksız bir tasarı
olarak yorumladı. "Papaz olabilmek için 10.000 Liret gerekiyor"
dedi. Giovanni bunu sık sık dinleyecekti. O dönemde yaşayan bir
köylü ailesi için bu aşırı bir paraydı. Capriglio'da yaşayan Mari­
anna teyzesine ve büyük babasına bir şeyler getirmek bahanesiyle
Giovanni 1826-1827 kışında da birkaç kez Don L'acqua'ya gitmeyi
becerdi. Antonio ise bozuk çalıyordu ve günün birinde durum
açık bir savaşa dönüştü. Bunu Don Bosko kendisi anlatıyor:
"Önce anneme daha sonra kardeşim Giuseppe'ye emreden bir
sesle şöyle dedi: Artık yeter. Bu dilbilgisi işine bir son vermek
istiyorum. Ben boylu poslu yetiştim ve yaşamımda hiç kitap gör­
medim. Üzüntüye ve öfkeye kapılarak yapılmayacak şekilde ya­
nıt verdim: Eşeğimiz de hiç okula gitmedi ve senden daha
büyüktür.
Bu sözleri duyar duymaz parladı ve bir yumruk, tokat yağmu­
rundan zor kurtulabildim. Annem çok üzgündü, ben ağlıyor­
dum".
Durum birkaç gün daha hınç dolu bir gerilim içinde sürüp
gitti. Antonio inatçı idi. Giovanni altta kalmak istemiyor, hırslı
tepkiler gösteriyordu. Sonra, Giovanni'nin sofrada tabağının ya­
nına koyduğu bir kitap yüzünden bu sayfaların başında alattığı-
mız kavga koptu. Giovanni kaçmadı ve ağabeyinden dayak yedi.
38

5.2 Page 42

▲back to top


Ertesi sabah Margherita ona o çok acı sözleri söyledi:
- Evden uzaklaşsan iyi olur.
Sisli bir Şubat gününde Giovanni Moglia çiftliğine vardı. U-
mutsuzca ağladığı için de yardımcı olarak işe kabul edildi.
39

5.3 Page 43

▲back to top


6
ÇİFTLİKTE ÜÇ, KİLİSEDE BİR YIL
Birkaç gün geçmişti. Luigi Moglia:
- O çocuğu almakla hiç te kötü bir yapmadık, dedi Doro-
tea'ya.
Giovanni Bosko bağlılıkla çalışmaya koyulmuş, iyi niyetli ve
söz dinler olduğunu göstermişti. Görevi ahırla uğraşmaktı. îşin
en ağır tarafı her sabah ineklerin "döşeğini" taze samanla yenile­
mek, çatal ve el arabası ile pislikleri toplamaktı. Sonra hayvanları
temizlemek, suyun başına götürmek, samanlığa çıkmak ve yem­
liklere günlük samanı atmak, inekleri sağmaktı.
Pek tabii ki tüm bu işleri Giovanni tek başına yürütmüyordu:
"İnekçi"nin emrindeydi, o da bir çocuğa en uygun işleri ona akta­
rıyordu.
Akşam vakti Giovanni dua etmekte de iyi bir çocuk gibi dav­
randı ve bayan Dorotea, ara sıra teşbih duasını yönetmeye davet
etti.
Uyuması için Moglialar ona temiz bir oda ve rahat bir yatak
tesis etmişlerdi. Becchi'de bu kadarına bile sahip değildi. Odayı
Giuseppe, belki de Antonio ile paylaşmak zorunda kalıyordu. İlk
geceler geçtikten sonra Giovanni bir mum parçasını yakmayı ve
Don L'acqua'dan ödünç aldığı kitaplardan birini okumayı denedi.
Kimseden itiraz gelmediği için devam etti.
Cumartesi akşamı patronundan ertesi sabah erkenden Mon-
cucco'ya gitmek için izin istedi. Dorotea çocuğun nereye gidece­
ğini görmek istedi, annesine karşı sorumluydu çünkü.
Şafaktan önce Moncucco'ya gitti ve bir kız arkadaşının evinde
gelişini ve kiliseye girişini gördü. Orada günah çıkarttığını, ilk
ayini izlediğini ve kutsal ekmeği aldığını gördü.
40

5.4 Page 44

▲back to top


O dönemde kutsal ekmek ender alınıyordu. Komünyon ender
yapılıyordu. Köyün tüm halkının katıldığı "Büyük Ayin"de bile
dağıtılmıyordu. Kutsal ekmeği almak isteyen, papazın çok erken
düzenlediği "Küçük Ayin"e katılmak zorundaydı.
Papaz Don Cottino'ya günah çıkartan Giovanni papaz olma
arzusunu ve bundaki güçlüklerini itiraf etti. Don Cottino günah
çıkartması, her hafta kutsal ekmeği alması, gün boyunca dua
etmesi ve Rab'ba güvenmesi için onu yüreklendirdi: Rab'bın is­
teği ile güçlükler halledilecekti. Eğitimini tümden bırakmamasını
da önerdi. îlerde, işi ile uygun düştüğünde ona birkaç Latince
ders de verebilirdi. Bu ara birkaç kitabı ödünç verebilirdi.
İki Buğday Tohumu ve Dört Başak
Patronun amcası olan yaşlı Giuseppe birgün, ter içinde ve
kazması omuzunda tarladan dönüyordu. Öğlen vaktiydi ve Mon-
cucco'daki çan kulesinde çan çalıyordu. Yorulmuş olan yaşlı
adam soluk almak için bir saman yığınına oturdu. Biraz ötede
Giovanni'yi gördü. O da samanların üstündeydi. Fakat diz çök­
müştü. Anne Margherita'nın sabah, öğlen ve akşam onu dua et­
meye alıştırdığı gibi öğlen duasını (Angelus'u) okumaktaydı. Yarı
şaka yarı ciddi Giuseppe homurdandı:
- Şu işe bak..! Biz patronların sabah akşam canı çıkıyor, daya­
namıyoruz. Yardımcı ise ağırdan alıp huzur içinde dua ediyor.
Giovanni de yarı şaka yarı ciddi şöyle yanıtladı:
- îş olunca geri çekilmediğimi bilirsin Giuseppe amca. Oysa
annem bana dua edildiğinde 2 buğday tohumundan 4 başak doğ­
duğunu öğretti. Ama dua edilmezse 4 tohumdan sadece 2 başak
doğar.
- Yaşadık, dedi yaşlı adam. Artık evde papazımız bile var.
Güzel havaların gelmesinden itibaren yardımcının görevi i-
nekleri otlağa götürmekti. Başkalarının otlağa girmemelerine,
fazla yaş ot yememelerine, birbirlerini boynuzlamamalarına dik­
kat etmeliydi.
Hayvanlar etraftaki otları kemirirken ağaçların gölgesine otur­
41

5.5 Page 45

▲back to top


muş Giovanni kitapları için biraz zaman buldu. Luigi Moglia
şikayet etmiyordu fakat başını sallıyordu:
- Neden bu kadar okuyorsun?
- Papaz olmak istiyorum.
- Bilmez misin ki, bugün eğitim görebilmek için 9.000-10.000
Liret gerekiyor? Nereden bulacaksın?
- Tanrı dilerse birileri çaresine bakacaktır.
Tarlalara zaman zaman oynamak için Moglialar'ın ilk kızı
Anna geliyordu. 8 yaşındaydı, oyunlarını izlemek yerine kitap
okuyan Giovanni'ye bakıp nazlanırdı:
- Bırak şu okumayı Giovanni.
- Ben bir papaz olacağım, vaaz vereceğim, günah çıkartaca­
ğım.
- Evet, papaz, dedi alay ederek küçük kız. Sen inekçi olacak­
sın.
Giovanni bir gün şöyle dedi:
- Anna, bugün sen benimle alay ediyorsun, fakat gün gelecek
bana gelip günah çıkartacaksın.
(Bayan Anna evlendi ve uzun süre Morion'da yaşadı. Bu olayı
bir çok kez çocuklarına anlattı. Yılda 4-5 kez Don Bosko'ya günah
çıkartmak için Valdocco'ya giderdi. O da sevinçle, bir kızkardeşi
karşılar gibi karşılıyordu).
Kış geri geldiğinde patronları ara sıra Don Cottino'nun oku­
luna gitmesine izin verdiler. Fakat bunlar az sayıda derslerdi,
üstelik birbirinden o kadar uzaktı ki sonuçsuz kaldılar.
Buna karşın papazın dostluğu Moncucco'daki çocuklarla dos­
tluk kurmasına yardımcı oldu. Bayram günlerinde okul görevini
gören, kilise binasının giriş salonu pazar günlerinde küçük bir
dua yerine dönüşüyordu. Giovanni Bosko sihirbazlık oyunlarını
yapıyor, Kutsal Kitabın en hareketli sayfalarını okuyor, küçük
arkadaşlarına dua ettiriyordu.
Hava kötü olup Montecucco'ya kadar gitmenin olanaksız oldu­
ğunda çiftliklerdeki bazı çocuklar Moglialar'ın evinde toplanı-
42

5.6 Page 46

▲back to top


yorlardi. Giovanni onları samanlığa götürür, eğlendirir, din der­
slerini onlara açıklardı.
Giovanni, Moglia çiftliğinde yaklaşık olarak 3 yıl geçirdi.
1827'nin Şubat'ından 1829'un Kasım'ına kadar. Eğitimi açısından
yitirilen yıllar. Acaba Tanrının onu çağırdığı görev için de boş
muydu bu yıllar?
Pietro Stella ilk bakışta önemsiz gibi görülen bir olayı anımsa­
tıyor: "Bayan Dorotea ve eniştesi Giovanni bir gün onu diz çök­
müş durumda buldular. Elinde bir kitap, gözleri kapalı, yüzü
gökyüzüne çevrilmiş ve düşüncelerine öylesine dalmıştı ki onu
sarsmak zorunda kaldılar". Bunu şöyle yorumluyor: "Demek ki
bunlar boş yıllar olmadı. Giovanni'de, Tanrının ve derin düşün­
cenin (Kontemplasyon'un) anlamı daha derin şekilde kol sardı.
Tarlalarda çalışırken Tanrı ile bir ikili kurmaya girebildi. Bu yıl­
lar, Tanrı'ya ve insanlara yönelik kendini verme ve yalvarış dolu
beklenti yılları olarak tanımlanabilir.
1827, Milano'da Allessandro Manzoni Nişanlılar'ın ( İ Promes-
sei Sposi) ilk baskısını yayınladı. 1828'de Recanatide, Giacomo
Leopardi yüce Aşıklar'ını (idilli) yazmaya başladı. 1829'da Pa­
ris'te Gioacchino Rossini başyapıtı olan Wilhelm Tell'i (Gugli­
elmo Teli) sahneye koydu. Bu 3 yıl boyunca Giovanni Bosko
Monferrato'nun gözlerden uzak bir çiftliğinde inekleri temizledi.
Fakat Tanrı ile konuşmaya başladı.
Michele Amca
Giovanni'nin Moglia çiftliğinde kalması Margherita Annenin
yüreğine bir diken gibi batıyordu. Büyük bir olasılıkla Ağabeyi
Michele ile dertleşmiş olmalı ki, adam, kırsal anlaşmaların biti­
minde (11 Kasım) yeğeni ile görüşmeye gitti. Rastladığında Gio­
vanni inekleri ahırdan çıkarmakla meşguldü.
- Anlat Giovanni, burada kalmaktan memnun musun, değil
misin?
- Değilim. Bana iyi davranıyorlar fakat ben öğrenim görmek
istiyorum. Yıllar geçiyor, 14 yaşımdayım ve hep aynı noktada
kaldım.
43

5.7 Page 47

▲back to top


- Öyleyse hayvanlan yeniden ahıra sok ve Becchi'ye geri dön.
Ben Patronla konuşurum, sonra da Chieri pazarına gitmeliyim. Bu
akşam eve uğrar her şeyi hallederiz.
Giovanni bohçasını topladı, Bayan Dorotea, Bay Stefano, Giu­
seppe Amca, Teresa ve Anna ile vedalaştı. Dost olmuşlardı ve
yaşam boyunca öyle kalacaklardı.
Becchi yolunu tuttu. Uzaktan gelişini gören Margherita anne,
koşar adımlarla onu karşılamaya geldi.
- Antonio evde. Sabırlı ol, Michele Amca gelinceye kadar giz­
len. Antonio seni görürse bir komplodan kuşkulanır ve yapacak­
larını bir Tanrı bilir, dedi.
Giovanni bir çitin arkasına geçti ve hendeğin yakınlarında
yere oturdu. Demek olay kapanmamıştı. Yeniden mücadeleye ha­
zır olması gerekiyordu.
Amca gece vakti yetişti, soğuktan perişan yeğenini aldı, eve
götürdü. Ortalık gergindi ama savaş kopmadı. Antonio 21 yaşını
bitirmiş ve bir aile kurmaya hazırlanıyordu. Giovanni'nin bakımı
ve eğitimi ona yük olmayacağı garantisini aldıktan sonra hiç iti­
raz etmedi.
Öğrenci yeğenini yanlarına yerleştirebilmek amacı ile Castel-
nuovo ve Buttigliera'daki papazlarla temas kurdu. Fakat büyük
güçlüklerle karşılaştı. Çözüm beklenilmeyen şekilde oldu.
Bir Vaize Dört Kuruş
1829'un Eylül ayında, 70'ine varmış, sağlıksızlığı yüzünden
Bruino bölgesinden yıllar önce vazgeçmiş olan Don Giovanni Mel-
ghiorre Calosso, Morialdo'ya rahip olarak yerleşmeye geldi. Say­
gıdeğer, yaşlı, deneyimli bir papazdı.
Kasım ayında, Buttigliera Köyü'nde bir Vaaz Misyonu yapıldı.
Giovanni ve Don Calosso da katıldılar. Evine dönerken yaşlı pa­
paz tek başına yürüyen, o 14 yaşındaki çocuğu farketti.
- Nerelisin oğlum?
- Becchi'den. Misyonerlerin vaazına gittim.
44

5.8 Page 48

▲back to top


- Bütün o Latince alıntılarla kim bilir neler anladın. Sonra
gülümseyerek bembeyaz başını salladı. Belki de annen sana daha
uygun bir vaaz verebilirdi.
- Doğru. Annem bana sık sık iyi vaazlar verir. Fakat sanırım
misyonerleri de anlayabildim.
Giovanni gayet sakin, bir kitaptan okurmuş gibi papaza tüm
vaazı tekrarladı. Don Calosso, heyacanını belirtméden sordu:
- Adın ne?
- Giovanni Bosko. Babam daha ben küçükken öldü.
- Hangi okulda okudun?
- Okumayı ve yazmayı Capriglio'da, Don L'acqua'dan öğren­
dim. Daha da öğrenmek isterdim fakat ağabeyim buna yanaşmı­
yor. Castelnuovo ve Buttigliera'daki papazların ise bana yardımcı
olabilmek için yeterli zamanları yok.
- Neden öğrenim görmek istiyorsun?
- Papaz olmak için.
- Annene söyle, Morialdo'ya gelip beni görsün. Yaşlı olmama
rağmen belki sana yardım edebilirim.
Don Calosso'nun karşısına oturmuş Margherita şu sözleri
duydu:
- Oğlunuz bir hafıza harikası. Hiç zaman kaybetmeden hemen
eğitim görmesi gerekiyor. Ben yaşlıyım fakat ne yapabilirsem
yapacağım.
Karara vardılar: Giovanni Becchi'den uzak olmayan, papazın
yanında eğitim görecekti. Evine yalnızca yatmaya gidecekti. Fa­
kat tarımsal çalışmaların ağırlıklı olduğu dönemlerde ailesine
yardımcı olacaktı.
Giovanni bir anda çoktandır eksikliğini duyduğu şeylere ka­
vuştu. Bir babalık içtenliği, emniyet duygusu, güven.
"Hemen Don Calosso'nun ellerine teslim oldum" diye yazıyor.
"Kendimi tümden tanıttım. Her sözümü, her düşüncemi ona aç­
tım. O zaman, çoktandır eksikliğini duyduğum sürekli bir rehbe­
rin, ruhen sadık bir dostun ne olduğunu anladım. Başkaca şeyler
45

5.9 Page 49

▲back to top


arasında yapmayı sürdürdüğüm fakat yaşıma uygun olmayan bir
çileyi bana yasak etti. Sıkça günah çıkartmam, kutsal ekmeği al­
mam için beni yüreklendirdi ve hergün kısa bir meditasyon daha
doğrusu tinsel okumayı yapmamı bana öğretti".
Onunla Her Umut Yokoluyordu
1830 yılının Eylül'ünde (belki de Antonio ile olan gerginlik
kırıntılarını ortadan kaldırmak için) geceleri de Don Calosso'da
geçirmeye başladı. Haftada bir çamaşır değiştirmek için eve ­
nüyordu.
Öğrenim hızla ve iyi bir şekilde ilerliyordu. Don Bosko bu
günleri heyecanlı sözlerle anımsıyor: "Kimse memnuniyetimi ha­
yal bile edemez. Don Calosso'yu bir baba gibi seviyor, her konuda
ona hizmet ediyorum. O Tanrı insanı beni öylesine seviyordu ki,
bir çok kez şunu tekrarladı: Gelecek için hiç endişen olmasın.
Yaşadığım sürece hiç bir eksikliğin olmayacaktır. Ölürsem de yine
seni destekleyeceğim. Tümden mutluydum ki bir felaket umutla­
rımı yıktı".
1830'un Kasım ayında bir sabah Giovanni evinde çamaşır boh­
çasını değiştirmekle meşgulken biri gelip Don Calosso'nun rahat­
sızlandığını bildirdi.
"Koşmadım, uçtum" diye anımsıyor Don Bosko. Bir enfarktüs
geçirmişti. Giovanni'yi tanıdı fakat onunla konuşamadı. Bir çek­
mecenin anahtarını gösterdi, işaretlerle kimseye vermemesini
söyledi. Bu kadardı. Çocuk ikinci babasının cesedi üzerinde, u-
mutsuzca ağlamaktan başka şey yapamadı. "Onunla her umudum
yok oluyordu".
Bir umut daha kalmıştı o evde, anahtar... Çekmecede 6000 Liret
vardı. Don Calosso'nun işaretlerinden kendi için, geleceği için
olduğu açıkça anlaşılmıştı. Can çekişenin yanında bulunanlar da
bunu teyit etmekteydiler. Başkaları ise ölmek üzere olan birinin
hiç anlam taşımadığı gbrüş ündeydiler. Hakları veren yada alan
yasal bir vasiyetnamedir.
Don Calosso'nun yeğenleri geldiklerinde dürüst insanlar gibi
davrandılar. Soruşturdular sonra da Giovanni'ye şöyle dediler:
46

5.10 Page 50

▲back to top


г
- Amcamız bu parayı sana bırakmak niyetindeymiş, istediğini
al.
Giovanni biraz düşündü sonra da kararını verdi:
- Hiç birşey istemiyorum.
Anılarında Don Bosko olayı bir tek cümle ile özetliyor: "Don
Calosso'nun varisleri geldi. Ben de onlara anahtarı ve herşeyi
teslim ettim. Her hesabı halleden kesin bir davranıştı. Papaz
olduğunda, parola olarak Kutsal Kitabın aynı şekilde kesin olan
bir cümlesini seçecekti: Da mihi animas, coetera tolle. (Bana
ruhları ver, gerisi beni ilgilendirmiyor).
Giovanni yeniden yalnızdı. 15 yaşındaydı ve öğretmensiz, pa­
rasız, gelecek için amaçsız kalmıştı. "Hiç teselli bulmadan ağlı­
yordum" diye yazıyor.
47

6 Pages 51-60

▲back to top


6.1 Page 51

▲back to top


7
CASTELNUOVO YOLU
Ancak devam etmek gerekiyordu. Antonio'nun herhangi bir
karşı koymasını önlemek için Margherita, Baba Francesco tarafın­
dan bırakılan malları onunla paylaşmaya karar verdi. Yabancılara
hoş görünmeyecek olan bu durumu "örtebilecek" iyi bir neden de
vardı. Antonio evlenmek üzereydi. 21 Mart 1831,'de Castelnu-
ovo'lu Anna Rosso ile kilisede nikahı yapılacaktı.
Tarlalar paylaşıldı, Becchi'deki ev ayrıldı. Antonio doğuya
bakan kısmına, (ilk kata çıkan ahşap merdivenle) sahip oldu.
Diğer yarısında Margherita, Giuseppe ve Giovanni yaşamayı sür­
dürdüler.
Aralık'ta Giovanni yola koyuldu. Castelnuovo'daki kamu o-
kullannın derslerini izleyecekti. İlk öğrenimin yanında bucak, 5
sınıfa ayrılan, bir latince kursunu da açmıştı. Nedir ki her sınıfın
az sayıdaki öğrencileri tek bir odada toplanıyorlar ve tek bir
öğretmen, Don Emanuele Virano ile çalışıyorlardı.
Çantadaki Yemek
Becchi'yi Castelnuovo'dan ayıran 5 kilometre ilk başta Gio-
vanni'nin canlı 15 yaşına aşılabilecek bir engel gibi görüldü.
Dersler iki dönemde yapıldığından sabah üç buçuk ve öğleden
sonra üç saat, çocuk sabahleyin elinde bir dilim ekmekle yola
koyuluyor öğlen yemeği için dönüyor öğleden sonra yeniden yol­
lara düşüyor ve akşam evine dönüyordu. Günde yaklaşık olarak
20 kilometre yürüyordu. Bu çılgın bir tempoydu ve bir kaç gün
sonra, (belkide ilk kar yağdıktan hemen sonra) değiştirildi.
Michele amca köyün terzisi olan müzikçi Giovanni Roberto
48

6.2 Page 52

▲back to top


adlı iyi bir kişinin yanında ona bir yarım pansiyon buldu. Giovan­
ni her gün çantasında taşıdığı öğle yemeğini artık onda yiyordu.
Yinede sabah 5 km., akşam 5 km., özellikle kış mevsiminde
şaka değildi. Giovanni hırsla yürüyor ve yol yağmur altında, bir
bataklığa veya kar yağdığında buz kesilmiş bir patikaya dönüş­
mediğinde tüm köylüler gibi ayakkabılarını çıkartıp sırtına atı­
yordu. Yağmur ve rüzgar güneş ve toz günler boyunca ona
arkadaşlık ediyorlardı.
Fakat bazı Ocak akşamlarında dönüş yolunu, fırtınanın içinde
katetmeyi göze alamıyor ve akşam yemeklerinden vazgeçmek pa­
hasına, Bay Roberto'dan merdiven altında yatmak iznini istiyor­
du.
Margherita anne oğlunun kış boyunca o yolda sağlığından
olacağını anladı ve terzi ile anlaşmaya geldi. Mantıklı bir ücret
karşılığında (sebze ve şarap olarak da ödenebilirdi) Bay Roberto
tam pansiyon olarak Giovanni'yi kabul etti. Öğlen ve akşam ona
bir tas çorba ve uyumak için merdiven altını verecekti. Ekmeği ise
annesi temin edecekti.
Castelnuovo'ya kadar 18 yaşındaki bir delikanlıya gerekli olan
öteberiyi de çantasında taşıyarak kendisi de geldi. Bay Roberto'ya
"ona göz-kulak olmasını, gerekirse kulağını çekmesini" önerdi.
Giovanni'ye ise "Meryem Ana'ya duacı ol ki seni iyi yetiştirsin"
dedi.
Giovanni, okulda 10-11 yaşındaki çocuklarla birlikteydi. O
güne kadar kültürel hazırlığı bir hayli basit olmuştu. Boyundan
büyük cübbesini ve kaba ayakkabılarını buna katarsak okul ara-
kadaşları tarafından neden alay ve şaka konusu olduğu kolayca
anlaşılıyordu. Ona, "Becchi'lerin inekçibaşısı " adını takmışlardı.
Morialdo ve Moncucco'da çocukların göz bebeği olan Giovan­
ni acı çekiyordu. Onu seven öğretmeninin yardımı ile kendini
derslerine verdi, elinden geldiği kadar... Don Virano yetenekli ve
nazik bir insandı. İyi niyetini fark ettiğinden onunla yakından
ilgilendi ve kısa sürede ilerlemesine neden oldu. Giovanni, Elye-
zer'in Kutsal Kitaptaki kişiliği ile ilgili iyi bir ödev yazdığında
Don Virano bunu sınıfta okudu ve şöyle bir sonuca vardı:
- Bu tür ödevleri başarabilen, dilerse inekçibaşı ayakkabılarını
49

6.3 Page 53

▲back to top


1
da giyebilir. Yaşamda önemli olan ayakkabılar değil, kafadır.
Don Bosko anlatıyor: "O yılbaşı arkadaşlarla başım derde gir­
di. Okul vaktinde onlarla kumar oynamamı istiyorlardı. Param
olmadığını söylediğimde bana, artık uyanma vaktin geldi. Yaşa­
mayı öğrenmelisin. Patronundan ve annenden çal diyorlardı. An­
nem beni çok seviyor, onu üzmek istemiyorum diye yanıtladığımı
anısıyorum".
Becchide Sadece Eşekler Yetişir
Nisan ayında Giovanni geri kaldığı derslerde iyi durumdaydı.
Ama bu onun için acı sonuçlar doğuran bir şey oldu. Don Virano
Mondonio'ya başrahip olarak atandı ve okulu Don Nicola Mog-
lia'nın ellerine bırakmak zorunda kaldı.
Bu papaz dindar ve iyilik severdi, fakat aynı zamanda da 75
yaşındaydı. Okulunda biraraya gelen 5 sınıfı düzene sokamıyor-
du. Sonuçta bir gün kızdı, disiplini kurdu. Haftanın geri kalan
günlerinde ise şamataya göz yumuyordu.
Sürekli düzensizliğin nedenini büyüklerde buluyor ve onlarla
tartışıyordu. En büyükleri olan "Becchi'nin inekçibaşısı"na özel
bir antipati besliyordu. Oysa ki Giovanni de kollektif disiplinsiz­
likten çok şikayetçiydi. Onu utandırmak için hiç fırsat kaçırmı­
yordu:
- Latince'den ne anlarsın sen? Becchi'de yalnızca eşekler yeti­
şir. Doğrusu çok iyi eşekler, ama ne de ölse eşek. Sen git mantar
topla. Kuş yavrularını avla. İşin bu, Latinceyi öğrenme.
Don Virano'nun takdiri yüzünden sınıf arkadaşları yeniden
saldırıya geçtiler. Giovanni umutsuz günler geçirdi. Fakat bir kez
karşılığını vermek istedi. Don Moglia Latince sınıfında bir ödev
vermişti. Çeviriyi birinci sınıftakilerle yapmak zorunda olan Gi­
ovanni, öğretmenden üçüncü sınıftaki ödevi denemesi için izin
istedi. Öğretmen bozuldu:
- Kendini ne zannediyorsun? Hemen ödevine dön ve her za­
man olduğu gibi, eşek gibi davran.
Fakat Giovanni ısrar edince Don Moglia sonunda razı oldu.
50

6.4 Page 54

▲back to top


- Dilediğin olsun. Ama saçmalıklarını okuyacağımı sanma.
Çocuk acısını yuttu ve çeviriye girişti. Oldukça zordu ama
başarabileceğini hissediyordu, tikler arasında ödevini verdi. Öğ­
retmen sayfayı aldı ve bir kenara koydu.
- Rica ediyorum. Okuyun ve yanlışlarımı bana söyleyin.
- Yerine dön ve canımı sıkma.
Giovanni nazik ve inatçı, vazgeçmedi:
- Sizden büyük bir fedakarlık istemiyorum, sadece okuyun.
Don Moglia okudu. Çeviri iyi, çok iyi idi. O kadar ki yeniden
sabrı tükendi:
- Hiç bir işe yaramadığını söylemiştim. Bu ödevi A'dan Z'ye
kadar kopye ettin.
- Kimden kopye edecektim? Yanımdaki arkadaşlar son cümle­
lere takılıp kalemlerini ısırıyorlardı.
- Bu saygısızlık, diye patladı papaz. Hemen yerine dön ve
okuldan kovmadığıma şükret.
O dönemlerde damar sertleşmesi de, ön yargılar da öldürücü
idi. Giovanni için o öğrenim yılının son ayları bir utanç kaynağı
oldular. Anılarında Don Bosko, Don Moglia'nın adını vermiyor.
Çünkü yaşlılara karşı büyük bir saygısı vardı. "Disiplini kurama­
dığı için önceki aylarda öğrendiklerimi az kalsın duman edecek
olan biri" diye söz ediyor.
"Ayırımcı" Bir Siyah Giysi
O aylarda başka bir acı daha Giovanni'yi üzdü. 2 harika pa­
pazla tanışmıştı. Don Calosso ve Don Virano. Diğerlerinin deği­
şik olmalarını hazmedemiyordu. "Bazen yolda başrahiple papaza
rastlıyordum, onları uzaktan selamlıyordum. Hizalarına vardı­
ğımda giysilerinin karşısında eğiliyordum. Onlarsa mesafeyi sür­
dürüyor, gezintilerini kesmeden, nazik bir şekilde selamıma
karşılık veriyorlardı". Ölçü ve ciddiyet. Kayıtsızlık.
"Ben buna çok üzülüyordum. Arakadaşlarıma da, şayet papaz
51

6.5 Page 55

▲back to top


olursam tam aksini yapacağım. Çocuklara yaklaşacağım, onlara
güzel sözler söyleyip güzel önerilerde bulunacağım". Giovanni bu
kararının gelecek 80 yılda papazlar arasında sessiz bir devrim
yaratacağını hayal bile edememişti. Papaz okullarında o çocuğun
haklı olduğunu anlayacaklardı. Yeni papaz kuşaklarını "mesafeli"
■ciddiyetle değil de mesafeleri yok eden, gülümseyen bir iyilikle
eğiteceklerdi.
Morialdo'da Giovanni, derslerinden kalan zamanı, Don Calos-
so ile sakin sohbetlerle geçirmişti. Yaşlı papaz geçmişini anımsı­
yor, çocuk geleceği hakkında hayal kuruyordu. Sonra gidip
kiliseyi süpürüyor, mutfağı düzenliyor, merakla kitaplığı karıştı­
rıyordu. Burada, Castelnuovo'da, papazlar onunla konuşmak is­
temiyorlardı. Boş vaktini nasıl dolduracaktı?
Giovanninin Hobileri
îlk hobisi müzik oldu. Bay Roberto kilisenin baş şarkıcısı idi.
Evinde bir epinet (az çok piyanoya benzeyen eski bir çalgı aleti)
bulunuyordu. Giovanni bir kaç kez onunla birlikte koroya gitmiş
ve Bay Roberto'nun yardımlarıyla önce epinet'in, sonra da org'un
tuşlarında talim yapmıştı. Fakat Roberto öncelikle kasabanın ter-
zisiydi ve Giovanni'nin ikinci hobisi onun yanında oturup düğme
dikmek, kenar hazırlamak, mendil dikmek, yelek kesmek oldu.
Öylesine başarı gösterdi ki, Bay Roberto okulu terk edip yardım­
cısı olmasını teklif etti.
Nisan ayında Don Moglia onu hedef almaya başladı ve okul­
daki karmaşa, onu boşuna zaman kaybettiğine ikna etti. Annesi
ile anlaşarak, günde bir kaç saat için nalbant ve demirci Evasio
Savio'nun yanında çalışmaya başladı. Böylece çekiçle törpüyü
kullanmayı ve demiri dövmeyi öğrendi.
Giovanni Bosko hiç düşünmezdi ki günün birinde bu işler
Torino'nun kenar mahallelerinden yoksul çocukların hizmetine
açacağı laboratuarlarda işe yarayacaktı. O anda tek derdi kenara
birkaç kuruş atmaktı. Yakında gerçekten ihtiyacı olacaktı. Mar­
gherita anne ile birlikte bir sonraki yılda riskli fakat kesin bir
adım atmayı kararlaştırmıştı. Chieri'deki okul.
52

6.6 Page 56

▲back to top


8
BEN EĞİTİM GÖRMELİYİM
Bohçasını toplayıp Bay Roberto'dan ayrıldığında Giovanni
Becchi'ye dönmedi. Kardeşi Giuseppe'nin, Giuseppe Febraro ile
birlikte işletmeye aldığı bir çiftlik olan Sussambrine'ya gitti. An­
nesi Margherita da oğlu ile birlikte Becchi'yi terk etti.
Yaz aylarını Giovanni hızla okumaya ayırdı. Chieri'de deza­
vantajlı durumda olmak istemiyordu. Fakat kardeşine de fazla
yük olmak istemiyordu. Bunun için ona tarla işlerinde yardımcı
oldu, ilkel bir nalbant atölyesinde ziraat aletlerini tamir etti, inek­
leri otlağa götürdü. Bu son uğraşı ona okumak ve çalışmak fırsa­
tını veriyordu.
Giuseppe'nin kızı Rosa Febrare Giovanni'nin sık sık kitapla­
rına daldığını, ineklerin başlarını alıp gittiğini anımsıyor. 10 ya­
şında bir kızcağızken tarlalarda, mısırların arasında, koşar ve
patron şikayet etmeden önce inekleri öğrenciye geri götürürdü.
- İneklerin buğdayları yiyor.
- Sağ ol Rosa. Küçük kız ona uzun uzun bakar, sonra:
- İlgilenmediğine göre neden onları sen otlatıyorsun derdi.
- Çalışmam gerekiyor Rosa. Ara sıra dalıyorum.
- Papaz olacağın doğru mu?
- Evet.
- Öyleyse, istersen ineklerine ben bakarım. Nasılsa benimki­
lere de bakmalıyım.
Giovanni teşekkür edip yeniden kitabına dalıyordu.
53

6.7 Page 57

▲back to top


Direğin Tepesindeki 20 Liret
Yaz mevsiminde Montafia köyü koruyucu Azizinin bayramını
kutluyordu. Tarih yakındı. Giovanni meydanda direk dikilece­
ğini, armağanların arasında içinde 20 liretin bulunduğu bir cüz­
danın olacağını öğrendi."İşime yarar" diye düşündü ve şenliğe
katıldı.
Direk çok yüksekti. İyice yağlanmıştı. Köyün delikanlıları,
paketlerin, salamların, şarap şişelerinin ve cüzdanın sallandığı
tepedeki demir çembere bakıyorlardı. Ara sıra biri, halkın feryat­
ları arasında ellerine tükürüp tırmanmayı deniyordu. Hızla baş­
lıyorlardı fakat yarı yolda yorulup alaylı sesler ve ıslıklarla
aşağıya kayıyorlardı.
Birden, durumu iyice inceledikten sonra Giovanni öne çıktı. O
da ellerine tükürdü ve direk boyunca tırmanmaya koyuldu. Ağır
ağır ve sakin bir şekilde çıkmaya başladı. Ara sıra ayak bilekle­
rine yaslanıp soluk alıyordu. Millet sabırsızlıkla bağırıyordu.
Vazgeçmesini bekliyorlardı. Fakat Giovanni için o para çok
önemliydi. Moncucco'da 15 liret karşılığında bir yıl çalışıyordu.
Orada ise başının birkaç metre ötesinde 20 liret vardı. Gerektiğin­
de tüm günü o direkte geçirmeye razıydı.
Yavaş yavaş ilerleyerek direğin inceldiği noktaya vardı. Bir
soluk aldı, son mesafeyi katetti. Halk sessizce yukarıya bakıyor­
du. Giovanni elini uzattı, çemberden içinde 20 liretin bulunduğu
cüzdanı çekti. Dişlerinin arasına aldı. Sonra bir salamla bir men­
dil aldı ve aşağıya kaydı.
El Uzatmanın Nefreti
Armağan direğindeki 20 liret Chieri'ye yerleşmek için yeterli
değildi hiç kuşkusuz. Giysi, ayakkabı, kitap almak gerekiyordu.
Her şeyden önce aylık pansiyon ücretini ödemek şarttı. Sussab-
rine'deki işletmeye alınan çiftlik de bir altın madeni değildi. Ekim
ayında Giovanni annesine:
- İtirazınız yoksa iki torba alıp köydeki ailelerden yardım
54

6.8 Page 58

▲back to top


toplamaya çıkarım.
Onuru için zor bir fedakârlıktı. Don Bosko 19. yüzyılın en
büyük dilencisi oldu fakat sadaka istemek onu daima rahatsız
edecekti. Ekim ayında, ilk kez elini uzatmaktan duyduğu nefreti
aşabildi.
Morialdo bölgesi, küçük köylerin, aralı çiftliklerin toplamı idi.
Giovanni evden eve dolaştı. Kapıyı çalıyordu ve:
- Margherita Bosko'nun oğluyum. Chieri'ye papaz olmak için
öğrenim görmeye gidiyorum. İmkanınız varsa bana yardım edin,
diyordu.
Onu herkes tanıyordu. Oyunlarını izlemiş, vaazlarını dinleyip
onu çok sevmişlerdi. Oysa çok azı varlıklıydı. Ona yumurta, mı­
sır, birkaç ölçek arpa veriyorlardı.
Dul Lucia Matta, öğrenci olan oğlunun yanında bulunmak için
Chieri'ye yerleşmek üzereydi. Margherita onunla konuştu ve
Chieri'de Giovanni'nin onunla ve oğlu ile kalması için anlaştılar.
Pansiyon ücreti ayda 21 liret olacaktı. Margherita tamamını nakit
olarak ödeyemezdi fakat un ve şarap tedarik etmeyi kabul etti ve
Giovanni de hizmet etmeye söz verdi. Suyu getirmek, ocak ve
mutfak için odun hazırlamak, çamaşırları asmak..
Tarih Yürüm üş
Giovanni Bosko, Castelnuovo tepeleri arasında zor çocuklu­
ğunu yaşarken tarih yürümüştü. Niyetimiz (önceki sayfalarda
olduğu gibi) İtalyan tarihinin ayrıntılı bir tablosunu çizmek de­
ğil. Fakat bizce, bazı temel noktalarına değinmek kaçınılmaz çün­
Giovanni Bosko'nun çok kişisel öyküsü bu ortamda
oluşuyordu. Ve bu tarihten o da ( tüm insanlar gibi ) izlenimler,
düşünceler, duyarlılıklar edindi.
Katı ve tutucu restorasyona karşı, 1815-1820 yıllarında tüm
İtalya'da ayaklanmalar ve devrimler hazırlayan "Gizli Cemiyet­
ler" çoğalmıştı. 1820 yılının Ocak ayında Ispanya'da bir pırıltı
olmuştu. Cadiz'de askeri bir "Anayasa"yı tanımaya zorlamıştı.
Yani her kişiye temel özgürlükleri ve oy verme hakkını garanti
55

6.9 Page 59

▲back to top


eden bir yasa. "Anayasaya" sadık kalmaya kral da, yemin etmek
suretiyle mecbur oluyordu.
Bu pırıltı 6 ay sonra İtalya'da yangının kopmasına neden
oldu. İki Sicilya krallığında küçük bir atlı taburu "Yaşasın özgür­
lük, yaşasın anayasadeyip ayaklandı. 8 gün içinde Napoli kralı
Fardinando, krallığını yitirmemek için Cadiz anayasasını kabul
etti ve onu sayacağına dair İncil'e el basarak and içti.
10 Mart 1821'de ( Giovanni Bosko 6 yaşındaydı), Kont Santorre
di Santarosa'nın başını çektiği askeri ayaklanma Piemonte 'de
patladı. Alessandria kenti Savoialar'ın gök mavisi bayrağını indi­
rip (Fransız devrimini ve onun ilan ettiği insan haklarını anımsa­
tıyordu) 3 renkli (yeşil, beyaz, kırmızı) bayrağı kaleye çekti.
Pinerolo ve Verceili'deki garnizonlar da ayaklandı. Fossano'dan
bir albay, bir alayın başına geçerek, Torino'ya yürüdü. Kral Vitto­
rio Emanuele şaşkınlık içinde Moncalieri'den Torino'ya geçti. Taç
kurulunu topladı ve her şeyi yitirmemek için anayasayı kabul
etme önerisi ile karşılaştı. Bunu yapmak üzereydi ki Avustur­
ya'nın "düzeni yeniden kurmak" amacı ile İtalya'da müdahale
edeceği haberi ona ulaştı.
Olaylarla başa çıkamayan Vittorio Emanuele tahttan vazgeçip
yerine kardeşi Carlo Felice'yi bıraktı. Kardeşi kayınpederi yanın­
da Modena'da bulunduğundan genç prens Carlo Alberto'yu (23
yaşındaydı) Naip tayin etti.
Prens’e Bildirin
Carlo Alberto bir kaç kez Kont Santarosa ile temas etmiş, fikir­
lerini takdir etmiş fakat baskı yada Liberaller konusunda hiç bir
zaman karara varamamıştı. İleride Kararsız Kral adını kazandı­
racak olan kararsızlık onda şimdiden beliriyordu. Her ne paha­
sına olursa olsun istediği birşey vardı: Tahttaki hakkını
kaybetmemek, onu Avusturyalılar'dan da Liberaller'den de koru­
mak.
Carignano sarayının pencereleri altında Anaýasa'yi isteyen
(kimbilir kaçı bunun ne olduğunu biliyordu?) büyük bir kalabalı­
ğın önünde Carlo Alberto çöktü. 13 Mart akşamı Cadiz anayasa-
56

6.10 Page 60

▲back to top


sini imza etti ve 2 gün sonra ona bağlı kalacağına dair and içti.
Santarosa'nın savaş bakanı olduğu yeni bir hükümet kurdu.
Carlo Felice, Modena'da Carlo Alberto'nun ona herşeyi bildi­
ren mektubunu alınca Öfkeye kapıldı: "Prense şunu söyleyin, da­
marlarında halen bir tek damla krallık kanımızdan kaldıysa
hemen Novara'ya hareket etsin ve orada emirlerimi beklesin".
Carlo Alberto, önce karşı koymaya kararlı göründü. Fakat Na­
poli'den felaket haberleri geldi. Bir Avusturya ordusu Liberaller'i
bozguna uğratmıştı, parlamento lağvedilmişti. Anayasal rejim
yıkılmıştı. Genç prens Novara'ya çekildi. Orada, Naip'likten vaz­
geçtiğini bildiren ve herkesi krala başeğnıeye davet eden bir bil­
diri yayınladı. Hemen sonra da Firenze'ye sürgüne gitti.
Carlo Felice'nin Piemonte'ye dönüşünden önce bir Avusturya
ordusu Santarosa'nın gönüllülerini dağıttı ve düzeni yeniden
kurdu. Ayaklanmanın 70 şefi ölüme mahkum edildi. (68'i zaten
İsviçre ve Fransa'ya kaçmışlardı). 300 subay ve 300 devlet me­
muru görevlerinden alındı.
Tarih kitaplarının deyimi ile 1821 hareketleri yalnızca ken­
tsoyluları, halkın orta sınıflarını alt üst eden olaylar oldu. Köylü
ve işçi kalabalıkları tümü ile ilgisiz kaldılar, bazen de düşman
kesildiler. Orta sınıflar (Tüccarlar, küçük müteşebbisler, küçük
sanayiciler, devlet memurları ve ordu görevlileri) Liberal Dev-
rim'le eski aristokrasinin yerine bir iktidar grubu olmayı amaçlı­
yordu. Oy verme hakkı yalnızca belirli bir servete sahip olanlara
tanınırdı. Yalnızca onlar kendi çıkarlarını savunmaları için tem­
silcilerini parlamentoya gönderebiliyorlardı. Fransız Devrimi
gibi Liberal Devrim de tüm ayrıcalıkları iptal etmek istiyordu, biri
hariç: Zenginlik.
Başka Kimsenin Değil de Salt Tanrının
inayeti İle Kral
Carlo Felice, Torino'ya 1821 yılının Ekim ayından önce dön­
medi. Bugün incelendiğinde bu kişilik ilginç ve acaiptir. Hiç bir
zaman kral olmayı istememiştir. Basit ve herkesten uzak bir ya­
şam severdi ve çok dindardı. Tahtı salt bir vicdan görevi olarak
57

7 Pages 61-70

▲back to top


7.1 Page 61

▲back to top


kabul etti.
Fakat kabul ettiği andan itibaren sonuna kadar sert mutlakiyet
görüşlerine uydu. Kendini başka kimsenin değil de salt Tan-
rı'nın inayeti ile kral sayıyordu ve ulusunu haylaz çocuklardan
oluşan bir aileyi yöneten sert bir baba gibi yönetmeyi istiyordu.
Her ölüm cezasının tüm heyecanlı kafalara yararlı bir ders
olmasını istedi ve bu yüzden darağacına götürülen mahkuma
kızgın kerpetenle dağlanmayı kabul etti. Bu durumdan dolayı
Vahşi Carlo lakabı takıldı.
Massimo D'Azeglio 10 yıllık krallığını 7 sözcükle tanımladı:
Doğru ve dürüst niyetlerle dolu bir baskı, 1831 yılının Nisan
ayında öldü ve tahtı ailemizin soysuz koca horozu dediği Carlo
Alberto'ya bıraktı.
Oruç Kadar Uzun ve Üzgün
Torino tahtına yerine, 35 yaşında olan Carlo Alberto geçti.
İspanya da Liberallere karşı savaşarak mutlakiyetçiler ve gerici­
lerin gözünde kendini aklamıştı.
Soluk yüzlü ve çok uzun boylu (204 cm.) biriydi ve Piemonte
halkı onun için Oruç kadar uzun ve üzgün derdi. Artık Anayasayı
imza eden prens olmadığını herkese kanıtlamak için 1833'te 7
Mazzini taraftarını Alessandria'da ve 12'sini Genova'da kurşuna
dizdirecek, 70 kadarını da ağır hapse mahkum ettirecekti.
Tarihi durdurmak teşebbüslerine rağmen Piemonte ve İtalya
değişiyordu. Kentsoylular gerçekten önemli bir sınıf oldular ve
Demokratik Özgürlük'ün ne olduğunu anlamıyorlarsa bile tüm
ülkeye daha büyük bir refahı yayabilmek için Ticari Özgürlük'e
muhtaçtılar.
Piemonte'de kanallar açıldı, bataklıklar kurutuldu. Langhe or­
manları açıldı, dut ağacının, kanaviçenin, bağların tarımı geniş­
letildi. Patates ekimi yayıldı ve sonunda kuraklık dönemlerinde
korkunç ve tekrarlanan açlığa son verildi.
Kısa bir süre içinde yol ağlarının arttırılması acilleşti. Demir­
yollarının inşaasına başlandı. Siyasal düşünce de kaçınılmaz ola­
58

7.2 Page 62

▲back to top


T
rak bir değişim eğilimi gösterdi. 1831 yılının son aylarında, Mar­
silya'da Mazzini Genç İtalya cemiyetini kurdu. Kendi ulusal ve
kültürel geleneklerine bir İtalya'nın, bir ulusal devletin fikri ya­
yıldı.
1832'de Torino'da Silvio Pellico İtalya'yı sarsan ve değişik
şekilde düşünmeye iten bir kitapçık yayınladı: Hapishanelerim.
O zamana kadar toplumsal düzenin ve rahat yaşamanın koruyu­
cusu sayılan Avusturya rezil oldu. İmparatorluğun hapishanele­
rinde 10 yılını geçirmiş olan Saluzzo doğumlu yazarın sakin ve
alçakgönüllü sayfalarında Avusturya hükümeti baskı uygulayan,
işkenceci diktatörlüğün vahşi yüzünü gösterdi.
59

7.3 Page 63

▲back to top


9
CHİERİ’DE YEŞİL YILLAR
4 Kasım 1831. Aziz Martino Yazı'nın açık bir günü. Giovanni
Bosko, yaşıtı Giovanni Filippello ile birlikte, Chieri'ye doğru ­
rüyor. Yol boyunca Giovanni ile arkadaşı dertleşmektedir. Gio­
vanni yakında göreceği eğitimden söz ediyor, geçmiş olayları ve
yaptığı deneyleri anlatıyor. Birden saf bir çocuk olan Filippello:
- Koleje şimdi girmeye hazırlanıyorsun ve bunca şeyi biliyor­
sun. Çok yakında başrahip olacaksın.
Giovanni ciddileşti:
- Başrahip olmanın anlamını biliyor musun? Çok ağır sorum­
luluklar yüklenirsin. Öğlen veya akşam yemeğinden kalktığında
şöyle düşünmen gerekir: Ben yemek yedim fakat cemaatim açlı­
ğını giderebildi mi? Elindekileri yoksullarla paylaşman gerekir.
Sevgili Filippello, ben asla başrahip olmayı kabul etmeyeceğim.
Tüm yaşamımı gençlere adamak istiyorum.
Delikanlılar yürürken bir yandan da açlıktan ve yoksulluktan
söz ediyorlardı. Tam bu sırada 250 kilometre ötede bulunan Lyon
kentinde ipek işçilerinin başkaldırısı başlamıştı. Binlerce kişi
sokaklara döküldü, düşük ücretleri ve günde 18 saati bulan acı­
masız çalışma şartlarını protesto ettiler. Ayaklanma, sokaklarda
günlerce sürdürülen çatışmalardan sonra, Fransız hükümetince
gönderilen ordu tarafımdan bastırıldı ve 1000 kayıp verildi.
Bir sonraki yıl ayaklanma 800 ölü vererek Paris'te patladı.
1834'ün yazında Lyon ve Paris'teki işçiler Çalışarak yaşamak
yada savaşarak ölmek parolası ile birlikte ayaklandılar, onlara
karşı ise toplar kullanıldı.
Giovanni Bosko bunlardan habersizdi. Sert bir sansürün uygu­
landığı Piemonte krallığının basınında tek bir haber bile çıkmı­
60

7.4 Page 64

▲back to top


yordu. Alçak sesle ara sıra sözü edilen Devrim İtalya'ya bir Ana­
yasa vermek isteyen devrimdi. Yakında diriliş (Risorgimento)
adını alacaktı.
Kuzey Avrupa'yı değiştirmekte olan ve İtalya'ya da girmek
üzere olan başka, daha derin, daha köklü bir devrim hakkında da
hiç bilgisi yoktu. İşçi Sorunu'nun bağlı olduğu Sanayi Devrimi
idi bu. 10 yıl sonra, Torino'ya vardığında ilk dramatik sonuçlarını
görecekti.
Küçüklerin Arasında Bir Sütun
"Pansiyonum" diye yazıyor Don Bosko," tek çocuklu bir dul
olup oğluna bakmak ve yardım etmek için o kente gelen Lucia
Matta'nın evindeydi".
Giovanni'den kısa bir süre sonra Chieri'ye gelen Margherita
onunla birlikte Bayan Lucia'yı ziyaret etmeye gitti. Bir arkadaşı,
arabası ile ona iki çuval buğday getirmişti.
"İşte oğlum" dedi "Bu da pansiyon ücreti. Ben görevimi yap­
tım, oğlum da kendine düşeni yapacaktır. Umarım ondan şikayet­
çi olmazsınız".
"Tanıdığım ilk kişi, sevgi ile andığım Don Placido Valimberti
oldu. Bana iyi öneriler verdi, okullar müdürüne götürdü, öğret­
menlerle tanıştırdı. O zamana kadar izlediğim eğitim bir hayli
karışık ve pek bir sonuca varamayan türden olduğundan 6. sınıfa
(Bugünkü ortabir'in uzak bir akrabası) gitmemi önerdi.
Öğretmenim Don Valeriane Pugnetti çok anlayış gösterdi. O-
kulda destek oldu, evine davet etti ve yaşıma, iyi niyetime acıya­
rak yararıma olacak hiç birşeyi esirgemedi. Yaşımdan (16 yaşımı
tamamlamıştım) ve boyumdan dolayı küçük arkadaşlarım arasın­
da bir sütun gibi görünüyordum. O durumdan kurtulmak endi­
şesi ile, 2 ay altıncı sınıfta okuduktan sonra sınavı başardım ve
5'e geçtim. (Sıra tersten idi, 5. sınıftan 4'e, sonra 3'e vb. geçilirdi).
Yeni sınıfa memnuniyetle girdim çünkü öğretmen o iyi insan
Don Valimberti idi. 2 ay geçtikten sonra ve bir kaç kez sınıfın
birincisi olduğumdan, özel olarak başka bir sınava alındım ve
61

7.5 Page 65

▲back to top


dördüncü sınıfa geçtim. Bu sınıfın öğretmeni, sıkı bir disiplin
uygulayan Vincenzo Cima idi. Yılın ortasında sınıfına benim ka­
dar iri yan birinin geldiğini görünce dersin ortasında:
- Bu gelen ya kocaman bir köstebek yada büyük bir yetenektir.
O ciddi görünüşünün karşısında şaşırarak yanıtladım.
- İkisi arasında birşey. Görevini yapmaya ve eğitiminde ilerle­
meye niyetli yoksul bir gencim.
Sözlerim hoşuna gitti ve beklenmeyen bir nezaketle ekledi.
- İyi niyetliyseniz iyi ellerdesiniz. Sizi boş bırakacak değilim.
Cesur olun. Herhangi bir güçlükle karşılaşırsanız bana söyleyin,
size yardım edeceğim.
Tüm yüreğimle teşekkür ettim.
"Küçük Bir Olay Olunca..."
Chieri, Torino'dan 10 kilometre uzaklıkta bir kasabadır. Pie-
monte'nin başkenti Torino'nun karşı tarafında Torino tepesinin
ayaklarında uzanır. Giovanni oraya geldiğinde 9000 nüfusluydu.
Manastırlardan, örücülerden ve öğrencilerden oluşan bir kasa­
baydı.
Öğrenciler Monferrato ve Asti taraflarından oraya akın edip
zar zor geçiniyorlardı. Dersler kısmen ücretsizdi fakat eğitim bur­
sları yoktu. Pansiyon ücretlerini ödeyebilmek için bir çokları kah­
ramanca fedakârlıklar yapmak zorunda kalıyorlardı. Okul sonrası
işler çok aranılıyordu. Yazıcılar yanında yarım günlük çalışmalar,
eşraf evlerinde hizmetçilik, özel dersler, atların, arabaların ba­
kımı gibi. Tasarruf edebilmek için kışın bile ateş söndürülür, ağır
battaniyelere sarınılarak ayaklar nalınlara sokularak ders çalışı­
lıyordu.
Giovanni Bosko yoksul öğrencilerin arasında, aynı yoksulluğa
katlanarak yaşadı. Ara sıra, Sussambrino'dan Margherita gelip
Lucia'dan haber alırdı. İyi yürekli kadın hep iyi haberler verirdi.
Giovanni ev işlerine bakıyordu, dindar ve çalışkandı. Ondan
daha büyük olan oğluna bile yardım ediyordu.
62

7.6 Page 66

▲back to top


Giovanni pansiyon ücretine katkıda bulunabilmek için, her
fırsatı değerlendirmeye bakıyordu. Marangoz olan bir tanıdığının
atelyesinde birkaç kuruş kazanabilmiş ti. Planyayı, marangoz ka­
lemini, rendeyi kullanmayı öğrendi.
"Yaklaşık olarak 2 aydan beri 4. sınıftaydım ki küçük bir olay
dikkatleri üzerime çekti. Latince öğretmeni Cornelius Nepote ta­
rafından yazılan (Agesilaius'un yaşamını anlatıyordu) kitabı o
gün unutmuştum ve öğretmenin fark etmemesi için dilbilgisi ki­
tabını önümde açık tutuyordum. Arkadaşlarım bunu fark ettiler.
Biri yanındakini dirseğiyle dürttü, başka biri gülmeye başladı.
- Ne var? diye sordu öğretmen Cima. Birçoklarının bana bak­
tığını görünce, Cornelius Nepote'nin latince metnini okuyarak,
açıklamasını tekrarlamamı istedi. Dilbilgisi kitabımı elimde tuta­
rak ayağa kalktım ve latince metin ile açıklamaları ezberden oku­
mayı başardım. Arkadaşlarım içgüdüsel olarak beni alkışladılar.
Öğretmen iyice kızdı: İlk kez bağırdı. Disiplini kuramıyordu.
Bir tokat attı, eğildim. Sonra, elini dilbilgisi kitabıma koyarak
yakınımdakilerden "o düzensizliğin" nedenini öğrendi.
- Bosko'da Cornelius Nepote yok. Sadece dilbilgisi var. Yine
de, elinde Cornelius varmış gibi okudu ve açıkladı.
O zaman öğretmen elinin altındaki kitaba baktı ve "okumamı"
sürdürerek iki cümle daha eklememi istedi, sonra da:
- Başarılı hafızanız yüzünden sizi bağışlıyorum. Şanslısınız.
Onu iyi kullanmaya dikkat edin.
O şaşırtıcı hafızasını daha önce Don Calosso'ya da kanıtlamış­
tı. Fakat Chieri'de garip olaylar da olmaya başladı. Bir gece dü­
şünde latince sınıfında bir ödevi yaptığını gördü. Uyanır
uyanmaz çok iyi anımsadığı metni yazdı ve arkadaşı olan bir
papazın yardımıyla çevirdi. Sınıfta öğretmen gerçekten aynı met­
ni verdi ve Giovanni çeviriyi çok kısa bir sürede teslim etti.
Olay bîr kez daha tekrarlandı, fakat bazı karışıklıklarla. Gio­
vanni çeviriyi çabucak, hatta "fazla çabuk" teslim etti. Öğretmen
okudu, müsveddeye baktı ve şaşırdı: O katlanmış sayfada vermek
istediği, fakat son anda ona çok uzun geldiği için atladığı ödev
kısmı da vardı.
63

7.7 Page 67

▲back to top


- Bu metni nereden buldun?
- Rüyamda gördüm.
Bir rüya. İnsanların yaşamında fazla önemi olmayan bir olay.
Fakat Giovanni Bosko'nun yaşamında "Rüya" sayılı bir önem ka­
zanmıştı. Yılların geçmesi ile bu sözcük önem kazanacaktı. Gerek
o zamanlarda gerekse bugün insanları şaşırtan bir durum bu.
Valdocco'da Don Bosko'nun, sakin sakin "bir rüya gördümdiye
mırıldandığını duyan her kimse kulaklarını kabartıyordu. O garip
papaz düşlerinde çocukların günahlarını okuyor, kralların ölü­
münü öngörüyor, bilye oyununa dalmış bir yumurcağın görkemli
geleceğini "tahmin" ediyordu.
Neşeli Şirket
)
"ilk dört sınıfta" diye yazıyor Don Bosko,"arkadaşlarımla an-
i
laşabilmem için gayret göstermek zorunda kaldım".
|
Okulun uyguladığı sert hristiyan yaşama rağmen (herkes aylık
;
günah çıkartmanın "makbuz"unu teslim etmek zorundaydı) kötü
olanlar da vardı. "Biri öylesine yüzsüzdü ki Bayan Lucia'nm de­
ğerli bir eşyasını çalmamı önerdi."
Giovanni başlangıçta kedinin pençesinde kalan farenin duru­
muna düşmemek için o zavallı çocuklara kesinlikle katılmadı
fakat kısa süre içinde okuldaki başarıları onu, onlarla değişik
!
prestijine dayanan, bir ilişkiye girme durumunu getirdi. Onlara
|
iyilik etmek için neden bundan yararlanmayacaktı?
?
" Beni düzensizliğe itmek isteyen arkadaşlar derslerinde en
!
tembel olanlardıdiye anımsıyor, "bu yüzden de ödevlerinde on­
lara yardımcı olmam için bana başvurmaya koyuldular"
Onlara yardım etti. Aşırıya bile kaçtı, eksiksiz çevirileri sıra
altından dağıtarak (1833 yılının son sınavında böyle bir durumda
suçüstü yakalanacak ve Latince çeviriyi ona tekrarlatan bir öğret­
menin dostluğu sayesinde paçayı kurtaracaktır).
"Böylece arkadaşlarımın ilgisini ve sevgisini kazanabildim.
Teneffüslerde, ödevleri için yanıma gelmeye başladılar, sonra ise
öykülerimi dinlemek için, nihayet hiç bir neden olmaksızın". Bir­
64

7.8 Page 68

▲back to top


likte hoş vakit geçiriyorlardı. Bir çeşit grup kurdular. Ve Giovanni
buna Neşeli Şirket adını verdi. Son derece basit bir yönetmelik
çizdi:
1- Bir hristiyanın yüzünü kızartacak hiç bir davranış, hiç bir
konuşma olmayacak.
2- Okul ve dinsel görevler yerine getirilecek.
3- Neşeli olunacak.
Neşe Don Bosko'nun saplantısı olacaktır. En sevdiği öğrencisi
olan Domenico Saverio şöyle diyecektir: "Bizim için azizlik çok
neşeli olmaktır. Yüreğimizdeki mutluluğu çalan günahtan uzak
kalmaya çalışıyoruz".
Don Bosko için neşe, Tanrının ellerinde, yani iyi ellerde olmak­
tan doğan derin bir hoşnutluktur. Büyük bir değeri tanımlamak
için kullanılan küçük bir sözdür: Hristiyan umudu.
"1832'de arkadaşlarımın arasında ufak bir ordunun komutanı
gibi olmuştum". Taşlarla, tahtalarla oyunuyorlardı, atlayıp koşu­
yorlardı. Heyecanlı, çok neşeli maçlardı bunlar yorulduklarında
Giovanni, yeşil otlara yerleştirdiği küçük bir masada, sihirbazlık
yapıyordu.
"Ufak bir kaseden 100 renkli top, boş bir teneke kutudan on­
larca yumurta çıkartırdım. Seyircilerin burunlarından ufak toplar
akıtır, ceplerindeki parayı tahmin eder, parmaklarımla dokunup
her hangi bir madenden yapılmış paraları toz haline getirirdim".
Becchi'de olduğu gibi tüm o neşenin sonucu dua edip, "her
bayramda Aziz Antonio kilisesine giderdik. Orada Cizvitler ha­
rika din dersleri verir halen anımsadığım çeşitli örnekler açıklar-
lardı".
Cambaza Meydan Okuma
Nedir ki bir pazar günü Aziz Antonio kilisesinde dinleyiciler
azdı. Pazar öğlen sonlarında gösteri yapan ve kasabanın en çevik
delikanlılarına koşma ve atlamada meydan okuyan bir cambaz
gelmişti. Millet oraya koşuyordu.
65

7.9 Page 69

▲back to top


Arkadaşları tarafından terk edildiği için canı sıkılan Giovanni
biraz bakmaya gitti. Adam gerçek bir atletti. Güçlü bir makine
gibi koşup atlıyordu ve niyeti de kasabada uzun bir süre kalmak-
tı.Giovanni en iyi arkadaşlarını topladı:
- Adam pazar öğle sonlarında gösteri yapmayı sürdürürse
şirketimiz dağılmak tehlikesiyle karşılaşabilir. Meydan okuyan­
lardan birinin onu yenmesi gerekiyor. Belki anlaşmayı kabul eder.
- Kim yenebilir onu?
- Biri bulunabilir. Dünyanın sonu değil ya. Koşuda, örneğin
ben kendimi ondan aşağı görmüyorum.
Giovanni 17 yaşındaydı ve kendini güçlü hissediyordu. Fakat
"anılar"ında hemen şunları ekliyor: "O sözlerimin doğurabileceği
sonuçlara dikkat etmemiştim. Boşboğaz arkadaşlardan biri söyle­
diklerimi cambaza bildirdi ve kendimi bir meydan okumanın için­
de buldum. Profesyonel bir atlete karşı bir öğrenci".
Karşılaşma için seçilen yer Torino kapısının yolu oldu. Kasa­
banın tümü koşarak katedilecekti. Bahis 20 liret tutarındaydı, bir
aylık pansiyon ücreti. Giovanni'nin bu kadar parası yoktu ama
şirket'teki arkadaşlar aralarında topladılar."Bir insan kalabalığı
hazır bulunmuştu" diye anımsıyor Don Bosko.
Start verildiğinde cambaz 10 metrelik bir avantaj kazandı. Hız­
bir koşucuydu. Giovanni ise daha dayanıklıydı."Hemen arayı
kapattım ve onu öylesine geride bıraktım ki yarışın ortasında
durdu ve kazandığımı kabul etti".
Her şey bitmiş gibiydi ki cambaz bir rövanş istedi. Kabul
etmemek bir onur, meselesiydi. "Atlayışta sana meydan okuyo­
rum" dedi, "ama 40 liret bahisle. Kabul ettim. Yerini o seçti:
Kenarında bir parmaklığın bulunduğu küçük bir ırmağın üzerin­
den atlanacaktı. Cambaz zıplıyor ve parmaklığa çok yakın bir
yere düşüyor. Daha ötesine gidilemezdi, diye hatırlıyor Don Bos­
ko. Kaybedebilirdim de kazanabilirdim de. Yine de bir çare ­
şündüm. Aynı şekilde atladım fakat elimi parmaklığa dayayarak,
daha da ileriye gittim", ilkel bir sırık atlama.yani ve kazandım.
Cambazın canı sıkılmıştı hem para hem de onunla alay etmeye
başlayan kalabalık yüzünden. "Bir kez daha sana meydan okumak
istiyorum herhengibir hokkabazlık oyununu seç. Kabul ettim".
66

7.10 Page 70

▲back to top


Sihirli değneği seçtim ve bahis 80 lirete çıktı.
İnce bir değnek aldım, bir ucuna şapka yerleştirdim. Sonra
diğer ucunu avucuma dayadım, değneği küçük parmağım, yüzük
parmağım, orta parmağım, işaret parmağımın, baş parmağımın
ucunda zıplattım. Sonra elimin tersinde, dirseğimde, omuzumda,
çenemde, dudaklarımda, burnumda, alnımda. Aynı yoldan değ­
nek avucuma döndü.
- Bu kez yenilmeyeceğim, dedi cambaz. Kendinden emindi.
Aynı değneği aldı ve harika bir beceri ile dudaklarına kadar ­
rüttü. Fakat burnu çok uzundu, değnek burnuna çarptı ve yere
düşmemesi için değneği elinle tutmak zorunda kaldı.
Bu noktada Giovanni aslında iyi bir emekçi olan o adama acıdı.
"O zavallı sermayesinin battığını gördü ve öfkeyle bağırdı: 100
Frank'ım daha kaldı. Bir tırmanışa bahse girelim o ağacın tepe­
sine en yakın yere ayaklarını dayayan (ve yola yakın bir karaağacı
görterdi) kazanacak". Kabul ettik ve bir bakıma kazanmasını dili­
yorduk onu mahfetmek istemediğimizden.
Önce o tırmanacaktı. Tırmandı ve ayaklarını öylesine yukarıya
dayadı ki, bir adım daha gitmiş olsaydı ağaç eğilecek ve kendisi
de aşağıya düşecekti. Herkes daha yukarılara çıkmanın olanaksız
olduğunu söylüyordu sıra bana geldi. Onun ulaştığı yere kadar
çıktım. Sonra da ellerimle ağacı tutarak gövdemi dikey olarak
kaldırdım ve ayaklarımı onun vardığı noktadan 1 metre kadar
öteye uzattım.
Aşağıdan alkışlar yükseldi. Arkadaşlarım birbirlerine sarılı­
yor, mutluluktan havaya zıplıyorlardı. O zavallı ise ağlayacak
kadar üzgündü. Biz de, bir şartla parasını iade ettik: Muletto
hanında bize bir yemek ikram edecekti.
Don Bosko anılar defterinde o toplu yemeğin ücretini de ya­
zıyor, 25...
Cambazın cebine yeniden koyabildiği para ise 215 liret ve o
atletin (meydandan çekilmeyi kabul ettikten sonra) çocuklara söy­
lediklerini de kaydediyor: "Bu parayı bana iade etmekle mahfol-
mamı engellediniz. Sağolun. Sizi zevkle anımsayacağım fakat
bundan böyle öğrencilerle bahse girmeyeceğim".
67

8 Pages 71-80

▲back to top


8.1 Page 71

▲back to top


İlk Kez Torinoya
O meydan okuma olayından sonra Şirket daha da güçlendi ve
ünlendi. Tatil günlerinde ortaklar, Superga tepelerinin yolunu
tutuyorlardı. Mantarlar, şarkılar, manzaralar ve belki de Kraliyet
sarayının merdivenlerindeki Mermer At'ı görmek için Torino'ya
kadar hızlı bir koşu. Gidiş geliş arasında yaklaşık olarak 30 kilo­
metre. Korkunç bir iştahla ve daha tembel olan arkadaşlarına
anlatacak başkentin harikaları ile dönüyorlardı.
Giovanni Bosko ilk kez Torino'yu o gezintilerde gördü. Kent
büyümekteydi. Nüfus artışı hayret vericiydi. 10 yılda nerdeyse
1/3 artış olmuştu. Evlerin fiyatı ve kiralar başdöndürücü bir
hızla yükseliyordu. Hastahane, yaşlılar yurdu, yuva ve okul ge­
reksinimi dramatik bir şekilde artıyordu.
Giovanni Bosko ve arkadaşlarının Torino tepelerinde gezin­
dikleri yazda, tüm hastanelerin geri çevirdiği 35 hasta ile birlikte
Rahip Cottolengo kentin bir kenar mahallesine yerleşti. 27 Nisan
1832 günüydü. Rahip, Valdocco bölgesinde han tarzı bir ev kira­
lamıştı ve bir eşek, bir araba ve iki rahibe ile gelmişti. Kapıya bir
levha astı: Tanrısal inayetin küçük evi. Bu Torino'nun mucizesi
olacaktı. Herkes tarafından geri çevrilen tedavi edilmeyen 10.000
hastayı konuk etmeyi başaracaktı.
Haziranda, Giovanni Bosko ilk kez Vincenzo Gioberti adını
duydu. Üniversitede felsefe öğretmeni olan Torino'lu genç bir
papazdı bu. Antimonarşik gizli bir örgütün üyesi olduğu için
tutuklanmıştı. Sürgün cezasına çarptırıldı ve jandarma eşliğinde
Fransa sınırına götürüldü. 10 yıl sonra, Bruxelles'de ünlü bir
kitap yayınladı: İtalyanlar'ın Ahlaksal ve Toplumsal Üstünlüğü.
18 yıl sonra Carlo Alberto'nun başbakanı oldu.
Neşenin ortaklarının Mermer At'a dokunmaya gittikleri krali­
yet sarayında kral, çok ağır bir şekilde korkular ve endişeler
içinde ilk reformları damla damla çıkartıyordu. İlk reform 1831'in
Mayıs ayında tarafından imza edildi. İşkence, barbar dönemler­
den arta kalan bu insafsız kalıntı iptal edildi.
68

8.2 Page 72

▲back to top


I
10
DOSTLUK MEVSİMİ
1832'nin sonbaharında Giovanni Bosko "Üçüncü Gramer" sını­
fına başladı. Sonraki 2 yılda öğrenimini düzenli bir şekilde sür­
dürdü ve Hümanizm (1833-1834) ile Retorik (1834-1835) adlarını
alan sınıflarda da okudu.
Son derece iyi, kitap tutkunu ve harika bir hafızaya sahip olan
bir öğrenci olarak dikkat çekmeyi sürdürüyordu. "O zamanlar
-bir nebze üzülerek anlatıyor- okumakla ders görmek arasında
bir ayrım yapmıyordum. Okuduğum bir kitabın konusunu rahat­
lıkla tekrarlayabiliyordum. Annem sayesinde çok az uyumaya
alıştığım için gecenin üçte ikisini bir kandilin ışığında okumakla
geçirebiliyordum. Elia adında Musevi bir kitapçı vardı. Bana İtal­
yan klasiklerini ödünç veriyordu. Kitap başına bir kuruş. Nere­
deyse günde bir tane okuyordum.
Giovanni 18 yaşındaydı, derin dostlukların yaşında. "Ufak bir
ordunun" reisi kalmakla birlikte etrafına dar bir içtenlikli dost
çevresini toplamıştı.
Luigi Comollo İçin İki Tokat
Birinci okuldaki bir şamata sırasında tanıdı. O zamanlar bile
tüm öğretmenler dakik değillerdi ve bir çok dersin ilk dakikaları
şamataya dönüşüyordu. En çok rağbet gören de birdirbir oyunuy­
du. "Öğrenimden daha az hoşlananlar" diye belirtiyor alay eder­
cesine Don Bosko, "en ünlü şampiyonlardı". 15 yaşında görünen,
yeni gelen bir çocuk tüm o patırdının içinde rahat rahat yerine
geçip kitaplarını açıyordu.
Bir kez ukalanın biri yanma gelip kolundan çekti.
69

8.3 Page 73

▲back to top


- Gel, sen de oyna.
- Beceremiyorum.
- Öğrenirsin. Tekmeyle yola getirmeyelim seni.
- Dayak atacaksan at. Ben gelmem.
Görgüsüz çocuk ona, tüm sınıfta yankılanan iki tokat attı.
Bunu gördüğümde kan tepeme çıktı. Hakarete uğrayanın, daha
güçlü olduğundan gerektiği gibi öcünü almasını bekledim. Yüzü
kıpkırmızı:
- Memnun musunuz? Öyleyse beni rahat bırak. Seni affediyo­
rum.
Giovanni çarpıldı kaldı. Bu "kahramanca" bir davranıştı. O
çocuğun adını öğrenmek istedi: Luigi Comollo idi.
"O günden sonra daima en içtenlikli dostum oldu: Ve bir hris-
tiyan olarak yaşamayı ondan öğrendiğimi söyleyebilirim".
Görünürdeki zayıflığın altında büyük bir tinsel zenginlik keş­
fetti. İçgüdüsel olarak kaba ve şiddetli çocuklara karşı koruyucu
oldu.
İnsan Sopası
Günün birinde bir öğretmen her zamanki gibi geç kaldı. Sınıfta
olağan şamata koptu. "Bazıları Comollo'yu ve başka bir iyi çocuk
olan Antonio Candelo'yu dövmek istiyorlardı. Rahat bırakmaları
için sesimi yükselttim fakat bana kulak asmadılar. Küfürler yük­
selmeye başladı.
- Bundan sonra küfreden olursa kozunu benimle paylaşacak.
En uzun boylu ve yüzsüz olanlar önüme dizilerek sıralandılar.
Bu arada içlerinden biri Comollo'nun yüzüne iki tokat patlattı.
Artık gözüm hiç bir şeyi görmedi. Elime geçireceğim bir sopa
yada sandalye olmadığından o delikanlılardan birini omuzların­
dan tuttum ve onu bir sopa gibi kullanarak diğerlerini dövmeye
başladım dördü yere yıkıldı, diğerleri bağırarak kaçtılar. O an
öğretmen içeri girdi ve korkunç bir patırdının içinde inip kalkan
70

8.4 Page 74

▲back to top


kolları, bacakları görünce feryadı basarak sağa sola tokat yağdır­
maya başladı.
Fırtına biraz dindikten sonra o karışıklığın nedenini sorup
öğrendi ve inanmadığından olayı tekrar etmemi istedi. Sonrada
gülmeye başladı, diğerleri de güldü ve öğretmen bizi cezalandır­
mayı unuttu.
- Dostum, dedi Comollo, başbaşa kalırkalmaz. Gücün beni
korkutuyor. Tanrı bu gücü arkadaşlarını parçalaman için sana
vermedi affetmemizi ve bize kötülük yapanlara iyilik etmemizi
istiyor. Giovanni dinliyor, Comollo'yu izleyerek günüh çıkar­
tmaya gidiyordu. Fakat Incil'de ki "yanağına bir tokat atana diğer
yanağını da çevir " emrini pek çabuk öğrenecek değildi irade gücü
ile bunu kendine empoze edecek ama huyuna uymayacaktı. Rüya­
daki sözleri bir çok kez kendine tekrarlamak zorunda kalacaktı:
"Arkadaşlarını dayakla değilde sevgi ile kazanacaksın".
Gece Bilardo’da
1832-1833 yılının sonunda Lucia Matta'nın oğlu öğrenimini
tamamlamış oldu. Giovanni şimdi yeni bir pansiyon aramaktay­
dı. Bir aile dostu olan Giovanni Pianta, Chieri'de bir kahve açtı ve
barmenlik teklif etti. Sabah, okula gitmeden önce lokali süpüre­
cek,akşam saatlerini de önce içki tezgahında sonrada bilardo sa­
lonunda geçirecekti. Karşılığında Bay Pianta ona günde 2 kez
çorba ikram edip yatacak yer temin edecekti.
Daha iyisini bulamadığı için Giovanni kabul etti. Günler ağır
bir çalışma içinde geçiyordu. Geceleri geç vakte kadar bilardonun
yanında durup kara tahtada puanları not ediyordu.
1888'de (yani 50 yıl sonra ) Bay Pianta hala anımsıyordu: "Gi­
ovanni Bosko'dan daha iyi bir delikanlı bulmak olanaksızdı. Her
sabah Aziz Antonio kilisesinde ayine yardım etmeye gidiyordu.
Evde yaşlı ve hasta annem vardı. Ona gösterdiğim sevgi hayran
olunacak bir şeydi".
Bu iğrenç adamın 18 yaşındaki genç yardımcısına uygun gör­
düğü davranış ise hiç de hayran olunacak bir şey değildi: Kahveyi
ve kakaoyu, pastaları ve dondurmaları hazırlatır, fakat sadece
71

8.5 Page 75

▲back to top


çorba ile beslerdi. Margherita anne Becchi'den ekmek ve yemek
getirmek zorunda kalıyordu. Ona ayrılan yer tatlıların pişirildiği
küçük bir fırının üstüne açılan daracık bir aralıktı, bir merdivenle
çıkılıyordu. Döşeğine uzandığında ayakları hem rahatsız döşek­
ten hem de o aralıktan taşıyordu.
Giona Denilen Giacomo Levi
Chieri'de kalabalık bir Musevi topluluğu yaşıyordu. Carlo Fe-
lice'nin yasalarına göre kentteki museviler hristiyanların yaşa­
dığı mahallelerden ayrı bir mahallede, Geto'da yaşamak
zorundaydılar. Onlara Müsamaha gösteriliyordu. Yani 2. sınıf
vatandaştılar. Oradaki gençler her hafta ağır şekilde rahatsız olu­
yorlardı, cumartesi günlerinde yasaları her çeşit çalışmayı, ders
okumayı bile yasaklıyordu. Seçmek zorunda kalıyorlardı. Ya ken­
di vicdanlarına karşı gelmek ya da kötü notlara ve arkadaşlarının
alaylarına katlanmak...
Giovanni bir çok kez onlara yardımcı oldu, onların yerine
cumartesi ödevlerini yaptı. Arkadaşları tarafından Giona diye
adlandırılan, onlardan biri olan Giacomo Levi yakın dostu oldu.
Ortak bir noktaları vardı: İkisi de babalarını yitirmişlerdi.
Ateşli, aydınlık bir dosttu: "Oldukça iyi bilardo oynuyordu.
Onu çok severdim ve bana gösterdiği dostluk bir çılgınlık gibiydi.
Tüm boş zamanlarını gelip odamda geçiriyordu. Birlikte şarkı
söyler, piyano çalar, kitap okuyup sohbet ederdik".
Belli olmayan, kötü sonuçları olabilen kavgalı bir taşkınlık,
genç museviyi buhrana soktu. Giovanni din propagandası değil
de şefkatinden, dostuna sahip olduğu en iyi şeyi sunuyordu:
İnancı... Din dersi kitabını ona ödünç verdi."Bir kaç aylık bir süre
içinde dinin temel doğrularını öğrendi. Çok memnundu ve her
geçen günle konuşmasında ve davranışlarında daha iyiye doğru
gidiyordu".
Aile dramı (ki kaçınılmazdı) annenin, oğlunun odasında Hrıs-
tiyan din dersi kitabını bulmasıyla koptu. Kocasını yitirdikten
sonra oğlunu da yitirmek korkusuna kapıldı zavallı kadın. Gio-
vanni'nin karşısına dikildi ve acı içinde ona "Siz oğlumu mahfet-
72

8.6 Page 76

▲back to top


tiniz" dedi.
Giovanni bildiği en iyi sözleri kullandı. Fakat hiç bir sonuca
varamadı. Akrabaları ve haham tarafından tehdit edilen Giona,
bir süre ailesinden uzaklaşmak zorunda kaldı. Sonra yavaş yavaş
ortalık yatıştı. 10 Ağustos günü Chieri'nin Duomo'sunda genç
musevi vaftiz oldu. Arşivlerde korunan resmi belge şöyle beyan
ediyor: "Ben tanrıbilimci ve başpapaz Sebastiano Schioppo, sayın
Torino baş piskoposu'nun izniyle 18 yaşındaki Giacomo Levi'yi
vaftiz edip kendisine Luigi adını verdim".
"Giona" daima, Don Bosko'ya bağlı bir dost olarak kaldı. Daha
1880'de Valdocco'da ki kiliseye onu ziyaret etmeye gider, birlikte
geçmiş güzel günleri anarlardı.
Blanchard’ ın Elmaları
Bay Pianta'nın çorbası hiç kuşkusuz 18 yaşındaki Giovanni
Bosko'nun güçlü iştahını sakinleştirmeye yetmiyordu. Arkadaş­
larından biri olan bir delikanlı, Giuseppe Blanchard , sık sık bu­
nun farkına varıyor, meyve satan annesine gidip ceplerini elma
veya kestane ile dolduruyordu. îyi kalpli kadın görüyor fakat
görmemezliğe geliyordu. Aynı nedenden dolayı sofrada Giuseppe
sık sık meyve tabağını boşaltıyordu. Bir gün kardeşi Leandro
sesini yükseltti:
- Anne, sen hiç bir şey görmüyorsun. Giuseppe kilolarca mey­
ve yürütüyor. Sen ise farkına bile varmıyorsun.
- Farkındayım, diye yanıtladı. Fakat nereye gittiğini biliyo­
rum. O Giovanni iyi bir çocuktur ve onun yaşında açlık kötü bir
şeydir.
olmasına rağmen Giovanni musevi Elia'nın kitaplarını ki­
ralamak için gerekli kuruşları bulmayı beceriyordu. Geceleri oku­
mayı sürdürüyordu. Bay Pianta da farkındaydı ve böylece
doğruladı: "Sık sık geceyi ders çalışmakla geçiriyordu ve sabah­
ları onu yanan kandilin altında okur ve çalışır bulurdum ".
Acaba onu şaşırtan delikanlının okuma isteği mi yoksa kandil­
de sarfedilen yağın miktarı mıydı?
73

8.7 Page 77

▲back to top


Don Bosko da o geceleri şöyle anımsıyordu: "Birçok kez kal­
kma saati geldiğinde ben halen elimde bir akşam önce başladığım
kitabı tutuyor oluyordum" hemen ekliyor: "Bu durum sağlığımı
iyice bozdu. Bunun içindir ki fazlasını değil de yapılabileni yap­
mayı önereceğim. Gecenin dinlenmek için olduğunu zor yoldan
anladım".
Giovanni Bosko bir fenomen değildi. İrade ve sabırsızlıkla
dolu bir delikanlıydı. Sabrı ve ölçü duygusunu herkesin başına
geldiği gibi, yaşamdan öğrenecekti.
74

8.8 Page 78

▲back to top


11
YİRMİ YAŞ
Mart 1834. Hümanizm yılını bitirmek üzere olan Giovanni Bos-
ko tarikatlarına kabul edilmek için Fransisken rahiplere talebini
sundu. Okul arkadaşı olan Eugenio Nicco, ona cevabı getirdi:
- Seni sınav için Torino'da bekliyorlar. Meleklerin Meryem
Ana'sı Manastırında.
Oraya yürüyerek gitti. Manastırın kabul defterinde şunlar ya­
zılıdır: "Castelnuovo'lu genç Giovanni Bosko, tüm istenilen nite­
liklere sahip olduğundan 18 Nisan 1834'te tam notlarla kabul
edildi". Hemen sonra Chieri'deki Barış Manastırına girmek için
belgelerini hazırladı. Neden bu kararı aldı?
Giovanni 19 yaşında ve yaşamı konusunda bir karara varmak
zamanının geldiğini anladı. Papaz olmayı arzu ettiği için uğraştı
ve yoruldu. Fakat bu son aylarda yoksulluğun dramatik sorunu
ile yüzyüze gelmek zorunda kaldı. Artık annesine yük olmak
istemiyordu. O günlerde Castelnuovo'dan arkadaşı olan Evasio
Savio'ya şunları itiraf ediyordu: "Öğrenimimi sürdürebilmem için
annem bana artık nasıl yardımcı olabilir?" Bu sorunu bazı Fran­
sisken papazlarla konuştu onlar da onu iyi tanıdıkları için hemen
teklif ettiler: "Bizimle gel". Papaz çömezlerinin girişte ödemeleri
gereken ücret de sorun değildi. Giovanni Bosko için bir istisna
yapılıyordu.
Siyah ŞalKöylü Kadını
Nisan ayının son günlerinde Giovanni, manastıra girebilmesi
için gerekli olan belgeleri istemek için cemaatin başpapazına baş­
vurdu. Don Dassano ona şaşkın bir halde baktı:
75

8.9 Page 79

▲back to top


- Sen, manastırda? İyi düşündün mü?
- Galiba evet.
Birkaç gün sonra Don Dassano Sussambrino çiftliğine çıkıp
Margherita anne ile konuştu.
- Giovanni Fransisken rahibi olmaya gidiyor. Buna hiç bir
itirazım yok fakat bence oğlunuz bir cemaatte çalışmak için daha
uygun. İnsanlarla konuşmasını, çocukları kendine çekmesini,
kendini sevdirmesini biliyor. Öyle ise neden bir manastırda ­
mülsün? Margherita sizinle açık konuşmak istiyorum. Siz zengin
değilsiniz, üstelik yaşlandınız. Başpapaz bir oğul, artık çalışama­
yacak duruma geldiğinizde size yardım edebilir fakat rahip bir
oğul sizin için yitirilmiş sayılır. Kanımca bu fikrinden caydırma­
lısınız. Bunu iyiliğiniz için söylüyorum.
Anne Margherita siyah şalını omuzlarına atıp Chieri'ye indi
- Başpapaz gelip manastıra girmek istediğini söyledi. Doğru
mu bu?
- Evet anne. Umarım buna itirazınız yoktur.
- Beni iyi dinle Giovanni. Ben sakin ve doğru bir şekilde ­
şünmeni istiyorum. Kararını aldıktan sonra kimseye aldırmadan
yoluna git. En önemli olan şey Rab'bin isteğini yerine getirmektir,
îlerde sana ihtiyacım olabileceği için başpapaz fikrini değiştir­
memi istiyor. Ben sana şunu söylüyorum,annen bu konularla ilgili
değildir. Her şeyden önce Tanrı var. Senden hiç bir şey istemiyo­
rum, hiç bir şey beklemiyorum. Ben yoksul doğdum, yoksul yaşa­
dım ve yoksul ölmek istiyorum. Hem sana hemen söylemek
isterim: Papaz olup, şanssızlığına zengin de olursan evine hiç
ayağımı atmam. Bunu hiç unutma.
Siyah şallı yaşlı köylü kadının ses tonu güçlüydü, yüzünde
büyük bir kararlılık okunuyordu. O sözleri Don Bosko hiç bir
zaman unutmayacaktı.
Çok Acayip Bir Düş
Giovanni sonuca varmak üzereydi ki beklenilmeyen bir şey
76

8.10 Page 80

▲back to top


oldu. "Manastıra girmeden bir kaç gün önce çok acayip bir düş
gördüm. Yırtık giysili bir rahip kalabalığını görür gibi oldum.
Karşıt yönlerden birbirlerine doğru koşuyorlardı. Onlardan biri
yanıma geldi ve dedi ki: Sen huzuru arıyorsun fakat burada huzur
bulamazsın Tanrı sana başka bir yer, başka bir hasat hazırlıyor".
Bir düş, yine önemsiz bir şey. Oysa ki Giovanni düşlerin artık
onun için önemli şeyler olduğunu kabul etmek zorunda kaldı,
rahatsız edici olsalar bile.
Luigi Comollo ile dertleşti ve onun gibi heyecanlı ve cisimsiz
küçük bir azizden klasik bir öneri aldı: Dua etmek ... Başrahip
olan amcasına mektup yazmak ve hiç itirazsız itaat etmek.
"Duanın son gününde" diye anımsıyor Don Bosko, "Onunla
birlikte günah çıkarttım. Kutsal ekmeği aldım, sonra bir ayinde
bulundum ve inayetlerin Meryam Anasının sunağında başka bir
ayinde hizmet ettim. Eve döndüğümde Don Comollo'nun bir mek­
tubunu buldum. Şöyle yazıyordu:
"Durumu düşündükten sonra arkadaşına manastıra girmeme­
sini öneririm. Hemen papaz çömezi giysisini giysin".
Neden Don Cafasso’ya baş vurmuyorsun?
Papaz çömezi giysisini giymek, papaz okuluna girmek demek­
ti. Ya para...? Arkadaşı Evasio Savio bir öneride bulundu.
- Torino'ya git ve Don Cafasso'ya danış. Castelnuovo'da doğ­
muş olan en iyi papazdır.
Don Giuseppe Cafasso henüz 23 yaşındaydı fakat en iyi Ruh
yöneticisi sayılıyordu. Bir çok kaygılı ve huzursuz insan öneri
almak için ona başvuruyorlardı. Torino'da kilise konutunda yaşı­
yor ve Tanrıbilim konusunda uzmanlık öğrenimini tamamlarken
de hastalara ve tutuklulara yardım ediyordu.
Giovanni ona gitti ve endişelerini ona anlattı. Gayet sakin ve
hiç tereddüt etmeksizin Don Cafasso ona:
- Retorik yılınızı okuyun ve papaz okuluna girin. Tanrısal
inayet sizden istediğini size bildirecektir. Para konusunda sakin
77

9 Pages 81-90

▲back to top


9.1 Page 81

▲back to top


olun. Biri icabına bakacaktır.
Bu karşılaşmada Giovanni Bosko yaşamının dengeleyici unsu­
runu buldu. Ateşli huyu onu düşler, tasanlar, şaşkınlıklar, başa­
rılar, hayal kırıklıkları arasında yaşatacaktı. Onun yanında sakin
ve huzur verici Don Cafasso ağzı sıkı bir dost, bilge bir danışman,
sessiz bir velinimet olacaktı.
78

9.2 Page 82

▲back to top


12
SİYAH GİYSİ VE PAPAZ OKULU
Papaz giysisini giymek o yıllarda önemli bir karardı. Olağan
insanların giydiği giysileri çıkartıp, omuzlarından ayaklarına ka­
dar inen siyah cübbe giydi (Talare). Herkese: "Niyetim papaz
olmak ve papaza yakışan şekilde yaşamak" demenin bir şekliydi.
25 Ekim Pazar günüydü. Castelnuovo kilisesinde başpapaz
büyük ayinden önce kolunda siyah giysi taşıyan ve sunağa yakla­
şan Giovanni Bosko'yu "papaz gibi giydirdi". Törenin sözleri gör­
kemliydi.
"Başpapaz Don Cinzano, Rab seni alışkanlıkları ve davranış­
ları ile eski insandan soysun, sözleri ile bana dünyasal giysileri
çıkartmamı emrettiğinde için için şöyle düşündüm: Çıkartılacak
ne çok eski şeyler var! Tanrım, kötü alışkanlıklarımı yok edin.
Rab seni Tanrı'nın yüreğine göre adalet, doğruluk ve azizlik için­
de yaratılan yeni insanla giydirsin, diye eklediğinde ben de: Tan­
rım isteğinize uygun yeni bir yaşama gerçekten başlayayım.
Meryem Ana, kurtuluşum siz olun, diye ekledim".
Yaşamı Ters Yüz Eden Yedi Satır
Ayinden sonra bir sürpriz... Don Cinzano Bardella kasabasına
onunla gelmesi için davet etti, orada kutlanan koruyucu Azizin
bayramına.
"Onu üzmemek için gittim, canım istemeden. Bana uygun bir-
şey değildi. Yeni giysiler giymiş kuklaya benziyordum. Haftalar
boyunca o güne hazırlanmıştım sonra da kendimi bir yemekte
buldum, gülmek, çene çalmak, yemek yemek, içmek ve eğlenmek
için bir araya gelen insanlar arasında. Bunların bir kaç saat önce
79

9.3 Page 83

▲back to top


kendini tümden Rab'ba vermek için azizlik giysisini giyen biriyle
ne ilgisi olabilirdi?
Eve dönerken başpapaz bana neden bu kadar düşünceli oldu­
ğumu sordu. Sabahki ayin ile sonradan olanların çatıştığını söy­
ledi açık yürekle. Davetlilerin arasında yarı sarhoş, soytarılık
yapan papazları görmek beni tiksindirmişti. Onlar gibi bir papaz
olacağımı bilsem diye ekledim, bu giysiyi hemen çıkartmayı yeğ­
lerdim.
Papaz okuluna girinceye kadar Giovanni, 4 gün süreyle sessiz­
liğe ve derin düşünceye daldı ve yaşam tarzının ters yüz edildi­
ğini işaret eden yedi niyet yazdı:
1- Baloları, tiyatroları, halk gösterilerini izlemeyeceğim.
2- Artık sihirbazlık ve cambazlık yapmayacağım.
3- Yemek yerken, içki içerken, dinlenirken ölçülü olacağım.
4- Dinle ilgili şeyler okuyacağım.
5- Cinsel perhize aykırı düşünceler, konuşmalar, kitaplarla
mücadele edeceğim.
6- Her gün biraz meditasyon ve tinsel okuma yapacağım.
7- Her gün iyiliğe yönelik bir olay ve düşünceleri anlatacağım.
"Ermiş Meryem'in bir resmi önünde her ne pahasına olursa
olsun bunları uygulayacağıma dair kesin söz verdim". Bizler gibi
etten ve kemikten olduğundan her defasında başaramayacaktır.
Fakat, dümeni yönlendirmiştir.
Bu Sözleri Hiç Unutmayacağım
30 Ekim'de Giovanni'nin papaz okulunda bulunması gereki­
yordu. Bir akşam önce,Sussambrino'da Margherita annenin ona
hazırladığı öteberiyi küçük bir sandığa yerleştirmekle meşguldü.
"Annem bana bir şeyler söylemek istiyormuş gibi gözlerini ben­
den ayırmıyordu" diye yazıyor."Birden beni kenara çekti ve şöyle
dedi: Giovanni, sen papaz giysisini giydin. Bir annenin duyabile­
ceği tüm teselliyi duyuyorum yalnız unutma ki seni onurlandıran
80

9.4 Page 84

▲back to top


giysi değil erdemdir. Günün birinde eğiliminle ilgili kuşkuların
olursa bu giysiyi şerefsizlendîrme. Oğul olarak görevlerini yap­
mayan bir papaz yerine yoksul bir köylüyü yeğlerim. Öğrenimine
başladığında Meryem Anamızı sevmeni söylemiştim. Şimdi ise
tümden ona ait olmanı söylüyorum Giovanni".
Sözlerine son verdiğinde annem duygulanmıştı, ben ise ağlı­
yordum. "Anne... " dedim, "Benim için yaptığınız her şey için size
teşekkür ediyorum bu sözlerinizi hiç unutmayacağım".
Sabahleyin erkenden Chieri'ye gittim ve o günün akşamında
papaz okuluna girdim. Bembeyaz bir duvarın tepesindeki bir ­
neş saati ona ilk selamı verdi. Saatler göstergesinin altında Afflic-
tis Lentae. Celeres Gaudentibus Horae yani: "Acı çeken için
saatler ağır geçer fakat gönlü mutlu olan için hızlı akarlar". O
duvarların arasında 6 yılını geçirecek olan bir delikanlı için iyi bir
öneriydi.
Demir Gibi Bir Program
Papaz okulunda günlük program dakikti, saniye kaçırmazdı.
Her şey bir köşede, küçük bir çanın yanına asılan bir levhada
yazılmıştı. Bir dizi saat, yarım saat, çeyrek saat.
Her sürenin sonunda "Zangoç" çana yaklaşıyor, sallıyor. O çan
sesiyle topluluk çıkıyor, giriyor, konuşuyor, sessizliğe dalıyor,
okuyor, dua ediyor. O kapıdan girdikten sonra öğretilen ilk şey
çanın tanrının sesi olduğudur.
Chieri'deki papaz okulunda günleri taksim eden zaman dilim­
leri, krallığın tüm okulları için Carlo Felice tarafından kesin şe­
kilde tayin edilmişti. Prensler bile hariç tutulmamışlardı.
1835'de 15 yaşında olan tahtın varisi Vittorio Emanuele'nin
Torino'daki kraliyet sarayında izlemek zorunda olduğu programa
bakarak bir fikir edinebiliriz:
"Saat 5'te kalkış. 7'de ayin, 9-12 arası okul, öğlen yemeği, 14
ile 19.30 arası okul ödevleri, akşam yemeği, 21'de dua ve istira­
hat. Pazar sabahında 2 ayin: Kahvaltıdan önce, sarayın şapelinde
"küçük" ayin, kahvaltıdan sonra Duomo'da "büyük" ayin.
81

9.5 Page 85

▲back to top


Yemekler çok sadeydi. En çok tekrarlanan özlü sözlerden biri
"yaşamak için yemek yenir, yemek yemek için yaşanmaz "idi. Bu
delikanlıların gerilimlerini azalttıkları zaman dinlenme zamanıy­
dı. Don Bosko tutkulu kağıt oyunlarını anımsıyor:
"Becerikli bir oyuncu değildim fakat neredeyse her defasında
kazanıyordum. Oyunun sonunda ellerim para ile dolu idi fakat
kaybeden arkadaşlarımın üzüntüsünü görünce onlardan daha çok
üzülüyordum. Bundan başka aklım hep kağıtlarda olduğundan
ders çalıştığımda veya dua ettiğimde kafamda hep kupa kralı ve
maça valesi vardı. Bu yüzdendir ki felsefenin ikinci yılının orta­
sında vazgeçmeye karar verdim".
Kesin şekilde vaz geçmesine sebep olan olay dolgun bir kazanç
oldu. İnatla rövanş istemeyi sürdüren papaz çömezi de yoksuldu
ve sonunda iyice soyulup soğana çevrildikten sonra az kalsın
ağlamaya başlayacaktı. Giovanni kendinden utandı, kazandıkla­
rını iade etti ve kağıt oyunlarını noktaladı.
Perşembe Soluğu
Giovanni için programın monotonluğunu bozan bir gün vardı:
Perşembe öğle sonrasında, diye anımsıyor arkadaşları, kapıcı hiç
şaşmadan çağrı çanını çalıp Piemonte şivesi ile bağırıyordu:
- Bosch'd' Castelneuv!
Biraz gülebilmek için her fırsatı kollayan diğer papaz çömez­
leri yankılar gibi bağırırlardı:
-Bosch'd' Castelneuv! Castelnuovo ormanı... Bois de Chateau-
neuf.
Giovanni malum şaka yüzünden onu nelerin beklediğini bil­
diği için gülüyordu. Onu yeniden görmek, ona yeni haberleri
vermek isteyen neşeli şirket'in ortaklan, liseyi birlikte okuduğu
arkadaşları, oyunları ve öyküleriyle eğlendirdiği ve onu tekrar
dinlemek isteyen küçük çocuklar. "Etrafında toplanan, bayram
eden gençler çok kalabalıktı. Neşe ile onlarla şakalaşır, herkesle
konuşurdu". Şamatadan, şakalardan, kahkahalardan sonra şapele
gidilir Meryem Ana'nın önünde diz çökülürdü.
82

9.6 Page 86

▲back to top


Zengin Gençlerin Arasında
Aşağı yukarı her yıl kolera sıcak mevsimi karıştırmaya gelirdi.
1836'da da görüldü. Torino'da korku yeniden belirdi. Cizvitler
Carmine kolejindeki öğrencilerinin, görkemli bir sayfiye yeri
olan, Montaldo şatosuna geçişini öne aldılar. Yunanca okutman­
lığını da yapacak yatakhane yardımcısı arıyorlardı. Don Cafasso
papaz çömezi Bosko'yu gönderdi. "Biraz para kazanırsın ",
1 Temmuz'dan 17 Ekim'e kadar Giovanni, ilk kez sayılı ailele­
rin çocukları arasında "küçük beyler"in erdemleri ve günahları ile
dirsek dirseğe yaşadı. "Onlara iyilik yapabilmek için bir papazın
sahip olabilmesi gereken etkinliğin elde edilmesinin ne denli zor
olduğunu" nasıl hissettiğini itiraf etmiştir. Tanrının onu yalnızca
yoksul çocukların arasına çağırdığına ikna oldu. Bu kesin inançla­
rından biri olacaktı: Nasıl ki kızları eğitmeye çağırılmamıştı, aynı
şekilde zengin çocuklarını da eğitmeye çağrılı değildi.
83

9.7 Page 87

▲back to top


13
"DON BOSKO" OLDU
«
P
24 Haziran Vaftizci Yahya'nın (Aziz Vaftizci Yuhanna'nın) bay-
|
ramıdır. Her yıl Giovanni için isim günü ve 4 ay süren uzun yaz
|*
tatilinin başlangıcıdır.
|
Chieri'den Castelnuovo'ya giden beyaz yola giriyordu, sonra
[
da Sussambrino'ya çıkan patikaya. 12 kilometre az bir yürüyüş
!
değildi. Ağabeyinin çiftliği onu horozların kokorikosu ve tatlı bir
I
kız yeğeninin çekingen gülümsemesi ile ona hoş geldin diyordu.
j
Giuseppe yıllar önce aile reisi olmuştu. 1833'de daha 20 yaşına
girmişken, Castelnuovo'lu bir kız olan Maria Calosso ile evlendi.
îlk doğan kız Margherita sadece 3 ay yaşadı. 1835' in ilkbaha­
rında Filomena doğdu, sakin bir çocuktu. Planyada, tornada, nal­
bant tezgahında çalışan, elbise kesip diken ve ona güzelim
paçavra bebekler yapan Giovanni amcasına hayran hayran bakı­
yordu.
ì
Bağlarda ilk yeşil salkımlar şekilleniyor, tarlalarda buğday
j
sarıya bürünüyordu. Giovanni ilkelatelyesindekiçalışmasını bi-
2
tirdiğinde falçatayı kapıp ekinbiçenlerin uzunsırasına dalıyor-
;
du. Geniş hasır şapkasının altındaki alnında ter taneleri
birikiyordu.
!
Okul sıralarındaki o neredeyse hapishaneye benzeyen yerden
8 ay sonra kurtulup açık havada çalışmak ona yoğun bir sevinç
i
veriyordu.
3 Kasım 1837. Papaz okulunda Giovanni tanrıbilime başladı.
"Tanrıyı inceleyen bilim"dir, papaz adayları için temel derstir. O
zamanlarda 5 yılı kapsıyordu.
84

9.8 Page 88

▲back to top


Cavour, Mazzini, Garibaldi Neredeydiler?
O 1837 yılında Yeniden Doğuş'un ( Rinascimento'nun) yani
İtalya'yı iyice sarsacak dönemin kahramanları halen dağınık du­
rumdaydılar.
9. Pius adı ile 1846'da papa seçilecek olan Giovanni Mastaife-
retti, İmola'nın piskoposuydu. Henüz 45 yaşında ve papalık poli­
sinin aşırılıklarından yakındığı, kentin en gözde liberali olan
Kont Pasolini'nin arkadaşı olduğu için zarar verici bir piskopos
sayılmaktaydı.
27 yaşındaki Camillo Cavour, Leri çiftliğini yönetiyordu. Aya­
ğında çizme, başında hasır şapka sabah akşam hiç yorulmadan
tarlaları, otlakları, pirinç tarlalarını dolaşıyordu. 1831'de Genova
garnizonunda genç bir asteğmendi. Modena ve Bologna'da kopan
devrimci ayaklanmalarının haberini duyar duymaz: "Yaşasın
Cumhuriyet" diye bağırdı. Onu Val D'Aosta'ya sürdüler, o da
ordudan ayrıldı. Torino kentinin naibi ve dolayısıyla polis şefi
olan babası onu köye sürgün etti. Bir bağ bozumu ve pirinç haşatı
arasında Avrupa'yı dolaştı, Paris ve Londra parlamentolarını hay­
ranlık içinde gördü. İtalyan sürgünleri ile de tanıştı ve onların
hakkında şöyle dedi: "Bunlar, bir sersem ve fanatik çılgınlar ­
rüsü, seve seve turplarıma gübre olarak kullanabilirim".
32 yaşındaki Mazzini, devrimci komplolarını yönettiğinden
İsviçre'den daha yeni kovulmuştu. Londra'da bir kenar mahalle
evine yerleşti. Ekmek parasını kazanabilmek için gazetelerde ya­
zıyordu. Sakalını uzatıyor ve kentin sisli sokaklarında tek başına,
siyah giysiler içinde dolaşıyordu.
Savoia'daki başarısız bir Mazzini yanlısı devrimden sonra
Amerika'ya kaçan Garibaldi Brezilya'ya geçmişti. 30 yaşındaydı
ve Rio Grande "Devrimci Hükümeti" nin hizmetinde Güney deniz­
lerinde korsanlık yapıyordu. Yakında, Montevideo'da düşük fi­
yatla "Saladeros'Tar için hazırlanan bir önlük stoğunu satın alarak
İtalyan Lejyonu'na destansal kırmızı gömlekleri giydirecekti.
17 yaşındaki Vittorio Emanuele sert bir kışlada yaşıyormuş
gibi Torino'daki kraliyet sarayında yaşıyordu. Babasıyla soylula­
rın şenliklerine ve balolarına eşlik edip saatlerce yanında ayakta
85

9.9 Page 89

▲back to top


durması gerekiyordu. Tek heyecanlı ve mutlu anlarını ahırlarda
yaşıyordu. Seyislerle açık, kaba bir lehçe ile konuşuyor, korku­
suzca ata biniyordu. Palavracıydı, hareket ve açık hava tutkunuy­
du.
Yakında ve uzakta insanlık tarihi ilerliyordu. Küçük ve büyük
olaylar birbirini izliyor, insanlık öyküsü ileriye doğru yürüyordu.
1836'da Morse elektrik telgrafı ve çizgili noktalı iletişim yön­
temini gerçekleştirdi. Birkaç yıl içinde tüm dünyaya yararlı bir
dikdörtgen kağıt parçası yayılacaktı. Telgraf... Önce sadece yöne­
tenlerin ve büyük gazetelerin sonra ise herkesin hizmetinde.
1837'de bir kolera salgınında Torre del Greco'da Giacomo Le­
opardi öldü. Daha 39 yaşındaydı. İngiltere'de Kraliçe Viktorya
tahta çıktı. İngiltere'yi dünyanın başlıca sömürgeci ülkesi yerine
getirecek olan çok uzun saltanatına başladı.
1838'de Torino'nun eski belediye başkanı Marki Tancredi di
Barolo öldü. Dul eşi servetini mutsuz kadınların hizmetinde kul­
lanmaya karar verdi. Böylece Torino'nun varoşlarında Cottolen-
go'nun yanında mahpus kadınlar ve sokak kadınları için yardım
kurumu doğdu.
1839'da Kral 11. Ferdinando, Napoli-Granatello arasında ilk
demiryolu inşaa ettirdi. Jackques Deguerre ilk fotoğraf makine­
sini icat etti. Bu alçak gönüllü bulucuya Don Bosko da borçlu
kalacaktı: Onlarca fotoğraf sayesinde kesin imgesinin korunabil­
diği ilk azizlerden biri olacaktı.
Fakat İnsanlar Anlamıyor
1838 tatili. Tanrıbilimci Giovanni Bosko, tesbih'in, Meryem
Ana'nın bayramında, Alfiano'da ilk vaazını vermeye davet edildi.
Olayı şöyle anımsıyor: "Başpapaz Don Giuseppe Pelato son de­
rece inançlı ve bilgili bir kişiydi ve vaazımla ilgili görüşünü bana
söylemesini rica ettim. Yanıtladı:
- Çok güzel... Düzenli... İyi bir vaiz olacaksınız.
- Fakat insanlar anlayabildi mi?
86

9.10 Page 90

▲back to top


1
- Pek az. Papaz kardeşim, ben ve birkaç kişi daha anlamış
olabilir.
- Oysa çok kolay şeylerdi.
- Size kolay geliyor fakat halk için çok yüce şeyler.
- Ne yapabilirim?
- Klasiklerin biçiminden vazgeçmelisin. Lehçe konuşun yada
dilerseniz İtalyanca konuşun fakat halkın ağzı ile, halkın ağzı ile.
Fikir yürütmek yerine örneklerle anlatın, basit ve pratik karşılaş­
tırmalar yapın. Unutmayın ki insanlar sizi pek izlemez, inancın
doğrularını onlara en basit şekilde açıklamak gerekiyor.
Don Bosko'nun yazdığına göre bu öneri yaşamındaki en değer­
li önerilerden biri oldu. Vaazlarında, din derslerinde kitap yaz­
makta ona yardımcı oldu.
"Papaz Cennete Tek Başına Gitmez"
26 Mayıs 1841. Papaz adayı Giovanni Bosko, onu papazlık
atamasına hazırlayacak olan tinsel eğitime başladı. Tinsel yöneti­
cisinin daveti üzerine: "Rabbin dağına kim çıkacak. Kutsal tapına­
ğında kim konaklayabilecek? Elleri ve yüreği ari olandiyen
mezmurun sözlerini uzun uzun ve derin bir şekilde düşündü.
Geriye dönüp yaşamına baktığında ellerinin Margherita'nın ilk
duası için onları birleştirdiğinden beri mucizevi şekilde art kal­
dığını gördü.
Bir deftere şöyle not etti: "Papaz cennete tek başına gitmez,
cehenmeme de tek başına gitmez. İyilik yaparsa örneği ile kurtar­
dığı canlarla birlikte gökyüzüne çıkacaktır. Rezalet çıkarırsa reza­
leti yüzünden lanetlenen canlarla bir arada yok olacaktır. Bunun
içindir ki, aşağıdaki kararlara bağlı kalmak niyetiyle, tüm gü­
cümü kullanacağım".
Peşinden yaşamı için temel olan 9 karar sıralıyordu. Çoğun­
lukla papaz giysisini aldığında aldığı kararları tekrarlayıp açıklı­
yordu. Üçü ise Don Bosko'nun "papazlık üslubu"nun belirgin bir
derinlemesini çiziyordu:
87

10 Pages 91-100

▲back to top


10.1 Page 91

▲back to top


- Zamanı titizlikle kullanmak,
- Canları kurtarmak söz konusu olduğunda acı çekmek, her
şeyi her zaman yapmak ve kendini küçük düşürmek.
- Sales'li Aziz François'in merhameti ve tatlılığı her konuda
beni yönlendirecektir.
Sonsuza Dek Papaz
5 Haziran 1841. Başpiskoposluğun şapelinde beyaz önlüğü
giymiş olan Giovanni Bosko sunağın önünde yere kapandı. Or­
gdan Gregoryen müziğinin ciddi notaları akıyordu. Hazır bulu­
nan papazlar ve papaz okulunun öğrencileri kilisenin yüce
Azizlerini teker teker anıyorlardı: Petrus, Paulus, Benedetto,
Francesco, Caterina, İgnazio...
Heyecandan ve yorucu son günlerden dolayı yüzü solmuş olan
Giovanni ayağa kalkıp başpiskoposun önünde diz çöktü. Luigi
Fransoni ellerini başına koydu ve gelip onu sonsuza dek papaz
olarak kutsaması için kutsal ruhu çağırdı.
Bir kaç dakika sonra sesini başpiskoposun sesine katarak Gio­
vanni Bosko ilk müşterek ayinine başladı. Artık Don Bosko ol­
muştu.
"ilk ayinimi sayın velinimetim ve yöneticim Don Giuseppe
Cafasso'nun yardımcılığı ile Aziz Assisi'li Francesco'nun kilise­
sinde kutladım" diye yazıyor alçak gönüllülükle. "Yıllardan beri
ilk ayinin yapılmadığı köyümde beni heyecanla bekliyorlardı.
(Kutsal üçlünün bayramı idi). Fakat, gürültüsüz patırtısız To-
rino'da yapmayı tercih ettim, koruyucu meleğin sunağında. Yaşa­
mımın en güzel günü olduğunu söyleyebilirim. Ölülerin
anımsatıldığı anda sevdiklerime, velinimetlerimi, özellikle daima
büyük ve saygın velinimetim saydığım Don Calosso'yu andım.
Yeni bir papazın ilk ayinini yaptığında dilediğinin Rab tarafından
yerine getirildiğine inanmak dindar bir inançtır. Canlara iyilik
yapabilmek için ben, "Söz etkinliği'ni istedim ".
Don Bosko 2. ayinini Torino'daki Meryem Ana'nın büyük kili­
sesindeki Consolata sunağında yapmak istedi. Yukarılara baktı­
88

10.2 Page 92

▲back to top


ğında 17 yıl önce onunla düşünde konuşan ve bir güneş kadar
parlak olan Meryem Anayı gördü. "Alçak gönüllü, güçlü ve daya­
nıklı ol" demişti ona . Don Bosko öyle olmaya çalışmıştı. Artık
herşeyi anlayacağı zaman başlıyordu.
Sonraki perşembe günü Corpus Domini bayramında (o zaman­
lar tatil günü olarak kutlanırdı) Don Bosko köyünde bir ayin
yaptı. Çanlar uzun süre çaldı.
Halk büyük kiliseye dolmuştu. "Beni severlerdi" diye anımsı­
yor Don Bosko... "Ve herkes benimle birlikte olmaktan memnun­
du".
O papazın eskiden bir cambaz olduğunu duyan çocukların
gözleri faltaşı gibi açılıyordu. Çevredeki tepelerde yaşayan yaş­
lılar onu kaç kez yoldan geçerken gördüler, yalın ayak ve elinde
kitaplarıyla, O akşam Margherita anne, onunla başbaşa konuşa­
bilmek için bir an durdu ve şöyle dedi:
- Artık papazsın. İsa'ya daha yakınsın. Ben okuduğun kitap­
ları okumadım fakat unutma ki ayin yapmaya başlamak acı çek­
meye başlamak demektir. Hemen farkına varmayacaksın fakat
yavaş yavaş annenin sana gerçeği söylediğini anlayacaksın. Bun­
dan böyle yalnızca canların kurtuluşunu düşün ve benim için hiç
dert etme.
89

10.3 Page 93

▲back to top


14
DENEY HALİNDE BİR PAPAZ
Don Bosko şimdi ne yapacaktı? Akıllıydı, çalışmak istiyordu
-j
ve yoksuldu. Ona 3 görev teklif edildi. Genova'da soylu bir aile
ì
onu çocuklarının öğretmeni olarak istedi. O dönemde bir çok
j
zengin aile çocuklarını devlet okullarına göndermektense
;
öğretmen ve eğitmen görevlerini üstlenen bir eğiticiyi kendi ma-
likhanelerine çağırmayı tercih ediyorlardı. Ciddiyet garantisini
verdiği için çoğu kez bir papaz isterlerdi. Soylu Cenevizliler Don
■!
Bosko'ya maaşının yılda 1.000 liret (çok iyi bir ücretti) olacağını
bildirdiler.
Kasabasındakiler Morialdo'daki papaz görevini kabul etmesi
i
içinde ricada bulundular. Alışılagelmiş ücretinin iki katını vere-
l
çeklerini de garanti ettiler.
Castelnuovo başpapazı Don Cinzano ona yardımcılığını yap­
masını teklif etti. O da iyi bir ücret önermişti.
Ne tuhaftır ki herkes Don Bosco'ya paradan söz ediyor sanki
î
papaz olmak parasal açıdan değerlendirilecek "iyi bir iş" imiş gibi
davranıyorlardı. Bilançosunu tutturabilmek için daima kuruşları
saymış olan Margherita anne ona şunu hatırlattı:
i
- "Zengin olursan evine ayak basmam".
|
Bir sonuca varabilmek için Don Bosko Torino'ya Don Cafas-
j
so'ya gitti.
I
- "Ne yapmalıyım?"
J
- Hiç bir teklifi kabul etmeyin. Buraya, kilisenin konutuna
|
gelin. Papazlık formasyonunutamamlarsınız.
I
Don Cafasso uzak görüşlüydü. DonBosco'nun insancıl
|
gücü'nün bir ailenin içinde ya da bir kasabada tükenemeyeceğini
90

10.4 Page 94

▲back to top


anlamıştı. Torino ise onu tüketebilecek bir kentti. Yeni semtler,
yeni zamanlar, yeni sorunlar. Don Cafasso'nun yapacağı tek şey
onu dikkatlice frenlemek, dizginlemek olacaktı.
İlk Keşif: Kenar Mahallelerin Sefaleti
Kilise konutu Assisi'li Aziz Francesco kilisesinin yanındaki
eski bir manastırdır. Bu binada tanrıbilimci Luigi Guala, Don
Cafasso'nun desteği ile 45 genç papazı "yaşayacakları dönem ve
toplumun papazları olmaya" hazırlıyorlardı.
Hazırlık 2 yıl sürdü. (Don Bosko için çok özel olarak, 3 yıl
sürecekti). Genç papazların günlük yaşamı 2 konferans arasında
geçiyordu, sabah ve akşam. Birini Don Guala, İkincisini Don Ca-
fasso veriyordu. Günün geri kalan zamanında papazlar görevle­
rini kent ortamında yapmaya gönderilirler, hastahaneler,
hapishaneler, yardım cemiyetleri, malikhaneler, halk konutları,
tavanaraları, kiliselerde vaazlar, gençlere din dersleri, hastalara
ve yaşlılara yardımla zaman geçirirlerdi.
1841'de Don Cafasso, Don Bosko'nun "Tinsel yöneticisi" oldu.
Yani, Don Bosco onda günah çıkartır, her önemli kararından önce
önerisini alır, yaşam tasarılarını ona açıklar ve sözünü dinlerdi.
Bu ana kadar Don Bosko yalnızca kırsal alanın yoksulluğunu
tanıyordu. Kentin kenar mahallelerindeki sefaletin ne olduğunu
bilmiyordu. Don Cafasso ona: "Gidin, etrafınıza bakın" dedi.
"İlk pazar gününden itibaren" diye anlatır Michele Rua
"Gençlerin ahlaksal durumları hakkında bir fikir edinmek üzere
kentte dolaştı". Çok sarsıldı. Kenar mahalleler bir kaynama bir
başkaldırma bölgeleri, perişanlık alanlarıydılar. İşsiz, üzgün, her
şeye hazır delikanlılar sokaklarda boş geziniyorlardı.
Genç Güçler Pazarı
Kentin merkez pazarının yanında gerçek bir "genç güçler pa-
zarı'nı keşfetti. "Portapalazzo"nun (Saray kapısı'nın) yanındaki
bölge, diye yazıyor Don Lemoyne, günü gününe yaşayan yoksul
91

10.5 Page 95

▲back to top


delikanlılardan oluşan bir seyyar satıcı, kibrit satıcısı, ayakkabı
boyacısı, baca temizleyicisi, ahır yardımcısı, ilan dağıtıcısı, pazar­
daki dükkancıların hizmetçisi kalabalığı ile kaynıyordu.
Dar gelirli, çoğu kez işsiz ailelerin çocukları geçinebilmek
uğruna bileşik herhangi bir işin arayışı içindeydiler. O dönemden
başlamak üzere kentleri kuşatacak olan "Kara kuşaklardaki göç­
men kalabalığının ilk ürünleriydi bunlar.
Duvarcıların iskelelerine tırmanmalarını, dükkanlarda bir
kum işi aramalarını, baca temizleyicisinin nakaratını savurarak
dolaşmalarını izliyordu. Yaşamda bir yer kapabilmek İçin ayrı
ayrı her şeyi yapmaya hazır olanların sert ve kararlı yüzlerle
sokak köşelerinde nasıl kumar oynadıklarını görüyordu.
Onlara yaklaşmayı denediğinde, kuşku içinde, aşağılayıcı bir
şekilde ondan uzaklaşırlardı. Becchi'deki çocuklar değildi bun­
lar. Öykü yada sihirbazlık oyunlarının da peşinde değillerdi. Bun­
lar "kurtlar"dı, düş 1erindeki vahşi hayvanlardı, yine de o gözlerin
derinliklerinde vahşetten çok korku görülüyordu.
Sanayi Devrimi
Torino sokaklarındaki o çocuklar dünyayı alt üst etmeye baş­
layan bir olayın, "sanayi devrimi"nin olumsuz bir sonucuydular.
1769'da Glasgow'da, İngiltere'de, Bay James Watt, buhar ma-
kinesi'nin patentini almıştı. Isının doğurduğu gücü kullanarak
transmisyon kollarını ve kayışlarını harekete geçiren bir araçtı
bu. Watt'in tek bir makinesi (Gücü 100 beygirlikti) 880 insanın
gücüne eşit bir güç oluşturuyordu. Bir çok makineyi kullanarak
tek bir iplik fabrikası 200 bin kişinin çıkarabildiği miktarda iplik
çıkartabilirdi. Tüm bu çalışmayı yapan iplik tezgahlarını çalıştır­
mak için bir kaç büyük hangar'ın içinde bir araya gelen 750 işçi
yeterliydi.
Böylece fabrika ve işçiler (bunlara proleter de deniliyordu) var
olmaya başladılar. Eskiden insanlar köylü, tüccar, esnaf oluyor­
du. Esnaflar (kendi yerlerinde kendilerine ait aletler kullanan­
lar) arasında kollarının gücünü kullanarak pamuk ve yünü
işleyen iplikçiler de vardı.
92

10.6 Page 96

▲back to top


Fabrikaların kolay hale getirdikleri üretim bir anda kumaşla­
rın fiyatını düşürüp pazarı olağanüstü şekilde büyüttü. Aynı
anda demirin kullanılışında (makine, tezgah, demir yolu üretimi
için ) ve madenlerdeki (buhar makinelerini harekete getiren ve
demirin imalatına yol açan) kömürün çıkarılmasında çok büyük
bir artış oldu.
Demiryollarının, buharlı gemilerin başkaca toplu taşıma araç­
larının geniş çaptaki inşaatı da aynı çağa rastladı. Aynı yıllarda
ilaçların ve sağlık bakımının ve veba ve frengi gibi öldürücü
salgınların üzerindeki kademeli zaferi ile Avrupa'daki nüfus gör­
kemli bir şekilde arttı. 1800'deki 180 milyondan,1850'de 260 mil­
yona vardı.
Fabrikaların (yani sanayinin) baskıcı artışı esnafları buhrana
soktu, kırsal alanlardan kente doğru arayanlar bir sel gibi
akmaya başladılar. Fabrikalar kesin bir görünüme büründüler..
Bir patronun yönetimi altında büyük sayıdaki işçilerin aynı işi
sürdürdükleri merkezler.
Böylece İngiltere'de kömür kentleri, demir kentleri, tekstil sa­
nayilerin kentleri yükseldi. Sanayi devrimi idi bu. İngiltere'de
doğduktan sonra hızla Fransa'ya, Almanya'ya, Belçika'ya geçti ve
Amerika'ya ayak bastı.
Tarihçilere göre insan tarihinde gerçekleşen en büyük ve radi­
kal iki değişiklikten biriydi. Bir çok eski zamanlarda yer aldı.
İnsanlar "kısa boylu, kaba ve kötü avcı çetelerinden meydana
gelen bağımsız bir topluluk halinde" idiler. "Neolitik devrim" ile
ziraatçı ve hayvan yetiştiricisi oldular. İnsanlığın tarihindeki bu
ilk temel değişiklik binlerce yıl içinde yayıldı. İnsanlar dereceli
şekilde alışmaya vakit buldular. İkinci büyük devrim olan sanayi
devrimi 150, 200 yıl içinde dünyaya yayıldı, yaşamı alt üst etti.
Dünyaya Armağan Edilen Sonsuz Gelişim
Sanayi devrimi tümden yeni bir dünyanın, yeni bir bilinmeyen
enerji kaynaklarının kapılarını açtı: Kömür, petrol, dinamit, elek­
trik, atom. Sanayi sonuçlan kocaman, düşünülemez oldular. İn­
sanlar patlama halinde gelişti: 1750'de 750 milyon insan, 1850'de
93

10.7 Page 97

▲back to top


1 milyar 200 milyon, 1950'de 2 buçuk milyar.
Sanayi devriminin dağıttığı refaha o güne kadar hiç ulaşama­
mıştı. Alışkanlıklarda, düşüncelerde, eğitimde ve ailede kesin ve
hızlı değişimler oldu. Yeni kuşaklar kocaman sorunlarla karşılaş­
tılar: Nüfusun denetimsiz artışı, gitgide daha korkunç silahlar,
artan eğitim gereksinimi, hava kirliliği, yaşlıların kenarlara itil­
mesi. Ortaya çıkan bu olağanüstü sorunlara karşın insanlık: "Ge­
niş ölçüde doğayı yendi, mesafeleri aştı, binlerce yıldan beri onu
şartlandıran maddi bağların çoğunu kırdı". (Giacomo Martina).
Korkunç Bir İnsan Sarfiyatı
Fakat bu olağanüstü gelişme, özellikle ilk yüzyıllarda,
korkunç bir insan sarfiyatına neden oldu. "Aşırı zengin bir azınlık
sayısız bîr proleter kalabalığına gerçek bir köleliği empoze etti".
(13. Leone, Rerum Novarum). İnsanlığın bu yeni çağında kocaman
bir "kara delik" vardı: İşçi sorunu. Sanayii kentlerinde yeni bir
sınıf şekilleniyordu., tek zenginliği kendi ve çocuklarının kolları
olan proletarya'nm durumu korkunçtu.
1850'de (Dolleans ve Villerne'nin araştırmalarını kaynak ola­
rak kullanıyoruz). İngiliz nüfusunun yapısı artık kentsel merkez­
lerde yoğunlaşmıştı. İşçilerin evleri çoğunlukla bodrumlardı,
buralarda tüm aile kümeleşiyordu, ışıksız, nemden ve akıntılar­
dan pis kokan bir havanın içinde yaşarlardı. Fabrikalarda sağlık
önlemi yoktu, yönetmelik yoktu, patronun empoze ettiği kurallar
hariç.
Açlığa yol açan ücret tümden yetersiz bir beslenmeye olanak
tanıyordu. Genel besin, haşlanmış deve dikeni idi. Ailelerin da­
ğılması, alkolizmin, fuhuşun, suçların, özel işlemlerden yada ya­
pılan ortamlardan kaynaklanan yeni hastalıkların yayılması
kitlesel olay durumuna geliyordu.
Fabrikaya yalnızca erkekler ve kadınlar gitmiyordu. Çocuklar
da çalışıyordu ve yaşamları ızdıraba dönüşüyordu. Yorgunluk
(Tüm mesai süresince ayakta duruyorlardı, oturmak yasaktı),
uyku, sık sık kazalarına neden oluyordu. Bu şanssız çocukların
ömrü de kısaydı.
94

10.8 Page 98

▲back to top


185O'ye yakın yıllarda Fransız, Belçikalı, Alman proletaryası
İngiliz proletaryasına benzer durumdaydı. Bir proleter ailesi güç­
lükle yaşayabiliyordu. Doktor, ilaç, giysi için sarf edebileceği tek
bir kuruşu bile yoktu. 1830-1840 yılları arasında bir işçinin orta­
lama yaş süresi 17-19'du. Bu yıllarda Lyon ve Paris işçileri: Çalı­
şarak yaşamak yada savaşarak ölmek parolası ile ayaklanıyorlar
ve top ateşi ile dağıtılıyorlardı.
İtalyada da S uçsuzların Katliamı
İtalya'da sanayi devrimi, sermaye ve hammade eksikliği ­
zünden geç gelişti. İlk tekstil kuruluşları Avusturyalılar'ın yöne­
timindeki Lombardiya-Venedik'te, fabrika oldular. (1817'de
Scoio'da ki Rossi, 1836'da Valdagno'daki Marzotto yün fabrika­
ları). Makina sanayii Milano'da 1846'da başladı. Sanayinin geliş­
mesi ağır ve zor oldu.
Lombardiya'daki tekstil fabrikalarının yaşamını Rodolfo Mo­
rando şöyle anlatıyor: "100 ile 200 kişi çalıştırılan ipek tezgahla­
rında en çok çocuk kullanımı gerçekleşiyordu. Onlara verilen
işler öylesine mekanikti ki o zavallı yaratıklar çok kısa sürede
aptallaşıyorlardı. Çalışma kışın 13, yazın ise 15 veya 16 saat
sürüyordu. Nemli ve sağlıksız mekanlar, sabah çok erkenden kal­
kmak azami ve çok sık olarak, bölge doktorunun açıkladığı gibi
salgı bezi sertleşmesine, raşitizme ve soğuk tümörlere yol açıyor­
du. Böylece Lombardiya'da sayıları 15000'inden fazla çocuk ya­
şamlarının baharını tüketiyorlardı".
Torino'da, 1841'de, sanayi devrimin salt yansıması geliyor.
Kent çok hızlı bir şekilde gelişiyordu. 1838-1848 döneminde ­
fus % 17'lik bir artışla, 117.000'den 137.000'e çıktı. İnşaatlar güçlü
şekilde gelişti. Bu 10 yıl içinde 700 yeni ev inşaa edildi ve bunlara
7000 aile toplu halde yerleştirildiler. Göç hareketleri devamlı bir
tempoya sahipti. 50.000, hatta 100.000 göçmenden söz edildiği
1849-1850'de en noktasına varacaktı.
Valsesia'dan, Lanzo vadilerinden, Monferrato'dan, Lombar-
diya'dan yoksul aileler yada tek başına delikanlılar geliyordu.
İnşaat şantiyelerinde Don Bosko: "Köylerinden uzak 8 ile 12 yaş
çocuklarının duvarcılara hizmet ettiklerini, günlerini emniyetten
95

10.9 Page 99

▲back to top


yoksun iskelelerde geçirdiklerini, güneş, rüzgâr altında, kireç ve
tuğla yüklü dik merdivenlerden çıktıklarını, kaba azarlamalar
veya dayakla eğitimse] yardımdan geçtiklerini görüyordu.
işçi aileleri, akşamları, tavanarasına çıkıyorlardı, işçi ücretle­
rine uygun kiraları olan tek daireler bunlardı. Don Bosko onları
ziyarete gidiyor ve: "Alçak tavanlı, dar, pis ve karartıcı" bulu­
yordu bu evleri. "Toplu aileler için yatakhane, mutfak, bazen de
çalışma yeri görevini görüyorlardı".
Sonuca Varmak
Gençlerden oluşan gruplar, özellikle pazar günleri sokaklarda
ve Po sahillerinde dolaşıyorlardı. Sefaletlerine aldırmayıp gezi­
nen "kokulu ve şenlikli" insanlara bakıyorlardı. Don Bosko hemen
sonuca vardı. Bu çocuklara bir okul ve onlara daha emin bir
geleceğin yolunu açacak olan bir gerekiyordu. Çocuk olmak,
yani yeşil alanlarda koşmak, zıplamak, arzularını estirmek gerek­
sinimini duyuyorlar, kaldırımlarda üzülmeden, saygınlıklarını
keşfetmek ve gerçekleştirebilmek için Tanrı ile karşılaşmalıydı-
lar.
Bu tür sonuçlara varmış ne tek ne de ilk insandı. Halk toplu­
luklarının acil yardım gereksinimi o dönemde Carlo Alberto tara­
fından bile hissedilmekteydi.
Kral, havada duyulan ve 1847-1848'de patırtılı şekilde patla­
yacak olan o "diğer devrim"den özellikle endişe duymaktaydı.
Avusturya'yı (ki liberallere yapılacak herhangi bir ödülün düşma­
nıdır) gözetleyerek ve temkinli davranarak mutlakiyetten liberal­
lerin daha ılımlı pozisyonlarına geçti. Massimo D'Azeglio, Cesare
Baldo, Giocomo Durando ile ilişkiye girdi. Bu uzun yol onu "ye­
niden doğuş"un (Rissorcimento'nun) başrol oyuncusu durumuna
getirecekti.
Fakat kral, krallığının toplumsal durumları yüzünden de endi­
şeliydi ve yardımlaşmaya, halk eğitimine yönelik her girişimi
destekliyordu.
Bu dönemde papazlar ve siyasetçiler liberal görüşlerden yada
karşıt olan eğilimlerle ayrılmaktaydılar. Oysa ki insanların maddi
96

10.10 Page 100

▲back to top


ve manevi sefaletin karşısında aynı savaş meydanında omuz o-
muzaydılar. Bu yıllarda Torino yetişmiş işçilere yönelik bir dizi
halk okullarının açıldığını görecekti.
Don Bosko ise gençler sorunu üzerinde merkezleşmekteydi.
Don Cafasso bunu görüp onu cesaretlendirmeye karar verdi.
97

11 Pages 101-110

▲back to top


11.1 Page 101

▲back to top


15
ADIM BARTOLOMEO GAREÎLİ
Torinolular Don Cafasso'ya "Darağacı Papazı" diyorlar, hapis­
hanelere gidip tutükluları teselli ettiği için ona bu ismi yakıştırı­
yorlardı. Biri ölüme mahkum edilirse arabaya çıkar, yanında
durur ve idam yerine kadar onu yüreklendirirdi.
Bir gün olağan ziyaretlerinden biri için yola koyulurken, Don
Cafasso, Don Bosko'ya kendisine eşlik etmesi için onu da davet
etti.
Karanlık koridorlar, siyah ve nemli duvarlar, tutukluların üz-
>
gün ve bakımsız görünüşleri Don Bosko'yu derinden etkiledi.
?
Tiksinti duyuyor, soluğu tıkanır gibi oluyordu.
i
i
P armaklıkların Arkasındaki Çocuklar
|
>
Ona keskin bir acı veren parmaklıkların arkasında gördüğü
çocuklardı. Şöyle yazıyor: "12 ile 18 yaş arası bir delikanlı kala-
,
balığını görmek tüylerimi diken diken etti. Hepsi de sağlıklı,
güçlü, uyanıktı ama orada boş duruyorlardı. Onları kemiren bö-
çekler arasında, tinsel ve maddesel ekmekten yoksun".
§
Başka defalar da oraya döndü, gerek Don Cafasso ile gerekse
]
yalnız başına. Onlarla konuşmayı denedi, salt "din dersini verir-
ì
ken değil" (ki gardiyanların denetimi altında yapılıyordu bu ko-
j
nuşmalar) fakat baş başa yapılacak görüşmeler ilk başta sert
|
tepkiler aldı. Ağır küfürleri sindirmek zorunda kaldı. Fakat yavaş
|
yavaş kimi daha az kuşkucu davrandı, dostça konuşabilmeyi ba-
şardı.
Böylece zavallı yaşam öykülerini, ezikliklerini, bazen onları
kudurtan öfkelerini öğrendi. En olağan suç hırsızlıktı, açlıktan,
98

11.2 Page 102

▲back to top


yetersiz besinlere katılacak başka şeylerin arzusu ile ve de emek­
lerini sömüren ve onları sefalet içinde bırakan zenginleri kıskan­
dıkları için.
Siyah ekmek ve su ile beslenirlerdi. Onlardan korkan ve en
ufak fırsatta döven gardiyanlara zorla baş eğmek zorundaydılar.
Toplu koğuşlara kapatılırlardı ve burada en azgın olanlar yaşam
öğretmenliği görevini üstlenirlerdi.
"Beni en çok etkileyen" diye yazıyor Don Bosko, "birçoklarının
çıktıklarnda daha iyi, değişik bir yaşam sürmeye kararlı olmala­
rıydı". Belki de salt hapishaneden korktukları için. "Fakat kısa bir
süre sonra yeniden oraya düşüyorlardı".
Nedenini anlamaya çılıştı ve şu sonuca vardı: "Çünkü kendi
kendilerine terk edilmişlerdi". Aileleri yoktu yada hapishane on­
ları sonuna dek şerefsiz bir hale soktuğu için akrabaları tarafın­
dan itilirlerdi.
"Kendime şöyle diyordum: Bu çocuklar, dışarıda, onlarla ilgi­
lenen, destekleyen, eğiten, bayram günlerinde onları kiliseye ­
türen birilerini bulmalıydılar. O zaman hapishaneye bir daha asla
dönmezler".
Her geçen günle bir kaç arkadaş daha edinmeyi başardı. "İn­
sanın saygınlığını onlara adım adım hissettirdiğimde yüreklerin­
de bir hoşnutluk duyuyor, daha iyi olmaya karar veriyorlardı".
Fakat sık sık geri döndüğümde herşeyi yok edilmiş buluyordu.
Yüzler yeniden sertleşmiş, alaycı sesler, küfürler savuruyor. Don
Bosko çaresizliğini her defasında yenemiyordu. Bir gün ağladı.
Bir anlık tereddüt oldu.
- O papaz neden ağlıyor, diye sordu birisi.
- Çünkü bizi seviyor. Annem de beni burada görseydi ağlardı.
Karar
Çıktığında Don Bosko yıkılmayan bir karar aldı: "Her ne paha­
sına olursa olsun bu denli genç çocukların hapishanelere düşme­
lerini engellemek gerekiyor".
99

11.3 Page 103

▲back to top


"Bu düşünceyi Don Cafasso'ya bildirdim" diye yazıyor. "Ve
ı
önerileri ile bunu gerçekleştirmek yolunu aradım".
j
Torino'da başka papazlar da gençlerin sorunlarına çözümler
j
arıyorlardı. îlki taşradan, Druent'den gelen hareketli bir papazdı,
Don Giovanni Cocchi. 1836'da Don Bosko daha papaz okulunun
?
ilk yıllarında iken papaz olmuştu. Vanchiglia Kasabasının sefil,
kötü şöhretli Meschino mahallesinde, 1841'de Torino'nun ilk bay­
ram günlerinde dua merkezini kurdu ve onu "koruyucu meleğe"
adadı.
Hapishanelerdeki travmatik deneyinden sonra Don Bosko da
bir dua merkezini düşündü. Fakat sadece bayram günleri için
değil: Aileleri tarafından terk edilen çocukların bir dost buiabile- j
çekleri, hapishaneden çıkanların bir yardım, bir destek görebile-
çekleri bir merkezi gerçekleştirmek istedi. Sadece pazar günleri
din dersleri için değil de tüm hafta boyunca dostluk, yardımlaş-
;
ma, işyerindeki buluşmalarla faaliyetlerde bulunan bir dua mer-
;
kezi.
j
Başlamak İçin Bir Meryam Ana Duası
Bu tasarının çekingen başlangıcı 8 Aralık 1841 sabahı yer aldı,
Don Cocchi'nin Torino'da ilk dua merkezini kurduğu yılda ve
Don Bosko'nun kilise konutuna varışından 35 gün sonra.
Eskiden kalmış bir metnin tadı ve sadeliği ile sahneyi kendisi
anlatıyor: "Meryem Ana'nın (Immacolata Concezione) bayramın­
da Aziz ayini yapmak için kutsal giysileri giymekteydim ki, kut­
sal eşya bölümü yardımcısı Giuseppe Cornetti, köşede duran bir
delikanlıyı görerek onu ayinde bana hizmet etmeye davet etti.
- Bilmiyorum, diye yanıtladı çocuk utanarak.
- Gel..., dedi diğeri. Ayinde yardımcı olmanı istiyorum.
- Bilmiyorum, diye tekrarladı delikanlı, hiç yapmadım.
-Seni koca hayvan..! diye gürledi kızgın zangoç. Ayine hizmet
etmeyi bilmiyorsan neden kutsal eşya bölümüne geliyorsun? Bun­
ları söyledi ve süpürge değneğini kaparak o zavallının omuzla­
rına ve başına indirdi. Delikanlı koşa koşa kaçarken yüksek sesle
100

11.4 Page 104

▲back to top


bağırdım:
- Ne yapıyorsunuz? Neden vuruyorsunuz?
- Çünkü ayine hizmet etmeyi bilmeyen buraya geliyor.
- İyi yapmadınız.
- Size ne?
- Bir arkadaşımdır. Onu hemen çağırın, onunla konuşmam
gerekiyor.
Delikanlı üzgün bir halde geri döndü. Saçları kazılmış, ceke­
tinde kireç lekeleri vardı. Genç bir göçmendi. Büyük bir olasılıkla
ailesi ona, Torino'da olduğunda ayine git demişlerdi. O da geldi
ama kiliseye, iyi giyinmiş insanlarla bir arada girmekten çekindi.
Bir çok köyde erkeklerin ve delikanlıların yaptığı gibi kutsal eşya
bölümüne girmeyi denedi. Ona şefkatle sordum:
- Ayine katıldın mı?
- Hayır...
- Gel katıl... Sonra seninle hoşlanacağın bir işten konuşaca­
ğım.
Bana söz verdi. Ayini yapıp teşekkür duasını okuduktan sonra
onu koro kısmına aldım ve neşeli bir ifade ile konuştum.
- Evet sevgili dostum, adın ne senin?
- Bartolomeo Gareili.
- Nerelisin?
- Asti'den...
- Ne yaparsın?
- Duvarcıyım.
- Baban yaşıyor mu?
- Hayır öldü.
- Ya annen?
- O da öldü.
101

11.5 Page 105

▲back to top


- Kaç yaşındasın?
|
- 16.
!
r
- Okuman yazman var mı?
j
- yok.
- Şarkı söylemeyi biliyor musun? Delikanlı gözlerini silerek
şaşkın gibi bana baktı ve yanıtladı. Hayır...
- Islık çalabiliyor musun? Bartolomeo gülmeye başladı. İstedi­
ğim buydu. Dost olmaya başlamıştık.
- İlk komünyonu yaptın mı?
r
- Henüz değil.
'
- Günah çıkarttın mı?
- Evet küçükken.
- Din derslerine gidiyor musun?
- Çekiniyorum. Benden küçük olanlar alay ediyorlar.
- Özel bir din dersi verirsem gelip dinler misin?
'
- Memnuniyetle.
j
- Burada bile olsa..
?
- Yeter ki dövmesinler.
- Telaşlanma, artık dostumsun kimse sana el süremez. Ne
zaman başlamamızı işitiyorsun?
- İstediğiniz zaman.
- Hemen olur mu?
- Sevinirim.
Don Bosko diz çöküp Meryem Ana duasını okudu. 45 yıl sonra,
i
Salesiani'lerine şöyle diyecekti: "Gökyüzünden bize gelen tüm
kutsamalar coşku ve doğru niyetlerle söylenilen o ilk Meryem
Ana duasının ürünleridir".
Meryem Ana duasını tamamladıktan sonra Don Bosko haç çı-
|
karttı, bir başlangıç olarak, fakat Bartolomeo'nun haç çıkartmadı-
I
102

11.6 Page 106

▲back to top


ğını daha doğrusu haç çıkartmaya uzaktan benzeyen bir işaret
yaptığını fark etti. O zaman, tatlılıkla, ona iyice öğretti. Lehçe
olarak (ikisi de Asti'li idi) Tanrıya neden Baba dediğimizi anlattı.
Sonunda ona:
- Gelecek pazar da gelmeni istiyorum, Bartolomeo.
- Memnuniyetle.
- Fakat yalnız gelme, arkadaşlarını da getir.
Asti'li duvarcı Bartolomeo Gareili mahallesindeki genç işçiler
arasında Don Bosko'nun ilk elçisi oldu. Islık çalmasını bilen se­
vimli papazla karşılaşmasını anlattı ve davetini bildirdi.
4 gün sonra pazardı. Kutsal eşya bölümüne 9 kişi girdi. Don
Bosko'yu görmeye gelmişlerdi. Dua merkezi doğmuştu.
"Hemen..." Damga Gibi Bir Söz
Bartolomeo Gareili ile yapılan konuşmada hemen sözcüğü yer
alıyordu. Herhangi başka bir sözcüğe benzeyen bir sözcük. Oysa
ki bir tohum gibiydi, ekildiğinde fidan veriyordu.
O dönemde (1841) hemen Torino'lu papazlardan oluşan bir
topluluğun parolasıydı. İlk sanayi devriminin kararsızlığı eylem
plan ve programlarını hazır bulmak olanaksızlığı içinde bu pa­
pazlar tüm enerjilerini yoksul gençler, sefil insanlar için hemen
bir şeyler yapabilmek için kullanıyorlardı.
Fakat bu hemen, yoksul çocuklar arasında acil müdahalenin
insanları olarak uzmanlaşacak olan, Don Bosko'nun ve sonradan
Salesianiler'inin özel damgası olacaktı. Durumun aciliyeti, bekle­
menin olanaksızlığı yüzünden Don Bosko eylemin içine çekilmiş
oluyordu.
Hemen birşeyler yapmak, çünkü yoksul gençler reformları ­
zenleyici planları, devrimleri beklemek lüksüne sahip değillerdi.
Kuşkusuz ki hemen yetmiyordu. Doğru olarak denildiği gibi, aç­
lıktan ölen birine rastlarsan ona balık avlamayı öğret. Hemen
yetmiyordu, anında müdahale yetmiyordu fakat değişik bir gele­
cek hazırlamak da yetmiyordu çünkü bu ara yoksullar açlıktan
103

11.7 Page 107

▲back to top


ölüyorlardı.
Don Bosko ve ilk Salesianiler hemenin anında müdahalenin
üzerine merkezleşiyorlar. Yoksul gençlere din dersleri, ekmek,
mesleki eğitim, iyi bir anlaşması ile korunan bir meslek vere­
cekler ve Sosyalistler, Komünistler, Anarşistlerle rekabete girerek
başkaca katolik-lerin iki yüzlülükle çatışmalarından çekinen
yani güçlü olanlara baskı yapmalarına ve güçsüzlerin ezilmele­
rine izin veren, liberal devlete saldırmak ve onu değiştirmek için
planlar hazırlamasını bekleyeceklerdi.
104

11.8 Page 108

▲back to top


16
KÜÇÜK DUVARCILARIN DUA
MERKEZİ
Aziz Francesco'nun kürsüsünde genç bir papaz etkinlikle vaaz
veriyordu. Yandaki sunağın yakınlarında parmaklığın basamak­
larına oturmuş birkaç duvarcı çırağı omuz omuza dayanmış uyu­
yorlardı.
Don Bosko kilisede dolaşıyor, başta olanın omuzuna dokunu­
yordu. Bir anda hepsi uyandılar, utanarak. Don Bosko gülümsedi.
Alçak bir sesle sordu:
- Neden uyuyorsunuz?
- Hiç bir şey anlamıyorsunuz, diye homurdandı en büyükleri.
- Nasılsa o papaz bizler için konuşmuyor, diye ekledi yanın­
daki.
- Benimle gelin.
Ayak uçlarına basarak onları kutsal eşya bölümüne götürdü.
"İsimleri Carlo Buzzetti, Giovanni Garibaldi, Germano idi" diye
anımsıyor Don Bosko olayı ilk Salesianilere anlattığında. 30, 40
yıl süreyle yanından ayrılmayan, Valdocco'da herkesin tanıdığı
Lombardiya'lı küçük duvarcılar. "O zamanlar basit çıraklardı,
şimdiyse ustabaşı oldular".
Kutsal eşya bölümüne Bartolomeo ve arkadaşları da geldi.
Sayıları arttı. Don Bosko dua etmeye yardımcı oluyordu. Onlara
uygun, canlı, diyaloglu, ilginç olay ve bilgilerle kaynayan bir
vaaz verdi. Daha sonra Don Bosko'nun ayinine katılmak için sıra­
lara yerleştiler. Fakat sabah uzundu, ayinden ve kahvaltılık ek­
mekten sonra çocuklar oyun oynamak arzusunu duydular. İlk
koşularını konaklama evinin bahçesinde yaptılar.
105

11.9 Page 109

▲back to top


Kutsal Resimler Ve Ekmek Somunları
Hava uygun olduğunda, öğlen sonraları, çocukları gezdiriyor,
tepede, nehirler boyunca, Meryem Ananın tapınaklarında.
O ilk kışta salt en genç olanları, tehlikede olanları ve tercihen
hapisten çıkanları etrafına toplamaktaydı. Nedir ki yaşamı bo­
yunca Don Bosko onun yanında kalmak isteyen hiç bir çocuğu geri
çevirmedi. Ve kısa süre içinde takımı çoğunlukla uzak köylerden
gelen ve çeşitli nedenlerden dolayı ölü mevsimde (Arahk-Mart)
evlerine dönemeyen oymacılardan, duvarcılardan, mermerciler­
den, parkecilerden oluşuyordu.
Don Guala ve Don Cafasso çocuklara günah çıkarttılar. Onlarla
sohbet edip yardımda bulundular.
"Bana seve seve kutsal resimler, dualar, kitapçıklar, kutsal ma­
dalyalar veriyorlardıdiye yazıyor Don Bosko biraz sıkılarak. Ne­
dir ki duvarcıları ve hapisten yeni çıkanlar dualardan ve kutsal
madalyonlardan daha acil şeylere muhtaçtılar.
Bunu belirtiyor ve "En çok muhtaç olan bazılarını giydirebil-
mek için bana olanak tanıdılar. Bir kaç hafta süreyle çalışarak
kendileri kazanıncaya kadar başkalarına da ekmek verdiler".
İşsiz olana bulmak, işi olana daha iyi koşullar elde etmek
hafta boyunca Don Bosko'nun sabit uğraşı oluyordu. "Çalıştıkları
yerlerde, fabrikalarda, şantiyelerde onları ziyaret etmeye gidiyor­
dum.
Bu durum, onlarla ilgilenen bir dostu gördüklerinde delikan­
lılarıma büyük sevinç veriyordu. Hafta boyunca ve bayram gün­
lerinde yardım gören gençleri memnuniyetle yanlarına alan
patronlar da bundan hoşnut oluyorlardı".
Her cumartesi Don Bosko en zor havarilik görevi olan hapis­
hane ziyaretlerini sürdürüyordu. "Hapishanelere gidiyordum,
torbalarımı bazen tütün, bazen meyve, bazen ekmekle doldura­
rak. amacım her zaman şanssızlıklarından dolayı oralara düşen
gençlere iyilik yapmak, onları dost edinmek ve o ceza yerinden
çıktıklarında dua merkezine çekmekti". .
106

11.10 Page 110

▲back to top


Caronnolu Çocuk
îlk yaz mevsimiydi. Ölü mevsimde köylerine dönen küçük
duvarcılar yeniden kente geri geliyorlardı. Pazardan pazara Don
Bosko'nun takımı genişliyordu. Caronno Ghirighello'dan (bugün
Caronno Varesino) Carlo'nun en küçük kardeşi olan Giuseppe
Buzetti de gelmişti. Daha 10 yaşındaydı. Bir köpek yavrusu gibi
Don Bosko'ya şefkatle bağlandı. Artık ondan hiç ayrılmayacaktı.
1842'nin ilk yazından Don Bosko'nun öldüğü 31 Ocak 1888'in
şafağına kadar Giuseppe Buzetti daima yanında bulunarak onu
seven papazın insansal ve tanrısal yaşamının sakin ve huzurlu bir
tanığı oldu. Don Bosko'nun yaşamındaki bir çok olay, bu kuşkulu
zamanımızda destan diye sayılacaktı. Hep Don Bosko'sunun 2
adım ötesinde olan Caronno'lu saf gözleri tarafından görülmüş
olmasalardı.
Keşke Bir Dilim Ekmeğim Olsaydı
Çocukları Don Bosko'ya bağlayan onun içten gelen derin iyili­
ğidir. Çocuklar bu iyiliği hissediyorlar, somut davranışlarında,
duygulandırıcı hareketlerinde görüyorlardı. Don Bosko'nun ­
nündeki her an onların hizmetindeydi.
Okumayı, hesap yapmayı istiyorlarsa Don Bosko onlara ders
verebilmek için uygun saatleri veya kişileri buluyordu. Kötü bir
patronları varsa yada işsiz iseler kendi uğraşıyor, arkadaşlarını
harekete geçiriyor, onlara bir iş, dürüst bir patron bulabilmek için
çaba gösteriyordu.
Acil olarak paraya ihtiyaçları varsa Don Bosko'nun cüzdanını
ellerine boşaltmaya hazır olduğunu biliyorlardı. Tatsız, ağır bir
gün geçirdilerse ona: "Bizi görmeye gelin" diyorlar, konuşmak
onlara, bir an bile olsa huzur veriyordu.
Birçoklarının sık sık duydukları (ve bir hazine gibi kafalarında
saklayacakları) cümlelerden biri "seni öylesine seviyorum ki ­
nün birinde tek bir dilim ekmeğim bile olsa seninle paylaşırım"
idi.
107

12 Pages 111-120

▲back to top


12.1 Page 111

▲back to top


Birini azarlayacaksa azarlar fakat, utandırmamak için başka­
larının önünde yapmazdı. Söz verirse yerine getirebilmek için
kendini ateşe atmaya hazırdı.Ve çocuklar onu çok seviyorlar, tüm­
den ona bağlanıyorlardı. Onunla karşılaşmak bir bayramdı. Mi­
lano Caddesinde belediye sarayının yanında, pazardan dönen bir
çocukla karşılaştı. Ellerinde bir şişe zeytinyağı ile bir bardak
sirkeyi zor tutuyor fakat Don Bosko'yu görür görmez bağırarak
ona doğru koştu:
- Günaydın Don Bosko..!
Zeytinyağı ve sirke kapları da tehlikeli bir şekilde sallanıyor­
lardı. Onu böyle mutlu gören Don Bosko güldü, fakat şakalaştı:
- Bahse girerim sen benim yaptığımı yapamazsın.
Ellerini çırpmaya başladı. Karşılaşmanın heyecanı içinde ­
çük çocuk şakayı anlamadı. Şişeyi koltuğunun altına sıkıştırdı
"Yaşasın Don Bosko" diye bağırarak el çırptı, çırpabildiği kadar.
Bardak ve şişe kayarak düşüp kırıldılar. Çocuk utanç içindeydi.
- Vay başıma gelenler... Evde annem beni dövecek.
- Dert etme, çaresine hemen bakacağız.
Bir bakkala girdiler ve Don Bosko zeytinyağı ve sirke aldı.
Başkanlık Papaya, Kılıç Carlo Albertoya
1843'te, Bruxelles'de, Piemonte'li sürgün Gioberti bir hayli
gürültü koparacak olan bir kitap yayınladı: îtalyanlar'ın Ahlak­
sal ve Medeni Üstünlüğü. O sayfalarda, Yeni Guelfism adını ala­
cak olan o ılımlı ve liberal reformculuğun başlıca fikirleri yer
almaktaydı. İtalya'nın yüceliği -diye iddia ediyordu Gioberti- pa­
panın yüceliğine, ayrılmamacasına bağlıdır.
Dolayısıyla İtalya'nın bağımsızlığı papanın başkanlığı al­
tındaki İtalyan devletlerinin federasyonu ile gerçekleştirilecektir.
Başkanlık papa'ya, kılıç Carlo Alberto'ya yeni Guelfler'in paro­
lası olacaktı.
Carlo Alberto bundan hoşnuttu fakat gözünü Avusturya'dan
ayırmıyordu.
108

12.2 Page 112

▲back to top


Giysiniz Çok İnce
30 Nisan 1842. Başpapaz Cottolengo, Chierilde öldü. Küçük
evinde tedavi edilemez hastalıkların sayısı birkaç yüzü bulmuştu.
Birkaç yıl önce maliye bakanı onu çağırtmıştı.
- Siz Tanrısal inayet küçük evinin yöneticisi misiniz?
- Hayır. Ben inayetin basit bir işçisiyim.
- Olabilir. Ya tüm o hastalıklara bakabilmek için gerekli ola­
nakları kimden alıyorsunuz?
- Söyledim ya: Tanrısal inayetten.
Ayaklarını sağlamca yere basmaya, tahsilatları, harcamaları,
bilançoları incelemeye alışık olan bakanın tepesi attı,
- Ya para, paralar pederim. Onları nereden çıkartıyorsunuz?
- Başladık yine. Size iki kez söyledim. İnayet bize her şeyi
veriyor, hiç eksiğimiz olmadı. Ben öleceğim, siz de öleceksiniz
sayın bakan. Fakat inayet küçük ev'in yoksullarına yardım etmeyi
sürdürecektir.
Ve gerçekten böyle oldu. Ölümünden sonra yerine başpapaz
Anglesio geçti ve küçük ev, kentin hal'i ve Barolo Markizi'nin
binaları arasında, sakin yaşamını sürdürdü.
Don Bosko, o günlerde, Cottolengo ile olan ilk karşılaşmasını
anımsıyor. Torino'ya kısa bir süre önce gelmiş ve küçük ev'i
ziyaret etmeye gitmişti. Başpapaz ona adını, geldiği yeri sormuş
sonra da o ilgisiz ve şakacı davranışı ile:
- Dürüst bir insana benziyorsunuz. Gelin, küçük ev'de çalışın.
İş hiç eksik olmaz dedi.
Don Bosko oraya bir çok kez gitmişti. Hastaların günahlarını
çıkartmaya, hasta çocuklarla birkaç saat geçirmeye. Bir gün Cot­
tolengo onunla karşılaşmış, (Genç Domenico Bosso da oradaydı)
siyah giysilerinin bir ucunu parmakları arasına almış ve:
- Giysiniz çok ince. Daha sağlamını edinmeye bakın çünkü
birçok çocuk bu giysiye asılacak, demişti.
109

12.3 Page 113

▲back to top


:
Sakin Sakin Tanrıdan Söz Ediyordu
f
Gerçekten asılıyorlardı. Ayların geçmesi ile dua merkezindeki
çocukların sayısı da arttı. 100'û aşmışlardı. İhtiyaç duydukları
sadece ekmek ve değildi, ekmeğin seyrek olduğu zamanlarda
besleyici olan inanca da ihtiyaç duyuyorlardı. Bir İnsan sever
değil de bir papaz olan Don Bosko onları Tanrı ile karşı karşıya
getirmeye uğraşıyordu.
"Hafta boyunca ve özellikle bayram günlerinde, günah çıkar­
tabilmek için uzun süre bekleyen 40 yada 50 delikanlıyı günah
çıkartma yerinin etrafında görmek benim için özel bir şeydi" diye
yazıyor Don Bosko.
Günah çıkartmak çocuklar için kolay bir şey değildi. Don Bos­
ko, onlara çok basit kurallar önererek gençlere yardım ediyordu:
"Kendini nasıl ifade edeceğini bilmiyorsan, günah çıkartana sana
yardım etmesini söyle. Günah çıkartan deneyimlidir, sana bir kaç
soru soracak ve herşey halledilecektir". Günah çıkartmanın doğal
sonucu, çocuklarından bir çoğunun her hafta katıldıkları Kutsal
Ekmeği (komünyonu) almaktı.
Olağan konuşmalarda da oyunların ve gezintilerin arasında,
j
Don Bosko sakin sakin Tanrıdan söz ediyordu. Çocukları ile şaka-
!
taşmakta, fıkra anlatmakta ve gökten konuşmakta hiç zorluk çek­
miyordu. Bir büyük mutluluk anında çocuklarına bakıp:
- Hep birlikte cennette olduğumuzda ne kadar hoşlanacağız
Bazen tartışılırdı ve ola ki iyilik, kötülük, yaşam, öte dünya
gibi konulara değinilirdi. Biri sorardı:
- Ben kurtulacak mıyım?
- Cehennme gidecek değilsin ya... Rab cenneti boş bırakmak
için mi yarattı sanıyorsun? Tabii ki oralara kadar tırmanmak fe-
?
dakarlık ister ama hepimizin yukarlarda yeniden buluşmamızı
|
istiyorum. Ne şenlikler yapacağız.
ì
î
a
i
110
i

12.4 Page 114

▲back to top


г
17
MARKİZ VE KÜÇÜK PEDER
Yaz. 1844. Don Bosko'nun konaklama evindeki 3 yıl geride
kalmıştı. Don Cafasso, Valdocco çevresine inip Markiz Barolo
tarafından kurulan Sığınma Evi'nin tinsel yöneticisi olan Tanrıbi-
limci Borel'i bulmaya gitti.
- Buraya size iyi bir pederi göndermek istiyorum. Ona bir oda
ve bir maaş temin edebilirsiniz.
- Burada benim için bile yok. Ona ne yapabilirim ki?
- Onu serbest bırakın. Maaş sizi endişelendiriyorsa onu ben
öderim. Don Bosko, Konaklama Evinde yoksul çocuklar için bir
çeşit dua merkezini başlattı. Kentte ona bir yer bulamazsak baş­
piskopos onu yardımı» başrahip olarak her hangi bir kasabaya
gönderecek ve dua merkezindeki çocuklar yeniden sokaklara ­
şecekler. Gerçek bir günah olur bu.
- Öyleyse anlaştık. Markizle konuşacağım.
Don Cafasso Konaklama Evine döndü ve Don Bosko'ya:
- Eşyanızı toplayıp Sığınma Evine gidin. Tanrıbilimci Borei ile
çalışacaksınız. Çocuklarınızla uğraşmak için de vaktiniz olacak.
Zevkli Giysilerin Altındaki Azap Gömleği
Markiz Giulia Francesca di Colbert o dönemde Torino sosyete­
sinde önemli bir yere sahipti. Devrim sırasında Fransa'dan kaçıp
1825'de Torino'nun Belediye Başkanı olan Marki Carlo Tancredi
Falletti di Barolo ile evlenmişti.
Marki 1838'de ölmüştü, onu çocuksuz fakat sonsuz bir servetle
111

12.5 Page 115

▲back to top


bırakarak. 53 yaşındaki Markiz zevkli giysilerinin altına tövbenin
azap gömleğini giyerek kendini tümden yoksullara adadı. "Atala­
rımın tüm ayrıcalıklarının karşılığını vermeliyim. Sefiller ve ­
mürülenlere karşı olan borçlarını ödemeliyim" diye yazıyordu
anılarında.
Birkaç ay süreyle her günün 3 saatini kadınlar hapishanesinde
geçirdi. O zavallı kadınları eğitmek, yardım etmek uğruna haka­
retlere, aşağılanmalara katlandı, bazen dövüldü. Sonunda kadın­
lar hapishanesini erkeklerinkinden ayırmak iznini yetkililerden
alabildi. Kadın mahkumları kendi tarafından hazırlanan daha
sağlıklı bir mekana aldı.
Kimsesiz çocuklar ve işçi kızlar için aileler kurdu. Valdoc-
co'da, Cottolengo'nun Küçük Evi'nin yanında yeni bir yaşama
başlamak isteyen sokak kadınlan için Sığınağı açtı. Bitişiğinde de
14 yaşından küçük olan kızlar için "Maddalenine Evi"ni açtı.
O 1844 yılında üçüncü bir inşaatı başlatmıştı. Hasta yada ö-
zürlü kızların "Azize Filomena'nın Hastanesi"ni. Bu iyiliksever
çalışmalara şahsen katılmasına rağmen şık, canlı bir kişi olmayı
da sürdürdü. Dönemin en tanınmış aydınlarını topluyordu. Silvio
Pellico ona sekreterlik yapıyordu ve hapishanelerini sarayında
yazmıştı. Camillo Cavour arkadaşı ve sırdaşı idi.
Tanrıbilimci Borei Markiz ile buluştu:
- Hastahanenin tinsel yöneticisini buldum. Adı Don Bosko.
Konaklama evinde yaşıyor.
- Anlaştık fakat hastahane inşaat halinde. 6 ay sonra konuşa­
lım.
- Hayır Sayın Markiz. Don Bosko ya hemen alınır yada başka
bir yere gönderilecek. Don Cafasso onu hararetle önerdi. Bu pa­
pazın kurduğu bir dua merkezinden söz etti. Onu bırakmanın bir
günah olacağını söylüyor.
Markiz başkaca bilgiler istedi. İkna olunca Don Bosko'ya 600
liretlik aylık bir maaş ve sığınma evinin yakınlarında Borel'in
bitişiğindeki bir odayı tahsis etti.
Markiz ile olan ilk karşılaşmasında Don Bosko da bilgiler ve
garantiler istedi. Sığınma evinde görevini yapmayı kabul ediyor­
112

12.6 Page 116

▲back to top


du. Fakat çocuklarını terk etmeye mecbur olmamayı da istiyordu.
Hafta içinde onu görmek isteyecek olan çocukların da serbestçe
ona gitmelerini de talep ediyordu.
60 yaşına varmış olup enerjik ve açık huylarını koruyan mar­
kiz o içtenlikten hoşlandı. İnşaat halindeki hastahanesinin çevre­
sindeki alanda dua merkezini toplayabilmek için genç papaza izin
verdi. Mümkün olur olmaz binanın içindeki iki odayı şapel olarak
kullanabilecekti. Yer vardı fakat düzenden yoksundu.
Kuzular Çobana Dönüşüyordu
12 Ekim 1844 Cumartesi. Don Bosko düşünceliydi. Ertesi gün
çocuklarına dua merkezinin Valdocco'nun çevresine taşınacağını
bildirmek zorunda kalacaktı. "Fakat yerin olanakları, kişilerin
kararsızlığı yüreğimi endişeye sokuyordu” diye yazıyor. O gece
9 yıl önce Becchi'de gördüğüm düşe bir ek teşkil edecek gibi olan
bir düş gördüm".
Yeniden o kurt ordusunu gördü. Kaçmak istiyor fakat "Bir
çoban kızı gibi giyinmiş bir hanım o acaip sürüye refakat etmem
için bana işaret verip önüme geçti. Üç mola verdik. Her molada o
hayvanların bir çoğu kuzuya dönüşüyordu. Yorgunluktan ağırla­
şınca oturmak istedim fakat çoban kızı yola devam etmem için
ısrarda bulundu.
Geniş bir avluya girdik, etrafı kemerliydi, bir ucunda bir kilise
vardı. Kuzuların sayısı iyice çoğaldı. Onlara bakmak için birçok
çoban geldi fakat fazla kalmadılar. O anda olağanüstü birşey
oldu. Bir çok kuzu çobana dönüşüp diğerleri ile ilgilenmeye ko­
yuldular.
Çoban kızı bana güneye bakmamı söyledi. Baktığımda bir tarla
gördüm. Bir kez daha bak dedi, şahane ve yüksek bir kilise gör­
düm. Kilsenin içinde beyaz bir kuşak vardı, üzerinde de kocaman
harflerle HIC DOMUS MEA, INDE GILORYA MEA (burası evim­
dir, şanım buradan çıkacaktır) yazılmıştı".
Bir 10 satır sonra Don Bosko sonuca varıyor:
"Buna pek inanmıyordum. Fakat olaylar yeralınca durumu an
113

12.7 Page 117

▲back to top


ladım. Hatta bu düş alacağım kararlarda programım oldu".
[
Don Bosko Nerede, Dua Merkezi Nerede?
13 Ekim pazar Don Bosko Dua Merkezinin, Sığınağın yakınla­
rına taşındığını bildirdi. Bir tereddüt havası esti. Don Bosko ­
yasında gördüklerini gerçek sayarak neşe içinde anlattı: "Orada
büyük bir mekân bizi bekliyor, şarkı söylememiz, koşmamız, zıp­
lamamız için yalnızca bizim. Bundan hoşnut kaldılar. Her biri
sabırsızlık içinde yenilikleri görmek için bekliyorlardı".
20 Ekim pazar. Çocuk kalabalıkları gümrük sınırından geçip
Valdocco'nun aşağı mahallelerine doğru indiler. Dora nehrinin
sağ kıyısına kadar tarlalar, arsalar uzanıyordu. Ara sıra serpilmiş
bir kaç çiftliğe rastlıyorlardı. Cottolengo'nun Küçük Evi Ba-
rolo'nun Sığınağı insanların sakin yaşadığı hanlara, turistik ev­
lere yakındılar. Çocuklar nereye gideceklerini bilmiyorlardı.
- Don Bosko..? Don Bosko nerede? Dua Merkezi nerede?" diye
bağırarak kapılara vuruyorlar.
O taraflarda sık sık çocuk çetelerini gören ve bunun kötü bir
<
şaka olduğunu düşünen yerli halk sesini yükselterek:
!
- Hangi Dua Merkezi.. Hangi Don Bosko.. Defolun buradan..
Kaldırın tabanlarınızı yoksa yabalarla düşeriz peşinize.
"Patırtıyı duyunca, tanrıbilimci Borei ile birlikte, evden çıktım.
Gürültü kesildi.. Bize doğru koştular".
Oynamak ve koşmak için bol bol yer vardı. Fakat dua etmek,
günah çıkartmak, ayin yapmak için sakin bir yer hiç yoktu.
>
- Size sözünü ettiğim büyük mekân daha tamamlanmadı. İste­
yen benim odama veya tanrıbilimci Borel'in odasına çıkabilir.
*
Aralık'a kadar her pazar günü fıçıya istif edilen sardalya ba-
ì
tıklarına benzediler. "Oda, koridor, merdivenler çocuklarla tıka
>
basa doluydular. Günah çıkartan iki kişi vardı, günah çıkartmak
isteyenlerse 200". Beklemekte olan 200 çocuğu kim zaptedebilir-
|
di?
I
"Biri ateşi yakmak, diğeri söndürmek istiyordu. Biri odunları
|
114

12.8 Page 118

▲back to top


yerleştiriyor, diğeri suyu yere döküyordu. Kova, maşa, faraş,
testi, leğen, sandalyeler, ayakkabılar, kitaplar her şey alt üst ol­
muştu çünkü herkes kendine göre düzen koymak istiyordu".
Don Bosko'nun bu satırlarında neşeli bir abartma var. Fakat
uzun süre çocukların arasında yaşamış olanlar bunun o kadar
abartılı olmadığını bilirler.
6 pazar böyle geçti. Kapüsenler dağında, Consolata'ya ya da
Sassiye ayine gitmek için küçük bir ordu gibi sabah erkenden Don
Bosko'nun arkasına sıraya dizilen 200 delikanlı idiler.
Sık sık, boyundan ötürü "Küçük Peder" diye bilinen alçak.gö­
nüllü ve popüler bir papaz olan tanrıbilimci Borei, onlara refakat
ediyor, yorulmak nedir bilmeyen bir güçle çalışıyordu. Genç Don
Bosko'yu himayesi altına almış ona sevecen bir dostlukla, bazen
de kendi parasıyla yardım etmekteydi.
Küçük peder'in vaazları Porta Palazzo lehçesi ile verildiğin­
den ata sözleri, alaylı deyimler espirili cümlelerle süsleniyor ve
bu da çocukların çok hoşuna gidiyordu. Biri Don Borel'e daha
saygılı şekilde vaaz vermesi gerektiğini söylemişti. O ise: "Dünya
budaladır. Bu yüzden budalaca vaaz vermek gerekiyor" cevabını
vermişti.
Kar Taneleri Mangalda Cızırdıyordu
8 Aralık. Şapel için hazırlanan iki oda sonunda tamamlanmış­
tı. Tan vaktiydi çünkü geceden beri korkunç bir kar yağıyordu.
Sabahleyin kar yükseldi, hava çok soğuktu. Şapele kocaman
.bir mangal getirildi. Giovanni Buzzetti dışardan geldiklerinde
mangala düşen kar tanelerinin cızırdadığını anımsıyordu.
Çocuklar yine de geldiler. Küçük bir sunak, küçük bir kutak
(Tabernakl), bir kaç sıra bulunuyordu. "Ayin yapıldı" diye yazıyor
içtenlikle Don Bosko. "Bir çok delikanlı günah çıkartıp kutsal
ekmeği aldılar. Bense ağladım, çünkü dua merkezinin artık yerle­
şik olduğunu görüyordum".
Yanılıyordu. Bir kez daha ağlaması gerekecekti. Mutluluktan
değil de üzüntüden, dua merkezinin yerleşik ve kesin yerini bu-
115

12.9 Page 119

▲back to top


luncaya kadar.
Fakat 8 Aralık 1844'de Don Bosko'nun dua merkezi kesin bir
şey kazandı: Adını. Adı "Sales'Ii Aziz François'in Dua Merkezi"
oldu. Nedenlerini Don Bosko hatırlatıyor:
"Çünkü lokalin girişinde markiz bu Azizin tablosunu yaptır­
mıştı. O görevimiz büyük bir sakinlik ve tatlılık da gerektirdiği
için Sales'Ii Aziz François'i koruyucumuz olarak seçmişti. Olağa­
nüstü hoş görüsünü bize bahşetmesi için".
Çocuklarının neşesini arttırmak için Don Bosko taş topladı,
(meşe toplar daha icat edilmemişti) dominolar satın aldı. Gıda,
giysi, ayakkabı ile en yoksullara yardım etmeyi sürdürdü.
Artık bir odası olduğuna göre çocukların en zeki olanlarına
biraz eğitim vermeyi düşünüyordu. Akşamları uykularından bir
iki saat çalarak grup halinde ona geliyorlar, yüzleri dumanla
kararmış veya kireçle beyazlamış, soğuktan korunmak için omuz­
larındaki cübbelere sarılarak, biraz ders görecekleri için sevini­
yorlardı.
Fakat kitaplar, giysiler, oyun araçları için para gerekiyordu.
Don Bosko ise çekingen ve tutuk olduğunu hissediyordu. Sadaka
istemek için soylu bir aileye başvurmaktan nefret ediyordu. Onu
iten Don Borei oldu. "Çocuklarını gerçekten seviyorsan bu feda­
karlığa da katlanmalısın".
Don Bosko bunu yaptı. Başvurduğu ilk zengin aile (Don Borei
tarafından hazırlanmıştı) Şövalye Bonella'nın ailesiydi. İlk 300
lireti almak için elini uzattığında Don Bosko yanaklarının yandı­
ğını hissediyordu.
42 yıl sonra Salesianilerin bir müdürüne gidip bir sadaka al­
masını rica ettiğinde ve "Don Bosko'nun içtenliğinden yoksun
olduğu" yanıtını aldığında ciddileşip şöyle diyecekti:
- Sadaka istemenin bana ne kadar koyduğunu bilemezsin.
Bu çekingenliğini hiç kaybetmedi. Fakat saygınlığından da
ödün vermedi. Ne çekingen, ne de kaba. Soylu aileler onun için:
- Eve bir melek girmiş gibiydi, derlerdi.
116

12.10 Page 120

▲back to top


Vincoli’de ki Aziz petrusta İflas
1845'in Karem'i. Gündelik dindersi için (o zamanlar Karem'de
Abventus da tüm çocuklar için uygulanıyordu), Dua Merkezin­
deki en büyük sınıflar Vincoli'deki Aziz Petrus'ta toplandılar.
Yanında 10 yıldan beri kimsenin gömülmediği bir mezarlığın bu­
lunduğu, İsa'ya adanmış bir kilisenin adı idi bu. Mezarlığın (bu­
gün bile Valdocco bölgesinde görülebilir) bir girişi, geniş bir
avlusu vardı ve kemerlerle çevrilmişti.
Din dersi toplantıları çok iyi geçti ve mezarlığın papazı Don
Tesio, arkadaşıydı. Kızlar hastahanesi neredeyse tamamlanmış
olduğundan ve din merkezi için başka bir yer bulmak zorunda
kalındığından Mayıs ayında Don Bosko, Don Tesio'dan tüm dua
merkezini Vincoli'deki Aziz Petrus'un kilisesinin avlusuna taşı­
masını istedi.
25 Mayıs Pazar gününde Don Tesio'dan ayrılmak zorundaydı
ve cevabı:
- Çocuklarınla birlikte ayın 25'inde gel. Böylece ayin için ye­
rimi alırsın, oldu.
Başpapaz ihtimal iki hata yaptı. Don Bosko'nun din merkezi­
nin Karem'deki din derslerinde dikkatli ve düzenli gördüğü o
birkaç çocuktan oluştuğunu sanıyordu. Üstelik (diğer çocuk yur­
tlarında yapıldığı gibi) ayinden ve diğer kilise kutlamalarından
sonra çocukların, avluda bir sandviç yedikten sonra evlerine ­
neceklerini zannediyordu.
Olaylar çok değişik şekilde gelişti. Başpapazın gündelikçi ka­
dını tüm kiliseyi dolduran geniş bir çocuk kalabalığının geldiğini
gördü. Ayinden sonra tüm çocuklar kahvaltılık ekmeklerini kapıp
avluda ve kemerlerin altında gürültü patırtı ile dağıldılar. Kadın,
ki kemerlerin altında bir kaç tavuğu besliyordu, önce şaşırdı
sonra da kızdı. Bağırmaya, koşmaya, süpürgesi ile tehdit etmeye
başladı. Tavukları ise panik içinde kaçıyor, çocuklar onları kova­
lıyorlardı.
I
Koşa koşa Don Bosko'nun yanma geldi ve onu hakeretlere
i
boğdu. O kadının söyleyebileceği en nazik şey "kutsal yerlerin
1
kirleticisi" oldu.
117

13 Pages 121-130

▲back to top


13.1 Page 121

▲back to top


Don Bosko yapılacak en iyi şeyin uzaklaşmak olduğunu an­
ladı. "Teneffüse son vermek kararını aldım. Bir sonraki pazar
daha huzurlu bir ortamda buluşmak umuduyla ayrıldık".
Hayret verici bir durum olmasaydı olağan bir olay olacaktı.
Don Bosco ile ilgili "Bilgi duruşma"sında Don Rua yemin altında
tanıklıkta bulundu: "Bir çok yıl sonra, olayı görmüş olan Lenzo'lu
Melanotte adlı biri, bana Don Bosko'nun o hakaretlerin karşısında
hiç tepki vermeden çocuklara dönüp, zavallı., gitmenizi emredi­
yor, oysa bir yıl sonraki bayramda kendi toprak altında olacak...
dediğini anlattı.
Don Tesio döndüğünde kadın olayı bir felaketmiş gibi öylesine
anlattı ki başpapaz, belki de Don Bosko'ya verdiği sözü kendi geri
almak istemediğinden, mezarlığın içinde her hangi bir teneffüsü
yasaklaması için belediyeye yazdı.
"Üzülerek söylüyorum" diya yazıyor Don Bosko. "Don Te-
sio'nun son mektubu oldu bu. Hafta içinde gerek o gerekse gün­
delikçi kadın aniden öldüler".
118

13.2 Page 122

▲back to top


18
GEZGİNCİ BİR DUA MERKEZİ
Vincoli'deki Aziz Petrus kilisesindeki ölümsüz deneyden son­
ra Dua Merkezi yeniden Sığınakta toplandı. Markiz aleyhte tek
bir söz bile söylemedi. Yalnız Don Bosko'ya hastahanenin 10 A-
ğustosta tamamlanacağını anlattı. O günden sonra, pek tabii, ço­
cuklar kapıları kapalı bulacaklardı.
12 Temmuz 1845. Belediyeden Don Bosko'ya bir mektup geldi.
Başpiskoposun tavsiyesi ile çocuklara din dersi vermek için öğle­
den sonra üçe kadar Molini di Citta'nın (Kent Değirmenlerinin)
şapelini kullanmasına izin verildi.
Her pazar günü öğle sonlarında üç saat kullanılacak bir kilise.
Kraliyet sarayı değildi ama, yine de dayanılabilecek bir çözümdü.
"Sıralar, diz çökme sandalyeleri, şamdanlar, birkaç iskemle, irili
ufaklı tablolar aldık" diya anımsıyordu Don Bosko. "Herkes taşı­
yabileceğini taşıyarak, göç edercesine genel kurmay merkezimizi
gösterilen yere yerleştirmeye gittik".
Halk tarafından "Molassi" denilen kent değirmenleri geniş E-
manuele Filiberto meydanında (Saray Kapısı) inişte Dora'nın sa­
ğında bulunuyorlardı. Bugün bile bu geniş meydan kentin günlük
ve renkli pazarının merkezidir, yan yana dizilmiş tazgahları ile.
Ağır Suçlamalı Bir Mektup
Don Bosko bu yeni yerleşimden memnun değildi, çocuklar da
öyle. Sokakta veya arabaların, atların geçtiği kilise önündeki ­
çük meydanda oynamak zorunda kalıyorlardı.
Don Bosko binanın alt katında bir oda kiralamış orada din
derslerini ve okul derslerini vermeye çabalıyordu. Birkaç pazar
119

13.3 Page 123

▲back to top


sonra sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Değirmenlerin sekreterli­
ğinden belediyeye ağır suçlamalar listesini içeren bir mektup gön­
derildi:
Çocuklar kiliseyi ciddi şekilde tahrip ediyorlardı. Bir devrim
için kullanılabilecek bir topluluk idiler. Bu o dönem için bir hayli
tehlikeli bir suçlamaydı. Bir ahlâksızlık tohumunu oluşturuyor­
lardı.
Belediye Başkanının emriyle olayları inceleyecek bir komisyon
gönderildi ve her şey normal bulundu. Çocuklar şamata yapıyor­
lardı, duvarlardan biri bir çivinin ucu ile çizilmişti. Devrim yok­
tu, ahlaksızlık yoktu. Üzerinde durulacak tek nokta (ki bu
mektubun geçer nedeni de buydu) civar evlerdeki kiracıların kız­
gınlığıydı. Şarkılar, bağrışmalar, gürültülü maçlar pazar keyfini
bozuyordu.
Don Bosko ona bildirilen kararlardan çok (ki bunlar daima iz
bırakıyordu) iftiralar yüzünden üzüldü. Belediye verilen izni geri
almıyordı fakat 1 Ocaktan itibaren imtiyazı yenilemeyecekti. An­
laşmanın iptali ile ilgili mektup ona Kasım'da gönderilecekti. Bu
ara anlayışlı olmaya çalışmalıydı.
Don Bosko öyle yapmayı denedi. Böylece değirmenlerdeki ki­
lise sadece toplanma noktası olarak kullanıldı. Oynamaları için
çocuklarını Dora boyunca uzanan ekilmemiş tarlalara götürüyor­
du. Dua etmek için Pilone'deki Meryem Ana'ya, Sassi'ye, Cam-
pagna'daki Meryem Ana'ya gidiyorlardı. "Bu kiliselerde, ayin
yapılıyor, İncil'i açıklıyordum" diye yazıyor. "Akşamlan biraz
din dersi veriyordum, öyküler anlatıyordum, bir kaç şükran dua­
sını okuyorduk. Sonra da evlerine dönünceye kadar dolaşıp gezi­
niyorduk. Bu kritik durum herhangi bir dua merkezi tasarısını
yok edecek gibiydi oysa buna rağmen çocukların sayısı olağanüs­
şekilde arttı".
Al, Michelino, Al.
Eylül'de kent değirmenlerinin yakınlarında Don Bosko yaşa­
mının en önemli karşılaşmalarından birini yaptı. Çocuklar kutsal
bir madalya alabilmek için önünde birbirlerini itiyorlardı. Bir
120

13.4 Page 124

▲back to top


köşede soluk yüzlü, 8 yaşında ve sol kolunda geniş, siyah bir bant
taşıyan küçük bir çocuk duruyordu. Babası 2 ay önce ölmüştü.
Kalabalığa dalmak, dirsek oynatmak, yer kapmaktan çekiniyor*
du. Kutsal madalyalar bitti, o da eli boş kaldı. Q Zaman Don
Bosko yaklaştı ve gülümseyerek ona:
- Al, Michelino, al, dedi.
Neyi alacaktı? O gün ilk kez gördüğü o garip papaz ona hiç
birşey vermiyordu. Sadece sol elini uzatıyor, sağ eliyle de ikiye
keser gibi bir işaret yapıyordu. Küçük çocuk sorgulayan gözlerini
kaldırdı ve papaz ona:
- Biz ikimiz her şeyi paylaşacağız.
O an Don Bosko neler görmüştü? Hiç bir zaman söylemedi
fakat o çocuk sağ kolu, Salesianilerin kongrelerinin başında ilk
halefi olacaktı. Adı Michele Rua idi ve o cümleyi ne o anda anladı,
ne de sonraki yıllarda. Fakat Don Bosko'ya, yanında neşe ve
şefkat duyulan o papaza yürekten bağlandı.
Michelino, babasının çalıştığı "Kraliyet Silah Fabrikası"nda ka­
lıyordu. Kardeşlerinin dördü çok genç yaşta ölmüşlerdi, o ise çok
zayıftı. Bu yüzdendir ki annesi ona dua merkezine gitmesi için
pek sık izin vermiyordu. Fakat üçüncü sınıfı okuduğu "Hristiyan
okulların kardeşleri"nde Don Bosko ile karşılaştı.
"Don Bosko" ayin yapmaya ve vaaz vermeye geldiğinde şapele
girer girmez sanki o kalabalık çocuk topluluğu arasında bir elek­
trik akımı geçiyordu. Ayağa fırlar, yerlerimizden ayrılır, etrafını
sarardık. Kutsal eşyalar bölümüne geçebilmek için bir hayli gay­
ret sarfederdi.
îyi kalpli pederler de bu belirli düzensizliği engelleyemiyor-
lardı. Başka papazların gelişinde benzer şeyler hiç olmuyordu"
diye anlatacaktı.
Uykudan Çalınan Kitaplar
EkimÜe önemli bir olay yaşandı. "Okullar İçin Kilisenin Tarihi"
yayınlandı. Don Bosko'nun çocukları için yazdığı okul kitapları­
nın ilkiydi bu. Uykusundan çalarak gaz lambasının ışığında, ol­
ili

13.5 Page 125

▲back to top


mayacak bir yazı ile alelacele karalamıştı. Kilisenin tarihi bilimsel
bir kitap değildi. Don Bosko'nun hiç bir kitabı bilimsel olmaya­
caktı. Aksine popülerdi, çocuklarının basit akıllarına ve sade kül­
türlerine uygundu. Papalardan, kilisenin en parlak olaylarından
söz ediyordu. Azizlerin portrelerini çiziyor, her dönemde Tan-
rı'nın halkı içinde görülen sevgi çalışmalarını anlatıyordu.
Bunu "Kutsal Tarih" (1847), "Ondalık Metre Sistemi" (1849),
"İtalya Tarihi" (1855) izleyecekti.
Okul kitaplarının yanında Don Bosko bir dizi başkaca kitap ve
kitapçığı yazmak için zaman ayıracaktı: Azizlerin yaşamları, Eğ­
lenceli okuma kitapları, Dua veya din eğitimi el kitapları. Her biri
bir başyapıt değilse de çocukları, sade insanlar ve kilise için bir
sevgi gösterisi olacaktı. Birçokları da sorun yaratacaklardı. Hatta
onu yazmaktan alıkoymak için dövmeye kalkanlar bile çıkacaktı.
Moretta Evinde Üç Oda
Kasım ayında belediyenin mektubu ve kış mevsimi birlikte
geldiler. "İklim artık gezintilere ve kent dışı yürüyüşlere uygun
değildi" diye yazıyor. " Tanrıbilimci Borei ile anlaşarak Don Mo-
retta'nın evinde 3 oda kiraladık".
Bu ev artık yok. Son kalan duvarı Maria Ausiliatrice (yardımcı
Meryem Ana) kilisesine dahil edildi. Büyük basilika'ya inenlerin
sağında.
Moretta evinin 3 odasında "4 ay geçirdik, sıkışarak, fakat ço­
cukları biraraya toplamaktan, eğilmekten, onlara günah çıkar­
tmak kolaylığını vermekten memnunduk".
Don Bosko pazar okulunda çok eskiden aldığı kararlardan
birini o odalarda bozmak zorunda kaldığını gülümseyerek anım­
sıyor: Çocukları bu denli dar bir yerde eğlendirebilmek için sihir­
bazlık oyunlarına döndü. Ve ondan sonra hiç durmadı çünkü
sonuçlar şahane oldu.
Tanrıbilimci Carpano'nun yardımı ile o ana kadar verdiği aya­
küstü derslerden çok daha değişik, sürekli akşam dersleri ver­
meye baş ladı.
122

13.6 Page 126

▲back to top


Dua Merkezinin Üzerindeki Kara Bulutlar
Aralık... Don Bosko'nun sağlığında endişe verici düşüş oldu.
3 ile 12 yaş arası kız çocuklarının yattığı bir hastahanenin kape-
lanıydı. Hapishanelerde, Cottolengo'da, kentin eğitini enstitüle­
rinde görevliydi. Dua merkezinde çalışıyor, akşam okulunda ders
veriyor, işyerlerinde çocukları ziyaret ediyordu. 1845-1846 kışı­
nın çok soğuk olacağı anlaşılıyordu,
Torino'da kış geç geliyor fakat dar sokaklarda kalın, kül rengi
karlarını savuruyor ve bunlar kentte sürekli sinir bozucu ayları
yaşatıyordu.
O aylarda Don Bosko'nun akciğerleri endişe verici bir daya­
nıksızlık gösterdi. Tanrıbilimci Borei farkına varıp Barolo Marki­
zine haber verdi. Kendi de dua merkezi için Don Bosko'ya 100
liret verdi ve "Tümden iyileşinceye kadar çalışmayı durdurma­
sını" emretti.
Don Bosko itaat etti. Çocukları hariç tüm çalışmalarını durdur­
du. Bundan edindiği kâr pek fazla olmadı, çok çabuk da bunun
farkına vardı.
Dua merkezinin üzerinde kümeleşen kara bulutların karşısın­
da sağlık sorunu pek bir şey değildi. "Bu dönemde bazı acaip
dedikodular etrafa yayıldı. Kimi Don Bosko için devrimci diyor­
du, kimi de deli" diye yazıyor üzüntü içinde.
Alessandriada Bir İdam
1846 yılında Don Bosko'nun hapishanede arkadaş olduğu 22
yaşındaki bir delikanlı babası ile birlikte ölüme mahkum edildi.
İdam Alessandria'da yapılacaktı. Don Bosko, endişe içinde, onu
ziyaret etmeye gittiğinde delikanlı ağlamaya başladı ve son yol­
culuğunda kendisine eşlik etmesi için rica etti. Don Bosko buna
cesaret edemedi, söz verme gücünü kendinde bulamadı.
Mahkumlar yola çıkarıldı. Son saatlerinde onlara destek olmak
için Don Cafasso posta arabasıyla onlara yetişecekti. Don Bos­
ko'nun kabul etmediğini öğrenir öğrenmez onu çağırdı ve azar-
123

13.7 Page 127

▲back to top


ladı.
- Bunun gaddarca olduğunu anlamıyor musunuz? hazırlanın,
Alessandria'ya birlikte gideceğiz.
- O sahneye dayanamayacağım.
- Çabuk olun. Posta arabası bizi beklemez;
Alessandria'ya idamın arefesinde vardılar. Don Bosko'nun
hücresine girdiğini gören delikanlı boynuna sarılıp ağlamaya baş­
ladı. Don Bosko da onunla birlikte ağladı. Son geceyi dua ederek
ve Tanrı hakkında konuşarak beraber geçirdiler.
Sabahın ikisinde günahlarını bağışladı, hücrede ayin yaptı,
ona kutsal ekmeği verdi ve şükran duasını bir arada okudular.
Kilisenin çanı çaldı. Hücrenin kapısı açıldı, jandarmalar ve her
zaman olduğu gibi diz çöküp af dileyen cellat içeri girdiler. Sonra
cellat mahkumun ellerini bağladı ve ipi boynuna geçirdi.
Darağacının yükseldiği set dipte göründüğünde Don Bosko
sarardı ve bayıldı. Onu gözetleyen Don Cafasso hemen arabaları
durdurtup onu indirdi. Trajik alay sete ulaştı ve idam gerçekleşti.
Don Bosko kendine geldiğinde her şey bitmişti. Çok utandı ve
alçak bir sesle Don Cafasso'ya:
- O zavallı delikanlıya çok üzüldüm. Ona öylesine güvenmiş­
tim...
- Sen elinden geleni yaptın, gerisini Tanrıya bırak.
Yeniden Evden Çıkartılırlar
Mart 1846. İyi bir papaz olan Don Moretta Don Bosko'ya gitti.
- Alınma Don Giovanni fakat 3 odanın kira anlaşmasını yeni-
leyemem.
- Neden..?
- Bak işte, elinde bir tomar mektup vardı. Kiracılar şamatadan,
çocuklarının gidip gelirken çıkardıkları gürültüden şaşkına dön­
müşler, toplantılarınıza hemen bir son verilmediği takdirde top­
tan ayrılacaklarını beyan ediyorlar.
124

13.8 Page 128

▲back to top


Birden tepesi attı. Neden hiç kimse o delikanlılara tahammül
edemiyordu? O yetişkinler hiç çocuk olmamışlar mıydı? Yine de
arkadaşı Don Moretta'nın omuzuna eliyle dokundu:
- Endişe etme... Gidiyoruz.
Nereye gideceğini bilmiyordu fakat şansına ilkbahar geliyor­
du ve kapalı yerde kalmak şart değildi artık.
125

13.9 Page 129

▲back to top


TARLADA CAN ÇEKİŞME
DAMIN ALTINDA DİRİLİŞ
Bir çit ile çevrili bir tarlayı kiralamayı başardı. Moretta'nın
evinden uzak sayılmazdı, elli adım ötesindeydi.
Bugün Maria Ausiliatrice (Yardımcı Meryem Ana) Caddesin­
den ilerleyenler sağ tarafta Cigna Caddesine varmadan önce Sei
Yayınevinin yanındaki bir alanda yükselen büyük bir binayı ­
rürler. Filippi Kardeşlerin tarlası oraydı.
Ortasında, oyun aletlerinin saklandığı bir çeşit kulübe duru­
yordu. Her pazar günü 300 çocuk birbirini kovalıyor, eğleniyor­
lardı. Bir köşede bir sırada oturan Don Bosko günah çıkartıyordu.
Saat ona doğru bir davul sesi duyuldu. Gençler sıraya dizildi­
ler. Sonra da bir borazan öttü ve yola çıkıldı. Consolata'ya veya
Kapüsenler dağına doğru. Orada Don Bosko ayin yapıyordu, kut­
sal ekmeği, daha sonra da kahvaltıyı dağıtıyordu.
Köyünden yeni gelen bir çocuk duvarcı çırağı olan Paolo C, bir
gün Kapüsenler dağına çıkan gençlerin kalabalığına katıldı. Şöyle
anlatıyor:
- Ayin yapıldı, birçokları kutsal ekmeği aldılar. Sonra herkes
kahvaltı etmek için manastırın avlusuna gitti. Buna hakkım olma­
dığımı düşünerek geri çekildim ve döndüklerinde onlara katıl­
mayı bekledim. Fakat Don Bosko beni gördü ve yaklaştı:
- Adın ne?
- Paolino.
- Kahvaltı ettin mi?
- Hayır efendim çünkü ne günah çıkarttım ne de kutsal ekmeği
126

13.10 Page 130

▲back to top


aldım.
- Kahvaltı etmek için günah çıkartmak, kutsal ekmeği almak
gerekmiyor ki.
- Ne gerekiyor?
- İştahlı olmak.
Beni sepetin yanına götürdü ve bolca meyve ve ekmek verdi.
Onunla birlikte tarlaya indim ve geceye kadar orada oynadım. O
andan itibaren ve yıllar boyunca dua merkezini ve bana bunca
iyilik yapan Don Bosko'yu terk etmedim.
Bir bayram akşamı çocuklar oynamakla meşgulken Don Bosko
çitin ötesinde 15 yaşlarında bir delikanlıyı gördü. Ona seslendi:
- İçeriye Gel. Nerelisin? Adın ne?
Delikanlı yanıtlamıyordu ve Don Bosko:
- Neyin var? Rahatsız mısın?
Çocuk biraz daha tereddüt etti sonra dudaklarını zorla açarak
sadece:
- Açım, dedi.
Sepet bomboştu. Don Bosko yakın bir aileden ekmek aldırdı
ve rahat yiyebilmesi için çocuğu kendi başına bıraktı. Daha sonra
çocuk yüreğini hafifletircesine kendiliğinden konuşmaya baş­
ladı.
- Saraçım fakat iyi çalışmayı bilmediğim için ustam beni kov­
du. Ailem köyde kaldı. Dün gece kilisenin basamaklarında uyu­
dum. Bu sabah ise açlıktan hırsızlık yapmaya hazırlandım fakat
korkuyordum. Sadaka istemeyi denedim fakat bana, güçlü ve sağ­
lıklısın git çalış dediler. Sonra burada bağıran çocukları duydum
ve yaklaştım.
- Dinle, bu akşam ve bu gece ben sana yardım ederim. Yarın
iyi bir patrona gideceğiz ve seni yanına alacaktır. Göreceksin.
Bayram günlerinde buraya yeniden gelmek istersen beni memnun
edersin.
- Seve seve gelirim.
127

14 Pages 131-140

▲back to top


14.1 Page 131

▲back to top


Filippiler'in tarlasında geçen aylarda Don Bosko hakkında ya­
yılan acaip dedikodular üç ciddi tehlikede yoğunlaştılar: Resmi
idarenin karşı koyması, Don Bosko'nun deli olduğu inancı, dola­
yısıyla başlıca yardımcılarının ayrılması, son bir kovulmadan
sonra herşeyi kapatmak olasılığı.
Marki ve Polisler
Devrim yılları yaşanmaktaydı ve davul, borazan sesleriyle
kentin kapısından giren sıraya dizilmiş 300 genç, polis şefini
endişelendiriyordu. "Bunlar salt çocuk değillerdi" diye yazıyor
Lemoyne. "Aralarında güçlü, cesur, yanlarından ayırmadıkları
bıçaklarını taşıyan delikanlılar da vardı".
Marki Michele di Cavour (Camillo ve Gustavo'nun babası)
kentin naibi ve dolayısıyla polis şefi, Don Bosko'yu çağırdı. Ko­
nuşma önce diplomatik deyimlerle başladı sonra da çatışmaya
dönüştü. Don Bosko'dan sert şekilde gençlerin sayısını azaltması,
kente sıraya dizilmiş olarak sokmaması, en büyüklerini tehlikeli
olarak çıkartması istenildi. Don Bosko kabul etmeyince Cavour
bağırmaya başladı:
- O serserilerden size ne? Bırakın evlerinde otursunlar. Böyle
sorumluluklar almayın yoksa herkes için kötü olabilir.
- Ben yoksul çocuklara din dersleri veriyorum, diye yanıtladı
ısrarla Don Bosko. Bu kimseye zarar vermez. Hem herşeyi başpis­
koposun izni ile yapıyorum.
- Başpiskopos bunları biliyor mu? Çok iyi... Öyleyse Fransoni
ile ben konuşacağım ve bu saçmalıklara kendi bir son verecektir.
Monsenyör Fransoni hiç bir şeye son vermedi. Aksine Don
Bosko'yu savundu. O günden sonra, çocukların oynadığı tarlanın
kenarlarında polisler nöbet tutmaya başladılar.
Don Bosko işi şakaya alıyordu fakat diken üzerinde yaşamaya
başladı: Tek bir düzensizlik buldukları takdirde dua merkezi git­
mişti. Cavour çok güçlüydü.
128

14.2 Page 132

▲back to top


Don Bosko Deli Mi?
Don Bosko istemeden, delirdiğine dair dedikodunun yayılma­
sına neden olan bahaneyi kendi verdi. Bir mezarlıktan bir değir­
mene, bir kulübeden bir tarlaya geçmek zorunda kalan
çocuklarını teselli edebilmek için Don Bosko düşlerini anlatmaya
başladı.
Geniş, havadar bir dua merkezinden, kiliselerden, evlerden,
okullardan, laboratuarlardan, binlerce çocuktan, tümden hizmet­
lerinde olan papazlardan söz ediyordu. Tüm bunlar günlük ve
sağlam olmayan gerçeklerin tam karşıtıydı.
Açık gözle düş görebilen sadece çocuklardır ve Don Bosko'ya
inanıyorlardı. Don Bosko'nun anlattıklarını evlerinde, işyerlerin­
de tekrarlıyorlardı. "Basit insanları, zavallıcık aklına takmış ol­
malı. O sürekli şamatanın içinde kala kala tımarhanelik
olacaktır", demeleri doğaldı.
Biri tarafından ortaya atılan bir fesatlık değildi bu. Alçaksesle
yayılan bir dedikoduydu. Michele Rua anımsıyordu: "Silah fabri­
kasında ayine hizmet etmiş çıkmaya hazırlanıyordum ki başpa­
paz bana sordu: Nereye gidiyorsun? Don Bosko'ya, bugün pazar
dedim. Bilmiyorsun, hastadır, zor iyileşebilen bir hastalığa tutul­
muştur. Haber yüreğimden yaraladı. Anlatılmaz bir acı duydum.
Babamın hasatalandığını duysaydım daha büyük bir acı hissetme­
yecektim. Dua merkezine koştum fakat şaşırarak Don Bosko'yu
her zamanki haliyle gülümserken buldum. "Delikanlılara öylesine
bağlandı ki aklını kaçırdıo günlerde Torino'da herkesin sözünü
ettiği hastalık buydu".
Yardımcısı ve yakın arkadaşı Don Borei, Don Bosko'nun düş­
lerini anlatmasını engellemeye çalıştı.
- Sen bir kiliseden, bir evden, teneffüs için bir yerden söz
ediyorsun. Bunlar nerede?
- Bilmiyorum. Fakat varoluyorlar çünkü ben onları görüyo­
rum, diye mırıldandı Don Bosko.
Birgün odasında onu, aklını başına alması için boşuna ikna
etmeye çalıştıktan sonra, Don Borei ağlamaya başladı. "Zavallı
129

14.3 Page 133

▲back to top


arkadaşım Don Bosko gerçekten gitti", diyerek ayrıldı.
Öyle görülüyor ki piskoposluk Karçelaryası da Don Bosko'nun
hastahanesinde bir inceleme yapmaya hazırlandılar. Gerekli te­
davi (o dönemin tıp bilgisine göre bugün Afrika'nın köylerinde
uygulanan tedaviye çok yakın bir şeydi) bundan sonra yapılacak­
tı.
Bir akşam Don Bosko birkaç çocuğa din dersi vermekteydi ki
kapalı bir araba yaklaştı. Arabadan Don Ponzati ve Don Nasi
indiler ve onu bir gezintiye davet ettiler.
-Yorgunsun, hava almak sana iyi gelir.
- Memnuniyetle. Şapkamı alıp geliyorum.
Arkadaşlarından biri arabanın kapısını açtı.
- Bin...
Fakat Don Bosko tuzağı sezmişti.
- Sizden sonra... Buyrun.
Biraz ısrar ettikten sonra havayı bozmamak için ikisi önden
bindiler. Biner binmez Don Bosko hemen kapıyı kapattı ve araba­
cıya emretti:
- Tımarhaneye... Çabuk. Bu ikisini bekliyorlar.
Tımarhane yada psikiyatri hastanesi yakındı. Durumu bilen
hasta bakıcılar bir papazı bekliyorlardı. Gelenler oldukça heye­
canlı iki papazdı. Onları zararsız hale getirdiler. Zavallıları kur­
tarabilmek tımarhanenin papazının araya girmesiyle oldu.
Şaka ağır olmuştu. Arkadaşları değil de Don Bosko'nun duru­
munda. İlk anda Don Ponzati ve Don Nasi buna çok içerlediler.
Daha sonra Don Bosko ile yeniden arkadaş oldular. Özellikle Don
Nasi, dua merkezinde müzik eğitimcisi olacaktı.
Nedir ki bu ara Don Bosko herkes tarafından yüzüstü bırakıldı.
Acı içinde şöyle yazıyordu: "Herkes benden uzak duruyordu.
Yardımcılarım 400 kadar çocuk arasında beni yalnız bıraktılar".
Böyle anlarda sağduyu çöker, teslim olur. Don Bosko'nun için­
de ya bir aziz yada bir deli vardı. Anlaşılması zor. Assisi'li Fran-
cesco'nun giysilerini babasının yüzüne fırlatıp: "Artık göklerden
130

14.4 Page 134

▲back to top


olan babamız diyebilirim" deyip çırılçıplak uzaklaşmasının deği­
şik bir tekrarıdır:
Cottolengo'nun son kuruşlarını pencereden atıp: "Şimdi göre­
ceğiz. Küçük Ev benim mi yoksa Tanrının eseri mi?" dediği anın
tekrarı gibi. Tedbire ve sağduyuya sarılan küçük insanları, onları
çılgın sandıkları için kim suçlayabilirdi ki?
Tarlada Can Çekişme
O günlerde tarlaya, sahipleri (yoksa Marki mi göndermişti..?),
800 nalın ve kalın ayakkabının ezdiği evleklere eğilip baktılar ve
Don Bosko'yu çağırdılar:
- Burayı çöle çevirdiniz.
- Bu gidişle tarlamız toprak bir yola dönüşecektir.
- Anlayın sayın peder. Bu böyle devam edemez. Kiradan vaz­
geçtik ama tahliye etmemiz gerekiyor sizi.
Tahliye için 15 günlük bir süre tanıdılar. Don Bosko şimşek
çakmış gibi oldu. O günlerin aşağılayıcı olaylarına hemen başka
bir tarla bulmak sorunu ekleniyordu. Nedir ki bu defasında hiç
birşey bulamadı. Bir deliyi kiracı olarak kim alırdı?
Filippiler'in tarlasında geçirdiği o son 5 Nisan 1846 pazar
günü Don Bosko'nun yaşamındaki en acı günlerden biri oldu.
Çocuklarla birlikte Madonna Di Campagna'ya gittiler.
Ayin esnasında bir konuşma yaptı fakat neşeli fıkralar anlat­
mak gelmedi içinden. Birileri tarafından yuvaları yok edilmek
istenilen kuşlara bakıldığı gibi onlara baktığını söyledi. Meryem
Ana'ya dua etmelerini istedi. Herşeye rağmen onun ellerindeydi-
ler.
Öğlen vaktinde Filippiler ile son bir görüşme yaptı. Hiç birşey
elde edemedi. Gerçekten çocukları ile vedalaşması gerekiyor­
du?
"O gün akşamında" diye yazdı, "Oynayan o çocuk kalabalığına
baktım. Yalnızdım, gücüm tükenmişti, sağlığım kötüydü. Bir ke­
nara çekildim, yalnız başıma gezinmeye başladım ve gözyaşla-
131

14.5 Page 135

▲back to top


rimi durduramadım. Tanrım, yalvarırım... Ne yapacağımı söyle
bana".
Her Şeyin Baş langıcı Olan Karanlık Kök
O anda bir baş melek değil de kekeleyen biri çıkageldi. Soda ve
deterjan imalatçısı Pancrazio Soave.
- Laboratuar kurmak için bir yer aradığınız doğru mu?
- Laboratuar değil ... Dua merkezi.
- Aradaki farkı bilmem ama bir yer var. Gelip bir bakın. Dürüst
bir insan olan Bay Francesco Pinardi'nin malıdır.
Don Bosko Valdocco denilen o bölgede, yaklaşık olarak çapraz­
lamasına 200 metre yürüdü ve tek katlı, ahşap merdivenli ve
balkonlu, etrafı bostanlar, tarlalar, otlaklarla çevrili binanın önün­
de buldu kendini. Ben merdivenlerden çıkmak istedim fakat Pi-
nardi ve Soave bana: "Hayır... Size ayrılan yer burada, arkada"
dediler. Saçaktı...
Maria Ausiliatrice basilğinin yanındaki avludan geçen hacılar
onu binanın bir köşesinde iki büklüm olmuş, halen yerinde göre­
biliyorlar: Don Bosko'nun kocaman eserinin geliştiği karanlık,
ufacık bir kök. Büyük harflerle "Pinardi Şapeli" yazısı görülüyor.
Bugün freskler ve tablolarla zenginleştirilmiş küçük bir şapeldir.
1929'da Salesianiler onu bu şekliyle yeniden inşaa ettirdiler.
Fakat Don Bosko'nun geldiği o 5 Nisan 1846 günü Pinardi
evinin sol tarafına dayanmış zavallı, alçak bir saçaktı. Etrafındaki
küçük duvar onu bir çeşit kulübeye dönüştürmüştü. Az zaman
önce inşaa edilmiş bir şapkacının işyeri ve çamaşırcı kadınların
deposu olarak kullanılmıştı. Yakınlarında, ilerdeki Dora'ya akan
bir kanal bulunuyordu. 15X6 hacmindeydi. Yanında da daha ufak
iki bölümü vardı.
Don Bosko kabul etmemek üzereydi.
- Çok alçak.. İşimize yaramaz.
- Dilediğiniz gibi onarırım, dedi Pinardi. Kazacağım, basa­
maklar koyacağım, tabanı değiştireceğim, laboratuarınızı burada
132

14.6 Page 136

▲back to top


açmanızı dilerim.
- Laboratuar değil, dua merkezi, çocukları toplamak için ­
çük bir kilise.
Pinardi'nin yanlış yorumu anlaşılabiliyor. O zamanlarda, neh­
rin yakınlarında bir çok laboratuar, küçük fabrikalar inşaa edilir­
di. Bir an durakladıktan sonra hemen:
- Daha iyi. Ben koroda şarkı söylüyorum. Size yardım etmeye
gelirim. İki iskemle de getiririm. Biri benim, diğeri eşim için.
Don Bosko karasızdı:
- Tabanı 50 santim kadar alçaltmaya söz verirseniz kabul ede­
rim, dedi sonunda.
Aylık kiralamak istemiyordu. Bir yıl için 320 liret ödedi. Bu
hastahaneden aldığı maaşın yarısından fazlaydı. Saçağı ve etra­
fındaki alanı, çocuklarının oyunu için kullanabilirdi. Gençlerin
arasına koşarak döndü ve:
- Neşelenin çocuklar. Dua markezimizi bulduk. Kilisemiz, o-
kulumuz, zıplamak ve oyanamak için bir avlumuz olacak. Pazar
günü oraya gideceğiz. Orası Pinardi'nin evi, dedi. Ertesi gün
paskalya idi.
Çanlar Çalınca
Francesco Pinardi sözünde durdu. Duvarcılar hemen gelip
kazdılar, duvarları ve damı desteklediler. Marangozlar, tahtadan
bir taban döşeyerek zemini düzelttiler. Cumartesi akşamı bina
yenilenmişti.
Şapelin küçük sunağına Don Bosko şamdanları, haçı lambayı
ve Sales'li Aziz François'in resmini yerleştirdi.
12 Nisan büyük bir gün oldu. Paskalya sabahında kentin tüm
çanları bayrama yakışır şekilde çaldı. Pinardi saçağının yakınla­
rında çan yoktu. Çocuklarını Valdocco'nun o "Aşağı Mahallesine"
çağıran Don Bosko'nun şefkati vardı.
Dalga dalga geldiler. Küçük kiliseyi, yandaki alanı, etraftaki
133

14.7 Page 137

▲back to top


tarlaları doldurdular. Sessizlik içinde şapelin kutsamasını ve Don
Bosko'nun hemen sonra onlar için yaptığı ayini izlediler. Sonra,
ekmeklerini havada kaparak tarlalara dağıldılar ve neşeleri pat­
ladı: Sonunda sadece onlara ait olan bir eve sahip olmanın neşe-
siydi bu.
134

14.8 Page 138

▲back to top


20
KÜÇÜK DUVARCILARIN MUCİZESİ
"Kilise erkenden açıldı" diye yazıyor Don Bosko ilk pazarla­
rının programını hatırlayarak, "ayin saatina kadar süren günah
çıkartmalarına başlanırdı".
Ayinden sonra Don Bosko, kendine özgü o çekici, macera dolu
anlatımı ile Kutsal Tarihi bölüm bölüm anlatırdı. Daha sonra,
isteyen öğlene kadar devam eden okuldaki derslere katılabilirdi.
Saat birde, öğle yemeğini yemek ve soluk almak için Don Bos­
ko kendine en çok bir saat ayırıyordu, teneffüs başlıyordu. Taş
sopalar, tahtadan tüfekler ve kılıçlar, jimnastik aletleri. Saat iki
buçukta din dersi başlıyordu. Peşinden, delikanlılar akşam dua­
larını okumayı öğreninceye kadar. Teşbih duası okunurdu. Ondan
sonra kısa bir vaaz, "Litanie" duaları ve kutsal ekmeğin kutsama­
ları.
"Kiliseden çıktıktan sonra, serbest zaman başlıyordu". Kimi­
leri din dersine girerdi, şan yada okuma derslerini izlerdi. Çoğun­
luk ise akşama kadar koşup zıplayarak oyun oynardı.
O patırtılı teneffüslerden yararlanarak her çocukla ilgilenir­
dim. Kulağına fısıldadığım bir sözle birine daha çok itaat etme­
sini, diğerine din dersine vaktinde gelmesini, bir üçüncüsüne
günah çıkartmaya gelmesini vb. önerirdim".
Papaz Oluyordu
Don Bosko oynuyordu, cambaz oluyordu, (kendi özellikle söy­
lüyor) fakat en çok papaz oluyordu. Gerektiğinde nazik şekilde
kararlı olmayı biliyordu. Bunu göstermek için olaylardan birini
anlatıyor:
135

14.9 Page 139

▲back to top


Bir kaç kez paskalya için Kutsal ekmeği almaya davet ettiği bir
çocuk hep söz verir ama sözünde durmazdı. Bir öğleden sonra
büyük bir coşku ile oyun oynamakta iken Don Bosko onu durdur­
du ve bir için Kutsal Eşyalar bölümüne gelmesini rica etti.
Olduğu gibi, gömlekle gelmek istedi. "Hayır , yeleğini giy ve
gel". Kutsal eşya bölümüne vardığımızda ona:
- Buraya diz çök.
- Benden ne istiyorsunuz?
- Günah çıkartmanı.
- Hazır değilim.
- Biliyorum... Hazırlan, sonra da günah çıkartırsın.
- Beni böyle kapmanız iyi oldu. Yoksa karar veremeyecektim.
Dua okunduğunda o biraz hazırlanmıştı. Sonra iyice günah
çıkarttı ve şükran duasını okudu. O günden beri dinsel görevle­
rini sürekli olarak yerine getirdi.
Kavşakta Vedalaşma
Gece vaktinde herkes bir ilahi ile tamamlanan akşam duaları
için şapelde toplanırlardı. Sonra saçağın önünde, ayrılmanın ne­
şeli ve duygulu sahnesi yer alırdı.
"Kiliseden çıktıktan sonra" diye yazıyor Don Bosko, "Herkes,
herkese, arkadaşlarından ayrılmadan bin kez iyi geceler dilerdi.
Bense boşuna evinize dönün gece oldu, aileleriniz sizi bekliyor
diyip dururdum. Yapılacak bir şey yoktu. Toplanmalarına izin
verdiğimde aralarında en güçlü olan 6 kişi, kollarını birleştirerek
bir çeşit sandalye oluşturuyorlardı. Ben de zorunlu olarak taht'a
otururcasma oraya otururdum. Bir kaç sıra haline girip kollarında
Don Bosko'yu taşıyarak, şarkı söyleyerek, gülerek, şamata
yaparak, kavşağa (o zamanlar Aziz Massimo adını alan bugünkü
Kraliçe Caddesinin başka sokaklarla kavşağı) kadar varılırdı.
Orada bir kaç ilahi daha okunurdu. Sessizlik olduktan sonra
ben herkese iyi akşamlar ve haftalar dileyebiliyordum. Hepsi tüm
136

14.10 Page 140

▲back to top


sesleri ile "iyi akşamlar" diye yanıt verirlerdi. O zaman tahtımdan
indirilirdim. Onlar ailesinin yanına dönerken en büyüklerden bir­
kaçı beni yorgunluktan yarı ölmüş halde eve kadar götürürlerdi.
O çocuklardan bir çoğu ona: "Don Bosko hafta içinde beni
yalnız bırakmayın, beni görmeye gelin" diye fısıldarlardı. Pazar­
tesi günlerinde Torino şantiyelerindeki duvarcılar acaip bir gös­
teriye tanık oluyorlardı:
Papazın biri giysilerini beline kadar sarıp alçı kovalan ve tuğ­
la yığınları arasında iskelelere tırmandı. Hastahanedeki, hapisha­
nedeki ve kent okullarındaki görevini tamamladıktan sonra Don
Bosko, çocukları ile buluşmak üzere oralara tırmanıyordu.
Onlar için bir bayramdı bu. Akşama döndükleri aile, birçok
durumda köyde kalmış anne ve babanın değil de amcanın, bir
akrabanın ya da bir hemşehrinin ailesiydi. Bazen de ailelerinden
teslim almış olan, sahibinin ailesi oluyordu. O çocuklara pek az
sevgi veriliyordu. Bunun içindir ki onları seven onlara yardım
eden gerçek bir dostu bulmak bir bayramdı.
Onları gerçekten sevdiği için Don Bosko işverenle de sohbet
ederdi. Ücretlerini, dinlenme zamanlarını, bayramları kutlama
olasılıklarını bilmek istiyordu. Genç çırakları için düzenli an­
laşmalarını ilk isteyenler arasında yer alacak ve işverenlerin bun­
ları uygulayıp uygulamadıklarını denetleyecekti.
Arkadaşları ile buluşuyor, başkalarını da arıyordu. "Fabrika­
ları ziyaret ediyor" diye anlatıyor Don Rua, "oradaki bol sayıdaki
çırakları dua merkezine davet ediyordu. Özellikle kent dışı gen­
çlere yöneliyordu".
Don Bosko Kan Tükürüyor
Nihayetinde Don Bosko sadece bir insandı ve insanın güçleri
sınırlıdır. İlkbaharın gerginliklerinden sonra ilk sıcaklarla sağlığı
korkutucu şekilde bozulmaya başladı.
Onu çok takdir eden Barolo Markizi Mayıs başlarında yanına
çağırttı. Tanrıbilimci Borel'de ordaydı. Önüne büyük bir meblağ
olan 5000 liret (8 yıllık ücreti) koydu ve emredercesine:
137

15 Pages 141-150

▲back to top


15.1 Page 141

▲back to top


- Siz şimdi bu parayı alıp gidin, istediğiniz yerde kesin bir
istirahat edin.
- Teşekkür ederim. Çok cömertsiniz. Ancak ben hastalığımı
tedavi ettirmek için papaz olmadım.
- Kendinizi öldürmek için de olmadınız. Kan tükürdüğünüzü
öğrendim. Akciğerleriniz parçalanıyor. Bu durumda daha ne ka­
dar dayanabileceğinizi sanıyorsunuz? Hapishanelere, Cottolen-
go'ya gitmekten vazgeçin. Özellikle de bir süre çocuklarınızdan
ayrılın. Borei onlarla ilgilenecektir.
Don Bosko bu davette çocuklarından bir kez daha onu uzak­
laştırmak girişimini gördü ve sert bir tepki gösterdi:
- Bunu hiç bir zaman kabul edemem.
Markizin sabrı tükenmişti.
- İyilikle ikna olmayacaksanız sertçe davranmak zorunda ka­
lacağım. Geçinebilmek için bir maaşa gereksiniminiz var. Öyleyse
beni dinleyin. Ya dua merkezini terk edip istirahata çekilirsiniz
ya da sizi kovarım.
- Pekala. Yerimi alabilecek bir çok papaz bulabilirsiniz. Fakat
çocuklarımın kimsesi yoktur. Onları terk edemem.
Don Bosko kahramanca sözler sarf ediyordu oysa haksızdı.
Markiz sanki ona işkence ediyordu ama haklıydı. Gelecek aylar
bunu gösterecekti. Don Bosko aziz bir papazdı fakat genç ve
inatçıydı. Henüz ölçünün anlamını kavrayamamıştı. 61 yaşındaki
markiz ise ondan daha bilgece davranmaktaydı ve de aziz bir
kadındı çünkü kızgınlığından sonra Don Bosko'nun önünde diz
çöktü ve onu kutsamasını istedi. (Bana öyle davranmazdı diye
ekleyen Don Giacomelli'nin tanıklığına göre).
Don Bosko gerçekten kan tükürüyordu. Büyük bir olasılıkla
akciğerlerinde bir tüberküloz sızması vardı. Yine de geleceği ­
şünüyordu. 5 Haziran 1846'da Pinardi Evinin üst katında 3 oda
kiraladı, ayda 15 liret karşılığında.
Bu dönemde Cavour Markizi de yeniden sesini duyurdu. Her
pazar günü Don Bosko'yu gözetlemek için yarım düzine polis
gönderdi. 1877zde Don Bosko, Don Barberis'e şöyle diyecekti:
138

15.2 Page 142

▲back to top


"Ne yazık ki bir fotoğraf makinem yoktu. Beni heyecan içinde
dinleyen o yüzlerce delikanlı ile kilisenin üç ayrı noktasında iki­
şer ikişer dikilmiş ve kollarını çaprazlayarak vaazlarımı dinleyen
o üniformalı 6 polisi yeniden görebilmek güzel olurdu. Bana göz
kulak olmak için orada bulunmalarına rağmen delikanlılara göz
kulak olmama yardımcı oluyorlardı. Kimi de elinin tersi ile göz­
yaşlarını siliyordu. Günah çıkartma yerimin etrafındaki delikan­
lıların arasına diz çöküp sıralarını beklerken fotoğraflarını
çekmiş olmak güzel olurdu. Vaazlarımı ben delikanlılardan çok
onlar için yapıyor, günahtan, ölümden, yargılamadan, cehennem­
den söz ediyordum".
Rabbim Ölmesine İzin Vermeyin
1846 Temmuz ayının ilk pazar günü. Dayanılmaz bir sıcakta
dua merkezinde geçirdiği son derece yorgun bir günden sonra
Don Bosko, sığınaktaki odasına dönerken bayıldı. Kaldırıp yata­
ğına taşıdılar. Öksürük, şiddetli iltahap, sürekli kan kaybı. "Yük­
sek ateşli plörezi ve emoraji" anlamına gelen sözler. O dönem ve
daha sonra kan kusmuş olan o hasta için son derece ciddi bir
hastalıklar bileşimi.
"Birkaç gün içinde ölüm döşeğinde sayıldım". Ona "Viatik" ve
hastaların kutsaması verildi. Küçük duacıların iskelelerinde genç
makinistlerin fabrikalarında haber hızla yayıldı. "Don Bosko ölü­
yor". O akşamlarda, Don Bosko'nun can çekiştiği sığınaktaki oda­
sına korkuya kapılan gençler grup halinde geliyorlardı. Giysileri
leke içinde, yüzleri alçıdan bembeyaz. Valdocco'ya koşabilmek
için akşam yemeklerini bile yemiyorlardı. Ağlıyorlar, dua ediyor­
lar: "Rab'bim... Ölmesine izin verme" diyorlardı.
Doktor ziyaretleri yasaklamıştı ve (Markiz tarafından hemen
Don Bosko'nun yanına yerleştirilen) hasta bakıcı, hastanın oda­
sına girmek isteyenleri engelliyordu. Çocuklar yalvarıyorlardı:
- Sadece bir göreyim.
- Onu konuşturamam.
- Ona tek bir söz söyleyeceğim.
139

15.3 Page 143

▲back to top


- Don Bosko burada olduğumu bilseydi mutlaka içeri alırdı.
8 gün süreyle Don Bosko yaşamla ölüm arasında kaldı. O 8 gün
içinde yakıcı güneşin altında çalışan ve iyileşmesini Tanrıdan
temin etmek için ağızlarına tek bir damla su koymayan çocuklar
oldu. Consolata'nın (teselli edici Meryem Ananın) tapınağında
küçük duvarcılar gece gündüz nöbet tutuyorlardı. Meryem Ana­
nın önünde her zaman diz çökmüş biri vardı. Bazen uykudan
gözleri kapanıyordu. (12 saatlik bir çalışmadan sonra) fakat da­
yanıyorlardı çünkü Don Bosko ölmemeliydi.
Bazıları çocukların bilinçsizce cömertliğiyle Meryem Ana'ya
yaşamı boyunca teşbih duasını okuyacaklarına, diğerleri bir yıl
boyunca ekmek ve su ile oruç tutacaklarına dair söz verdiler.
Cumartesi Don Bosko daha ağır bir kriz geçirdi. Artık gücü kal­
mamıştı. Ve en ufak gayret kan kusmasına neden oluyordu. Gece
bir çoğu sonunun geldiğini sandılar, ama gelmedi.
Aksine yerine babasız kalmak istemeyen o çocukların Meryem
Ana'dan temin ettikleri bağış geldi. Bir pazar öğleden sonra, Tem­
muz bitiminde, bir bastona dayanan Don Bosko Dua Merkezine
doğru yürüdü. Çocuklar onu karşılamak için adeta uçtular. En
büyükleri onu zorla bir koltuğa oturtular, omuzlarına aldılar ve
avluya kadar bir şölen havası içinde taşıdılar. Don Bosko'nun
küçük dostları şarkı söyleyip ağlıyorlardı, o da ağlıyordu.
Küçük şapele girdiler ve birlikte Rab'be şükrettiler. Ağırlaşan
sessizliğin içinde Don Bosko bir kaç söz söyleyebildi:
- Yaşamımı size borçluyum. Emin olabilirsiniz. Bundan böyle
sadece sizin için kullanacağım onu.
Kanımca Don Bòsko'nun yaşamı süresince söylediği en yüce
sözler bunlar oldu. Kendini delikanlılara ve sadece onlara adama­
sını "muhteşem adağı"dır. Diğer çok yüce sözlerini (ki bunların
gerçek devamıdırlar) ölüm döşeğinde söyleyecekti: (Çocuklarıma
onları Cennette beklediğimi söyleyin).
O gün sarf edilebilecek çok az gücünü Don Bosko çocuklarla
teker teker konuşmak, "yaşamım tehlikedeyken, hiç düşünmeksi­
zin yaptıkları adamaları ve verdikleri sözleri olası hale dönüş tü-
rebilmek" için sarfetti. Son derece nazik bir davranıştı bu.
Doktorlar kesin bir istirahatle geçirilecek uzun bir dinlenme em-
140

15.4 Page 144

▲back to top


rettiler ve Don Bosko ağabeyinin ve annesinin evi olan Becchi'ye
yerleşti. Fakat çocuklarına da söz verdi: "Yapraklar düştüğünde
yeniden burada aranızda olacağım".
Ya Paranı Ya Canını
Yolu bir merkebin sırtında katetti. "Merkep tarafından iyice
sarsıldığından ", Castelnuovo'da durakladı ve akşama doğru Bec­
chi'ye vardı.
Avluda yeğenlerinin şamatalı neşesi ona hoş geldin dedi.
Çocukken oturdukları evin karşısında başka bir ev inşaa etmiş
olan Antonio'nun beş çocuğu vardı. 14 yaşındaki Francesco, 12
yaşındaki Margherita, 9 yaşındaki Teresa, 6 yaşındaki Giovanni
ve henüz 3 yaşında olan hareketli Francesca. Giuseppe de baba
evinin karşısında bir ev inşaa edip Margherita anne ve 4 çocuğuy­
la oturuyordu. 11 yaşındaki Filomena, 8 yaşındaki Rosa Dome­
nica, 5 yaşındaki Francesco ve beşikte ağlayan Luigi. Don Bosko
Guiseppe'nin konuğuydu. Tepelerinin havası, annesinin sessiz
şefkati, akşam vakti üzümlerin pembeleştiği bağlarda yaptığı git
gide uzayan gezintiler ona yaşam ve güç veriyorlardı.
Ara sıra, çocuklardan haber alabilmek için Capriglio'ya kadar
varıyordu. Bir korudan geri dönerken aniden sert bir sesle irkildi:
- Ya paranı ya canını.
Don Bosko korkuya kapıldı ve yanıtladı:
- Ben Don Bosko'yum. Param yok.
Bitkilerin arasından çıkan eli tırpanlı adama baktı ve değişik
bir sesle devam etti:
- Cortese... Canımı almak isteyen sen misin?
Sakalla örtülmüş o yüzde Torino hapishenelerinde arkadaş
olduğu delikanlıyı tanımıştı. Delikanlı da onu tanıdı ve çok
utandı.
- Don Bosko bağışlayın: Sefilin biriyim.
Parça parça ona acı ve olağan bir öyküyü anlattı. Hapishane­
141

15.5 Page 145

▲back to top


den çıktıktan sonra ailesi onu istememiş. "Annem bana sırt çevir­
di, ailenin yüzkarası olduğumu söyledi". İş ne gezer. Hapisha­
neye girdiğimi öğrenir öğrenmez kapıyı yüzüme kapatıyorlardı.
Becchi'ye varmadan önce Don Bosko günahlarını çıkartıp ona:
"Şimdi benimle gel" dedi. Ailesine takdim etti genci.
- Bu iyi arkadaşıma rastladım. Bu gece bizimle yemek yiyecek.
Ertesi sabah ayinden sonra onu bir başpapaza ve Torino'daki
birkaç iyi kalpli işvrene öneren bir mektup verdi.
Ekim ayı. Yalnız başına yaptığı uzun gezintilerde Don Bosko
yakın geleceğe yönelik tasarısını yavaş yavaş oluşturmuştu. To-
rino'ya döndüğünde Pinardi'den kiraladığı odalarda kalacaktı.
Orada, azar azar, ailesiz çocukları konuk edecekti.
Ancak o yer tek başına yaşayan bir papaza uygun değildi.
Biraz ötede "Bahçıvan Kız" adını taşıyan bir bar vardı. Orada
sarhoşlar sabaha kadar şarkı söylerdi. Çabucak yayılan kötü de­
dikodulardan onu koruyacak olan biri ile kalması gerekiyordu.
Annesini düşünmüştü. Fakat ona nasıl söylerdi? Margherita
58 yaşında, Becchi'dé bir kraliçe gibiydi. Evinden, torunlarından,
her günkü huzurlu alışkanlıklarından nasıl çekip koparabilirdi
ki? Belki de Don Bosko köylerde belirmekte olan olumsuz mev­
simden güç kazanacaktı. 1846'daki hasat kötü oldu. 1847 için daha
da kötü olacağı tahmin ediliyordu.
- Anne.., dedi bir akşam tüm cesaretini toplayarak, neden bir
süre benimle kalmaya gelmiyorsunuz? Valdocco'da 3 oda kirala­
dım. Yakında terk edilmiş çocukları orada konuk edeceğim. Bir
gün zengin olursam evime hiç gelmeyeceğinizi söylemiştiniz.
Şimdi ise yoksul ve borç içindeyim ve bu mahallede yalnız otur­
mak bir papaz için tehlikeli olabilir.
Yaşlı kadın düşünceliydi. Beklemediği bir teklifti bu. Don Bos­
ko, tatlılıkla ısrar ediyordu:
- Çocuklarımın annesi olmaya gelmez misin?
- Tanrının isteğinin bu olduğuna inanıyorsan, diye mırıldandı,
gelirim.
142

15.6 Page 146

▲back to top


Parasız Pulsuz Yabancılar
5 Kasım Salı. Güz rüzgârında yapraklar dökülüyordu ve Don
Bosko Torino'ya döndü. Koltuğunun altında bir ayin kitabı ile bir
dua kitabını taşıyordu. Yanında Margherita anne yürüyordu. Ko­
lunda bir sepet vardı, içinde de çamaşırlar ve yemek.
Don Bosko mektupla kararını Don Borel'e bildirmişti ve küçük
peder çok nazik davranarak Don Bosko'ya ait az sayıda eşyayı
sığmaktaki odadan Pinardi evnin odalarına taşımıştı.İki "hacı"
yolu yürüyerek katettiler. Kavşağa vardıklarında Don Bosko'nun
bir papaz arkadaşı onları tanıyıp karşılamaya gitti. Toz içinde ve
yorgun olduklarını gördü.
- Hoş geldiniz Don Bosko. Sağlığınız nasıl?
- İyileştim, sağolun. Annemi de yanımda getirdim.
- Neden yürüyerek geldiniz?
- Çünkü bundan yoksunuz, gülümseyerek baş parmağı ile
işaret parmağını oğuşturdu.
- Nerede kalacaksınız?
- Burada... Pinardi'nin evinde.
- Parasız nasıl yaşayabileceksiniz?
- Bilmiyorum... Tanrı icabına bakar.
- Sen hiç değişmezsin diye mırıldandı papaz başını sallayarak.
Saatini cebinden çıkartıp uzattı. (O zamanlar saat değerli ve ender
bir varlıktı). Sana yardım edebilmek için zengin olmayı isterdim,
elimden geleni yapıyorum.
Yeni eve önce Margherita girdi. Boş, çıplak 3 küçük oda, 2
yatak, 2 iskemle ve birkaç tencere. Gülümsedi ve oğluna:
- Becchi'de her gün ortalığı düzenlemek, eşyaları temizlemek,
tencereleri yıkamak için uğraşmam gerekiyordu. Burada daha
rahat olacağım.
Soluk aldılar sonra da işe koyuldular. Margherita yemek hazır­
larken Don Bosko duvara bir haç ile Meryem Ana'nın bir resmini
143

15.7 Page 147

▲back to top


astı. Sonra gece için yatakları hazırladı. Bir arada anne ve oğul
şarkı söylemeye koyuldular:
Bizleri parasız pulsuz
Yabancılar gibi görürse
Vay dünyanın haline.
Çocuklardan biri, Stefano Castagno onları duydu ve haber
ığızdan ağıza Valdocco'lu gençler arasında yayıldı:
- Don Bosko döndü...!
144

15.8 Page 148

▲back to top


PATLAMAK ÜZERE OLAN BİR
BARUTHANE
Sonraki Pazar olan 8 Kasım'da büyük bir şenlik yapıldı. Don
Bosko, etrafını saran gençlerin arasında, tarlanın ortasındaki kol­
tuğa oturup şarkılarını ve tebriklerini dinlemek zorunda kaldı.
Don Cafasso, doktorun öğütlerine uymayan, bu denli erken bir_
dönüşe karşı gelmişti. Hatta başpiskopostan gelen önerilere de
neden olmuştu, "tki yıl süreyle vaaz vermemek şartıyla Dua Mer­
kezine geri dönmeme izni verildi" diye yazıyor Don Bosko ve
hemen itiraf ediyor: "Ama ben itaat etmedim".
Çocuk Dolusu Aydınlık Odalar
Don Bosko'nun ilk sorunu akşam okullarını yeniden ele alıp
genişletmek oldu: "Bir oda daha kiraladım. Mutfakta, odamda,
kutsal eşya bölümünde, koroda, kilisede ders yapıyorduk. Öğren­
cilerin arasında herşeyi bozan yada alt üst eden yaramazlar da
vardı. Bir kaç ay sonra 2 oda daha kiralayabildim".
O dönemin tanıkları anımsıyorlar: "Akşam vaktinde çocuklar
ve gençlerle dolup taşan o aydınlık odaları görmek bir gösteri
gibiydi. Haritaların önünde ayakta duruyorlar, ellerinde bir ki­
tapla, sıralarda oturup yazı yazıyorlar, yere çömelip defterlerine
büyük harfleri karalıyorlardı.".
Don Carpano, Don Nasi, Don Trivero, Don Pacchiotti ona yar­
dım etmek için geri döndüler. O tutku sorunu hastalık ve uzun
dinlenme döneminde yok olmuştu. Don Bosko'nun sabit bir ­
şüncesi varsa gerçekleştirebilmek için kan tükürmeye kadar gide­
bileceği ispatlanmıştı.
145

15.9 Page 149

▲back to top


Barolo Markizi ile olan anlaşma sona ermiş ve yenilenmemiş ti.
Yine de Don Bosko ara sıra hasta kızlara vaaz vermeye gidecekti
ve Markiz, Don Borei ve Don Cafasso'nun aracılığı ile öldüğü yıla
kadar (1864) yaramazları için cömert bağışlarda bulunacaktı.
Fakat havada sezilmekte olan ciddi olaylarla kıyaslandığında
bunlar önemsiz şeylerdi. Önemli olan tek şey Don Bosko'nun
büyük siyasal fırtınanın kopmasından önce dua merkezini sağ­
lamlaştırması ve sağlığına kavuşmasıydı.
Papa Mastai-F erritti 9. Pius Adını Alıyor
O 1846 yılında Torino patlamaya yakın bir baruthaneydi. Ha­
ziran ayında îmola'nm önyargısız piskoposu Kardinal Mastai-
Ferritti papa seçildi. 9. Pius adını aldı. Çok dindar bir insandı.
Siyasetçi değildi, liberallerin fikirlerinden yana da değildi. Buna
karşın derin bir insancıl duyguya sahipti. Yıllardan beri papalık
devletinde beklenilen bazı reformları çabucak gerçekleştiriyordu
ve bunlar, bunlardan kaynaklanan yanlış anlamalarla birlikte Li­
beral Reform sayılıyordu.
Seçiminden (17 Temmuz) birkaç gün sonra, birkaç kardinalin
olumsuz görüşüne karşın geniş bir siyasal af ilan etti. Liberal
Hareketlere katılmakla suçlanan birçok tutuklu serbest bırakıldı­
lar. Sonraki aylarda polis baskısını frenledi ve baskıcı Avusturya
diplomasisinin Vatikan'ın bağımsızlığına saygı göstermesini iste­
diğini krallıkla belirtti.1847'nin yazında basına özgürlük tanıdı,
halktan gelen ve ruhban olmayanların katılışı (uzaktan parlamen­
toyu andıran) bir devlet danışma kurulunu kurdu ve bir kent
polisinin (halk milisinin) oluşmasına izin verdi.
Gioberti'nin öncülük fikri ile yaratılan heyecanlı bekleyiş ha­
vasında 9. Pius liberallere o çok özlenen "Yeni Guelfo" papa gibi
göründü. Papa Mastai, liberal bir ortamda İtalya'nın birliğini ve
bağımsızlığını gerçekleştirecek kişi gibi yüceltildi. Heyecan arttı.
Gittiği her yerde 9. Pius resmi geçitlerden, kutlamalardan, meşa-
leli gösterilerden kutulamıyordu.
9. Pius'u böylesine anlayan sert liberaller değildi. Demokratik
Sol'un temsilcileri de mucizeyi yücelttiler. Baskının ve tutuculu­
146

15.10 Page 150

▲back to top


ğun jandarması olan güçlü AvusturyalI Başbakan Metternich bile,
üzülerek: "Herşeyi beklerdim, liberal bir papa hariç" diye feryat
ediyordu.
9. Pius liberal bir papa değildi ama yaklaşık olarak 2 yıl sürey­
le olayların ve durumların zorlaması ile yanlış anlamalara yol
açan bir rolü üstlendi.
1847 yılının yazında Liberal Papa'dan korunmak için Metter­
nich papalığa ait Ferrara Kentini AvusturyalI bir kuvvetle işgal
etti. Liberaller bu hareketi Vatikan ve Avusturya arasında kesin
bir bozuşma, yakın olan bağımsızlık savaşının kıvılcımı olarak
yorumladılar. Carlo Alberto ordusunu papaya sundu. Ame­
rika'dan Garibaldi gönüllü lejyonunu 9. Pius'un emrine verdi,
Londra'dan Mazzini ateşli bir mektup yazdı.
Böylece 9. Pius ulusal özgürlüğün bayrağı oldu. Savaş açmayı
hiç bir zaman düşünmedi fakat olaylar onu aştı. Bağımsızlık sa­
vaşı artık havadaydı ve haklı görünüyordu.
Roma'dan sonra Torino 9. Pius'tan ve liberal hareketlerden
yana olan gösterilerin merkezi olmuştu.
Kızgın Taşa Tutmalar
Bu ara "Yüce Tarih"in yanıbaşında, Valdocco'nun alt mahalle­
lerinde günlük alçakgönüllü tarih sürüyordu. Çocukların yararı
için görünmeyen yorgunluk, borçlara karşı sessiz mücadele.
1846'nıh Aralık ayında Pancarazio Soave'den Pinardi evinin
tüm odaları ile etraftaki arsayı kiralamayı (yılda 710 liret) başa­
ran Don Bosko oyun tarlasının etrafındaki duvarı tamir ettirip iki
ucunda bir kapı ile bir demir parmaklık yaptırdı. Böylece pazar
günleri "Giardiniera" (bahçıvan kız) hanını ve civar evleri istila
eden saygısız kalabalık, avluya girip çocukları rahatsız edemeye­
cekti.
Tarlanın bir kısmını (bugün yerinde dinsel nesne dükkanı var)
Don Bosko bostana dönüştürdü. Çocuklar oraya Margherita anne­
nin bostanı diyorlardı. Kiralar ve gençlere yardım etmek için
yapılan harcamalarla mutfak paraları hep yetersizdi ve o köylü
147

16 Pages 151-160

▲back to top


16.1 Page 151

▲back to top


kadını marul ve patates ekerek tasarruf etmeye çalışıyordu.
Pazar günlerinde etraftaki tarlalarda delikanlı grupları topla­
nıyorlardı. Bahçıvan Kız'dan kocaman şişelerle satın aldıkları
şarabı içiyor, kumar oynuyor, küfrediyor, dua merkezine giren
çocuklara hakaret ediyorlardı. Don Bosko onlara sabırla yaklaştı.
Hatta kağıt oynamak için onlarla oturdu bile. Azar azar bir ço­
ğunu çekmeyi başardı. Birçok kez ise, açık havada din dersini
yorumladığında kızgın taş yağmuruna hedef olan çocukları şa­
pele kaçmak zorunda kalıyorlardı.
Dua merkezinde biraraya getirdiği 500 çocuğun kentte inan­
çsız ve çoğu zaman parasız sürten delikanlılara karşın pek az
olduklarını Don Bosko çok iyi biliyordu.
Valdocco'dan pek uzak olmayan Vanchiglia kasabası jandar­
maları uğraştıran, pazardan dönenlerin cüzdanlarını, torbalarını
çalarak geçinen ve sık sık korkunç, trajik, bıçaklı saldırmalarla
sonuçlanan kavgalarda döğüşen serseri çeteleri ile kaynıyordu.
Oralardan geçtiğinde Don Bosko zaman zaman döğüşenlerin
arasına giriyor, tokat, yumrukla ayırmaya çalışıyordu. Yüzüne bir
nalın yerdi. Dövmekle olmaz denilmişti ona düşünde fakat düş­
lerin de istisnaları vardı.
Hırsız Papaz
Don Bosko'nun dürüst çocukları dua merkezine çekmek için
uyguladığı taktiklerden biri gençlerin çalıştığı bir dükkana gir­
mek ve sahibi ile yüzleşmekti:
- Bana bir iyilik yapar mısınız?
- Elimden gelirse peder.
- Evet gelir. Pazar günü bu gençleri Valdocco'da ki Dua Mer­
kezine gönderin. Biraz din dersi alır daha iyi olurlar.
- Buna gerçekten gereksinimleri var. Bazıları tembel, küstah.
- Değil. Baksanıza, dürüst yüzleri var. Anlaştık: Pazar günü
sizi dua merkezinde bekliyorum. Birlikte oynar, eğleniriz.
148

16.2 Page 152

▲back to top


Başka tipten gençlere taktik.değişikti. Don Borei dua merkezi
ile ilgilenirken Don Bosko kenar mahallelerin meydan ve sokak­
larında dolaşıyordu. Sürü ile gençler kaldırımlarda kumar oynu­
yorlardı. Kağıtlar dağıtılınca paralar (bazen 15, bazen 20 liret
kadar) ortada bir mendilin içinde toplanırdı.
Don Bosko durumu iyice inceliyor sonra hızlı bir hareketle
mendili kapıp kaçıyordu. Şaşkına dönen gençler ayağa fırlayıp:
- Paralar... Paraları iade edin, diye bağırarak arkasından koşu­
yorlardı.
O zavallı çocuklar, hırsız bir papaz hariç her şeyi görmüşlerdi.
Don Bosko Dua Merkezine doğru koşuyor ve bağırıyordu:
- Beni tutarsanız veririrm... Hadi koşun.
Dua Merkezinin, sonra da şapelin kapısından giriyor, gençler
de onu izliyorlardı. O saatte vaaz kürsüsünde bir çocuk kalabalı­
ğına vaaz veren Don Carpano veya Don Borei bulunuyordu ve
oyun başlıyordu:
- Lokmalaj...Lokmalar... Lokma isteyen var mı?
Vaazcı kızmış gibi yapıyordu:
- Defolun buradan utanmazlar... Burası pazaryeri değil.
- Ama ben lokma satmalıyım. Bir sürü çocuk var burada... Yok
mu isteyen?
Karşılıklı konuşma lehçeli idi. Çocuklar bayılırcasına gülüyor­
lardı, yeni gelenler o tartışmayı dinlediklerinde şaşırıyorlardı...
Burası ne biçim bir yerdi?
Bu ara iki konuşmacı tartışmaya neşeli fıkralar, canlı deyimler
katıyor, konuyu kumara, küfretmeye, Rab ile dostluk içinde yaşa­
manın mutluluğuna götürüyorlardı. Sonunda Don Bosko'nun pe­
şine takılanlar da gülmeye başlıyorlar, konularla ilgileniyorlardı.
Sonunda dualar okunurdu. Kumarbazlar Don Bosko'nun etra­
fını sararlardı.
- Evet... Paraları verecek misiniz?
- Biraz daha bekleyin... Kutsamadan sonra.
149

16.3 Page 153

▲back to top


Avluya çıktıklarında parayı iade edip bir de kahvaltı ikram
ediyor ve bundan böyle oynamak için oraya geleceklerine dair söz
verdiriyordu ve çoğu sözlerinde duruyorlardı.
Sarhoşların Şarkıları ve Naraları
O dönmedeki çocuklardan biri olan Stefano Castagno tanıklı­
yordu: "Don Bosko her zaman oyunlarda birinci, eğlencenin ruhu
idi. Nasıl yaptığını bilmiyorum fakat avlunun her köşesinde her
grup gencin ortasında bulunuyordu. Bedeni ve gözü ile hepimizi
izliyordu. Biz dağınık, bazen de pis, saygısız, kaprisliydik. En
sefil olanlar arasında bulunmaktan hoşlanıyordu. En küçüklere
bir anne kadar şefkatliydi. Sık sık kavga ediyor, yumruklaşıyor­
duk. O da bizi ayırıyordu. Dövecekmiş gibi elini kaldırıyor fakat
hiç dövmüyordu, kolumuzdan tutarak çekip alırdı".
Giuseppe Buzzetti anımsıyor: "Dua Merkezinde, eğitimden ve
dinsel duygulardan yoksun olan ve çok kısa zamanda davranışla­
rını değiştiren yüzlerce çocuk tanıdım. Dua Merkezimize öylesine
bağlanıyorlardı ki artık hiç ayrılmıyorlar, pazar günleri günah
çıkartıp kutsal ekmeği alıyorlardı". Özellikle yazın asıl rahatsız
eden "Giardiniera" idi. Yanı başlarındaki kalabalık meyhane. Ka­
pılar ve pencereler açık tutulduğundan şapelden sarhoşların şar­
kıları ve naraları duyuluyordu. Bazen gürültülü kavgalar
vaazcının sesini bastırıyor du. Birkaç kez Don Bosko kürsüden
inmek zorunda kaldı. Dinsel giysilerini çıkartıp meyhaneye girer,
jandarmaları çağırmakla tehdit ederdi.
Öğretmen ve Laikler
Yardımcılar sorunu gitgide acil oluyordu. Don Borei, Don Car­
pano ve diğer papazlar pazar günlerinde başka yerde meşgul
oluyorlardı. Yardım işleri, din dersleri ve özellikle akşam okulu
için kimler bulunacaktı?
Don Bosko rüyasında ''birçok kuzunun çobana dönüştüğünü"
anımsadı. Yardımcılarını çocukları arasında aramaya, oluştur­
maya koyuldu. En büyüklerden en iyileri seçip ayrı öğretiden
150

16.4 Page 154

▲back to top


geçirdi. "Bu genç öğretmenler" diye yazıyor Don Lemoyne "Başta
8-10 kişiydiler ve hem iyi bir sonuç verdiler hem de benzersiz
birer papaz oldular".
Kentten bazı laikler de ona yardım etmeye geldiler. Bir kuyum­
cu, iki hırdavatçı, bir eczacı, bir bakkal ve marangoz.
151

16.5 Page 155

▲back to top


22
ÖKSÜZÜM, VALSESÎADAN
GELİYORUM
Don Bosko 1846-1847 kışının dramatik bir olayını anımsıyor.
Çoktandır Düa Merkezine gelen bir çocuk (akşamları devamlı
olarak sarhoş olan) babasından Don Bosko'ya gitmeme emrini
aldı. Çocuk aldırmadan gitmeyi sürdürdü. Bir dükkan sahibi olan
babası öfkelenip, itaat etmediği takdirde kafasını kırmak tehdi­
dinde bulundu.
Bir pazar akşamı geç vakitte çocük Dua Merkezinden döndü
ve körkütük sarhoş olan babasının elinde bir balta ile kendisini
beklerken buldu. Adam baltaýi kaldırarak bağırdı:
- Don Bosko'ya gittin.
Çocuk korkuya kapılmıştı, kaçtı. Adam: "Elime düşersen seni
öldürürüm" diye bağırarak peşinden koşmaya başladı.
Ağaç ve Sis
Sahneye tanık olan anne de baltayı elinden almak için kocası­
nın arkasından koşmaya başladı. Çocuk 14 yaşının verdiği hızla,
babasından çok önce Dua Merkezine vardı fakat kapıyı kapalı
buldu. Vargücü ile kapıya vurdu sonra çaresiz kimsenin gelmedi­
ğini görerek yakında olan bir dut ağacının tepesine tırmandı.
Ağaçta onu gizleyecek yaprak yoktu fakat gece sisli idi.
Sarhoş baba, soluk soluğa elinde balta ile yetişti. Hızla kapıya
vurdu. Pencereden dut ağacına çıkmış çocuğu gören Margherita
Don Bosko'ya haber verdikten sonra koşup kapıyı açtı. Kapı ara­
lanır aralanmaz adam merdivenlere koştu, Don Bosko'nun oda-
152

16.6 Page 156

▲back to top


sına çıktı.
- Oğlum nerede? diye bağırdı, tehdit ederek.
Don Bosko, kararlı karşısına dikildi:
- Oğlunuz burada değil.
- Evet burda. Dolapları, kapıları açtı. Onu bulup öldüreceğim
- Bayım.., Don Bosko adamın sözünü kesti sertçe, burada ol­
madığını söyledim. Olsaydı bile burası evimdir ve buraya gir­
meye hakkınız yoktur. Ya çıkarsınız ya da jandarmaları çağırırım.
- Zahmet etmeyin peder. Jandarmaya ben gideceğim ve
oğlumu geri vermek zorunda kalacaksınız.
- Çok iyi, birlikte gidelim. Davranışınız hakkında o beylere bir
şeyler söylemek istiyorum ve bu iyi bir fırsat.
Adamın gizlemek istediği bir şeyler vardı ve tehditler savura­
rak geri çekildi. Don Bosko, annesi ile birlikte dut ağacına doğru
gitti ve alçak bir sesle çocuğu çağırdı. Cevap gelmedi. Sesini
yükselterek:
- Aşağı in oğlum. Kimseler yok. Cevap gelmiyordu. Bir fela­
ketten korktular. Don Bosko bir merdivenle ağaca çıktı, çocuğu
gördü. Gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Sarstı. Çocuk bir kâbustan
uyanır gibi bağırmaya, kızgınlıkla titremeye başladı. Az kalsın
ikisi de ağaçtan aşağıya düşeceklerdi. Don Bosko çocuğu sıkıca
tuttu, fısıldadı:
- Baban yok. Benim...Don Bosko. Korkma artık.
Yavaş yavaş çocuk sakinleşti. Sessizce ağlamaya başladı. Don
Bosko onu aşağıya indirmeyi ve mutfağa sokmayı başardı. Mar­
gherita ona sıcak birşeyler hazırladı ve Don Bosko ateşin önünde
uyuyabilmesi için bir şilte verdi. Ertesi gün, babasının öfkesinden
kurtarmak için çocuğu yakın bir kasabadaki iyi kalpli bir işverene
gönderdi. Bir süre sonra çocuk evine dönebildi.
Don Bosko'nun kalbinde taşıdığı bir yarayı belki de o olay
depreştirdi. Çocuklarından bazıları geceleri nerede yatacaklarını
bilemiyorlardı. Köprü altında yada sefil halk yatakhanelerine ­
ğmıyorlardı. En terkedilmiş olanları öteden beri kendi evine al­
mayı düşünüyordu.
153

16.7 Page 157

▲back to top


j
İlk deneyi 1847'in bir. Nisan akşamı yaptı. Pinardi evinin so-
{■
nunda eve bakanın sağında, küçük bir samanlık bulunuyordu.
Ü
(Bugünse büyük arka avluya bir geçit vardır). Don Bosko oraya 6
i
kadar delikanlıyı yatırdı. Sonuç iyi bir fiyasko oldu. Ertesi sabah
konuklar yok olmuştu, Margherita'nın onlara ödünç verdiği bat-
;
taniyeleri de yanlarında götürmüşlerdi.
;
Don Bosko birkaç gün sonra deneyi tekrarladı ve sonuç daha
ì;
da kötü oldu. Samanı ve kuru otlan da aldılar. Yine de yılmadı.
Islanmış ve Yarı Donmuş Bir Çocuk
Bir, Mayıs akşamı idi. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağı­
yordu. Don Bosko ve annesi akşam yemeklerini yeni bitirmişlerdi
ki birileri kapıyı çaldı. (Olayı Don Bosko'nun yazdığı sayfalardan
‘i
izliyoruz). 15 yaşındaki ıslanmış ve yan donmuş bir çocuktu
kapıya gelen.
- Öksüzüm... Valsesia'dan geliyorum. Duvarcıyım fakat henüz
bulamadım. Üşüyorum ve nereye gideceğimi de bilmiyorum.
- îçeri gir. Ateşe yaklaş. Çok ıslanmışsın.
Margherita anne ona yiyecek bir şeyler hazırladı sonra da
sordu:
- Şimdi nereye gideceksin?
- Bilmiyorum. Torino'ya geldiğimde 3 liretim vardı hepsini
harcadım. Sessizce ağlamaya başladı. Lütfen beni göndermeyin.
■i
Margherita elden giden battaniyeleri düşünüyordu.
;
- Burada kalmana izin verebilirim ama tencereleri çalmayaca-
ğını nereden bileyim?
- Oh... Hayır bayan. Yoksulum fakat hiç çalmadım.
Don Bosko birkaç tuğla toplamak için yağmur altına çıkmıştı
bile. İçeriye getirip 4 sütun yaptı. Üstüne bir iki kalas yerleştirdi.
Sonra yatağındaki şilteyi çekerek koydu.
3
- Burada yatacaksın oğlum ve ihtiyacın olduğu kadar kalacak-
sın. Don Bosko seni hiç bir zaman göndermez.
154

16.8 Page 158

▲back to top


İyi yürekli Margherita anne dualarını okumasını istedi.
- Bilmiyorum.
- Bizimle birlikte okursun, öyle yaptılar. Sonra da çalışmanın,
sadakatin ve dinin gereksinimi hakkında ona küçük bir vaaz verdi
Margherita.
Salesianiler Margherita anne'nin bu küçük vaazında Salesiani
yurtlarında adet olarak, günün bitiminde söylenen ve Don Bosko'
nun ahlakın, iyi gidişatın ve başarının anahtarı saydığı ilk "iyi
geceler"in yurt yöneticisinin kısa bir söylevini gördüler.
Ancak Margherita anne sözlerinin etkinliğinden pek emin de­
ğildi çünkü Don Bosko hemen ekledi:
- Her şeyin garanti altında olması için mutfak kapısı kilitlendi
ve sabaha kadar açılmadı.
Don Bosko'nun evine giren ilk öksüzdü bu. Yıl sonunda 7
olacaklardı... Daha sonraki yıllarda ise binlerce çocuk.
İkincisi 12 yaşında bir çocuktu. İyi bir ailedendi. Don Bosko
ona Aziz Massimo Caddesinde rastladı. (Bugünkü Kraliçe Mar­
gherita Caddesi). Başını bir karaağaca yaslamış ağlıyordu. An­
nesi dün ölmüştü ve ev sahibi ödenmeyen kiranın karşılığında
evdeki eşyaları alıp çocuğu kapı dışarı etmişti. Don Bosko onu
Margherita anneye götürdü ve dükkanların birinde bir komilik
buldu. Üçüncü Caronno Ghiringhello'lu küçük duvarcı Giuseppe
Buzzetti oldu. Onu Don Bosko davet etti. Bir pazar akşamı diğer­
leri ile vedalaşırken elinden çekti.
- Benimle kalmak ister miydin?
- Memnuniyetle.
- Öyleyse Carlo ile konuşacağım. 6 yıldan beri Dua Merkezini
izleyen ağabeyi kabul etti. 15.yaşındaki Giuseppe duvarcılığını
sürdürdü ve Margherita annenin evi kendi evi oldu.
Küçük Berber Bir Yaprak Gibi Titriyordu
Sonra Carlo Gastini geldi. 1843'ün bir gününde Don Bosko bir
155

16.9 Page 159

▲back to top


berbere girdi. Yüzünü sabunlamak için küçük çırak yaklaştı.
- Adın ne..? Kaç yaşındasın?
- Carlino. 11 yaşındayım.
- İyi Caylino. Beni iyice sabunla. Ya baban nasıl?
- Öldü. Yalnızca annem var.
- Ah zavallı çok üzüldüm. Çocuk sabunlamaya başlamıştı.
Şimdi göster kendini. Usturayı al ve sakalımı traş et.
Berber endişe içinde koştu:
- Sayın peder... Rica ederim. Çocuk bu işi bilmez. O sadece
sabunluyor.
- Er veya geç traşa başlaması gerekiyor değil mi? Benimle
başlasın öyleyse. Göster kendini Carlino.
Carlino bir yaprak gibi titreyerek sakalı traş etti. Ustura ile
çenenin etrafını aldığında terliyordu: Bir iki yeri sertçe kazıdı, bir
iki yeri kesti fakat traşı bitirdi.
- Yavaş Carlino, diye gülümsedi Don Bosko. Artık arkadaş
olduğumuza göre ara sıra ziyaretime gelmeni istiyorum.
Gastini Dua Merkezini izlemeye başladı ve Don Bosko'nun çok
yakın bir arkadaşı oldu. O yılın yazında Don Bosko onu berber
dükkanının yanında ağlarken buldu.
- Sana neler oldu?
- Annem öldü ve patron beni kovdu. Ağabeyim de askerde.
Şimdi nereye gideceğim ben?
- Benimle gel. Valdocco'ya doğru inerken Carlo, birçok çocu­
ğun duyacağı, hiç bir zaman unutmayacağı sözleri duydu: "Bak
ben yoksul bir papazım. Fakat bir tek dilim ekmeğim de olsa onu
şenle paylaşırım".
Margherita anne bir yatak daha hazırladı. Carlino Dua Merke­
zinde 50 yıldan fazla kaldı. Neşeli, harketliydi ve her bayramın
parlak sunucusu oldu. Skeçleri herkesi güldürüyordu. Fakat Don
Bosko'dan söz ettiğinde bir çocuk gibi ağlıyordu. "Beni severdi"
diyordu. Herkesin artık ezbere bildiği bir şarkıyı okurdu.
156

16.10 Page 160

▲back to top


"Ben yetmiş yıl yaşamalıyım
Baba Giovanni bana öyle dedi".
Don Bosko'nun çocuklarına açıkladığı yarı şaka yarı ciddi ke­
hanetlerinden biriydi bu. Carlo Gastini 28 Ocak 1902'de öldü. 70
yaşına bir gün önce basmıştı.
Onunla birlikte yaşayan o çocuklar için Don Bosko bitişik iki
odayı yatakhaneye dönüştürdü. 8 yatak, bir haç, Meryem
Ana'nın bir resmi ve üzerinde "Tanrı seni görüyor" yazılı bir
pankart.
Sabahları erkenden, Don Bosko ayin yapıyordu ve çocuklar
onu dinlerken sabah duaları ile teşbih duasını okurlardı. Sonra
ceplerine bir küçük ekmek koyarak kente çalışmaya giderlerdi.
Öğlen ve akşam yemekleri içinse geri dönüyorlardı. Çorba her
zaman boldu. İkinci tabak ise anne'nin bostanındaki sebzeler ve
Don Bosko'nun cüzdanındaki paralara göre değişiyordu.
Para... ilk aylarda Don Bosko için dramatik bir sorun olmaya
başladı. Yaşamının sonuna kadar da öyle kaldı. İlk yardımcısı bir
kontes değil de annesi oldu. O zavallı köylü kadını Becchi'den o
zamana kadar kıskanç bir şekilde koruduğu çeyizini, yüzüğünü,
küpelerini, gerdanlığını getirtti. Kocasının ölümünden beri hiç
takmamıştı. İlk çocukların açlığını gidermek için sattı.
Başpiskopos Başını Çarptı
Salesiani yurdunun o ilk tasarısına Don Bosko "Aziz Sales'li
François'in dua merkezine ek yurt" adını verdi.
O yılın Mayıs ayında Don Bosko Dua Merkezine gelenler ara­
sında "Aziz Louis Birliğini" kurdu. Birliğe dahil olan 3 koşulu
kabul ediyorlardı: İyi örnek olmak, kötü konuşmalar yapmamak,
dinsel vecibelere uymak. Kısa sürede birlik daha iyi olabilmek
için birbirine yardımcı olmaya uğraşan gençler topluluğu oldu.
Bir ay sonra, 21 Haziranda Don Bosko'nun delikanlılarına da­
ima bir arilik örneği olarak sunduğu Aziz Luigi'nin ilk bayramı
törenle kutlandı. Başpiskopos gelip almayanlara karizmayı verdi.
- O gündür ki, diye hatırlıyor Don Bosko "Başpiskopos, başına
157

17 Pages 161-170

▲back to top


17.1 Page 161

▲back to top


piskopos başlığı konulduğunda Duomo'da olmadığını unutarak
başını birden kaldırdı ve küçük şapelin tavanına çarptı. Kendi de,
hazır bulunanlar da güldüler".
Monsenyör Fransoni şöyle mırıldandı: "Don Bosko'nun çocuk­
larına saygı göstermeli ve onlara açık başla vaaz vermeli".
O yılın Eylül ayında Don Bosko ilk Meryem Ana heykelini
satın aldı. Bu ona 27 lirete mal oldu. Halen orada, Pinardi şape-
lindedir. Giren, sağ tarafta yarı karanlıkta görebilir. Meryem
Ana'nın "Yüce Bayramları" kutlandığında çocukları etrafta tören­
le dolaştırılıyorlardı. "Etraf", birkaç ev, "Giardiniera" ve şamata
yapan olağan sarhoşları, tarlaları ve bostanları sulamaya yarayan
iki küçük kanal ve yardımcı Meryem Ana basiliğinin bugünkü
avlusunu çaprazlamasına geçen, kenarlarında dut ağaçları yükse­
len bir sokak idi.
Kutsal Eşya Bölümünde Güzel Bir Ateş
1847'nin bu aylarında liberaller bir reform programına başla­
ması için Carlo Alberto'yu sıkıştırıyorlardı. Fakat Kral Avustur­
ya'yı gözden kaçırmıyor ve kullanılmak da istemiyordu. Bir adım
ileri, bir adım geri gidiyor, eskisinden de kararsız davranıyordu.
"Yaşasın 9. Pius" diye bağırarak yapılan halk gösterileri polis
tarafından dağıtılıyordu. Kral "büyük reformlar düşündüğünü
fakat halkın sakin kalmasını istediğini" bildirdi.
Kasım ayında Carlo Alberto, Toscana'lı Leopoldo ve 9. Pius
"İtalya birliğinin" yani 3 devlet arasındaki gümrük birliğinin ön
anlaşmasını imza ettiler.
O aylarda Don Bosko alçak gönüllülükle çalışmasını sürdürdü.
Dua Merkezinin çocukları artık bir kaç yüzdü. Don Lemoyne'ye
göre ise 800. Çok uzak kasabalardan geliyorlardı. Don Bosko,
Don Borei ve Don Carpano görüşüp anlaşmaya vardılar. Kentin
güney bölgesinde 2. bir Dua Merkezi gerekiyordu.
Bu gün "Vittorio caddesi" adını alan caddenin kenarlarında o
zamanlar çamaşırcı kadınların kaldığı kulübeler vardı. "Yeni
kapı" adını alan Torino'nun o kenar mahallesinde güneşe ve rüz­
158

17.2 Page 162

▲back to top


gâra asılan çamaşır dizileri bir bayram havası veriyordu. Dürüst
vatandaşlar pazar öğle sonlarında gezmeye gelir, işsiz güçsüz
çocuk kalabalıkları savaş oyunlarını oynarlardı.
Başpiskoposla anlaşarak Don Bosko "Demir Köprünün yanın­
da" yılda 450 liret karşılığında Bayan Vaglienti'den bir küçük ev,
bir sayaç ve bir tarla kiraladı. Sonra da çocuklarına bildirdi:
- Sevgili çocuklarım, arılar bir kovanda fazlasıyla çoğaldıkla­
rında bir kısmı başka yere konaklamak için uçar gider. Biz de
onlar gibi yapacağız. Kentin güney kısımlarında olanlar artık
fazla yol yürümeyeceklerdir:
Immacolata'nın bayramından itibaren Yeni kapıdaki Demir
Köprüye yakın, Aziz Luigi Dua Merkezine gidebileceklerdir.
8 Aralık 1847'de Don Borei yeni Dua Merkezini kutsadı. O çok
soğuk kışta Müdürü Don Carpano oldu. Mantosunun altında bir
deste odun taşıyarak yürüyerek gider ve ilk çocuklarla birlikte
ısınabilmek için Kutsal Eşya bölümünde güzel bir ateş yakardı.
159

17.3 Page 163

▲back to top


I
T
I
23
fi
f
1848 ATEŞİ
Г
1848 yılında Avrupa devletleri birer silah deposu gibi patladı-
î
1ar. Devrim yangını özellikle kentleri sardı: Paris (23-24 Şubat),
Viyana (13 Mart), Budapeşte (15 Mart), Venedik (17 Mart), Milano
p
(18 Mart).
Kentlerdeki barikatları çarpışmalar ve savaşlar izledi. 2 ay
içinde Avrupa'nın tümünü ateşler sardı. Öylesine genel bir pat­
lama oldu ki 3 Nisan'da Çar Nikola şaşkınlık içinde kendine
sordu: Avrupa'da neler ayakta kaldı? Ve bir kaos karışıklığını
yaratan olaylara o günden sonra halk dilinde 48 denilecekti.
Amacımız daha önceki yaptığımız gibi İtalya ve Avrupa tari­
hini çizmek değil de Don Bosko'nun yaşamını derin şekilde etki­
leyen olaylara, özellikle Torino ve Piemonte'de cereyan edenlere
değinmektir.
Liberal, Vatansever Ve İşçi Barikatlarda
Bir araya gelen 3 temel unsuru göz önünde tutmadan 1848
depremini anlamak olanaksızdır: Baskının yerine anayasal yön­
temler kurmak için mücadele eden Liberal akımlar, her ülkenin,
Avusturya İmparatorluğu'na karşı beslediği bağımsızlık arzusu,
daha geniş bir sosyal adaleti elde etmek için savaşan işçi hareket­
leri.
Daha basit bir şekilde anlatılacaksa... Avrupa'daki çeşitli kent­
lerin barikatlarında anayasayı isteyen liberal, vatanının yabancı­
lardan bağımsız olmasını isteyen vatansever ve onu günde 12-14
saat çalıştıran işverene karşı savaşan işçi dirsek dirseğe müca­
dele ediyorlardı.
160

17.4 Page 164

▲back to top


İşçi hareketi özellikle Paris'te yoğunlaştı. Doğu mahallelerin­
de 24 Şubat'ta yükselen barikatlar 48'i başlattı. Yıldırım gibi za­
fere ulaştı. Louis Philippe'nin monarşisi devrildikten sonra
burjuvalar (kent soylulur) ve işçiler papazların kutsadığı özgür­
lük ağaçlarının etrafında dostça bir araya geldiler. Çalışma hakkı
ilan edilip, günü 10 saate düşürüldü.
Fakat 4 ay sonra (işçilerin ağır yanlışları ve kent soyluların
hoş görüsüzlüğü yüzünden) şimşek gibi çakan bir baskı oluştu.
140.000 işçinin toplandığı Paris, 4 gün (23-26 Haziran) süren kız­
gın bir kapışmadan sonra General Cavaiknaç'ın saldırısına uğ­
radı. Bastırma korkunç oldu, günü yeniden 12 saate getirildi.
Bu baskıdan dolayıdır ki işçiler "İnsancıl Sosyalizmleri" terk
edip en sert, en acımasız Marksizm'e sarılacaklardı. (Komünist
manifestosunu Marx o yılın Ocak ayında yazdı).
İtalya'da İşçi hareketinin savaşçıları yalnızca Milano'daki ba­
rikatlarda görülüyorlardı. İtalya'nın 48'i krallardan kesin bir ana­
yasa isteyen liberallerin ve Avusturya'ya karşı bağımsızlık
savaşını vaaz eden vatanseverlerin egemenliği altındaydı. Avus­
turya, Lombardiya ve Venedik topraklarını işgal etti ve diğer
devletleri ağır bir denetim altına aldı.
Anayasa’nın Adı "Yönetmelik"tir
Torino'da 1848 yılı yakın hissedilen savaş düşüncesi ile baş­
ladı. Politika konuşuluyordu: Eleştiriler, tasarılar, beyanatlar.
30 Ocak. Napoli'de Kral Ferdinando'nun anayasayı kabul etti­
ğine ve Milano'da kentlilerin Avusturyalılar'ı boykot ettiklerine
dair haberler geliyordu. Torino'nun "Belediyeler Birliği" Carlo
Alberto'ya gidip anayasayı istedi.
7 Şubat. Carlo Alberto tahtın olağanüstü konseyini topladı,
dine ve monarşinin şerefine saygı gösteren bir anayasa (ya da
yönetmelik) tasarısının incelemeye hazır olduğunu beyan etti.
4 Mart. Taht konseyinin önünde Carlo Alberto yönetmeliği
imzaladı. Kralın mutlak hakimiyeti sona erdi. Parlamenter rejim
başladı. İlk demokratik yaşamını sakin şekilde düzenleyebilmesi
161

17.5 Page 165

▲back to top


için ülkeye uzun bir barış dönemi gerekiyordu.
Aksine sonraki günlerde sarsıcı haberler alındı. Viyana ayak­
landı ve imparator, Metternich'i görevinden aldı (13 Mart). 9. Pius
anayasayı kabul etti. ( 14 Mart). Berlin ve Budapeşte'de devrim
oldu. (15 Mart). En çok gürültü koparanlar Venedik Avusturya'ya
karşı ayaklandı (17 Mart), Milano, Radetzky'nin Avusturya ordu­
ları ile mücadele etmeye başladı (18 Mart).
19 Haziran Milano'dan haber ve teklifler getiren Kont A-
rese'nin ulaştığı gün oldu. Devrimin "Merkez Komite"sinde Carlo
Alberto'ya karşı olan güçlü bir cumhuriyetçi akımı vardı fakat
Piemonte'nin dostu Gabrio Casati'nin tarafı daha baskın çıktı.
Carlo Alberto'dan yardım istedi.
Bakanlar kurulu kral ile birarada durumu inceledi. Ne yapa­
caklardı? Carlo Alberto savaşa karşıydı. Savaş kan ve para açısın­
dan çok m asra flı bir maceraydı. Nereye varacağı da
bilinemiyordu. Bir arkadaşına itiraf etti; "Savaş ilan edilmezse
devrim kopar ve devlet elimden gider".
Avusturyalılar'ın sızmalarından korumak için hududa asker
gönderilmesine karar verildi ilkin. Kral muhafızlarından bir tu­
gay Ticino'ya hareket etti.
Bu ara Milano'da çarpışmalar devam ediyordu. Ayın 20'sinde
imparatorluk ordularının başkomutanı general Radetzky'de Tosa
kapısı Luciano Manara'nın adamları tarafından ele geçirildi. A-
vusturyalılar Milano'yu terk ettiler.
Venedik'ten de AvusturyalIlar kovuldular. Hapishaneden kur­
tarılan Daniele Manin San Marco cumhuriyetinin başkanı ilan
edildi.
Torino sokaklarındaki kalabalıklar "savaş., savaş.." diye bağı­
rıyorlardı. 23 mart. Akşam üzeri zafere ulaşan Milano'nun tem­
silcileri geldi. Avusturyalılar'ın yeniden kente saldırmalarından
önce ordunun desteğini istediler. 2 koşullan vardı: Savoia'ların
gök mavisi bayrağı yerine İtalyan yeşil beyaz kırmızı bayrağı
kabul edilecek ve zafer elde edildikten sonra Piemonte'de ordu­
sunun Milano'ya girişi ertelenecekti.
162

17.6 Page 166

▲back to top


Avusturyaya Savaş
Bakanlar kurulu savaşa karar verdi. Carlo Alberto kabul etti.
Avusturya'ya savaş ilan edildi. Kral, kale meydanındaki kraliyet
sarayının balkonuna çıkıp 3 renkli bayrağı sallayarak: "Avustur­
ya'ya savaş" diye bağıran kalabalığı selamladı.
General Passalaqua ortasında Savoia armasının bulunduğu üç
renkli bayrağı dalgalandırarak Ticîno'yu geçme emrini aldı. 24
Mart gecesi Carlo Alberto oğlu ile birlikte 60.000 kişi ile cepheye
hareket etti. Muazzam kalabalık onu selamlamak için Po cadde­
sini ve Vittorio meydanını doldurdu. Güzel, görkemli bir bayrama
benziyordu herşey.
Fakat savaş bambaşka bir şeydi. Sonraki günlerde tüm alaylar
Torino'dan ayrıldılar. Tüm atlar, topçu birlikleri ve askeri araba­
lar için toplandılar. Arabasız kalan kent garip, bir nebze korku
taşıyan, bir sessizliğe büründü.
Valdoccoda Gerçek Ve Yapay Savaşlar
Valdocco civarlarındaki tarlalarda Vanchiglia, Dora kasabası
Susa kapısının çeteleri arasında gerçek savaşlar koptu. Bunlar
şenlik değillerdi. Bastonlar, bıçaklar, taşlarla silahlanmış çocuk­
lar birbirlerine saldırıyorlardı. Don Bosko sık sık evinden çıkıyor,
jandarmaları çağırıyor ve onlarla birlikte o başı dönenlerin ara­
sına giriyordu.
Bir gün biraz ötede, 15 yaşındaki birinin başka bir çocuğun
karnına bıçağını sapladığını gördü. Yararlı ağır bir halde hastaha-
neye kaldırıldı. "Bunu sana ödeteceğim" diyordu can verirken.
Don Bosko acı ile anımsıyordu: "O meydan okumalar bitmek
bilmiyordu". Bazen 2 çete biraraya gelip papazın evini taşa tutu­
yorlardı. Taşlar kiremitlere ve pencerelere yağıyor, Giuseppe Buz-
zetti ve diğer genç konuklar korkudan titriyorlardı.
Çocukları Dua Merkezine çekebilmek için Don Bosko yeni bir
oyun icad ederek bu savaş ortamından yararlandı. Arkadaşların­
dan biri, Giusseppe Brosio, askerliğine "Bersaglieri" piyadelerin­
163

17.7 Page 167

▲back to top


de yapmıştı. Valdocco'ya geldiğinde o aylarda heyecan ve saygı
uyandıran askeri üniformayı giyiyordu. Don Bosco ona çocukla­
rın arasında minyatür bir alay kurmasını, savaş tatbikatları ve
hareketlerini öğretmesini önerdi.
Brosio kabul etti. Hükümetten namlu yerine bir baston olan
200 eski tüfek elde etti. Borazanını getirip talimlere başladı. Yü­
rüyüşler, karşı yürüyüşler, süngülü saldırılar, geri çekilmeler,
hücumlar.. "Alay" alkış toplayan gösteriler sunuyor, kilisede bile
düzeni temin ediyordu.
Bir pazar gününün Öğle sonrasında borazan seslerinin oraya
çektiği bir kalabalık heyecanla tatbikatları izlemekteyken, bir kar­
şı saldırıda felaket oldu. Yenilgiye uğrayan ordu dağılarak Mar-
gherita'nın bostanına girdi ve galeyana gelen kazanan tarafın
bastırması ile marulları, maydonozları ve domatesleri ezdi.
Felakete tanık olan Anne buna çok kızdı ve içerledi.
- Bak.. Bak Giovanni neler yaptılar, diye mırıldandı yanında
duran oğluna. Her şeyi berbat ettiler.
Bırak Eve Döneyim
Büyük bir olasılıkla ertesi akşam Margherita artık dayanama­
yacak duruma geldi. Çocuklar yatmaya gitmişlerdi ve her zaman
olduğu gibi önünde bir yığın onarılacak giysi duruyordu. Yırtılan
gömlekleri, pantalonları, delinmiş çorapları yatakların dibine bı­
rakırlardı. O da yağ lambasının önünde elini çabuk tutmalıydı
çünkü, sabah kalktıklarında giyecek başka giysileri yoktu.Yanın­
da oturan Don Bosko ceketlerin dirseklerini yamalayarak ve ayak­
kabıları tamir ederek ona yardımcı oluyordu.
- Giovanni.., diye mırıldandı birden, yoruldum. Bırak Bec-
chi'ye döneyim. Sabah akşam çamaşır yıkıyorum. Zavallı bir yaş­
kadınım ve bu çocuklar daima her şeyi berbat ediyorlar. Artık
dayanamıyorum.
Don Bosko moralini düzeltmek için fıkra anlatmadı. Bir tek söz
bile söylemedi. O zavallı kadını hiç kimse teselli edemezdi. Bir
işaret yapmakla yetindi: Duvara asılı haçı gösterdi. O yaşlı köylü
164

17.8 Page 168

▲back to top


kadını anladı. Delikli çorapların, yırtılan giysinin üzerine başını
eğdi ve dikişini sürdürdü.
Eve dönmeyi artık hiç istemedi. Son yıllarını patırtım, görgü­
süz ve bir anneye muhtaç olan o çocukların arasında geçirdi.
Zavallı yorgun yaşlı kadın güç kazanabilmek için haça daha sık
bakmaya başladı.
Lonıbardiyada İtalyan Savaşı
26 Mart. Gelen haberlere bıkılırsa "Yeni-Guelfi" düşleri sonun­
da gerçekleşmektedir. "İtalya'yı kurtarmak uğruna" Carlo Alber-
to'nun ordusunu desteklemek için papalık devletlerinden General
Durando ile 17000 asker Toscana'dan Montanelli ile 7000 gönüllü
hareket ediyorlar, Parma ve Modena'da yapılan halk oylamaları
sonunda Piomente ile birleşmek istediklerini beyan ediyorlardı.
6 Nisan. Kollektif heyecanın sürüklediği Napoli Kralı Ferdi­
nando Avusturya'ya savaş ilan etti ve General Guglielmo Pepe'ye
16000 kişilik bir hareket ordusunu teslim etti. Lombardiya'da
yapılan savaş "İtalyan Savaşı”ydı.
Torino'ya mutlu haberler ulaştı. Ordu Mozambona ve Goita'da
ilk zaferlerini kazandı (8-9 Nisan). Garibaldi "İtalyan Lejyonuile
Amerika'dan hareket etti. (15 Nisan).
Fakat İtalyanlar'ın bu coşkusuna soğuk bir duş yaklaşıyordu.
165

17.9 Page 169

▲back to top


24
UMUTLARIN ÇÖKÜŞÜ
27 Nisan'da Carlo Alberto'nun temsilci kontu Rigon Roma'ya
ulaştı. 9. Pius'tan savaşa maddi ve manevi destek istedi. Papa
maddi desteği, Durando'yu ve 17000 askeri Po Nehrine göndere­
rek verdiğini söyledi. Manevi yardıma gelince düşünmesi gereki­
yordu: "Mastai olarak imza atabilseydim elime kalemi alıp bir kaç
dakikada halladerdim. Çünkü ben de İtalyanım. Ne var ki 9. Pius
olarak imza etmem gerekiyor ve kilisenin başı savaştan değil de
barıştan yana olmalıdır".
2 gün düşündü. Bu 2 günü tarihçelerin mikroskobu ile ince­
ledi. Bir sonuca varılamadı. O sürede Avusturya ve Almanya'dan
gelen raporlarda Vatikan'a karşı ayaklanan Katolik kalabalıklar­
dan ve bir ayrılma tehlikesinden söz edildiği sanılıyordu.
Ani Değişim
29 Nisan. Kardinallere verdiği bir söylevde 9. Pius reformları­
nın "liberal" niyetlerden değil de insancıl ve hristiyan duygular­
dan kaynaklandığını beyan etti. "Almanlar'a karşı bir savaş"
düşüncesi onu derin şekilde rahatsız ediyordu. Tanrıdan dilediği
savaş değil, birlik ve barıştı. "İtalya'nın tüm halkları ile oluştu­
rulacak bir çeşit yeni cumhuriyetin başkanı" olamayacağını da
beyan ediyordu.
Parlamanın ani oluşu gibi ters yüz olan durum da ani oldu.
Cephede ve İtalya'nın bir çok başkentinde ciddi karışıklıklar çık­
tı. Toscana Kralı Leopoldo ve Napoli Kralı Ferdinando ordularını
geri çektiler. Napoli Kralı daha da ileriye gitti. Göstericilerle polis
arasında ciddi tartışmalara yol açan bir darbe ile parlamentoyu
lağvetti. (15 Mayıs).
166

17.10 Page 170

▲back to top


30 Mayıs Torino'nun son parlak günüydü. Goito zaferinin ve
Pescara'nın teslim oluşunun güzel haberi geldi. Sokaklar bayrak­
larla donatıldı. Pencereler aydınlandı, "Yaşasın İtalya Kralı Carlo
Alberto" sesleri yükseldi.
Hemen sonra acı günler baş ladı. Radetzky Vicenza'yı ele geçir­
di. Padova, Treviso ve Mestre'yi istila etti. Savaş Torino'nun ya­
şamında ağırlığını hissettirmeye başladı. İşler durgun, piyasada
para yoktu. Birçok dükkan kapalıydı ve işsizlik arttı. Kunduracı­
lar ve terziler greve gittiler. Düşük ücretler protesto edildi.
Dua M erkezinde Tas ve Karavana
Bu yayılan yoksulluk ortamında Valdocco'da ki Dua Merkezin­
de de kemerler sıkıldı. Don Bosko'nun yanında yaşayan küçükler
işlerinden Öğlen vakti geri döndüklerinde ellerindeki tasla mut­
faktaki karavanaya yanaşıyorlardı. Ateşte kaynayan kazanın için­
de pirinç ve patates, makarna ve fasulye yada savaş döneminde
önerilen "besleyici" bir karışım, mısır unu ile kaynatılmış kuru
kestane oluyordu.
Çorbayı Don Bosko dağıtıyordu, şakacı laflarla süsleyerek:
- Ahçıbaşına şükret... Çok ye, büyümen gerekiyor...Sana bir
dilim ekmek vermek isterdim ama yok...Şayet günün birinde sa­
hipsiz bir inek bulursak bayram ederiz.
Meyve çoğu zaman bir elmaydı. Herkese bir elma değil de "tek"
bir elma. Don Bosko neşe içinde havaya fırlatır ve kapan kapardı.
Bar, herkes için "Bol, soğuk ve sağlıklı su dağıtan" pompaydı.
Yemek yediklerinde sofraya Margherita annenin şamatacı tavuk­
larından biri uçar, kırıntı payını gagalardı.
Ekmeği müessese vermedi. Her akşam Don Bosko, satın alma­
ları için herkese 25 kuruş dağıtırdı. Nedeni zevkler ve sağlıklar
değişikti. Midesi sağlam ve zevki basit olan asker galetasını alır,
üstelik bol miktarda. Başkaları normal ekmeği, sert yada yumu­
şak ekmeği tercih ederlerdi.
Öğle yemeğinden (öğle yemeğinin aynısı olan akşam yemeğin­
den) sonra herkes tasını yıkar ve kaşığını cebine sokardı. İştahı
167

18 Pages 171-180

▲back to top


18.1 Page 171

▲back to top


fazla olan akşam yemeğinden önce Margherita annenin bostanın-
dan biraz marul toplar ve tasarrufları ile satın aldığı zeytinyağı
ve sirkeyi kullanarak kendine bir salata hazırlardı.
Zor zamanlardı. Berbere verilecek kuruşları tasarruf edebil­
mek için çocukların saçını Margherita anne keserdi. "Makasla
yaptığı kesim, saçımı bir merdivene benzetmişti" diye anımsıyor
Doktor Federico Cigna. "Şikayet ettiğim zaman o aziz kadın: Bu
merdivenle cennete çıkarsın, diye cevap vermişti bana".
Dramatik Haberler
1848'in ikinci yarısında dramatik haberler birbirini izledi. Ha-
ziran'da Prag ve Paris'teki ayaklanmalar top ateşi ile bastırıldı.
25 ile 26 Temmuz arasında Custoza tepelerinde AvusturyalIlar ve
Piemonteliler son kez karşılaştılar. Carlo Alberto'nun yenilmesi
öyle ağır oldu ki Milano'nun savunması bile organize edilemedi.
Torino'ya 29 Temmuz'da ulaşan haber ciddi karışıklıklara ne­
den oldu. Özellikle hedef alınanlar, soyluların ve papazların ev­
leri oldu. 6 Ağustos'ta Gioberti kralın genel kurmayına koşup
ateşkesi imza etmemesi için yalvardı. Ordunun artık savaşacak
durumda olmadığına inanan Carlo Alberto, 9 Ağustos'ta General
Salasco'ya ateşkesi imza etme enirini verdi. Yenilgi kabul edili­
yor, umutlar sona eriyordu.
Torino'da politikacılar baştakilerin yeteneksizliğine ve papaz­
ların oyunlarına saldırdılar. Sertçe soruşturmaları ve suçluların
cezalandırılmasını parlamentodan istediler. Başkent karışıklık i-
çindeydi, "Kesin önlemler almak şart oldu" diye yazıyor Frances­
co Cognasso. "Yönetim değişikliği, gazetelerin meydanlarda
satılmaması, siyasal manifestoların aşılmaması, meydanlarda
toplanılmaması, tartışılmaması gibi yasaklar konuldu".
P in ar di Ş apelinde Tüfek Patlıyor
O aylar hakkında Don Bosko şunları yazıyor: "Papazlara ve
dine karşı yapılan her hareket haklı sayılıyordu. Evde ve sokakta
168

18.2 Page 172

▲back to top


birçok kez saldırıya uğradım. Bir gün, din dersi vermekteyken bir
arkebüz (eksi model bir tüfek) mermisi pencereden girdi ve kol
ve göğüs arası giysimi deldi ve duvara saplandı". O sırada Pinardi
şapelindeydi, çocuklar bu ani atıştan dehşete kapıldılar. Esprili
sözlerle onları cesaretlendirme işi (az kalsın isabet edecek olan
atıştan oldukça sarsılan) Don Bosko'ya düştü:
- Oldukça ağır bir şaka. Giysime üzüldüm. Bundan başkası
yok çünkü. Ancak Meryem Ana bizi seviyor.
Çocuklardan biri duvara saplanan mermiyi çıkardı. Kabaca
yapılmış demirden bir mermiydi bu.
"Bir başka sefer bir çocuk kalabalığının arasındayken biri elin­
de uzun bir bıçakla bana güpegündüz saldırdı. Var gücümle ko­
şarak odama sığındım ve mucizevi bir şekilde canımı kurtardım.
Tanrıbilimci Borei de yine mucizevi şekilde bir tabanca ile açılan
ateşten kurtulabildi".
Sorumsuz gazeteler papazlara nefreti körüklüyorlardı. Don
Bosko'yu hedef alan kocaman başlıklar yayınlandı: "Valdocco'da
ortaya çıkan devrim", "Valdocco'lu papaz ve vatan düşmanları".
Romadan Trajik Haberler
15 Eylül. Kral Torino'ya döndü. Karşılama soğuk ve üzgün
oldu. Kentte garip dedikodular dolaştı. Fransız orduları varmak
üzereydi. Onlarla yeniden savaşa başlanılacak, kral istifa edecek,
yakında devrim kopacaktı.
Kasım ortasında Roma'dan trajik haberler geldi. 9. Pius'un
ılımlı başbakanı Pellegrino Rossi halk tarafından katledildi. Halk
papayı bir millet meclisini kurmaya ve Avusturya'ya karşı savaşa
katılmaya zorluyordu.
Başıbozuk bir kalabalık: "Kahrolsun 9. Pius, kahrolsun gerici
bakanlar! Pellegrino Rossi'nin katili çok yaşasın...Savaş...Sa­
vaş..!" diye bağırarak Torino sokaklarında dolaşıyorlardı.
Korku yayılmaya başladı. Devrimin başlaması, Fransız Dev-
rimi'ndeki "terör"ün tekrarlanmasındaki korku. Kasım sona erer­
ken Roma'dan 9. Pius'un kaçtığı haberi geldi. Halka uyar gibi
169

18.3 Page 173

▲back to top


yapıp sonradan basit bir papaz giysisi altında Napoli Krallığında
bulunan Gaeta Kentine sığınmıştı.
Umutların heyecanı içinde başlayan 1848 yılı İtalya'da ka­
rarsızlığın sisinde battı. Diğer ülkelerde baskının ateşi altında
sonuçlandı. Paris ve Prag'dan sonra Ekim'de Viyana'da bir gene­
ralin topları sayesinde ele geçti. Aralık'ta Berlin parlamentosu
dağıtıldı.
Valdocco’da İki Umut İşareti
Kışın gelmesi ile sislerin yoğunlaştığı Valdocco'nun aşağı ma­
hallelerinde Don Bosko iki umut işaretini alçak gönüllülükle kar­
şılıyordu. İlk kez çocuklarından biri papaz giysisini giyiyordu.
Adı Ascanio Savio idi ve bir hemşehrisiydi.
Sığınakta olduğu zamandan beri Dua Merkezini izlemişti. Şim­
di papaz okuluna girmesi gerekiyordu. Fakat Torino'daki kapalı,
Chieri'deki ise kapanmak üzereydi. Başpiskoposluk ona papaz
giysisini giyme törenini Cottolengo'da yapmasına ve Don Bos-
ko'ya yardım etmek için Dua Merkezinde kalmasına izin verdi.
Uzun zaman kalacak değildi. 4 yıl sonra papaz okuluna gire­
cek ve^ piskoposluk bölgesinde papaz olacaktı. Don Bosko, onunla
ilgili olarak: "Yardımlaşmanın, din derslerinin ve başkaca hizmet­
lerin yönetimini hemen ona teslim ettim. Böylece biraz rahatla­
maya başladım" diye yazacaktı”. "Çoban olan ilk koyundu bu".
İkinci olay tamamen değişik nitelikte oldu. Dua merkezinde
büyük bir bayram kutlanıyordu. Birkaç 100 delikanlı Kutsal Ek­
meği almak için hazır bekliyorlardı. Don Bosko, Tabernakl'da
Kutsal Ekmeklerle dolu kupanın bulunduğundan emin olarak a-
yini yaptı. Oysa ki kupa boş gibiydi. Kutsal Eşyalar bölümü
görevlisi olan Giuseppe Buzzetti (o çocuğun üstlenmediği görev
yoktu ki!) kupayı doldurmayı unutmuş, kutsamadan sonra far­
kına varmıştı. Yani çok geç kalmıştı.
Çocuklar Kutsal Ekmeği almak için toplanmaya başlayınca
Don Bosko üzülerek herkesi geri çevirmek zorunda kalacağını
anladı. Buna razı olamadığı için kupanın içinde olan o çok az
Kutsal Ekmeği dağıtmaya başladı.
170

18.4 Page 174

▲back to top


Kendi ve tabakları tutan zavallı Buzzetti'nin şaşkınlığı içinde
Kutsal Ekmekler azalmadı, herkese yetti. Şaşkına dönen Giuseppe
Buzzetti olayı arkadaşlarına anlattı. 1864'te de ilk Salesianilere
anlattı. Hazır bulunan Don Bosko ciddi bir yüz ifadesiyle bunu
doğruladı. "Evet, kupanın içinde çok az miktarda kutsal ekmek
kalmıştı. Buna rağmen kutsal sofraya yaklaşan herkese kutsal
ekmek verebildim. Az da değillerdi. Duygulanmıştım fakat sakin­
dim. Düşünüyordum: Kutsama çoğalmadan daha yüce bir muci­
zedir. Rab her şey için kutsamış olsun". İtalya olaylarla
sarsılırken, Torino'nun bir kenar mahallesinin kuytu bir köşesin­
de Rab yoksul bir papazın çocukları arasında varlığını sessizce
çoğaltıyordu. Gizemli, oysa çok aydınlık bir işaretti bu.
171

18.5 Page 175

▲back to top


25
1849, ZOR VE VERİMSİZ BİR YIL
"1849 zor, verimsiz oldu" diye yazıyor Don Bosko. "Herne ka­
dar büyük uğraşılara ve büyük fedakârlıklara mal olmuşsa da...".
Yıl onun için acı bir aile haberiyle başladı. 18 Ocak'ta ağabeyi
Antonio ansızın öldü. Daha 41 yaşındaydı. Son zamanlarda Mar­
gherita anneyi ve kardeşini ziyaret etmek için sık sık Dua Merke­
zine geliyordu. Yetersiz hastalardan, savaşı finanse edebilmek
için hükümetin koyduğu ağır vergilerin altında ezilen köylüler­
den söz ediyorlardı. Tanrının ona bahşettiği 7 çocuğunu anlatırdı
Antonio. Sonuncusundan bir Önceki Nicolao bir kaç saat yaşadık­
tan sonra ölmüştü. Ama diğerleri sağlıklı büyümekteydiler.
Yıllar ve yaşam, kardeşleri birbirine yaklaştırmıştı. Araların­
da bir soğukluğun hüküm sürdüğü zamanlar artık çok gerilerde
kalmıştı.
''Onları Tokatlamak ì sterdim"
1 Şubat'ta Carlo Alberto seçimlerden çıkan meclisi açtı. Sol'un
oluşturduğu büyük çoğunluk onu sessizce, düşmanca izledi. So­
kaklarda: "Yaşasın savaş... Kahrolsun papazlar... Yaşasın Cumhu­
riyet" sesleri yükselmeye başladı. Gazetelerde "İtalya'ya ihanet
eden 9. Pius'un müstehcen karikatürleri yayınlandı. Düdük Gaze­
tesinde Don Bosko'ya da, ağır bir mizahla saldırıldı. Ona "Aziz,
Valdocco şifacısı" deniliyordu".
Serseri çeteleri (Don Bosko'nun tamamen kiraladığı) Pinardi
evni yeniden taşa tuttular.
Dışarı çıktığında Don Bosko yanına refakatçi olarak "Bersagli­
eri" piyadesi Brosio'yu alıyordu. Brosio şöyle anlatıyor: "Bugün
172

18.6 Page 176

▲back to top


Kraliçe Margherita adını taşıyan Caddeden geçerken küçük hain­
lerden oluşan bir kalabalık her defasında Don Bosko'ya hakaret
ediyor, uygunsuz küfürler savuruyor yada iğrenç şarkılar söylü­
yorlardı. Bir gün onları tokatlamak istedim. Don Bosko ise durdu,
bazılarına yaklaşmayı becerdi. Tezgahı yakında olan bir satıcıdan
meyve aldı ve "arkadaşlarım" dediği o delikanlılara hediye etti.
Yeniden Savaş
Bu ara Torino'da yeniden savaş havası esiyordu. Duruma ha­
kim olan Demokratik Sol, savaşın devamı yönünde ağırlığını koy­
du.
12 Mart. Ateşkes bozuldu. 8 gün sonra savaş başlayacaktı.
75.000 asker sınıra vardı. Kral Alessandria'ya hareket etti. Fakat
bu defa askerlerde heyecan yoktu. Savoia alayı harekete geçmeyi
kabul etmedi. Asker kaçaklarının bazıları kurşuna dizildi.
Lombardiya'da Radetzky askerlerine yeni parolayı verdi: "To-
rino'ya".
23 Mart. 4 kilometrelik bir cephede Novara Savaşı patladı.
Göğüs göğüse yapılan şiddetli çarpışmaların merkezi olan La
Bicocca birkaç kez el değiştirdi. Gerçek kahramanlık örnekleri
görüldü. Süngülü bir karşı saldırıda General Passalacqua öldü.
Eski Başbakan General Terrone ölümcül şekilde yaralandı. Veda­
laşmak için kendisini krala kadar kollarda taşıttı. Akşam vakti
herşey bitmişti. Daha güçlü olan Radetzky'nin topları meseleyi
hallettiler. General Durando bir çok kez Carlo Alberto'yu kolun­
dan tutup savaşanların arasına çektiğini anlatacaktı.
Çarpışma ve savaş kaybedildi. Gece bir kaostu. Novara'dan
Oleggio'ya ve Momo'ya kadar terkedilen arabalar yığıldı. Başıbo­
zuk ve silahsız askerler sokaklarda dolaşıp, "eve dönelim. Sava­
şın hesabını 9. Pius, zenginler ödesinler. Kim isterse ödesin, biz
eve dönüyoruz" diye bağırıyorlardı.
Gece saat birde Carlo Alberto tahttan çekildi. Omuzuna bir
manto alıp Novara'dan bir araba ile çıktı ve o kaosun içinde
sürgün yolunu tuttu.
173

18.7 Page 177

▲back to top


4 saat süreyle ordu kamplarında yeni kral arandı. Tahttan
çekilme haberini alan Radetzky 6 saatlik bir ateşkes vermişti.
Genç ve şaşkın Vittorio Emanuele sakalı kabarmış, gözleri
yorgunluktan şişmiş AvusturyalI Mareşal ile bir çiftliğin avlu­
sunda karşılaştı. Ondan imkansız koşullar istememelerini söy­
ledi. Aksi takdirde o da gidip Piemonte'yi devrimcilerin eline
bırakacaktı. Ayrıldığında 82 yaşındaydı. AvusturyalI asker Gene­
ral Hess'e alçak sesle: "Zavallı Çocuk" dedi.
Son Özgürlük Kırıntısı
İçinde bulundukları anda, herkesten yoksul olan, ülkeydi. To-
rino'da durum gergindi. Avusturyalılar'ın tazminat olarak 200
milyon istediklerini ve Alessandria'yı istila edecekleri öğrenildi­
ğinde sol patladı. Açık açık Cumhuriyetten söz ediyorlardı. So­
nuna kadar savaşın devam etmesi istendi. Genova ayaklandı.
Torino'ya ansızın genç kral geldi. Tüm milletvekillerini "tekmele­
yerek" kovmak arzusundaydı ama durup düşündü. Top ateşi ile
Genova yeniden geri alındı. Massimo D'Azeglio Başbakanlığa
atandı. Barış 6 Ağustos'ta imza edildi. Dramatik bir pazarlıktan
sonra AvusturyalIlar, Alessandria dahil istila ettikleri tüm toprak­
lardan çekilmeyi ve tazminatı 75 milyona düşürmeyi kabul ettiler.
1848'in büyük yangınından bir kaç kor kaldı. Yaz aylarında
barikatlarda dirsek dirseğe savaşanların tümü yenilmişti. Bağım­
sızlığı ısrarla isteyen vatanseverler, Avusturyalılar'ın topları ile
susturuldular. İşçiler 12 saatlik ağır çalışmalarına geri döndüler.
Liberal anayasalar adeta her yerde iptal edildi. Sadece Piemon-
te'de "yönetmelik" kaldı.
Yine de bu özgürlük kırıntısı çok önemli olacaktı. İtalya, Pie-
monte'nin etrafında birleşecekti. Baskının selinde dağılmış gibi
görünen diğer özgürlük ve eşitlik tohumları yılların ağır geçmesi
ile filizlenecekti.
Bu aylarda 10.000'lerce göçmen Torino'nun nüfusunu arttır­
maya geldi. Yaşam zordu. Kiralar çok yüksek, ücretler bir hayli
düşüktü.
174

18.8 Page 178

▲back to top


"Şükran İçin" İki Küçük Yürek
24 Haziran. Vaftizci Yahya'nın bayramı. Don Bosko'nun isim
günüydü. Zor şartlara rağmen Carlo Gastini ve Felice Reviglio,
Don Bosko'ya küçük bir hediye vermeyi kararlaştırdılar. Aylar
öncesinden gizlice anlaşmışlardı.
Ekmek paralarını tasarruf ederek ve küçük bahşişlerini birik­
tirdiler. Fakat dükkanlarda görülen o pahalı fiyatlarla ne alınabi­
lirdi ki? Sonunda karara vardılar: İki küçük gümüş yürek,
insanların satın alıp, "Şükran için" Meryem Ana'ya sundukları
cinsten. Garip bir seçimdi fakat aynı zamanda dahiyane ve de
duygulandırıcıydı.
Bayram arefesinde herkes yatmaya gittikten sonra Don Bos­
ko'nun kapısını vurup hediyelerini sundular, kulaklarının ucuna
kadar kıpkırmızı kesilerek.
Dört Çocuk ve Bir Beyaz Mendil
Gastini ve Reviglio, Don Bosko'nun izlediği iki çocuktu.
1848'de 11 başka çocukla birlikte tinsel eğitimden geçtiler. Bu yıl
iki devreye ayrılan 69 çocukla bir arada yeniden aynı eğitimden
geçiyorlardı.
Don Bosko'nun sabit fikirlerinden biri papazlık eğilimini gös­
teren bazı kişileri, incelemek, tanımak ve seçmekti. Tinsel eğiti­
min sonunda Giuseppe Buzzetti'yi, Giacomo Belia'yı, Carlo
Gastini ve Felice Reviglio'yu çağırıp onlara şöyle dedi:
- Dua Merkezinde bana yardım edecek birilerine ihtiyacım var.
Sizler olur musunuz?
- Nasıl bir yardım?
- Her şeyden önce yeniden eğitim görmek. Latinceyi de içine
alan hızlı eğitim. Daha sonra Tanrı isterse papaz olabileceksiniz.
Dördü birbirlerine baktılar ve teklifi kabul ettiler. Don Bos­
ko'nun bir tek koşulu vardı. Beyaz mendilini çıkarttı ve ellerinde
buruşturdu:
175

18.9 Page 179

▲back to top


- Ellerimde bu mendil gibi olmanızı istiyorum. Her konuda
bana itaat edeceksiniz.
Dördü arasında yalnızca Belia ilkokulu bitirmişti. Ağustos'da
Don Bosko onları sağlam bir İtalyan'ca eğitimi için Tanrıbilimci
Chiaves'e teslim edip, Eylül'de onları Giuseppe'nin konukları
olarak Becchi'ye götürüp Latince derslerine başlattı.
Torino'ya Ekim'de döndüler ve tüm kentin Oporto'da ölen
Carlo Alberto'nun anısına düzenlediği görkemli cenaze törenine
vaktinde yetiştiler.
Vanchiglia Kasabasının Bölüğü
Ekim ayında Don Cocchi ile anlaşarak Don Bosko birkaç aydan
beri kapalı kalan Vanchiglia Kasabasındaki "Koruyucu Melek”
Dua Merkezini yeniden açtı. İki saçak, iki oda, şapel olarak kul­
lanılan bir koğuş: Yılda 900 lirete kiralandı. Aziz Luigi Dua Mer­
kezini Don Ponte'ye bırakan Don Carpano orayı yönetmeye gitti.
Vanchiglia Kasabası'nda çocuk çetelerinin vahşi savaşları ­
rüyordu. Don Carpano'ya yardımcı olarak Don Bosko "Bersagli­
ere" piyadesi Brosio'yu gönderdi. O da oynamaya ve dayak
atmaya hazır savaşçı bir bölük kurdu.
"Bir Bayram günü" diye anlatıyor Brosio, "Dua Merkezine dal­
mak isteyen taşlar, bastonlar ve bıçaklar taşıyan 40 serseri karşı­
mıza dikildiler. Müdür korkusundan yaprak gibi titremeye
başladı. Kavgaya kararlı olduklarını görünce en büyük gençleri
toplayıp onlara tahta tüfekleri dağıttım.
Delikanlıları gruplara böldüm. Saldırıya geçtiklerinde bir işa­
retimle her taraftan karşı saldırıya atılıp acımasızca ve aynı anda
vurmaya başlayacaklardı.
Korkudan ağlaşan en küçükleri toplayıp kilisede sakladım ve
saldıranların yüklenerek yıkmaya çalıştıkları giriş kapısında ­
bet tuttum. Bu ara birileri atlı askerlere haber vermiş onlar da
kılıçlarını savurarak yetiştiler".
176

18.10 Page 180

▲back to top


Yaprak Döşek
18 Kasım'da Chieri'deki papaz okulundan arkadaşı olan Don
Giacomelli, Don Bosko ile oturmaya geldi, Valdocco'da 2 yıl kala­
caktı. Onun ve papaz adayı Ascanio Savio'nun yardımı ile Don
Bosko konuk edilen çocukların sayısını arttırabildi. Böylece ko­
nukların sayısı 30'a çıktı.
1852'de 36, 1853'te 76, 1854'te 115 olacaklardı. 1860'ta 470'e ve
1861'de 600'e çıktılar. Azami sayı 800 olacaktı, O çocukların ya­
şamı son derece yoksul olmayı sürdürüyordu. Mutfak ve bir odun
sobasının yandığı oda hariç kışın kilisede ve diğer yerlerde donu­
yorlardı. Yün yada kıl şilte pek azının sahip olduğu bir lükstü.
Çoğu kuru yaprak veya saman döşeğinde yatıyordu. Cemaatin az
miktardaki parası Don Bosko tarafından 1849'da 17 yaşında olan
ve bu güvenden şaşıran Giuseppe Buzzetti'ye teslim edilmişti.
Pazar günleri bu konuk çocuklar Dua Merkezini istila eden 500
çocuğun yaşamına, oyunlarına, gezintilerine katılıyorlardı.
Dört Paralık Mısır Lapası
1849'un son yıllarında Torino dolaylarındaki birçok insanın
açlık çektiği bir dönemde -tarihler öyle diyor- Don Bosko'nun
öyküsünde bazı gizemli olaylar yeraldı. Bunlara deyim fazla abar­
tılı olmasaydı "Bir papazın yoksul insanlar için elde ettiği yoksul
mucizeler" diyebiliriz.
İlkini Bersagliere Giuseppe Brosio, Don Bonetti'ye yazdığı bir
mektupta anlatıyor.
"Bir gün. Don Bosko'nun odasındayken sadaka isteyen bir
adam geldi. 5 çocuk sahibi olduğunu, tam bir gündür yemek
yemediklerini anlattı. Don Bosko ceplerini karıştırdı ve yalnızca
4 kuruş buldu. Onları da adama verdi, onu kutsayarak.
Yalnız kaldığımızda Don Bosko daha fazla parası olmadığı için
üzüldüğünü, 100 lireti olsaydı adama vereceğini söyledi. Ben de
ona:
177

19 Pages 181-190

▲back to top


19.1 Page 181

▲back to top


- Gerçeği söylediğini nereden biliyorsunuz? ya bir sahtekârsa.
- Hayır, açık yürekli ve dürüsttü. Dahasını söyleyeyim o çok
çalışkan biri ve ailesini de seviyor.
- Nereden biliyorsunuz?
Don Bosko elimi tuttu, yüzüme dik dik baktı ve alçak bir sesle:
- Yüreğinde okudum, dedi.
- Oh ne güzel... Demek günahlarımı da görebiliyorsun, dedim.
- Evet, kokusunu alıyorum, dedi gülerek. Doğrusunu söy­
lemek gerekirse gerçekten yüreğimi okuyordu. Günah çıkar­
ttığımda bir şeyler unutmuşsam durumu olduğu gibi, eksiksizce,
önüme sererdi ve ben ondan bir kilometre ötede otururdum. Bir
gün büyük bir fedakârlığa mal olan bir iyilikte bulunmuştum ve
bu kimse tarafından bilinmiyordu. Dua Merkezine gittim ve Don
Bosko beni görür görmez elimden tutarak şöyle dedi:
- Cennet için kendine güzel bir şey hazırladın.
- Ne yaptım ki? diye sordum ona. O ne yaptığımı bana en ince
noktasına kadar anlattı.
Bir süre sonra Torino'da Don Bosko'nun 4 kuruşunu verdiği
adama rastladım. Beni tanıdı, durdurdu ve o para ile mısır unu
aldığını, onunla lapa yaptıklarını ve tüm ailenin bolca yediklerini
söyledi ve tekrar etti:
- Ailede ona mısır unu mucizesini yaratan papaz diyoruz.
Çünkü o 4 kuruşla 2 kişiye zor yetecek un vardı, oysa biz 7 kişi
karnımızı doyurduk.
"Onu Adı İle Çağırdım: Carlo..!”
2 . mucizeyi yazılı olarak Fransızcası ile, kızlık adı De Maistre
olan Markiz Passati anlatıyor:
"Bu öyküyü Don Bosko'dan duydum ve sözlerine sadık kalarak
yazmaya çalıştım" diye açıklıyor. "Günün birinde biri Dua Merke­
zini izleyen ve ağır hasta görünen bir delikanlı ile ilgili olarak
Don Bosko'yu çağırmaya geldi. Don Bosko yoktu, Torino'ya iki
178

19.2 Page 182

▲back to top


gün sonra dönebildi. Hastanın yanına ertesi gün öğle sonrası saat
4'te gidebildi.
Oturduğu eve vardığında kapıda üzerinde ziyarete geldiği de­
likanlının adını taşıyan siyah bantı gördü. Yine de aileyi görmek
ve teselli etmek için yukarıya çıktı. Onları ağlarken buldu. Oğul­
larının sabahleyin öldüğünü anlattılar. Don Bosko onu son bir kez
görebilmek için ölünün bulunduğu odaya çıkmak için izin istedi.
Aileden biri ona eşlik etti.
- Odaya girince, diye doğruladı Don Bosko, "Ölmediğini ­
şündüm ve yatağa yaklaşarak onu adı ile çağırdım: "Carlo.." O
zaman gözlerini açtı ve şaşkın bir gülümseme ile beni selamladı:
"Oh... Don Bosko" dedi yüksek sesle. "Beni kötü bir rüyadan uyan­
dırdınız".
O anda orada bulunan bazı kimseler korku içinde bağırarak ve
şamdanları devirerek odadan kaçtılar. Don Bosko hemen delikan­
lıyı saran kefeni çekti, delikanlı da konuşmasını sürdürdü:
- Uzun, karanlık ve soluk almayı engelleyecek kadar dar bir
mağaraya itilmiş gibi hissettim kendimi. Dibinde birçok ruhun
yargılandığı daha geniş ve aydınlık bir alan görüyordum. Endi­
şem ve dehşetim gitgide artıyordu çünkü büyük sayıdaki mah­
kumları görüyordum. İşte, sıram gelmişti, onlar gibi
yargılanacaktım ve son günah çıkartmamı doğruca yapmadığım
için panik içindeydim ki siz beni uyandırdınız".
Bu ara oğullarının yaşadığını duyan Carlo'nun babası ve an­
nesi koşa koşa yetiştiler. Delikanlı onları şefkatle selamladı fakat
iyileşmesi konusunda umutlu olmamalarını söyledi. Onları öp­
tükten sonra Don Bosko ile yalnız kalmayı istedi.
Ölümcül olduğunu sandığı bir günahı işlemek gafletine düş­
tüğünü, kötüleştiğini hissederek günah çıkartma kararı ile onu
çağırttığını anlattı. Onu bulamadıkları için tanımadığı başka bir
papazı çağırtmışlar fakat o, günahını itiraf etmek cesaretini ken­
dinde bulamamıştı. O saygısızca günah çıkartma ile cehennemi
hak ettiğini tanrı ona göstermişti.
Büyük üzüntü içinde günah çıkarttı ve bağışlamanın inayetini
aldıktan sonra gözlerini kapattı ve huzur içinde can verdi".
179

19.3 Page 183

▲back to top


Hiç Boşalmayan Bir Kestane Sepeti
3 . olayı Giuseppe Buzzetti anlattı ve Don Bosko'nun konuğu
olan ilk çocuklardan Carlo Tomatis yazılı olarak doğruladı.
Ölüler gününde Don Bosko Dua Merkezinin tüm çocuklarını
mezarlığa götürmüştü, ziyaret ve dua etmek için. Döndüklerinde
onlara haşlanmış kestane yedireceğine dair söz verdi. 3 dolu
çuval da kestane aldırmıştı.
Niyetini pek anlamamış olan Margherita anne ise yalnızca 3-
4 kilo başlamıştı. Genç Muhasebeci Giuseppe Buzzetti, diğerlerin­
den önce eve döndüğünde, durumu gördü ve:
- Don Bosko bundan hoşlanmayacak. Hemen ona haber ver­
mem gerekiyor, dedi. Fakat kalabalığın dönüşte yarattığı karı­
şıklığın içinde Buzzetti derdini anlatamadı. Don Bosko küçük
sepeti ellerinden alıp kocaman delikli kepçe ile kestaneleri dağıt­
maya başladı. Patırtının içinden Buzzetti ona bağırıyordu:
- Öyle değil... Herkese yetmeyecek..!
- Fakat mutfakta 3 çuval var.
- Hayır, bunlar, yalnızca bunlar var. Anlatmaya çalıştı Buzzet­
ti. Bağıran, dalga dalga gelen çocukların arasından.
Don Bosko şaşırdı.
- Ama ben herkese söz verdim. Neyse bitirinceye kadar böyle
devam edelim.
Herkese dolu bir kepçe dağıtmayı sürdürdü. Buzzetti tedirgin,
sepetin içinde kalmış az sayıda kestanelere ve daha da uzamışa
benzeyen kuyruğa bakıyordu. Onunla birlikte başkaları da bak­
maya koyuldular. Birden bir sessizlik çöktü: Yüzlerce göz o hiç
boşalmayan sepete bakıyordu...
Herkese yetti kestaneler ve belki de ilk kez, o akşam, elleri
sade kestanelerle dolu çocuklar: " Don Bosko bir azizdir" diye
bağırdılar.
180

19.4 Page 184

▲back to top


i
26
BİR EV VE BİR KİLİSE
1849'un son aylarında Don Bosko, Dua Merkezine yardım ala­
bilmek için İçişleri Bakanlığı'na başvurdu.
1850'nin Ocak ayındaki bir pazar Öğleden sonra 3 senatörden
Sclopis, Pallavicini ve Colegno'dan oluşan bir komisyon, Merkezi
ziyaret edip Senato'ya ve Bakanlığa raporunu sunmak için Val-
docco'ya geldi.
Edinilen izlenim çok olumlu oldu. Avlularda ve tarlalarda oy­
nayan, şapelde beraber dua eden 500 çocuk gördüler. 30 konuğun
bulunduğu yurtla ilgili bilgi aldılar. Kont Sclopis çocuklardan
birine, Giuseppe Vanzino'ya sorular sordu. Vareseli olduğunu,
taş oymacılığı yaptığını, babasının öldüğünü öğrendi. Çocuğun
gözyaşları arasında annesinin hapiste yattığını da öğrendi.
- Akşama nerede kalıyorsun? biraz çekinerek sordu.
- Birkaç gün öncesine kadar işverenimin evinde kalıyordum
fakat şimdi Don Bosko beni evine aldı.
Senatoda raporu Pallavicini okudu. 1 Mart tarihli "Resmi Bel-
gelef'e kaydedildi. "Saygın ve gayretkeş papaz Giovanni Bos-
ko'nun kuruluşu üst düzeyde dinsel, ahlaksal ve yararlı
görünüyor. Yardımsız kalıp çalışmalarını durdurursa veya yok
olursa kent için ciddi bir zarar oluşturacaktır. Böylesine yararlı
ve avantajlı bir yurda etkin şekilde yardımda bulunulmasını ko­
misyonumuz İçişleri Bakanlığına talep olarak göndermektedir.".
Bu sözler, liret olarak Don Bosko'ya Senatodan 300'lük ban­
knot ve Bakan Urbano Rattazzi'den 2000'lik kazandırdı.
En büyük kâr (Kabul edilen ve kutsanan) liretler olmadı. Pie-
monte'de Devlet ve Kilise arasındaki uzun ve çileli çatışma patla­
mak üzereydi. Don Bosko'nun ısrarla istediği 3 senatörün ziyareti
187

19.5 Page 185

▲back to top


ve raporu Dua Merkezine, fazla bir zarar olmadan fırtınayı atlat­
mak olanağını verecekti.
B piskoposun Tutuklanması
Kızgın günler yaşanıyordu. Bakanlar Kurulunda Adalet Ba­
kanı Siccardi'nin sunduğu yasa tasarısı tartışılıyordu. Amaç kili­
senin bazı eski ayrıcalıklarını iptal etmekti: Kilise Mahkemesi ( o
zamana kadar adi suçlarla suçlanan piskoposlar ve papazlar
kamu mahkemelerinde değil de kilise mahkemelerinde yargılanır­
dı, Kutsal kişiliklerine saygı duyulduğundan) Sığınma Hakkı (o
zamana kadar polis bir kilise veya bir manastıra sığınan suçlulara
tutuklama emri çıkarttıramazdı) ve kilise Mallarını arttırma ola­
sılığı.
8 Nisan'da Siccardi yasaları Bakanlar Kurulu ve Senato'da
(nüfusun yalnızca % 2'si oy hakkına sahipti, çok sayıdaki katolik-
ler parlamentoda azınlığı oluşturuyorlardı) kabul edildi. 9 Ni-
san'da Kral tarafından veto edildi. Kentte kilise karşıtı ve gruplar
kudurdular. "Kahrolsun papazlar... Yaşasın Siccardi" diye bağıran
insanlarla gösteriler düzenlendi. Toplanma noktası Başpiskopo­
sun sarayı oldu. Önce sadece bağrışmalar ve hakaretler yükseldi.
"Fransoni'ye ölüm... Papalık temsilcisi defolsun...". Sonradan
bunlara taşlamalar eklendi, pencere camları paramparça oldu.
Giriş kapısı kırılmak istendi. Kılıçlarını çeken atlı birlikler araya
girmek zorunda kaldılar.
Temmuz sonunda Ziraat Bakanı Pietro Derossi di Santarosa
ağır hastalandı. Kutsal gizleri talep etti. Seruiti Cemaatinin Baş­
papazı, Başpiskopostan gelen emirle hastadan Siccardi yasalarına
kabulünü açıkça geri almasını istedi. Santarosa kabul etmedi.
Ve "Viatik"siz öldü. (Ölüm döşeğindeki kutsamayı almadan).
Torino sokaklarında olaylar tekrarlandı. Seruitiler kentten ko­
vuldu. Savaş Bakanı Alfonso La Marmora, Monsenyör Fran­
soni'ye Başpiskoposluktan çekilmesini talep etti. Başpiskopos
kabul etmeyince 7 Ağustos'ta jandarmalarca tutuklattırılıp Fran­
sız sınırına yakın Fenestrelle hisarında hapsettirdi. 28 Eylül'de
Başpiskopos devletten uzaklaştırılacaktı.
182

19.6 Page 186

▲back to top


Kentteki manastırlar serseri gruplarının saldırılarına uğruyor­
du. Oblatiler, Barnabitiler ve Domenikenler evlerine kapanmak
zorunda kaldılar. 14 Ağustos'ta Volpato adlı biri Don Bosko'ya
gelip akşam vaktinde Dua Merkezinin saldırıya uğrayacağını bil­
dirdi. Çocukları alıp hemen giderse iyi olacaktı.
Don Bosko düşündü ve sonra kalmaya karar verdi. Akşama
doğru saat 4'de göstericiler kenar mahallelere doğru inmeye baş­
ladılar. Fakat o insanların arasında (Don Lemoyne de onaylıyor)
Don Bosko'dan iyilik görmüş olan biri vardı. İlk grupları durdu­
rup onlara:
- Dua Merkezine saldırırsak kötü bir şey yapmış oluruz. O-
rada yoksul çocuklardan ve onları besleyen bir papazdan başka
şey bulamayız. Don Bosko bizler gibi halktan biridir. Onu rahat
bırakalım.
Aralarında tartıştılar ve kalabalık başka yere yöneldi.
İkinci Dörtlü
O büyük fırtınanın içinde Don Bosko sessizce çalışmalarını
sürdürüyordu. 1850'de Michelino Rua, hristiyan okullar kardeş­
lerinin yanında ilk öğrenimini tamamlamıştı ve Don Bosko onu
gözünden kaçırmıyordu. Bir gün onu kenara çekti:
- Gelecek yıl ne yapmak niyetindesin?
- Annem silah fabrikasının müdürü ile konuştu. Ofiste çalış­
mamı kabul ettiler. Böylece aileme yardımcı olabileceğim.
- Ben de birileri ile konuştum. Öğretmenlerin Rab'bin sana
güzel bir akıl verdiğini, öğrenimini sürdürmemenin yazık olaca-
Iğını söylediler bana. Kendine güveniyor musun?
- Kesinlikle. Fakat annem yoksul, babam yok. Okul parasını
kimden alacağım ben?
- Bununla ben ilgilenirim. Sen annene latince okuluna başla­
mana izin verip vermeyeceğini sor, o kadar.
Bayan Giovanna Maria soluk yüzlü, uzun boylu oğluna bir
süre baktı. Don Bosko'dan heyecanla söz ettiğini duymuştu.
183
I

19.7 Page 187

▲back to top


- Ben memnun olurum Michelino fakat sağlığın dayanır mı?
Rab 4 kardeşini yanına çağırdı. Sense onlardan da halsizsin. Don
Bosko'ya söyle seni kitaplarla fazla yormasın.
Michelino Dua Merkezinden bir kaç adım ötede oturduğundan
ve gerçekten pek sağlıklı olmadığından Don Bosko 2 yıl süreyle
onu evine bıraktı. Fakat Kasım ayında öğretmen Giuseppe Bonza-
nio'nuıı özel okuluna göndermeye başladı. Akşamları aritmetik
ve onluk ölçü sistemi derslerini onunla tekrarlıyordu. Rua'nın
yanında gençlerden Angelo Savio, Francesia ve Anfossi vardı:
Don Bosko'nun papazlığa kadar götürmeyi umut ettiği 2. dörtlü.
Pazar günleri Buzzetti ve diğerleri Don Bosko'ya yardım et­
mekteyken Michele Rua ve Angelo Savio Vanchiglia ve Porta Nu­
ova (Yeni Kapı)'daki Dua Merezine gidip yerine yardım işlerinde
ve din derslerinde destek oluyordu.
2 Şubat 1851... 14 aylık Hızlı öğretimden sonra ilk 4 çocuk
Torino'daki Piskoposluk Konçileryasının sınavını başarı ile verdi­
ler. Buzzetti, Gastini, Belia ve Reviglio Dua Merkezinden papaz
giysilerini aldılar. Don Bosko son derece mutluydu. İlk koyunla-
rın sonunda çoban olduklarını düşünüyordu.
Oysa ki yanılıyordu. Bir gün sonra felsefe okuluna başlayan o
4 çocuktan yalnızca Belia ve Reviglio papaz olacaklar, fakat Dua
Merkezinde kalmayacaklardı. Gastino çabucak cesaretini yitirip
öğrenimini terk edecek, Buzzetti ise papaz olmadan Don Bosko ile
kalacaktı. Tümden gerçekleşecek ilk ümit annesi ile yaşamını
sürdüren o uzun boylu, soluk yüzlü çocuktu... Michelino Rua.
30.000 Liret ve Biraz Baş dönmesi
4 papaz adayının giysi giyme töreninden sonra Don Bosko
evini düşündü. Bugün yarın yabancılara satılabilecek kendisine
ait olmayan bir yerde yaşayamazdı. Bir pazar öğleden sonra, Don
Borei vaaz vermekteyken Francesco Pinardi'nin karşısına dikildi.
- Dürüst bir fiyat verirseniz evinizin tümünü satın alırım.
- Dürüst fiyat veririm, teklifinizi yapın.
- Mühendis Spezia'dan değerlendirmesini istedim, bir centil-
184

19.8 Page 188

▲back to top


I
mendir. Bu durumda 26.000 ile 28.000 liret değerinde olduğunu
söylüyor. Size ben 30.000 liret teklif ediyorum.
- Peşin ve toptan ödeme mi?
- Olur.
-Verin elinizi, 15 gün sonra anlaşmayı imzalarız.
Don Bosko adamın elini sıktı ve başının azıcık döndüğünü
hissetti... O zamanın 30.000 lireti bugünün 60 Milyonundan faz­
laydı. 15 günde o parayı nereden bulacaktı? Don Bosko alçakgö­
nüllülükle bunları yazıyordu.
"Tanrısal inayet güzelce kendini gösterdi. O akşam Don Cafas-
so beni ziyarete geldi. Bayram günlerinde olağan birşey değildi
ve dindar bir kişi olan Kontes Casazza Riccardi'nin Tanrı'nın
yüceliği için en uygun şekilde sarfedilmek üzere bana 10.000 liret
teslim etmek için görevlendirdiğini söyledi.
Ertesi gün Rosmini'nin tarafından bir papaz gelip bana ödünç
olarak 20.000 liret getirdi. Borç % 4 faizliydi fakat peder Rosmini
faizi ve ana parayı geri almak için hiç ısrar etmedi. 3000 liretlik
masraf tutarı anlaşmanın imzalandığı bankada Şövalye Cotta ta­
rafından eklendi.
19 Şubat 1851 günüydü. İnayetin elini görmemek zordu ve Don
Bosko için aynı yoldan ilerlememek daha da zordu.
Şimdi De Güzel Bir Kilise
O ayın bir akşamında Margherita anne ile uyumakta olan ço­
cukların giysilerini dikmekteyken kendi kendine mırıldandı:
- Şimdi de Sales'li Aziz François'in şanına güzel bir kilise
inşaa ettirmek istiyorum.
Margherita'nın elindeki iğne ve iplik yere düştü:
- Bir kilise mi? Parayı nereden bulacaksın? Bu zavallılara ek­
mek ve giysi vermek mümkün değil, sense yeni bir kiliseden söz
ediyorsun. Umarım bu tür bir maceraya kalkışmadan iyice düşü­
nüp Rab'le anlaşırsın.
185

19.9 Page 189

▲back to top


- Anne, paranız olsa bana verir miydiniz?
- Kesinlikle ama hiç bir şeyim kalmadı.
- Ya sizden daha iyi ve cömert olan Tanrının bunu benden
esirgemesini mi bekliyorsunuz?
İnsan böyle bir oğulla nasıl başa çıkabilirdi?
Öte yandan Don Bosko her konuda haklıydı: Pinardi şapeli
büyütülmüştü fakat 3 katlı bile olsaydı çocuklar sığmıyordu. Bun­
dan başka "içine girebilmek çok zordu" diye yazıyor Don Bosko.
"İki basamak inmek gerekiyordu. Kışın ve yağmurlu günlerde su
basıyordu. Yazın ise sıcaktan ve kokudan boğuluyoruk".
Planları Şövalye Blanchier çizdi, inşaatın yapımını Federico
Bocca üstlendi.
- İhtar ediyorum, dedi gülerek Don Bosko. Bazı zamanlarda
size ödeyecek param olmayacaktır.
Öyleyse çalışmalar daha ağır gider.
- Hayır, hayır... Acele etmemizi, kilisenin bir yıl içinde bitmiş
olmasını istiyorum.
Federico Bocca omuz silkti:
Demek ki acele edeceğiz. Ama siz de para konusunda çabuk
olun.
16 Yıl Süreyle Don Bosko Uğraş ılarının
Yüreği Orada Çarptı
"Temeller kazıldıktan sonra" diye anlatıyor Don Bosko, "Temel
taşının kutsaması 20 Temmuz 1851'de yapıldı". Don Bosko'nun en
büyük velinimetlerinden biri olan Şövalye Giuseppe Cotta taşı
yerleştirdi. Teşekkür konuşmasını 14 yaşındaki Michele Rua o-
kudu. Söylev, ünlü bir konuşmacı olan Peder Barrerà tarafından
verildi. Genelde böyle durumlarda hep abartılıyor, etkileyici im­
geler aranılıyordu. Birara da güzel imgesini yerleştirdi fakat abar­
tıya kaçmadı: "Bu taş hardal tohumudur" dedi. Bir ağaç gibi
büyüyecek ve birçok çocuk ona sığınacaklar".
186

19.10 Page 190

▲back to top


Para büyük bir sorun oldu. Don Bosko tanıdığı tüm kapılan ve
başkalarını da çaldı fakat en çok 35.000 liret toplayabildi. 30.000
liret daha eksikti.
Çocuklarda ellerinden geldiği kadar ona yardımcı oluyorlardı.
Don Giovanni Turchi anımsıyordu: "Kilisenin duvarları pencere
hizasına yükselmişti ve ben, arkadaşlarla birlikte iskelelerde tuğ­
la taşımaya yardımcı oldum".
O 30.000 eksik lireti toplayabilmek için Don Bosko ilk kez bir
piyango macerasına atıldı. "3300 hediye toplandı. Papa, Kral, Ana
Kraliçe ve Kralın eşi bağışları ile dikkat çektiler" diye anımsıyor­
du.
Ödüller Aziz Domenico kilisesinin arkasında bulunan büyük
bir salonda halka sergilendiler. Ödüllerin listesi kalın bir broşürle
açıklandı.
Biletlerin satışı Don Bosko'ya büyük zorluklar getirdi. Fakat
elde edilen tutar gerçekten önemliydi. Net 26.000 liret... Bundan
böyle parasız kaldığında, artık titrek bir el ile yazdığı, son mek­
tuplarında yine "piyangom için bir deste bilet kabul edilmesini"
önerecekti.
Kilise 20 Haziran 1852'de kutsandı. Pinardi Evinin ucunda
hala yükseliyor ve kapının üç metre yakınına kadar gelen yardım­
Meryem Ana basiliğinin yüceliğinden biraz utanmış gibi görü­
nüyor. Salesianiler'in "Porziuncula"sı bu. 16 yıl süreyle (Haziran
1852'den Haziran 1868'e kadar) Don Bosko uğraşılarının kalbi
burada attı.
Genç Aziz Domenico Savio gelip burada dua ediyordu. Sağ­
daki Meryem Ana Sunağı'nın önünde kendini ona adadı. Carmag-
nola'nın afacanı Michele Magone ile 1863'te Domenico Savio'nun
kahraman iyiliğini tekrarlayan Argenteralı çocuk Francesco Be-
succo bu kiliseye geldiler.
Burada Don Michele Rua ilk ayinini yaptı. 4 yıl süreyle ve
günde birkaç kez bir kat daha yaşlanmış ve yorgun Margherita
anne bu kiliseye gidip geldi. Burada her gün yoksul çocuklar
uğrundaki çalışmalarında sarfettiği gücü yeniliyordu.
187

20 Pages 191-200

▲back to top


20.1 Page 191

▲back to top


Belki Şeytan
"Yeni kilise ile" diye yazıyordu Don Bosko, "Ayinlere ve gece-
gündüz okullarına (Pinardi şapeli, kilise ve Kutsal Eşyaların yeni
bölümü gündüz sınıf olarak kullanılıyordu) katılmak arzusunda
olan delikanlılara bir destek sağlanıyordu. Fakat her an buraya
alınmak için başvuran o yoksul çocuk kalabalığına nasıl destek
olunabilirdi ki?" Gayet sakin sonuca varıyordu: "O büyük ihtiyaç
anında eve bir ek yapılma kararı alındı".
Sonbahar iyice ilerlemişti fakat hızla hareket edildi ve çabucak
dama kadar ulaşıldı. O zaman da kötü hava bastırdı.
"Günlerce, gecelerce yağmur sel gibi akarak taze kireci kemir­
di. Duvarlarda tuğlalar ve iyice yıkanan taşlar kaldı". 2 Aralık
geceyarısıydı. Şöyle anlatıyor Don Bosko:
- Şeytanın bir şakası bu, fakat Tanrı'nın ve Meryem Ana'nın
yardımı ile herşeyi yeniden inşaa edeceğiz.
Şeytan karışmış olabilirdi fakat o duvarların kalıntılarını ince-
leyebilen muhasebeci Don Giradi bunların taşlar ve nehir kumu
ile örülmüş olduğunu tasdik etti. Kireç çok azdı. Don Bosko fiyat­
larda pazarlık yaptı. Müteahhit de bir şey kazanmak istiyordu.
Don Bosko'nun zararı 10.000 liret oldu. İnşaat ilkbaharda ye­
niden başladı ve bina 1853'ün Ekim ayında tamamlandı. "Lokal­
lere çok ihtiyacımız olduğundan" diye yazıyor Don Bosko,
"Hemen uçup istila ettik. Okullar, yemekhane, yatakhane, yerle­
şip düzene girebildiler ve öğrencilerin sayısı 65'e çıkartıldı".
188

20.2 Page 192

▲back to top


VE TANRI BİR KÖPEĞİ GÖNDERDİ
17 Şubat ve 29 Mart 1848'de Carlo Alberto o zamana kadar
sadece hoşgörü ile karşılanan Protestanlara ve Museviler'e "eşit
vatandaşlık hakkı" vermişti. Katoliklerin düşüncesine göre Pro-
testanlar eşit haklara sahip olduktan sonra, sakin ve rahat kala­
caklardı. Ancak Valdesi tarikatının gerçek bir ikna (kendine
çekme) kampanyasını başlatmaya hazır olduklarını fark edince
endişeye kapıldılar.
Tarikat 3 gazete yayınladı: İyi Haber, Incil'in ığı ve Piemon-
te'li Rogantino. Propaganda kitaplarını hazırlayıp ucuz fiyatlarla
dağıttı. Konuşma, konferans dizileri düzenledi. "Çoğunluk"la ilk
ve sert çatışmaydı bu. Piemonteli Katolikler buna bozuldular fa­
kat daha fazlasını yapamadılar.
Piemonteli piskoposlar 1849'da Villanovetta'da (Cuneo) top­
landılar. "Gücenmek hiç bir işe yaramıyor. Tepki göstermek, ba­
sında ve vaazlarda eyleme girişmek gerekiyor" sonucuna
vardılar.Toplantıların somut ürünleri Güzel kitaplar dizisi (Eylül
1849)'nin, Çan Gazetesi'nin (Mart 1850) ve Katolik Metinler'in
(Mart 1853) yayını oldular.
Bir dizi kolay kitapçıktan oluşan "Metinler" Don Bosko tarafın­
dan hazırlanıp özellikle İvrea Piskoposu'nun desteğini gördü.
Diyalog Değil de Duvara Duvar
İlk 6 kitap Don Bosko tarafından yazıldı. 1853'ün Mart-Ağus-
tos Ayları arasında yayınlandılar, Dininde Eğitilen Katolik genel
başlığı altındaydı.
Don Bosko, Torino'daki Genel Vekil'in ona: "Ben bunların al-
189

20.3 Page 193

▲back to top


tına imza koyamam. Siz düşmanlara meydan okuyor, saldırıyor­
sunuz" dediğini gülümseyerek hatırlıyordu. Don Bosko savaşa
gider gibi aynı kararlılıkla yazmıştı. "Diyalog'un ne olduğunu
bilmezdi, onun anlatımı Duvara karşı duvar'dı. Kilise, Tanrı ve
sonsuz yaşam için gençleri ve milleti kurtarmak gerekiyordu,
dolayısıyla mücadele etmek, savaşmak şarttı. "Katolik Metinler"
çok geniş bir ilgiyle karşılandı. Okur sayısı olağanüstü oldu.
"Protestanların kızgınlığı bundan kaynaklandı" diye yazıyordu
Don Bosko.
Valdesi Rahipleri Bert ve Meille ile Evanjelist Pugno Valdoc-
co'ya indiler. Metinler'e son vermesi yada yumuşatması için Don
Bosko'yu ikna etmeye çalıştılar. Hiç bir sonuca varamadılar.
"Ocak ayında bir akşam üzeri iki zatın benimle görüşmek iste­
diği bildirildi. Girip beni tebrik ettiler:
- Siz, bay Tanrıbilimci. Büyük bir yeteneğe sahipsiniz. Halka
kendinizi okutup anlatabiliyorsunuz. Tarihi, coğrafyayı, fiziği an­
latmaya koyulmalısınız. "Katolik Metinler"den vaz geçin, bunlar
çok tekrarlanan konulardır. Bir tarih yapıtına başlarsanız biz sizi
finanse ederiz. (Bana bir 4000'lik uzattılar). Gereksiz çalışmalara
da bir son verin.
- Gereksiz bir çalışma ise beni durdurabilmek için neden para
harcıyorsunuz? Bakın papaz olunca kendimi kiliseye ve yoksul
insanlara adadım, devam etmek niyetindeyim. Hem de "Katolik
Metinler"i yazıp yayınlayarak.
Ses tonları değişti, Tehditkâr oldu:
- Çok kötü olur. Evden çıktığınızda geri döneceğinize emin
misiniz?
Ayağa kalktım. Odanın kapısını açtım:
- Buzzetti, bu beylere çıkışa kadar eşlik et.
Şarap ve Kestane
Çıkarken o baylar görüşeceğiz diye mırıldanmışlardı. Anı-
lar'ının son bölümünde Don Bosko yeniden nasıl görüştüklerini
190

20.4 Page 194

▲back to top


anlatıp bir not düşüyor: "Sanki bana karşı kişisel bir komplo
vardı" ve şöyle devam ediyor:
"Bir akşam ders vermekteyken iki adam gelip beni acil olarak
çağırdılar. Altın Yürek hanında (Cottolengo Caddesi 34) can çeki­
şen biri vardı. Gittim ama beni gitmeye ikna etmeye çalışan deli­
kanlılardan yaşça daha büyük olanları yanıma aldım. Altın
Yürek'e vardığımızda beni giriş katındaki bir odaya götürdüler.
Odada birkaç kişi neşe içinde kestane yiyordu. Onlara katılmamı
istediler, kabul etmedim.
- Bari şarabımızdan bir bardak için. Bir yudum size zarar
vermez herhalde.
Herkese şarap verdiler fakat sıra bana geldiğinde, biri kalkıp
değişik bir şişe aldığında bardağı kaldırdım, "şerefe" dedim ve
masaya koydum.
- Bunu yapmayın... Bizi üzüyorsunuz.
- Hakaret bu...
- Canım içki içmek istemiyor.
Davranışları tehditkâr bir hal aldı:
- Mutlaka içmelisiniz..!
Biri sol omuzumu tuttu, bir diğeri de sağ omuzumu. "İçmelisi­
niz... Ya tatlılıkla... Ya da zorla".
- Mutlaka içmemi istiyorsanız kollarımı serbest bırakın, dedim
onları iterek. Hem ben içmeyeceğime göre benim yerime içecek
olan gençlerimden birine vereceğim. Bu sözleri söylerken kapıya
doğru bir adım attım, kapıyı açtım ve onları içeri davet ettim.
Delikanlıları gören adamların davranışları değişti, Özür dile­
diler. Hastanın ertesi gün günah çıkartacağını söylediler. Dost bir
kişi araştırdı... Birinin hazırladığı o şarabı bana zorla içirdikleri
takdirde o adamlara bir yemek ikram edeceğini bildirdi".
Beni Öldürmek İstediler
"Anlattığım suikastler masala benziyor oysa ne yazık ki ger­
191

20.5 Page 195

▲back to top


çektirler ve bunların çok sayıda tanıkları oldu.
Eylül'ün bir pazar akşamında ölmek üzere olan yaşlı bir ka­
dına günah çıkartmak için sığınağa yakın olan Sardi evine acil
olarak çağırıldım. Artık her şeyden kuşkulandığımdan büyük
çocuklardan bir kaçını yanıma aldım. Bazılarını merdiven başın­
da bıraktım, Giuseppe Bozzetti ve Giacinto Arnaud beni kata
kadar, hastanın kapısına yakın yere kadar izlediler.
Girdim ve soluk soluğa kalmış sanki can çekişen bir kadını
gördüm. Günah çıkartabilmesi için orada bulunan 4 kişinin çık­
masını istedim.
- Günah çıkartmadan önce, diye bağırdı yaşlı kadın, bu utan­
mazın benden özür dilemesini istiyorum.
- Ben sana bir şey yapmadım ki.
- Kes sesini..! diye bağırdı biri ayağa kalkarak. Korkunç bir
kavga koptu ve daha neler olduğunu anlayamadan biri ışıkları
söndürdü, sonra da bana vurmaya başladılar. Bir sandalyeyi ka­
pıp başımı korumak için kaldırdım ve kapıya doğru güç bela
fırladım. Beni öldürecek olan darbeler sandalyeyi parçaladı. Dar­
belerden biri sol elimin başparmağına isabet etti ve tırnağımla
parmak kemiğimin yarısını götürdü. Delikanlılarımın arasında
eve döndüm".
"Öyle görünüyor ki" diye devam ediyor Don Bosko, "Her şey
beni protestanları suçlamamam için hazırlanmıştı”.
Grigio...
"Hedef olduğum kötü şakalar bana Torino kentine gidip geldi­
ğimde yalnız başıma yürümemeyi öğretmişlerdi, (o zamanlarda
dua merkezi ile kent arasında çalılıklar ve akasyalarla dolu geniş
bir açık arazi bulunuyordu).
Bir akşam eve yalnız dönüyordum, içimde biraz korku vardı.
Birden yanımda beni dehşete düşüren kocaman bir köpek gör­
düm. Sahibiymişim gibi ona iyi davrandım, kısa sürede anlaştık
ve beni Dua Merkezine kadar izledi. Bu durum birkaç kez tekrar­
landı. Diyebilirim ki Grigio (Don Bosko ona Piomente lehçesi ile
192

20.6 Page 196

▲back to top


GRİSdiyordu) bana büyük hizmetlerde bulundu. Gerçek olanı
anlatacağım.
1854 yılının Kasım sonlarında sisli ve yağmurlu bir akşam
vakti yalnız başıma kenttem dönüyordum. Birden iki adamın ya­
kınımda yürüdüklerini fark ettim. Ben hızlanınca hızlanıyor, ya­
vaşlayınca yavaşlıyorlardı. Geri dönmeye çalıştım fakat geç
kalmıştım, fırayıp başıma sessizce bir cübbe geçirdiler. Kurtul­
mayı denedim, bağırmaya çalıştım, başaramadım. O an Grigio
göründü. Uluyarak birinin yüzüne saldırdı, diğerini ısırdı.
- Köpeğini geri çağır, diye bağırmaya başladılar.
- Beni rahat bırakırsanız çağırırım...
- Hemen çağırın, diye yalvardılar.
Grigio azgın bir kurt gibi ulumayı sürdürüyordu. Koşarak
uzaklaştılar ve Grigio yanımdan ayrılmadan bana eve kadar eşlik
etti.
Yalnız olduğum akşamlarda ağaçların arasına girer girmez,
Grigio ortaya çıkıyordu. Dua Merkezinden gençler onu bir çok
kez avluya girerken gördüler. Bir defasında korkuya kapılan iki
çocuk taşa tutmak istediler fakat Giuseppe Buzzetti araya girdi:
- Bırakın onu.. Don Bosko'nun köpeği o.
O zaman köpeği okşamaya başladılar. Annem ve birkaç papaz
adayı ile akşam yemeğini yemekte olduğum yemekhaneye soktu­
lar. Şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı:
- Korkmayın. Bu benim Grigio... Bırakın gelsin.
Sofranın etrafında geniş bir daire çizip bayram ede ede yanıma
geldi. Ona çorba, ekmek, yemek uzattım fakat hiç bir şeyi kabul
etmedi. Bana iyi akşamlar der gibi başını peçeteme dayadı, sonra
da gençlerin eşliğinde kapıya gitti. O akşam eve geç geldiğimi,
bir arkadaşımın, arabası ile getirdiğini anımsıyorum.
O yıllarda Dua Merkezinin Öğrenciliğini yapan Carlo Tomatis
kanıtlıyor: "Gerçekten korkunç görünüşlü bir köpekti. Margherita
anne onu gördüğünde, "aman ne çirkin hayvan" derdi. Bir kurta
benziyordu. Uzun bir burnu, dimdik kulakları, gri tüyleri vardı.
Bir metre boyundaydı”.
_________________________________________________________________
193

20.7 Page 197

▲back to top


Bir akşam -Grigio'yu iki kez gören Michele Rua anlatıyor-
Don Bosko acil işler için çıkmak zorundaydı fakat Grigio'yu ka­
pının eşiğine uzanmış olarak buldu. Onu uzaklaştırmak, üzerin­
den geçmek istedi. Fakat her defasında köpek hırlıyor, onu geri
itiyordu. Artık onu iyi tanıyan Margherita da oğluna:
- Beni dinlemek istemiyorsan bari köpeği dinle, dışarı çıkma.
Ertesi gün Don Bosko eli tabancalı kötü niyetli birinin onu
dönemeçte beklediğini öğrendi. Don Bosko bir çok kez o köpeğin
nereden geldiğini öğrenmeyi düşündü fakat hiç bir şey öğrene­
medi. 1872'de Barones Azelia Passati o köpek hakkında neler
düşündüğünü sordu ve Don Bosko gülümseyerek şöyle yanıtladı:
"Bir melek olduğunu söylersem gülersiniz. Oysa olağan bir köpek
olduğunu da söyleyemem".
Kunduracıda Yatmak
Gündüz Don Bosko çocukları için çalışıyor, bağış toplamak
amacıyla dolaşıyor, kentin birçok okulunda günah çıkartıyor,
vaaz veriyordu. Gece ise giysileri ve ayakkabıları onarmak, kitap
yazmak için saatlerce uğraşıyordu. Uyku birikiyordu, bazen de
ansızın saldırıyordu.
Öğlen yemeğinden sonra anımsıyordu Giovanni Caglierò, ba­
zen birden uykuya dalıyordu, sandalyesinde, başı öne düşmüş
olarak. Böyle zamanlarda orada bulunanlar onu uyandırmamak
için sessiz sedasız parmak uçlarına basarak uzaklaşıyorlardı.
Onun için bu, günün en ağır saati idi. Dışarı çıkıyor, kente
gidip işlerine bakıyor, yardım istemek için velinimetlerini ziyaret
ediyordu. "Yürekten uyanık kalıyorum" derdi gülümseyerek. Fa­
kat her defasında başaramtyordu.
Bir öğlen sonrası teselli edici Meryem Ana kilisesinin önün­
deki küçük meydandaydı ve öyle bir uyku bastırdı ki nerede
olduğunu ve nereye gitmekte olduğunu anımsayamıyordu. Yakın­
larda bir kunduracı dükkanı vardı. Don Bosko içeri girdi ve sahi­
binden bir kaç dakika bir sandalyede uyumak için izin istedi.
- Buyrun... Buyrun sayın peder. Ne yazık ki çekiç sesi ile sizi
194

20.8 Page 198

▲back to top


1
rahatsız edeceğim.
- Hayır, rahatsız etmezsiniz.
Bir tazgahın yanına oturdu ve 14:30'dan 17:00'ye kadar uyudu.
Uyandığında etrafına baktı, saati gördü:
- Aman... neden beni uyandırmadınız?
- Azizim, diye yanıtladı adam, öylesine tatlı uyuyordunuz ki
sizi uyandırmak büyük bir kötülük olurdu. Keşke ben de böyle
uyuyabilseydim.
195

20.9 Page 199

▲back to top


28
YARIM DÜZİNE LABORATUAR
Başlangıçta Dua Merkezinin Evi (Don Bosko ona "Konaklama
Evi" diyordu. Biz ise, bugünün deyimlerine uyarak "yurt" diyece­
ğiz) özellikle genç işçileri kabul ediyordu. Yağmurun altından
çıkıp Margherita annenin mutfağına ulaşan Sesia vadisindeki ilk
çocuktan sonra, Buzzetti ve Gastini'yle, her yıl onlarca çocuk
geliyordu. Kimi 3 yıl kalıyor, kimi 2 ay, kimi de yaşamı boyunca.
1856'dan itibaren öğrenciler konukların çoğunluğunu oluştura­
caklardı.
Genç işçilere tanınan tercih, yoksul durumlarından kaynakla­
nıyordu. İşçi, özellikle genç işçi, işverenlerin ellerinde tecrit edil­
miş ve savunmasızdı. Sendikalar yoktu. Carlo Alberto,
zorlanarak "Yardımlaşma Cemiyetleri"ne izin verdi, liberaller ise
bunlara bile karşıydılar.
Don Bosko çocuklarını işverenlerin yanına yerleştiriyor, sağ­
lam anlaşmalarla koruyor, "ailenin nezdinde garantör" olarak her
hafta ziyaret ediyordu. İşveren anlaşmaya uymazsa Don Bosko
çırağı çekip alıyordu.
1853'te yeni binanın inşaatı tamamlandıktan sonra ilk labora­
tuarları kendi evinde başlatmaya karar verdi.
Başlangıç İçin İki Tezgâh
1853'ün sonbaharında Don Bosko kunduracıların ve terzilerin
laboratuarlarını başlattı... Kunduracılarınki bugün Pinardi şape­
linde, çan kulesinin yanında, kutsal eşyaların bir mini bölümü
olarak kullanılan çok dar bir yere yerleştirildi: 2 tezgâh ve 4
küçük sandalye, İlk öğrtemen Don Bosko oldu. Tezgâha oturup 4
196

20.10 Page 200

▲back to top


küçük çocuğun önünde bir taban çiviledi. Sonra onlara falçatayı
ve tutkallı sicimi kullanmayı öğretti. Birkaç gün sonra öğretmen
yerini Dua Merkezinin kapıcısı olan Domenico Goffi'ye bıraktı.
Terziler mutfağa yerleştiler, tencereler ve ocaklar ise yeni bi­
naya nakledildi. Terzilerin ilk öğretmeni Margherita anne ve ye­
niden Castelnuovo'da Giovanni Roberto'dan öğrendiği şekilde
onlara dikmeyi ve kesmeyi öğreten Don Bosko oldu.
1854'ün ilk aylarında, sanki şaka edercesine, üçüncü laboratu­
arı açtı: Cilt atelyesi. Çocuklarından hiç biri bu mesleği bilmiyor­
du. Bir gün çocuklarını etrafına alarak bir masaya son kitabı olan
Koruyucu Melekler'in sayfalarını sıraladı. Sonra parmağını bir
çocuğa uzattı:
- Sen cildini yapacaksın.
- Ben mi? Ne olduğunu bile bilmiyorum.
- Çok kolay. Buraya gel. Bak bu büyük sayfalara işaret denir.
Ortalarından katlayacaksın. Sonra yine ortalarından ve bir kez
daha ortalarından. Haydi deneyelim.
Masanın etrafına toplanan diğer çocukların yardımı ile tüm
sayfalar katlandı. Don Bosko katlanan sayfaları üst üste koydu.
- İşte kitap hazır. Şimdi dikmek lazım.
Margherita anne çağrıldı ve sağlam bir iğne ile ve de kanayan
bir kaç parmakla o başarıldı. Su ile karıştırılan biraz un, kapağı
yapıştıracak tutkal olarak kullanıldı.Son bir işlem kalmıştı: Ke­
narların kesilmesi. Nasıl yapılacaktı? Masanın etrafındaki çocuk­
lar çeşitli önerilerde bulunuyorlardı. Makaslan, bıçağı, rendeyi
kullanmak gibi. Don Bosko mutfağa gitti soğanları ve maydanozu
kesmeye yarayan yarımay şeklindeki çelik keseri aldı ve bir kaç
keskin darbe ile kenarları düzeltti. Çocuklar gülüyorlardı, Don
Bosko da gülüyordu. Böylece laboratuarın açılışı yapıldı ve yeni
binanın bir odasına yerleştirildi.
1854'te genç çırakların sayısı öylesine artmıştı ki Don Bosko
onlar için bir yönetmelik hazırladı. Bunda kabul edilebilmek için
işçi çocuğunun 12-18 yaş arası olması gerektiği, öğrenimini üstle­
necek olan kardeş yada amcalara sahipse yurtta yeri olmadığı
söyleniyordu.
Î97

21 Pages 201-210

▲back to top


21.1 Page 201

▲back to top


Matbaaya Sahip Olabilmek İçin Bir Yıl
1856'nın sonlarına doğru 4. laboratuar olan marangozhaneye
başlandı. Hemen ciddiyet kazandı: Kentteki fabrikalarda çalışan
bir grup çocuk işlerinden alındı ve tezgâhlar, aletler, tahta deposu
ile donatılmış geniş bir salona yerleştirildi. İlk öğretmenleri Bay
Corio oldu. 5. ve en çok arzu edilen laboratuar matbaa oldu.
Belediyeden izin alabilmek için Don Bosko bir yıl uğraşmak zo­
runda kaldı. İzin 31 Aralık 1861'de verildi.
Başlangıçlar sade oldu. Kol gücü ile çocukların çevirdiği iki
tekerlek... Fakat Don Bosko daha hayatta iken o matbaa çok büyük
ve modern oldu. Öylesine ki kentin en iyileri ile yarışabildi. Dört
baskı makinesi, 12 otomatik makine, setreotip, hurufat dökümha­
nesi, kalkografi. 1862'de Don Bosko 6. ve son laboratuarını açtı:
Bugünün makine tezgahlarının atası olan demircilerin atölyesi.
Doğrusunu Balabilmek İçin Dört Yol
Laboratuarları çalıştırabilmek için Don Bosko bir çok güçlük­
lerle karşılaştı ve değişik dönemlerde çeşitli formüller denedi.
Başlangıçta normal ücretle ustalar aldı. Sonuç: Bunlar öğrencile­
rin gelişmesi ve laboratuarların düzeni ile değil de sadece işle
ilgileniyorlardı.
İkinci formül: Ustalara tüm sorumluluk verildi. İşverenmişler
gibi işi onlar getireceklerdi. Sonuç: Çocuklar çırak gibi kullanıl­
dılar ve müdürün yönetiminden alındılar.
Üçüncü deney... Don Bosko laboratuarların tüm ahlaksal ve
idari sorumluluğunu üstlendi. Çırakaların profesyonel eğitimini
ustalara bıraktı. Yine olumsuz bir sonuç: En iyi öğrencilerin daha
baskın çıkmalarından korkan ustalar pek az şey öğretip kendi
hallerine bırakıyorlardı.
Don Bosko tam formülü tümden ona bağlı laboratuar şeflerini
oluşturduktan sonra bulabildi: Papaz adayları ve papazlar gibi
din adamları olup meslek okullarına bağlı "Salesiani Yardımcı­
ları’’.
198

21.2 Page 202

▲back to top


29
ASKER CÜBBELİ ÖĞRENCİLER
1 Kasım 1851. Don Bosko köyü olan Castelnuovo D'Asti'ye
geldi. Akşam vakti kilisede ölüler günü için bir vaaz vermesi
gerekiyordu. Ayin yardımcıları arasında ona kürsüye kadar eşlik
eden ve vaaz boyunca gözlerini ondan ayıramayan bir çocuk var­
dı. Kutsal Eşyalar bölümüne döndüğünde Don Bosko çocuğun
halen ona sessizce baktığını gördü ve yanına çağırdı:
- Galiba bana söyleyecek bir şeyin var, öyle değil mi?
- Evet efendim. Öğrenimimi yapmak ve papaz olmak için si­
zinle Torino'ya gelmek istiyorum.
- İyi. Annene söyle yemekten sonra başrahibin evine gelsin.
O çocuğun adı Giovanni Cagliero'ydu. Babadan öksüzdü.
Anne, Giovanni ile birlikte yemekten sonra geldi.
- Oğlunuzu bana satmak istediğiniz doğru mu Teresa? diye
şaka etti.
- Ah.. Hayır, diye gülerek yanıtladı kadın, biz danaları satarız
ama çocukları hediye ederiz.
- Böylesi çok daha iyi. Ona biraz çamaşır hazırlayın. Yarın
beraberimde götürürüm.
Ertesi gün şafakta, Giovanni Caglierò kilisede idi. Don Bos-
ko'ya ayinde hizmet etti. Onunla kahvaltısını yaptı, annesini öptü
ve bohçasını kolunun altında tutarak sabırsızlıkla sordu:
- Evet Don Bosko.. Gidiyor muyuz?
199

21.3 Page 203

▲back to top


Galeta S epetinde Uyumak
Uzun yolu yürüyerek katettiler. Çocuk aslında o yolu iki kez
yürüdü çünkü Don Bosko ile konuşuyor, öne fırlıyor, tarlalarda
kuşları kovalıyordu. Hendekleri zıplayarak aşıyordu.
"O yolculuk sırasında" diye anımsıyordu, "Don Bosko bana bin
soru sordu ve ben ona bin yanıt verdim. Ondan sonra hiç bir şeyi
kendisinden gizlemedim, yaramazlıklarımı duyunca bundan böy­
le daha uslu olmam gerektiğini şakalaşarak söylüyordu. Sonuda
Torino'ya vardık" ve devam ediyor:
2 Kasım akşamıydı, yorgunduk. Don Bosko:
- Anne, sana Castelnuovo'dan bir çocuk getirdim, diyerek beni
Margherita anne ile tanıştırdı.
- Oh evet...Sen hep çocuk arıyorsun bense nereye koyacağımı
bilemiyorum.
- Bu öylesine küçük ki, diye şaka yaptı Don Bosko, onu galeta
sepetinde yatırırız. Sonra da bir iple, sanki bir kanarya kafesi gibi
kirişin altına çekeriz.
Margherita anne gülmeye başladı ve bana bir yer aradı. Ger­
çekten boş tek bir köşe bile yoktu ve o gece bir arkadaşımın
yatağının dibinde yatmak zorunda kaldım.
Ertesi gün o evin ne denli yoksul olduğunu gördüm. Giriş
katındaki yatakhanelerimiz vardı. Zeminleri ise kaldırım taşları
ile döşenmişti. Mutfakta, kaşıkları ile az sayıda kalaylanmış tas
vardı. Çatalları, bıçakları, peçeteleri yıllar sonra görebildik. Ye­
mekhane bir sayaçtı, Don Bosko yemek servisini yapıyor, yatak­
haneyi düzenlememize yardım ediyordu. Giysilerimizi
temizleyip yamalıyordu ve en basit işleri görüyordu.
Ortak bir yaşam sürüyorduk. Kolejde değil de kendimizi bir
ailenin içinde hissediyorduk. Bizi seven, tinsel ve maddi huzuru­
muzla ilgilenen bir babanın yönetimi altındaydık.
İlk günlerden beri Giovanni Caglierò canlı bir akıl ve neşeli bir
huy gösterdi. Taşkın bir oyun oynamak arzusuna sahipti.
Michele Rua annesi ile birlikte yaşıyor fakat sabahları küçük
200

21.4 Page 204

▲back to top


öğrenci grubunun başına geçiyor ve birlikte öğretmen Bonza-
nino'ya gidiyorlardı. Don Bosko'nun isteği üzerine Rua "Asistan"
görevini görüyor, kimsenin okuldan kaçmaması için dikkat edi­
yordu. Michele, Cagliero'yu çok az defa dizginleyebildi. Dua Mer­
kezinden çıkar çıkmaz Giovanni yol değiştiriyor, koşarak Saray
Kapısına varıyor, şarlatanları, çadırların önünde kendinden geç­
miş dikizliyordu. Sonra da hep koşarak, okula dönüyordu. Diğer­
leri geldiğinde o kapıda bekliyordu. Ter içinde fakat mutlu.
Michele ona ters ters bakıyordu:
- Neden bizimle gelmiyorsun?
- Çünkü başka bir yoldan geçmek hoşuma gidiyor. Bunda ne
kötülük var?
İtaat etmen gerekiyor.
- Etmiyor muyum? Okula gelmem gerekiyor ve geliyorum.
Dakik olmalıyım ve öyleyim. Şarlatanlara bakmaktan hoşlanıyor­
sam sana ne bundan.
Salesianiler'in ilk piskoposu ve kardinali olacaktı. Don
Rua'nın yanında Salesiani teşkilatının en sağlam sütunlarından
biri de olacaktı. Ancak kişilik olarak Rua ve Caglierò daha çok
ayrı kalacaklardı. Michele hamarat, dayanıklı, düşünceli; Giovan­
ni dışa dönük, heyecanlı, taşkın. İkisi de Don Bosko uğruna ateşe
atlamaya hazırdı
Kızıldenizi ve Çölü acaksın
22 Eylül 1852. Michele Rua kesin olarak Dua Merkezine yatılı
öğrenci olarak girdi. Ertesi gün, Don Bosko ile birlikte, Marghe­
rita anne ve 26 arkadaşla Becchi'ye doğru yola çıktı. Don Bosko
Castelnuovo'da teşbih duasının 9 günlük kutlamasını yapacak ve
çocuklar, kardeşi Giuseppe'nin konukları olacaklardı.Yola çıkma­
dan önce Don Bosko Michele'yi çağırıp ona:
- Önümüzdeki yıl burayı yürütebilmek için bana ciddi şekilde
yardım etmelisin. 3 Ekim, Tesbihli Meryem Ana'nın bayramıdır.
Castelnuovo'nun başrahibi Becchi'ye gelip sana papaz adayları­
nın siyah giysilerini giydirecektir. Dua Merkezine döndüğünde
201

21.5 Page 205

▲back to top


arkadaşlarının asistanı ve öğretmeni olacaksın. Anlaştık mı?
- Anlaştık...
Bayram akşamında -diye anımsıyor Don Rua- onları Torino'ya
götüren arabada Don Bosko ona:
- Azizim Rua... Sen artık yeni yaşama başlıyorsun. Yalnız
şunu bil ki vaadedilen topraklara girmeden önce Kızıldeniz'i ve
çölü aşmak zorunda kalacaksın. Bana yardım edersen ikisini de
rahatça aşıp vaadedilen topraklara ulaşacağız, diyerek sessizliği
bozdu.
Michele biraz düşünüyor, pek birşey anlamıyordu. Sonunda o
da sessizliği bozarak sordu:
- İlk karşılaşmamızı hatırlıyor musunuz? Siz kutsal madalya­
lar dağıtmıştınız bana hiç kalmamıştı. O zaman garip bir işaret
yaptınız, elinizin yarısını verecekmiş gibi. Ne anlatmak istemiş­
tiniz?
- Daha anlayamadın mı? İkimizin herşeyi yarı yarıya paylaşa­
cağımızı söylemek istemiştim. Benim olan herşey senin de olacak­
tır. Borçlar, sorumluluklar, belalar dahil olmak üzere.
Don Bosko gülümsedi: "Fakat güzel şeyler de olacak, görecek­
sin ve sonunda da en güzel şey: Cennet"...
Elli Yıllık Garanti
1853 paskalyası, Salı günü, Torino'nun gökyüzü kara bir bulut
karışıklığıydı. Okul arkadaşları ve candan dost Giovanni France-
sia ve Michele Rua İtalyanca dersini birlikte gözden geçiriyorlar­
dı. Michele dalgındı, aklı başka yerdeydi. Sanki büyük bir acının
yükünü taşıyordu. Francesia iki kez ona aynı şeyi sorduktan son­
ra kitabını sertçe kapattı ve patladı:
- Bugün ne oluyor sana?
Ağlamamak için dudaklarını ısıran Michele mırıldandı:
- Kardeşim Giovanni öldü. Gelecek sefer sıra bana gelecektir.
Evde yaşayan son kardeşti. Silah fabrikasındaki konutta artık
202

21.6 Page 206

▲back to top


annesi yalnız kalacaktı. Don Bosko bunu öğrendi ve Michele'yi
avutabilmek için beraberinde Torino'yu gezdirdi. Po Nehri'nin
kıyısında bulunan "Yüce Ana" kilisesi yakınlarında görülecek bir
işi vardı. Hızlı yürüyorlar ve dua merkezinden söz ediyorlardı. O
günlerde Torino "Çok Aziz Kutsal Giz Mucizesi"nin 400. yıldönü­
münü kutluyor ve Don Bosko kapış kapış giden bir kitapçık ya­
yınlamıştı. Birden Don Bosko durdu ve alçak bir sesle:
- 50 yıl sonra 450. yıldönümü kutlanacak ve ben burada olma­
yacağım. Fakat sen olacaksın. Kitabımı yeniden basmayı unutma.
Michele o çok uzak, masalımsı tarihi düşündü. 1903. Başını
salladı:
- Don Bosko benim yaşayacağımı söylerken acele ediyorsu­
nuz. Korkarım ki ölüm yakında bana kötü bir şaka yapacak.
- Şaka yok... Ne kötü ne de iyi, diye Don Bosko sözünü kesti,
sana garanti ediyorum ki 50 yıl sonra sen olacaksın. Bu kitapçığı
yeniden bastır, anlaşıldı mı?
(1903'te Don Rua yaşıyordu ve Salesiani teşkilâtının başınday­
dı. Don Bosko'nun halefi olarak. 66 yaşında o kitapçığı bastırdı).
B eyzadeler ve Sefiller
Genç işçilerle ilgilenirken Don Bosko öğrencileri de unutmu­
yordu. Amacı çalışmalarında kendine yardım edecek olan eleman­
lar, papaz adayları ve papazlar hazırlamaktı: Aynı zamanda,
azalan papaz sayısını karşılayabilmek için piskoposluk bölgeleri
için de papazlık eğilimlerini de hazırlıyordu.
îlk hazırladığı dörtlü daha önce değindiğimiz gibi onu biraz
hayal kırıklığına uğratacaktı. Fakat Rua, Caglierò ve Francesia
umutlarını tümden karşılayacaklardı ve onların yanında Angelo
Savio, Rocchietti, Turchi, Durando ve Cerutti iyi yetişiyorlardı...
Öğrenciler yurdu böylece göze batmadan doğdu fakat güçlü
şekilde genişledi: 1850'de 12 konuk, 1845'te 35, 1855'te 63,
1857'de 121...
Latincenin ilk üç sınıfından öğrenciler önce Bonzanino'dan
203

21.7 Page 207

▲back to top


ders alırlardı sonra ise "Teselli Edici Meryem Ana"nın yakınların­
da ders veren Don Matteo Picco'nun hümanizm ve retorik sınıfla­
rına devam ederlerdi.
2 özel okulu iyi ücretler veren Torino'da ki zengin aile çocuk­
ları izliyorlardı. Don Bosko'nun çocukları ücretsiz kabul ediliyor­
lardı.
İlk Başta "Beyzadeler", giyenlere bir kaçakçı yada karikatür
havasını veren, eski asker cübbeleri ile okula gelen sefilleri alaya
alıyorlardı. (O cübbeleri, asker şapkası ile birlikte Don Bosko
hediye olarak bakanlıktan almıştı. Giysiden çok -diye anımsıyor
Don Lemoyne- battaniyeye benziyorlardı fakat yağmurdan ve kar­
dan koruyorlardı). Nedir ki Bonzanino şapkalardan hoşlanmazdı:
"Bir çocuğun değeri" derdi, "cübbesinin rengi ile değil de ders
sayfaları ile ölçülür". Notlara bakıldığında çoğu kez sefiller aslın­
da beyzadelerdi. Don Bosko'nun çocukları çalışıyorlardı. Don
Bosko'nun sevgisi çok şey isterdi, tembellere yer vermezdi.
1863'te Torino Üniversi-tesinden profesör Prieri "Don Bosko'da
ders çalışıyorlar... Gerçekten ders çalışıyorlar" beyanatında bulu­
nacaktı.
17 Yaşında Bir Öğretmen
Kente gidip gelmek Don Bosko için ideal bir çözüm değildi.
Kaldı ki kısa süre sonra Bonzanino ve Picco'nun sınıfları Dua
Merkezinin tüm öğrencilerini alamayacak duruma geldiler.
17 yaşındaki Giovanni Battista Francesia başarılı şeklide latin-
ce öğrenimini tamamladıktan sonra orta üçüncü sınıf ona teslim
edildi. 1855'in Kasım ayı idi.
Sonraki yıl Don Bosko'nun laik bir dostu olan profesör Bianc-
hi'nin yönetimindeki orta bir ve orta ikinci sınıfları da faaliyete
başladılar.
Öğrenci çocukları saran dinsel hava çok yoğundu. Onlar gele­
cekteki papazlık eğilimlerinin nazik filizleriydiler ve Don Bosko
onların dinsel, kutsal gizemsel, Meryem Ana'ya ve kiliseye yöne­
lik bir havanın içinde olmalarını istiyordu.
204

21.8 Page 208

▲back to top


Günah çıkartmak herkes için haftalık yada 15 günlük bir alış­
kanlıktı. Her gün Don Bosko iki, üç saat günah çıkartırdı. Bayram
arefelerinde ise tüm öğleden sonra, "günahları okuma" konusun­
daki yaygın şöhreti tam bir güvenliği destekliyordu. Yurdun tesi­
sinden bir kaç yıl sonra Kutsal Ekmek ayini bir çok çocuk için
artık günlük bir kutsal gizdi. Kutsal Ekmeği en azından haftada
bir almayanlar azınlıktaydı.
Meryem Ana'ya tapınma adeta soluklanıyordu. Domenico Sa-
vio'nun döneminde ve "Yardım Edici Meryem Ana"nm büyük ki­
lisesinin inşaa edildiği sürede olağanüstü bir yoğunlukta
sürdürülecekti.
Don Bosko'nun hristiyan görüşünde papa sevgisi daima sabit
bir nokta olarak kalıyordu. Bu sadece sözde kalmıyordu: Bir pa­
panın davetine uymak için Don Bosko yaşamının son yıllarını
feda edecekti ve çocuklar bu görüşünü benimsiyorlardı.
205

21.9 Page 209

▲back to top


30
1854: "ADIMIZ SALESİANİ
OLACAK"
26 Ocak 1854. Torino'da tam bir kutup soğuğu hakimdi. Fakat
Don Bosko'nun küçük odasında hoş bir sıcaklık vardı. Don Bosko
konuşuyor ve sözlerini dinleyen 4 delikanlı güvenli bir hayal
yolculuğuna çıkıyorlardı:
- Gördüğünüz gibi Don Bosko elinden geleni yapıyor. Fakat
tek başına. Şayet bana yardım ederseniz birlikte iyilik dolu muci­
zeler yapacağız. Binlerce yoksul çocuk bizleri bekliyor. Meryem
Ana bize geniş, havadar Dua Merkezleri, kiliseler, evler, okullar,
laboratuarlar, yardım edecek çok sayıda papaz temin edecektir.
Size söz veriyorum ve bu İtalya'da, Avrupa'da ve Amerika'da
olacak. Ben şimdiden, aramızda bir piskopos şapkası görüyorum.
4 delikanlı birbirlerine bakıyorlardı. Düş görür gibiydiler.
Oysa Don Bosko şaka etmiyordu, ciddiydi, sanki geleceği oku­
maktaydı.
- Meryem Ana bir cemiyet kurmamızı istiyor. Vereceğimiz adı
uzun süre düşündüm: Adımız Salesiani olacak. Öyle karar ver­
dim.
O 4 delikanlının arasında "Salesiani Teşkilatı"nın temel taşları
bulunmaktaydı. O gece Michele Rua not defterine dikkatle şunları
yazdı: "Don Bosko'nun odasında toplandık. Rocchietti, Artiglia,
Caglierò ve Rua. Rab'bin ve Sales'li Aziz François'in yardımı ile
başkalarına yönelik pratik bir sevgi deneyiminde bulunmamız
teklif edildi.
Daha sonra bir söz vereceğiz. Sonra ise Rab'ba bir adakta
bulunacağız, olası ise bu deneyi yapanlara ve ilerde yapacak olan­
lara Salesiani adı verildi".
206

21.10 Page 210

▲back to top


Çardak ve Güller
O akşam Don Bosko'nun delikanlılarına açıkladığı "geleceğe
yönelik tahminler" birkaç yıl önce ona deli damgasını vurdurtan,
tımarhane tehlikesini ortaya atan tahminlerin aynısıydı.
Fakat Don Bosko bunları inatçı bir güvenle tekrarlıyordu. Çün­
(Don Borel'in dediği gibi) "düşünde görüyordu". 1847'de yapı­
lacak şeyleri düzenlemek için ona bir program oluşturan -kendi
deyimi ile- bir "Temel Düş" gördü. Bunu 1864'te odasının girişin­
de, ilk Salesianiler'den olan Don Rua, Don Caglierò, Don Ruando,
Don Barberis'e anlatacaktı:
1847'nin bir gününde, gençliğe iyilik yapmak konusunda çok
düşündükten sonra Göklerin Kraliçesi (Don Bosko'da çok ender
olan bir ifade şekli. Genelde: Düşümde çok güzel bir bayan gör­
düm, derdi) bana göründü ve beni harika bir bahçeye götürdü.
Çok güzel bir kemer vardı, yapraklar, güller ve sarmaşıklarla
doluydu. Bu kemer şahane, çiçeklen tamamen açılmış bir gül
bahçesine açılıyordu. Yer bile güllerle doluydu. Meryem Ana
bana:
"O çardağın altından ilerle: Katedeceğin yol odur", dedi. Yürü­
meye başladım. Yukardan örgü gibi, bir çok dal sarkıyordu. Ben
hep gül görüyordum, yanlarımda güller, üstümde güller, ayakla­
rımda güller. Fakat ayaklarım yerdeki dallara takılıyor ve yarala­
nıyordu. Çapraz bir dalı kaldırırken elime batıyordu, ellerim ve
tüm vücudum kanıyordu. Güllerin tümü çok büyük sayıda diken­
ler gizliyordu.
İlerlediğimi görenler: "Don Bosko daima güller üzerinde yürü­
tüyor! Her şeyi yolunda!" diyorlardı. Dikenlerin kollarımı, bacak­
larımı paraladıklarını görmüyorlardı. Tarafımdan davet edilen
bir çok papaz adayı, papaz ve laikler o çiçeklerin güzelliğine
kapılarak neşe içinde beni izlemeye başlamışlardı. Dikenlerin
üzerinde yürümelerinin gerekli olduğunu fark ederek "aldatıldık"
diye bağırmaya başladılar. Bazıları geri döndü. Neredeyse tek
başıma kaldım. O zaman ağlamaya başladım "Bütün bu yolu tek
başıma katedeceğim" diyordum.
Fakat çabucak teselli oldum. Bana doğru gelen bir papaz, pa­
207

22 Pages 211-220

▲back to top


22.1 Page 211

▲back to top


paz adayı, laik kalabalığını gördüm. Bunlar bana: "Sizinle berabe­
riz. Sizi izlemeye hazırız" diyorlardı. Onların başına geçerek yo­
luma devam ettim. Sadece bazıları cesaretlerini yitirip durdular.
Büyük bir kısmı ise hedefe kadar geldiler.
Çardağın tümünü geçtikten sonra kendimi çok güzel bir bah­
çede buldum. Az sayıdaki izleyecilerim zayıflamış, perişan ol­
muş ve ayakları kanamıştı.
O zaman hafif bir rüzgâr çıktı, o esinti ile hepsi de iyileşti.
Başka bir rüzgâr esti ve mucizevi bir şekilde etrafımı gençlerden,
papaz adaylarından, yardımcı laiklerden ve papazlardan oluşan
kocaman bir kalabalık sardı. Bunlar, o gençlere yol göstermek için
benimle çalışmaya başladılar. Bazılarını tanıdım, çoğunu ise daha
tanıyamıyordum.
O zaman rehberim olan Aziz Bakire bana sordu:
- Şimdi ve daha önce gördüklerinin anlamını biliyor musun?
- Hayır...
- Bilin ki güllerin ve dikenlerin arasında katettiğiniz yol gen­
çlere göstereceğiniz ilgi anlamındadır. Dikenler, karşılaşacağınız
engeller, acılar, üzüntülerdir. Cesaretiniz kırılmasın. Sevgi ve çile
ile herşeyi aşıp dikensiz güllere erişeceksiniz
Tanrının annesi konuşmasını bitirir bitirmez uyandım ve ken­
dimi odamda buldum. Size bunu anlattım ki teşkilatımızın Mer­
yem Ana tarafından istenildiğinden emin olun ve hepimiz
Tanrı'nın yüceliği uğruna daha çok çalışmak için canlanalım.
Bu sakin emniyetle yönlendirilen Don Bosko gelecekteki Sale-
sianiler'in sayısını artırmak için her gün çocuklarını "avlıyordu".
"Hoşuna gidiyor mu?ya da... "gençlerle uğraşmak için bana
yardım etmez misiniz?". "Bak, 100 papazım ve 100 papaz adayım
olsaydı, herkese verebilirdim... Tüm dünyada yayılabilirdik".
Ne Maaş Vereceksin..?
Avigliana'da Don Bosko'dan 3 yaş daha büyük olan bir papaz
vardı. Adı Don Vittorio Alasonatti idi. Don Bosko birçok kez
208

22.2 Page 212

▲back to top


onunla Aziz İgnazio'nun tinsel inzivalarında karşılaşmıştı. Arka­
daş olmuşlardı. Avigliana'da Don Alasonatti ilkokul öğretmeniy­
di, küçük çocuklarla iyi anlaşıyordu. Biraz sertti, ciddiyet isterdi
fakat onu severlerdi.
Don Bosko birçok kez şakayla onu dürtmüştü:
- Kaç öğrencin var? Utanmıyor musun? Benimkiler 600. Sadece
30 çocuk için çalışılır mı? Haydi, Torino'ya bana yardım etmeye
gelsene.
- Bana ne maaş vereceksin?
- Ekmek, ve cennet. Pek para biriktiremeyeceksin fakat di­
lediğin kadar uykudan tasrruf edersin.
Şaka ederken Don Alasonatti ciddice düşünmeye başladı. Don
Bosko bunu sezdi ve 1854'ün ilk aylarında sadece: "Dua kitabını
okumama yardım etmeye gel" diyen bir mektup yazdı.
14 Ağustos'ta tüm işlerini ayarladıktan sonra Don Alasonatti
elinde küçük bir valiz ve koltuğunun altında bir dua kitabı ile Dua
Merkezine geldi. Don Bosko'yu kucakladı ve ona:
İşte geldim. Duaları nerede okutacağım.
Don Bosko onu muhasebe defterlerinin tutulduğu odaya götür­
dü.
- İşte... Krallığın burası olacak. O kadar aritmetik öğrettin ki
toplamaları ve çıkartmaları mutlaka becerirsin.
Don Alasonatti ciddileşti:
- Bundan böyle sen emredersin ben de itaat ederim. Benden hiç
çekinme çünkü cenneti haketmek istiyorum.
O günden sonra Don Alasonatti, Don Bosko'nun sakin oysa
biraz ciddi bir gölgesi oldu. Elinden geldiği kadar birçok işlerden
onu kurtardı: Yurdun genel idaresi, yardımlaşma, giriş ve çıkış
defterlerinin tanzimi, muhasebe, en tatsız ve nazik yazışmalar.
Yorulunca, sağlığı bozulunca dua kitabına, sayfaları işaretle­
mek için koyduğu bir küçük mukavva parçasındaki yazıyı oku­
yordu: "Vittorio ne için geldin?". Onun yanında Don Bosko'nun
arkadaşlarını yorgun gördüğünde sık sık tekrarladığı bir cümleyi
209

22.3 Page 213

▲back to top


eklemişti: "Cennette istirahat edeceğiz".
Dora Kasabasının Sokaklarındaki Ölüm
Korkunç haber Torino'ya Temmuzda ulaştı. Kolera, Genova'da
3000 kurban alarak, Ligurya'yı istila etmişti. Torino'da ki olaylar
30 ve 31 Temmuz'da görüldü. Kral, Kraliçe ve Kraliyet ailesi
kapalı arabalar içinde uzaklaştılar. Lanzo ve Susa vadilerinin
girişinde bulunan Caselette şatosuna sığındılar.
Vebanın merkezi Valdocco'nun biraz Ötesinde bulunan Dora
Kasabası oldu. Orda yoksul evlerde ve barakalarda göçmenler,
yeterince beslenemeyen ve sağlık olanaklarından yoksun insanlar
birikiyordu. Bir ay içinde hastalananlar 800, ölenler 500 oldu.
Belediye başkanı Nota, kente çağrıda bulundu: Salgının arta­
rak yayılmaması için hastalara yardım edecek, hastahanelere ta­
şımak için cesur insanlar gerekiyordu.
5 Ağustos'ta karların Meryem Ana'nın bayramında, Don Bosko
çocuklarla konuştu. Bir vaad ile başladı:
Tanrı'nın inayetine teslim olursanız ve hiç bir ölümcül günah
işlemezseniz, kimsenin hastalanmayacağını size temin ediyorum.
Sonra bir davette bulundu:
- Belediye Başkanmın bir çağrıda bulunduğunu biliyorsunuz.
Koleraya tutulan hastaları tedavi etmek için hastabakıcılar ve
yardımcılar gerekiyor. Birçoğumuz daha çok küçük. Fakat büyük­
lerin arasında benimle iyi ve Rab'bin hoşuna gidecek bir çalışma
yapmış oluruz.
Aynı gece 14 kişi listeye girdi. Bir kaç gün sonra daha çok genç
olan 30 tanesi de diğerlerine katılma iznini kopartabildiler.
Günler sert ve hiç sevimli olmayan bir çalışma ile geçti. Bolca
terletmek amacıyla doktorlar hastaların bacaklarına yapılacak
masaj ve friksiyonlarla tedavi edilmelerini öneriyorlardı. Çocuk­
lar 3 gruba ayrılmışlardı: En büyükleri gün boyunca hastahane-
lerde ve hastaların evlerinde hizmet veriyorlardı, ikinci grup yeni
hastaları saptayabilmek için sokakları tarıyorlardı, üçüncüsü ise
210

22.4 Page 214

▲back to top


(en küçükleri) herhangi bir çağrıda müdahale etmek için dua
merkezinde bekliyorlardı.
Don Bosko her türlü tedbirin alınmasını ısrarla istiyordu. Her­
kes yanında bir şişe sirke taşıyor ve hastalara dokunduktan sonra
onunla elini yıkıyordu.
"Hastalar sık sık çarşafsız, battaniyesiz. çamaşırsız kalıyorlar­
dı. Çocuklar gelip Margherita anneye anlatırlardı. O çamaşır do­
labına gider, elindeki az sayıdaki şeyleri verirdi. Bir kaç gün
içinde hiç bir şey kalmadı. Bir gün genç bir hastabakıcı gelip ona
bir hastanın çarşafsız bir yatakta sefil halde yatmakta olduğunu
anlattı. "Örtünmesine yarayacak bir şeyiniz yok mu?" dedi. Kadın
düşündü sonra gitti. Sunağın beyaz örtüsünü çekti ve delikanlıya
verdi. "Bunu hastana götür. Rab'bin şikayet edeceğini sanmıyo­
rum".
Üzgün Yüzlü Devler
Ağustos'un sonlarına doğru bir akşam 16 yaşındaki Giovanni
Caglierò, veba hastahanesinden döndüğünde rahatsızlandı. ­
yük bir olasılıkla o günlerin boğucu sıcağında bozuk meyve ye­
mişti. Don Bosko tarafından hemen çağrılan doktor çok kötü bir
teşhiste bulundu: "Tifoya yakalandıdedi.
Tüm Eylül ayı boyunca Caglierò ateşle boğuştu. Son günlerde
bir deri bir kemik haline gelmiş, kendinden geçiyordu. Konsültas­
yona çağrılan iki doktor durumun umutsuz olduğunu bildirdiler.
Ona son kutsal gizlerin verilmesini önerdiler.
Don Bosko derin şekilde sarsıldı. O çocuğu seviyordu. Acı
haberi ona verme cesaretini kendinde bulamadı. Giuseppe Buz-
zetti'den son derece nazikçe, bildirmesini rica etti ve Viatik'i
almak için kiliseye indi.
Giuseppe Buzzetti Giovanni ile yeni konuşmuştu ki, elinde
kutsal emanetler kutusu ile Don Bosko geri döndü. Onlara doğru
gelmedi, birkaç saniye durdu, boşluğa bakarak diğerlerinin gör­
medikleri bir.şeyleri görüyormuş gibi. Sonra hastanın yatağına
doğru ilèrledi fakat onda belirli, derin bir değişiklik vardı. Biraz
önceki üzüntü, acı silinmişti. Neşeliydi, gülümsüyordu:
211

22.5 Page 215

▲back to top


- Son günah çıkartmam mı? Gerçekten ölmeli miyim?
Don Bosko emin bir ses tonu ile yanıtladı:
- Cennete gitmenin zamanı daha gelmedi. Yapılacak çok şeyler
var daha. İyileşeceksin, dinsel giysiyi giyeceksin... Papaz olacak­
sın... Sonra da... Sonra da koltuğunun altındaki dua kitabınla çok
dolaşacaksın. Dua kitabını başkalarına da taşıttıracaksın... Ve
uzaklara, çok uzaklara gideceksin.
Bu sözleri söyledikten sonra Don Bosko kutsal emanetler ku­
tusunu kiliseye geri götürdü. Birkaç gün sonra ateş birden düştü
ve Giovanni uzun bir dinlenme için Castelnuovo'ya gidebildi.
Buzzetti ve Caglierò uzun süre Don Bosko'nun odaya girdiğin­
de neler gördüğünü merak ettiler. Yanıtını daha sonra Don Bosko
verdi.
"Odanın eşiğindeydim ki birden büyük bir ışık gördüm. ­
zında bir zeytin dalı taşıyan bembeyaz bir güvercin hastanın
yatağına doğru iniyordu. Cagliero'nun soluk yüzünün bir kaç
santim ötesinde durdu ve ağzındaki dalı alnına düşürdü. Hemen
sonra odanın duvarları sanki açıldı ve uzak, gizemli ufuklara
ulaştı. Yatağın etrafında bir sürü garip, ilkel yaratıklar göründü.
Dev boyunda vahşilere benziyorlardı. Bazılarının derisi siyahtı,
gizemli kırmızımsı dövmeleri vardı. Soylu ve üzgün yüzlü dev­
lerden ikisi hastaya doğru eğildiler ve heyecanla mırıldanmaya
başladılar: "O ölürse bize kim yardım eder?". Bu görüntü birkaç
saniye sürdü fakat Cagliero'nun iyileşeceğine kesinlikle emin ol­
dum".
Bir Sayfa İçin Sekiz Dakika
Sonbaharın ilk yağmurları ile koleraya tutulanların sayısı be­
lirli bir şekilde azaldı. Kışın başlangıcında 1-2 olay göründüyse
de 21 Kasım'da "acil durum"un sona erdiği beyan edildi. 1 Ağus-
tos-21 Kasım arasında kentte 2500 olay görüldü, 1400 kişi öldü.
Don Bosko'nun hiç biri hastalanmayan çocukları rahatça der­
slerine döndüler. Bir kısmı kısa bir tatil için ailelerinin yanına
döndü.
212

22.6 Page 216

▲back to top


Her yıl olduğu gibi Don Bosko, tesbihli Meryem Ana'nın bay­
ramı için Becchi'ye gitti. Orada iken papaz okulundan arkadaşı
olan ve Mondonio'da ilkokul öğretmenliği yapan Don Cugiiero
ziyaretine geldi:
- Dinle, dedi ilk konuşmasından sonra, küçük yaramazlarla
birlikte Dua Merkezine, papaz olma umudunu veren, yetenekli
çocukları da kabulettiğini söylediler bana. Mondonio'da tam i-
şine yarayacak bir çocuk var. Adı Domenico Savio. Fazla sağlıklı
değil fakat iyilik konusunda böyle birine rastlamadığına bahse
girmeye hazırım. Gerçek bir Aziz Louis.
- Abartma, diye gülümsedi, her neyse ben varım. Bir kaç gün
daha buradayım. Babası ile birlikte onu bana tanıştır. Konuşaca­
ğız ve ne biçim birşey olduğunu göreceğiz.
2 Ekim 1854. Giuseppe'nin evinin önündeki bahçede görüşme
yapıldı. Don Bosko öylesine etkilendi ki en ince ayrıntısına kadar,
kaydını yapmış gibi olayı anlattı.
Kullandığı dil 19. yüzyılın dili ve sahne çok canlı, sanki insan
içinde yaşarmış gibi aktarıldı:
"Ekim'in ilk pazartesi günüydü. Sabah erkenden babası ile
birlikte gelen ve benimle konuşmak için yaklaşan bir çocuk gör­
düm.
Neşeli yüzlü, güleç oysa saygılı davranışı ilgimi çekti, "kim­
sin, nereden geliyorsun?" diye sordum".
- Don Cugliero'nun sözünü ettiği Savio Domenico'yum. Mon-
donio'dan geliyoruz.
Onu bir kenara çektim ve gördüğü eğitim, sürdüğü yaşam
tarzı hakkında görüştükten sonra iyice samimi olduk. O delikan­
lıda Rab'bin öğretisine tümü ile uygun bir ruh buldum ve tanrısal
inayetin öylesine genç birinde başardıklarını görünce az şaşırma­
dım.
Oldukça uzun bir konuşmadan sonra, babasını çağırmadan
önce, bana harfi harfine şu sözleri söyledi:
- Evet ne düşünüyorsunuz? Eğitim görmem için beni Torino'ya
götürecek misiniz?
213

22.7 Page 217

▲back to top


- Eh... Bence sende iyi bir kumaş var.
- Bu kumaş neye yarayabilir?
- Rab'be armağan edilecek bir giysi dikilebilir.
- Ben kumaşsam siz de terzi olun, öyleyse beni yanınıza alın,
rab için güzel bir giysi dikeceksiniz.
- Fakat latince öğrenimini tamamladıktan sonra ne yapmak
niyetindesin?
- Rab böyle bir bağışta bulunacaksa papaz olmayı çok isterim.
- İyi. Şimdi öğrenim konusunda yeterli derecede yetenekli
olup olmadığını anlamak istiyorum. Bu kitapçığı al, (Katolik Me­
tinlerin bir sayısı idi), bugün bu sayfayı çalış, yarın döndüğünde
bana okursun.
Bunu söyledikten sonra onu oynaması için serbest bıraktım ve
babası ile konuşmaya başladım. 8 dakika kadar geçmişti ki Do­
menico gülümseyerek yaklaştı ve bana:
- Dilerseniz o sayfayı şimdi okurum.
Kitabı aldım ve şaşırarak gördüm ki seçtiğim sayfayı öğren­
mekten başka, içerdiği konuların anlatımını da çok iyi anlamıştı.
- Kutlarım, sen dersini vaktinden önce öğrendin. Ben de sana
cevabımı vaktinden önce vereceğim. Evet seni Torino'ya götüre­
ceğim, şimdiden sevgili çocuklarımdan biri oldun. Sen de şimdi­
den Tanrı'ya dua etmeye başla ki kutsal isteğini yerine
getirebilmek için bana da, sana da yardımcı olsun.
Memnuniyetini ve minnettarlığını nasıl göstereceğini bileme­
yen çocuk elimi kaptı, sıktı, bir kaç kez öptü ve sonunda:
- Umarım davranışlarımdan hiç bir zaman şikayetçi olmazsı­
nız.
Don Cugliero'nun sözlerini düşündüğünde Don Bosko abar­
tmadığı sonucuna varmak zorunda kaldı. Aziz Louis Monferrato
tepelerinde dünyaya gelip köylü çocuğu olmuş olsaydı, "Rab'ba
armağan edilecek güzel bir giysi" olmayı isteyen o gülümseyen
çocuktan değişik olamazdı.
214

22.8 Page 218

▲back to top


Gizemli Bir Pankart
O günlerde Castelnuovo'da dinlenme devresinde iken Giovan­
ni Caglierò tedbirsiz davrandı: Bol miktarda üzüm yedi. (Bağbo­
zumu dönemiydi) Ve yüksek ateşi yeniden bastırdı. Don Bosko
bunu öğrendi ve ziyaretine gitti. Umutsuzluğa kapılan annesiyle
görüştü:
- Benim Giovanni gidici... Sayıklıyor, papaz giysisini giymek­
ten söz ediyor ve ateş onu alıp götürüyor.
- Hayır sevgili Teresa, oğlunuz sayıklamıyor. Papaz adayı giy­
sisini şimdiden hazırlayın çünkü Kasım'da Dua Merkezinde onu
ben giydireceğim. Ateş onu alıp götürmeyecek. Bu dünyada yapa­
cağı bir sürü var.
Gerçekten böyle oldu. 22 Kasım'da Azize Cecilia'nın bayra­
mında tümüyle iyileşen Giovanni Caglierò papaz adaylarının giy­
sisini giydi. Kentteki papaz okulunun rektörü Rahip Vogliotti,
papaz adayı Cagliero'ya, Don Bosko'nun yanında kalması ve pa­
paz okulunun derslerini izlemesi için izin verdi.
Bu arada, 29 Ekim'de, Demonico Savio Dua Merkezine katıl­
mıştı. Babası ile birlikte Don Bosko'nun ofisine çıkmış ve hemen
üzerinde gizemli sözlerin bulunduğu duvardaki pankart dikka­
tini çekmişti: DA MİHÎ ANÎMAS, COETERA TOLLE.
Babası gittikten sonra, ilk duraksamasını yenerek Don Bos-
ko'ya duvara asılı o sözlerin anlamını sordu. Don Bosko çevirmesi
için ona yardım etti: "Ey Rab, ruhları bana ver ve gerisini sen al".
Don Bosko'nun havariliği için seçtiği parolaydı bu. Anladığında
Domenico bir an düşünceli kaldı. Sonra: "Anladım... " dedi. "Bu­
rada para değilde ruh alış verişi yapılıyor. Umarım ruhum da bu
alış verişin bir parçası olur".
Bu şekilde Domenico'nun günlük yaşamı başladı. Belki o da
bir asker cübbesi giydi ve her sabah, Rua'nın yönettiği katımla,
Bonzanino'nun yönettiği okuluna gitti. Günü küçük bir öğrenci­
nin birazcık renksiz günüydü: ödevler, dersler, okul, kitaplar,
sınıf arkadaşları. Onu günden güne izleyen Don Bosko hakkında
şunları yazdı: "Geldiği günden beri görevlerinin yerine getirilme­
sinde güçlükleri aşılabilecek bir dakiklik gösterdi".
215

22.9 Page 219

▲back to top


Po Kıyılarında Renkli Salonlar
Kasım sonunda Dua Merkezi özel bir havaya büründü. Lekesiz
Meryem Ana'nın 9 günlük kutlaması başlıyordu ve yıl 1854'dü. 9.
Pius, Roma'dan 8 Aralık gününde Meryem Ana'nın Lekesiz Hami­
leliğinin doğmasını törenle tamamlayacağını ilan etmişti. Tüm
katolik dünyasında Meryem Ana sevgisi yeniden uyanıyor, gör­
kemli şenlikler yeniden hazırlanıyordu.
Meryem Ana tarafından elinden tutulduğunu hisseden Don
Bosko her akşam gençlerine bunu anlatıyor, 9 günlük kutlama
büyük bir inançla yaşanıyordu. Avluda veya ofisinde onlarla soh­
bet ederken bayramı için "Meryem Ana'ya neler hediye etmek"
istediklerini soruyordu. Domenico Savio ona : "Ölümcül günaha
amansız bir savaş açmak, günaha düşmektense beni ölüme terk
etmeleri için Rab'ba ve Meryem Ana'ya dua etmek istiyorum"
dedi.
İlk komünyonda yaptığı bir niyetin tekrarıydı: "Günah yerine
ölüm". Tarafından yaratılan özgün bîr tümce değilde, o dönemde
günah çıkarttıktan sonra okunan "Tövbe Duası"nın son sözleriydi.
Bir çok çocuk, İsa-Efkaristiya ile ilk karşılaşmalarının bir görevi
olarak bu sözlere bağlanıyordu.
Domenico Savio'nun yaşıtı sayılabilecek prens Savoia'lı Um-
berto'nun -sonradan I. Umberto'nun(Savio 1842'de, Umberto
1844'de doğmuşlardı) annesi tarafından önerilen niyetleri arasın­
da bu sözleri de bulmak insanı meraklandırıyor. Derin bir heye­
can yaratan şu ki, binlerce genç çocuk o niyetlerini oyuncakları
ile birlikte terk ederken Domenico Savio, ölümüne kadar buna
kahramanca sadık kalmıştır.
8 Aralık. Saygı uyandıran Kardinal ve Piskopos kalabalığının
önünde 9. Pius inanç doğması olarak Meryem Ana'nın var oluşu­
nun ilk anından itibaren " ilk günah" ile hiç bir zaman lekelenme­
diğini beyan ediyor.
Domenico Savio, Dua Merkezinde kutlanan bu bayram
gününün bir molasında, Aziz Francesco Kilisesine girdi. Meryem
Ana sunağının önünde diz çöküp cebinden üzerinde bir kaç satır
yazdığı bir kağıt parçasını çıkarttı. Kendini tanrının annesine
216

22.10 Page 220

▲back to top


adamasıydı bu, tüm Salesiani dünyasında ünlenecek kısa bir dua:
"Meryam Ana, yüreğimi size veriyorum. Daima sizin olmasını
sağlayın. İsa ve Meryem siz daima arkadaşlarım olun. Fakat yal­
varırım, bir tek günah bile işlemektense ölmemi sağlayın".
O gece tüm Torino fantastik bir aydınlıkla parladı. Binlerce
renkli balon pencerelerde, balkonlarda, Po kıyılarında parlıyor­
du. Millet sokakları doldurdu ve muazzam bir dinsel yürüyüş
"Teselli Edici" Meryem Ana Kilisesine doğru ilerledi. Valdocco'lu
gençler de Don Bosko'nun etrafında kent sokaklarından şarkı
söyleyerek geçtiler.
Aziz Domenico’nun Küçük Öksüzü
Don Bosko'nun yaşamında yoğun bir yıl olan 1854 üzücü bir
ayrıntı ile kapandı. Aziz Domenico Kilisesinin yakınlarında bele­
diye, kolerada annelerini ve babalarını yitiren 100 kadar öksüzü
barındırmak için geçici bir öksüzler yurdunu acil olarak açmak
zorunda kalmıştı. İlk soğukların başlaması ile belediye başkanı
Nota, bazılarını almaları için katolik enstitülerine başvurdu. Don
Bosko 20 tanesini kabul etti. O küçüklerden birinin adı Pietro
Enria idi ve o anları bu şekilde anımsıyordu:
"Günün birinde Don Bosko geldi. Daha önce onu hiç görme­
miştim. Adımı soyadımı sordu, sonra bana şöyle dedi:
- Benimle gelmek istiyor musun? Hep iyi dost kalırız.
- Evet efendim, diye yanıtladım.
- Bu yanındaki kardeşin mi?
- Evet efendim.
- Söyle ona, o da gelsin.
Bir kaç gün sonra başkaları ile birlikte, Dua Merkezine götü­
rüldük. Annem koleradan ölmüştü. Babam aynı hastalıktan yatı­
yordu. Don Bosko'nun annesinin onu azarladığını anımsıyorum:
- Sen hep yeni çocuklar kabul ediyorsun fakat bunlar ne ile
beslenir, ne ile giydirilir ?
217

23 Pages 221-230

▲back to top


23.1 Page 221

▲back to top


Doğrusu girer girmez bir çok gece, üzerimde sadece küçük bir
battaniye ile bir yaprak yığını üzerinde uyumak zorunda kaldım.
Don Bosko ve annesi akşamları, yırtılan pantalonumuzu, gömle­
ğimizi onarıyorlardı çünkü yedekleri yoktu".
O öksüzler için Don Bosko yeni binada ayrı bir bölüm hazır­
ladı. Bir yıldan fazla onlara ders verdi. Önce tek başına daha
sonra da papaz adaylarının ve arkadaşlarının yardımı ile. Dua
merkezindeki diğer öğrenciler onlara çok küçük oldukları için
"bücürler sınıfı" diyorlardı.
Pietro Enria tüm yaşamı boyunca Don Bosko ile kaldı. Son
hastalığında ona bir oğlu gibi bakan, gözlerini kapatan o oldu.
Kentte yayılan bir sürü kötülüklerin arasında koleranın Dua Mer­
kezine, dolaylı bile olsa, bir yararı oldu: Gençlerin, cömert şekil­
de, kolera hastalarına verdikleri destek kentliler tarafından
tanınmalarına, takdir edilmelerine yol açtı. Belediye başkanının
açık bir tebriği Dua Merkezine yetkililerin nezdinde güven kazan­
dırdı. Çocuklardan (salgına adeta bulaşmalarına rağmen) hiç bi­
rinin vebaya tutulmaması- ki bu adeta inanılmaz bir olaydı bir
çoklarını Don Bosko'nun çılgın sözlerine daha çok ciddiyetle bak­
maya ikna etti.
218

23.2 Page 222

▲back to top


31
1855: GENERALA’DA KÜÇÜK
SUÇLULAR
1855 yılı, devlet ile kilise arasındaki yeni ve çok sert bir çatış­
maya tanık oldu.
1852'nin Ekîm'inde Camillo Cavour, Massimo D'Azeglio'nun
yerine başkan olmuştu. Soylu bir ailenin bu huzursuz ve son
derece zengin torunu uyuklamakta olan Piemonte'yi sarsmaktay­
dı. Demiryolları 850 km.'ye vardı, tüm İtalya'daki demiryolları­
nın toplamına eşit olarak. Liguria'da Ansaldo Endüstri Merkezi
(İtalya'nın en büyüğü), Odero ve Orlando şantiyeleri oluştu. Ver-
celles'de kanal çalışmaları hızlandırıldı. Buğday vergisinin iptali
ile ziraat güçlendirildi.
1854'ün sonlarında ekonomik bir atılım olarak, Bakanlar Ku­
rulunda Bakan Urbana Rattazzi tarafından bir yasa tasarısı sunul­
du: "Kilisenin etkinliğini azaltmaya yönelik eksiksiz bir plandı"
diye yazıyor tarihçi Francesco Traniello. Tasan gözlemsel, yani
eğitim, vaaz yada hastaların bakımı ile uğraşmayan dinsel tari­
katların ortadan kaldırılmasını ve tüm varlıklarının "Bu şekilde
en yoksul cemaatlere destek olabilecek" devletin eline geçmesini
teklif ediyordu.
Devletin kilisenin yaşamına karışmasıydı bu, diye yazıyor Tra-
niello. Özellikle ciddi idi. Çünkü Cavour'un birçok kez siyaseti­
nin temelinde bulunduğunu söylediği kilise ile devlet arasındaki
ayırım ilkelerine karşı geliyordu.
Tahminlere göre, güçlü katolik muhalefetine rağmen, yasa ba­
kanlar kurulundan ve zorlanarak senatodan geçecekti. Yalnızca
Kral onu durdurabilirdi.
219

23.3 Page 223

▲back to top


Sarayda Büyük Cenazeler
1854'ün dondurucu Aralık ayının bir öğle sonrasında (tanıklar
Don Bosko'nun eski ve yırtık eldivenler giydiğini, elinde bîr deste
mektup tuttuğunu anımsıyorlar) Don Bosko, Don Alasonatti'ye,
Rua, Caglierò, Francesia, Bozzetti ve Anfossi'ye garip bir düş
gördüğünü anlattı. Bir avlunun ortasındaydı. Birden kırmızı giy­
sili "sarayda büyük cenaze, sarayda büyük cenaze" diye bağıran
bir saray uşağının geldiğini gördü. Papaz adaylarına uyanır u-
yanmaz eline kalemi alıp Kral'a bir mektup yazarak düşünü an­
lattığını söyledi, 5 gün sonra da düş tekrarlandı.
Kırmızı giysili uşak at sırtında avluya girdi ve bağırdı: "İlan
ediyoruz... Sarayda büyük cenaze değil, büyük cenazeler..." Şafak
vaktinde Don Bosko Kral'a ikinci bir mektup yazdı. Ona "ceza
tehditlerinden kurtulabilmek için önlem almasını" önererek "her
ne pahasına olursa olsun o yasayı engellemesini rica etti".
5 Ocak 1855. Ana Kraliçe Maria Teresa ağır hastalandı. Hızla
kötüleşti ve 12 Ocakta öldü. 54 yaşındaydı. 16 Ocak'ta çok soğuk
bir günde, naaşı Superga'da Savoilar mezarına konuldu.
20 Ocak. Kraliçe Maria Adelaide'ya son kutsal gizler verildi.
12 gün önce doğum yaptıktan sonra iyileşemedi. Aynı gün öldü.
Daha 33 yaşındaydı.
11 Şubat. Yirmi gün süren ağır bir hastalıktan sonra Kralın
kardeşi Genova dükü, Savoia'lı Prens Ferdinando öldü. 33 yaşın­
daydı.
Dua Merkezindeki papaz adayları (ki Don Bosko'nun düşlerini
ve Kral'a mektuplarını yalnız onlar biliyorlardı) "Don Bosko'nun
kehanetlerinin bu denli hızlı şekilde gerçekleşmesi ile şaşkınlığa
kapılmışlardı, diye yazıyor Don Lemoyne. Veba döneminde bile
bir ay içinde kraliyet için üç mezar kazılmamıştı".
Don Francesia, Kral 2. Vittorio Emanuele'nin Don Bosko'yu
görmek için Valdocco'ya iki kez gittiğini ve büyük bir kızgınlık
duyduğunu beyan ediyordu.
Yine de yasa, bakanlar kurulundan (23'e karşı 94 oy ile) ve
Senatodan (42'ye karşı 53 oyla) geçti. Kral yasayı 29 Mayısta imza
220

23.4 Page 224

▲back to top


etti. Böylece, Lemoyne'nin verdiği sayılara göre, 5456 kişinin ko­
nakladığı 334 dinsel kuruluş ortadan kaldırıldı. Roma'dan "Yasa­
nın yazarları, hazırlayıcıları, uygulayıcıları" için (yalnızca
papanın bozabileceği) "Büyük Afaroz" ilan edildi.
Bu arada Kralın son oğlu olan Vittorio Emanuele Leopoldo
daha 4 aylıkken 17 Mayıs'ta ölmüştü. Aziz yada başbelası (bu
görüşaçısına göre değişir) Don Bosko, ne yazık ki doğru tahmin
etmişti.
Bakanla Başbaşa
O yılların siyasi karikatürcüleri, hükümeti çizdiklerinde, Ca­
millo Cavour'u kedi gövdeli, uzun bıyıklı, dışişleri bakanı Ur­
bano Rattazzi'yi de kocaman bir fare gibi gösteriyorlardı. "Kedi
ve Fare" Torino'da yaygın olan takma adlarıydı.
Don Bosko Rattazzi'nin yanına (tüm siyasal düşünceler konu­
sunda kesinlikle karşıt görüşlü olmalarına rağmen) istediği an
girebiliyordu. Dışişleri bakanı onu takdir ediyordu çünkü "insan­
ların yararına çalışıyordu" ve yoksul çocukları toplayarak hükü­
meti bir sürü beladan kurtarıyordu.
1854'de Torino'da, Stupinigi yolunda, yeni bir hapishane açıl-
mıştı:”Generala" (Genel Hapishane). Çocukların "ıslah yurdu" idi
ve 300 kadar çocuğu alabiliyordu. Don Bosko düzenli şekilde
ziyaret ediyor, hırsızlık yada serserilik yüzünden yargılanan o
çocuklarla arkadaş olmaya çalışıyordu.
Gençler 3 kategoriye ayrılmışlardı: Geceleri hücrelerine kapa­
tılan ve "özel gÖzaltı"nda olanlar, bir hapishanenin normal yön­
temleri ile düzene sokulan "sıradan gözaltı"nda olanlar ve
onlardan sıkıldığı için başından savarcasına biriieri tarafından
kurtulmak amacıyla polise teslim edildikleri için orada bulunan
"tehlikeli durumda" olanlar. Bunlar zamanlarını ziraat çalışmala­
rında ve dahili atelyelerde geçiriyorlardı.
1855'in "Karem"inde Don bosko herkes için eksiksiz bir din
dersi kursu düzenledi. Buna gerçekten genel bir günah çıkartma
ile sonuçlanan üç günlük bir inziva ekledi.
221

23.5 Page 225

▲back to top


Don Bosko iyi niyetlerinden öylesine etkilendi ki onlara "ola­
ğanüstü bir şeyler" için söz verdi. Müdüre gitti ve (kapalı kaldık­
ları için üzülen) çocuklar için Stupinigi'ye kadar bir gezinti
düzenlemeyi teklif etti.
- Ciddi mi söylüyorsunuz Sayın Peder?, diye sordu adam şa­
şırarak.
- Son derece ciddiyim.
- Kaçanlardan sorumlu olacağımı biliyor musunuz?
- Kimse kaçmayacaktır. Size söz veriyorum.
- Bakın boşuna nefes tüketmeyelim. Böyle bir izin istiyorsanız
bakana başvurun.
Don Bosko, Rattazzi'ye gitti ve gayet sakin tasarısını anlattı.
- Pekiyi.., dedi bakan, bir gezinti muhakkak ki genç tutuklu-
lara iyi gelecektir. Yol boyunca sivil giyinmiş yeter derecede jan­
darma bulunması için gereken emirleri vereceğim.
- Ah... Hayır, diye itiraz etti kararlı şekilde, koyacağım tek
şart hiç bir jandarmanın bizi korumamasıdır ve siz bana şeref
sözü vereceksiniz. Riski ben üstleneceğim: Kaçan olursa yerine
beni hapsedersiniz.
Birlikte güldüler. Sonra Rattazzi ciddileşti:
- Don Bosko makul olun. Jandarmalar olmazsa siz bir tek
tanesini bile geri getiremezsiniz.
- Ben de tamamını getireceğimi söylüyorum. Bahse girelim mi?
Rattazzi biraz düşündü, sonra:
- Pekâla, kabul ediyorum. Size güveniyorum ve firar halinde
3-4 çocuğu enselemek için fazla uğraşmayacak olan jandarmalara
da güveniyorum.
Bir Günlük Özgürlük
Don Bosko "Generala"ya döndü ve gezintiyi bildirdi. Küçük
tutuktular neşe içinde bağırdılar. Bir anlık bir sessizlikte Don
222

23.6 Page 226

▲back to top


Bosko devam etti:
- Tümünüzün iyi davranacağına, kaçmaya kalkışmayacağı­
nıza dair söz verdim. Bakan da ister üniformalı, ister sivil olarak
hiç bir jandarmayı göndermeyeceğine dair söz verdi. Fakat şimdi
siz de bana söz vermelisiniz. Tek bir kişi kaçarsa bile ben şerefim­
den olurum. Buraya ayak basmama kesinlikle izin vermezler. Size
güvenebilir miyim?
Bir süre aralarında konuştular, sonra en büyükleri ona:
- Söz veriyoruz. Hepimiz geri döneceğiz ve çok iyi davranaca­
ğız.
Ertesi gün neşeli, ılık, bahara yakışan bir gün oldu. Köy pati­
kalarından Stupinigi'ye doğru yol aldılar. Zıplıyor, koşuyor, ba­
ğırıyorlardı. Don Bosko küçük kalabalığın ortasındaydı. Şaka
ediyor, birşeyler anlatıyordu. En önde erzak yüklü eşek yürüyor­
du.
Stupinigi'de Don Bosko ayin yaptı ve sonra otlar üzerinde öğle
yemeklerini yediler. Sangone nehrinde çılgınca yarıştılar, oynadı­
lar. Kraliyet parkını ve sarayını ziyaret ettiler.
Öğleden sonra kahvaltı edip, günbatımında geri döndüler. E-
şeğin yükü boşalmıştı ve Don Bosko biraz yorulmuştu. Çocuklar
onu eşeğe bindirdiler ve dizginleri çeke çeke şarkı söyleyerek
hapishaneye vardılar. Müdür hemen onları saydı: Hepsi oraday­
dılar.
Hapishanenin kapısının önünde üzgün ayrıldılar. Don Bosko
tek tek herkesle vedalaştı. Evine canı sıkılarak döndü, onlara
yalnızca bir günlük özgürlük verebildiği için.
Raporu aldığında bakan, bir zafer kazanmış gibi zevklenmiş ti.
- Nasıl oluyor da bunları siz yapabiliyorsunuz, biz ise yapa­
mıyoruz?
- Çünkü devlet emir verir ve cezalandırır. Daha fazlasını ya­
pamıyor. Bense o çocukları seviyorum ve bir papaz olarak sizin
anlayamadığınız ahlaksal bir güvene sahibim.
223

23.7 Page 227

▲back to top


Yöntemini Açıklamak İçin Dokuz Sayfa
Birçok kez Don Bosko'dan "eğitim yöntemini" bir kitapta açık­
laması istendi. Zamansızlık, eğitim anlayışının temel çizgileri
üzerinde organik olarak düşünebilmenin olanaksızlığı Don Bos-
ko'yu bize "bilimsel" bir yanıt vermesi açısından engelliyordu.
1876'03 cesaretini toplayarak "Salesiani okullarında uygula­
nan" eğitim yönteminin bir müsveddesini çıkardı. Bu 9 sayfanın
sadece bir bölümünü aşağıda açıklıyoruz:
"Bu yöntem özellikle sağduyuya, dine ve sevgiye dayanmakta­
dır. Herhangi bir şiddetli cezaya başvurmadığı gibi hafif cezaları
da uygulamamayı Önerir.
Müdür ve yardımcılar sevecen baba gibidirler. Konuşurlar,
rehberlik yaparlar, önerilerde bulunurlar ve sevgi ile düzeltirler.
Öğrenci utanç duymaz, dost olur. Yardımcıda, iyiliği için ­
raşan, üzüntülerden, cezalardan, şerefsizlikten kurtarmak iste­
yen bir velinimeti görür.
Eğitimci, eğittiği kimsenin kalbini kazandıktan sonra, yetişkin
yaşında da onu izleyebilecek, önerilerde bulunabilecek ve de dü­
zeltebilecektir.
Bu yöntem pratiği: "Sevgi iyiliksever ve sabırlıdır: Herşeye
katlanır ama herşeyi de ümit eder ve herhangi bir rahatsızlığı da
üstlenir" diyen Aziz Pavlus'un sözlerine dayanmaktadır. Bunun
içindir ki önleyici yöntemi yalnızca hristiyan olan uygulayabilir.
Sağduyu ve din, eğitimcinin sürekli olarak kullanacağı araçlardır.
Bu yüzdendir ki müdür tümüyle kendilerini öğrencilerine ada­
mak, onların boş zamanlarında bile daima yanlarında bulunmalı­
dır.
224

23.8 Page 228

▲back to top


Don Bosko Çocukları ìle Birlikte (1861).

23.9 Page 229

▲back to top


Don Bosko Paolo Albera'ya Günah Çıkarttırıyor. O Sonra İkinci Başkan
Olacaktır (1S61).

23.10 Page 230

▲back to top


24 Pages 231-240

▲back to top


24.1 Page 231

▲back to top


Don Bosko Oratoryonun Bandosuyla.
Don Bosko Ispanya - Barselona (1S86).

24.2 Page 232

▲back to top


32
BİR ANNEYE VE BİR ÇOCUĞA
ELVEDA
1855 Nisan ayının ilk pazar gününde Don Bosko Azizlik konu­
sunda çocuklarına bir vaaz verdi. Bazıları burun kıvırdı. Dome­
nico Savio ise dikkatle dinledi.
Don Bosko o sıcak ve ikna edici sesi ile konuşmasını sürdürür­
ken sanki vaaz sadece kendisi için veriliyormuş gibi geliyordu.
Küçük Prens Aziz Louis gibi yüce misyoner Francesco Saverio ve
kilisenin şehitleri gibi azizliğe erişmek...
O andan sonra Domenico düş görmeye başladı ve düşü "Aziz­
lik" oldu. 24 Haziran Don Bosko'nun isim günüydü. Her yıl ol­
duğu gibi Dua Merkezinde büyük şenlikler yapıldı. Don Bosko
sevgisinin ve iyiliğinin, karşılığını vermek istedi.
- Herkes benden istediği armağanı kağıda yazsın. Sizi mem­
nun edebilmek için elimden geleni yapacağıma temin ediyorum.
Beş Kelimelik Bir Not
Notları okuduğunda Don Bosko ciddi ve mantıklı isteklerle,
gülümsemesine neden olan aşın istekler de buldu: Biri, "tüm yıla
yetsin diye" ondan 100 kilo pasta istedi. Domenico Savio'nun
notunda beş kelime buldu: "Aziz olabilmem için yardımcı olun".
Don Bosko o sözleri ciddiye aldı. Domenico'yu yanına çağırıp:
"Sana azizliğin formülünü armağan etmek istiyorum. İşte: 1- Seni
rahatsız eden, huzurunu bozan şey Tanrı'dan gelme değildir. 2-
Öğrenim ve inançtaki görevlerin. Okulda dikkat, öğrenimde ve
duada bağlılık. Bunları hırs ile değil, Rab sevgisi için yap. 3-
225

24.3 Page 233

▲back to top


Başkalarına iyilik yap, arkadaşlarına daima yardımcı ol, fedakâr- |
lık gerektirse bile. Azizlik buradadır".
h
Domenico gerçekten gayret gösterdi. Don Bosko'nun, çocuğun b
hemen ölümünden sonra yazdığı "Domenico Savio'nun Ya-
şamı"nda sade ve duygulu bir çok olay anlatılmaktadır. Biz yal- |
nızca birini anımsatıyoruz.
|
Bir gün çocuklardan biri Dua Merkezine çizimleri pek ahlâklı !
olmayan resimli bir dergi getirmişti. Etrafına hemen 5-6 arkadaşı |
toplandı.
t
Bakıyorlardı, gülüyorlardı. Domenico da yaklaştı. Çocuğun
elinden dergiyi alıp yırttı. Çocuk itiraz etmeye başladı. Fakat
Domenico daha da yüksek sesle itirazlarda bulundu:
f
i.
- Dua Merkezine güzel şeyler getirmiyorsun! Don Bosko biz- k
Ieri iyi birer vatandaş ve hristiyan olarak yetiştirebilmek için tüm
gün yoruluyor, sen ise evine bu rezaletleri getiriyorsun! Bu resim- |
ler Rab'ba hakaret teşkil ediyorlar ve buraya girmemelidirler.
1
1855'in tatili hızlı geldi ve hızlı geçti. Ekim ayında çocuklar
dua merkezine döndüklerinde Don Bosko Domenico Savio'yu ye­
niden gördü ve endişelendi.
- Tatilde dinlenmedin mi?
- Evet Don Bosko... Neden sordunuz?
- Eskisinden de solgunsun. Sebep nedir?
- Belki yolculuk yorgunluğu, ve huzur içinde gülümsedi.
Fakat geçici bir yorgunluk değildi bu. Çökük ve parlak gözler,
solgun, zayıf yüz Domenico'nun sağlığının iyi olmadığını açıkça i
gösteriyorlardı. Don Bosko bazı önlemler almaya karar verdi.
.- Bu yıl kente okula gitmeyeceksin. Yağmur yada karda dışarı
çıkmak senin için kötü olabilir. Burada Don Francesia'nın okuluna ì
gideceksin. Bu şekilde sabahları da fazla dinlenirsin. Derslerinde t
ölçülü ol: Sağlık Tanrı'nın bir bağışıdır. Onu harcamamalıyız.
e
Domenico itiraz etti. Fakat birkaç gün sonra başına gelecek
ciddi birşeyi öngörürcesine Don Bosko'ya:
j
- Aziz olabilmem için bana acil olarak yardım edin.
p
226

24.4 Page 234

▲back to top


Lekesiz Meryem Ananın Birliği
Ondan 4-5 yaş büyük olmalarına rağmen Domenico, Michele
Rua ve Giovanni Cagliero'nun yakın arkadaşıydı. Diğer arkadaş­
ları ise o yıllarda Dua Merkezine gelen çok iyi çocuklardı: Bongi-
ovanni, Durando, Cerutti, Gavio, Massaglia.
1856'da Dua Merkezinin konukları 153 oldu: 63 öğrenci ve 90
esnaf.
İlkbaharda Domenico'nun aklına bir fikir geldi: Neden tüm iyi
niyetli gençler diğerlerinin içinde yoğun bir havari topluluğunu
oluşturabilmek için bir "Gizli Cemiyet"te birleş iniyorlardı? Bazı­
ları ile konuştu. Fikir hoşlarına gitti. Cemiyete "Lekesiz Meryem
Ana'nın Birliği" adını vermeyi kararlaştırdılar.
Don Bosko acele etmelerini önerdi. Deneyip küçük bir yönet­
melik hazırlamalıydılar. Daha sonra düşünülecekti.
Denediler, ilk toplantıda kimleri davet edeceklerini karara
bağladılar. Az, güvenilir, sır saklayabilen kişiler. Genç edebiyat
öğretmeni herkesin arkadaşı olan saf Francesia tartışma konusu
oldu. Kabul edilmedi çünkü fazla konuşuyordu, onunla sır kısa
ömürlü olacaktı.
Toplantıda yönetmeliğin taslağını hazırlayacak olan 3 kişiyi
seçti: 19 yaşındaki Michele Rua, 18 yaşındaki Giuseppe Bongio-
vanni, 14 yaşındaki Domenico Savio. Don Bosko metnin Dome­
nico tarafından yazıldığını bildiriyor. Diğerleri düzeltmelerde
bulundular.
Küçük yönetmelik 21 maddeden oluşuyordu. Üyeler, Meryem
Ana'nın koruması ve İsa'nın yardımı ile daha iyi olmaya, arkadaş­
ları arasında tedbirli ve nazik bir şekilde küçük havariler olarak
Don Bosko'ya yardım etmeye, etraflarına sevinç ve huzur yay­
maya bağlanıyordu.
Son madde olan 21. madde birliğin özünü özetliyordu:
"Meryem Ana'ya yönelik içtenlikli, sevgi dolu, sonsuz bir ­
ven. O'na karşı özel bir şefkat, sürekli bir ibadet. Bizi her engel­
den üstün, kararlarımızda ısrarlı, kendimize karşı sert,
başkalarına sevecen ve her konuda kusursuz hale getirecekler".
227

24.5 Page 235

▲back to top


Birlik 8 Haziran 1856'da Aziz Francesco kilisesinin Meryem
Ana Sunağında açıldı. O gün Domenico başyapıtını gerçekleştir­
di. Daha 9 aylık bir ömrü kalmıştı fakat "Lekesiz Meryem Ana'nın
Birliği" 100 yıldan fazla dayanacaktı. (Daha doğrusu 1967'ye ka­
dar). Salesianiler'in tüm yurtlarında ve dua merkezlerinde gö­
revlerine bağlı, ileriye dönük papazlık eylemlerini
(vokasyonlarını) oluşturan bir topluluk olacaktı.
Birliğin üyeleri, gizli dillerinde "Müşteri" dedikleri, bir çocuk
kategorisini -disiplinsiz olanları, kolayca şovenleri ve kavga çıka­
ranları- tedavi etmeye karar verdiler. Üyelerden her biri bunlar­
dan birini teslim alıyor ve onu doğru yola sokuncaya kadar onun
"koruyucu meleği" oluyordu. İkinci bir "müşteri" kategorisi yeni
gelenlerdi. Kimseyi tanımadıkları, oyun bilmedikleri, yalnızca
köylerinin lehçesini konuştukları, özlem duydukları o ilk günle­
rini neşe içinde geçirmelerine yardımcı oluyorlardı.
Margherita Anne Gidiyor
15 Kasım 1856. Margherita anne hastalandı. Ağır çalışma ile
yıpranan 68 yılı için hemen öldürücü görünen şiddetli bir zatürre.
Dua merkezinde yaşam bir an için durur gibi oldu. Onsuz nasıl
devam edeceklerdi? Yatağın etrafında Don Bosko'nun papaz a-
dayları, en büyük çocukları nöbetleşiyorlardı. Kaç kez mutfağına
girip ona:
- Anne, bir elma verir misin?
- Anne, çorba hazır mı?
- Anne, mendilim yok.
- Anne, pantalonum yırtıldı, demişlerdi. Ölmek üzere olan bu
yüce kadının kahramanlığı dikilen paçavralar, kesilen otlar ve
samanlar, çamaşırlar ve tencereler arasında geçti. Ama o alçakgö­
nüllü çalışmalarda hiçbir zaman yorulmamanın gücü, inayete du­
yulan güven vardı. Soyulacak patateslerin, karıştırılacak mısır
lapasının arasından inancın öğretileri, pratik sağduyu, annenin
tatlı iyiliği ortaya çıkıyordu.
Don Bosko eğitim yöntemini ondan öğrenmişti. İlk olarak sağ-
228

24.6 Page 236

▲back to top


duyu, din ve sevgi ile eğitilen o oldu. Salesiani teşkilâtı şimdi bir
mum gibi sönmekte olan Margherita annenin dizlerinde büyüdü.
Becchi'den en büyük torunlarla Giuseppe geldi. Torino'ya var­
dığı günden beri günah çıkartıcısı olan tanrıbilimci Borei ona
Viatik'i getirdi. Giovanni ile konuşmak için son güçlerini topladı:
- Dikkatli ol çünkü pek çok kişi tanrının yüceliğinden çok
kendine yarayanı arar. Senin yanında yoksulluğu kendilerine de­
ğil de başkalarında sevenler vardır. Başkalarından istediğimizi
önce biz yapmalıyız.
Giovanni'nin ızdırabını görmesini istemedi. Son anına kadar
başkalarını düşündü.
- Git Giovanni... Beni bu durumda görmek sana çok acı veri­
yor. Unutma ki bu yaşam acı çekmektir. Gerçek mutluluklar son­
suz yaşamda olacaklar. Git artık rica ediyorum... Benim için dua
et... Elveda.
Ölmekte olan yaşlı annenin yanında Giuseppe ile Don Alaso-
natti kaldılar. 25 Kasım sabahının üçünde can verdi. Giuseppe,
Don Bosko'nun odasına girdi ve ağlayarak kucaklaştılar.
2 saat sonra Don Bosko Giuseppe Buzzetti'yi çağırdı. Önünde
ağlamaktan çekinmediği, en acı anlarını paylaşan dostuydu. "Te­
selli Edicf'nin kilisesindeki yeraltı şapelinde annesi önünde diz
çöktü ve Don Bosko dua etti: "Artık ben ve çocuklarım bu dün­
yada annesiz kaldık. Yanımızda kalın. Annemiz siz olun".Birkaç
gün sonra Michele Rua annesi olan bayan Giovanna Maria'yı
ziyarete gitti.
- Margherita annenin ölümünden beri, ne yapacağımızı şaşır­
dık. Çorba hazırlayacak, çorapları dikecek kimse yok. Anne sen
gelmek ister misin?
56 yaşındaki bayan Giovanna Maria oğlunu izledi ve dua mer­
kezinin 20 yıl süreyle ikinci annesi oldu.
Tanrı İle Konuşan Bir Çocuk
Aralık... Torino sokaklarına ilk kar düştü. Gece vakti sokaklar-
229

24.7 Page 237

▲back to top


da gaz lambaları yanıyordu. Her akşam olduğu gibi Don Bosko,
[I
önünde yanıt bekleyen bir deste mektup, çalışma masasının üze­
rine eğilmişti. Saat geceyarısını geçmişti. Birden hafifçe kapısına
vuruldu:
- Girin.. Kim o?
- Benim..., dedi Domenico Savio çabucak girerek, acele edin.
Benimle gelin. Yapılacak bir iyilik var.
- Şimdi mi? Gece vakti? Beni nereye götüreceksin?
- Çabuk olun Don Bosko, çabuk olun.
Don Bosko tereddüt etti. Fakat Domenico'nun yanında huzur­
lu olan yüzünün o an çok ciddi olduğunu gördü. Sözleri de bir
emir kadar kararlıydı. Don Bosko yerinden kalktı, şapkasını alıp
onu izledi.
Domenico hızla merdivenlerden indi, avluya çıktı. Kent yo­
luna saptı, bir sokaktan sonra ikinci bir sokağa döndü. Konuşmu­
yordu Ve durmuyordu. Cadde ve sokak labirentinde emin
adımlarla ilerledi. Bir merdivenden çıktı. Don Bosko onu izledi:
Birinci, ikinci, üçüncü kat. Domenico durdu, kapıya vurdu. Kapı
açılmadan önce Don Bosko'ya:
- Buraya girmeniz gerekiyor, deyip eve geri döndü. Kapı açıl­
dı. saçı başı dağılmış bir kadın dışarı çıktı. Don Bosko'yu gördü
ve :
- Sizi tanrı gönderdi. Çabuk, çabuk yoksa vakti kalmayacak.
Kocam yıllar önce inancını yitirme gafletinde bulunmuştu. Şimdi
can çekişiyor ve günah çıkartmak için yalvarıyor.
Don Bosko hastanın yatağına yaklaştı ve korkuya, ümitsizliğe
kapılmış zavallı bir adam gördü. Günah çıkarttırdı. Günahlarını
bağışlattı. Bir kaç dakika sonra adam öldü.
Bir kaç gün geçti. Don Bosko hala o olayın etkisi altındaydı.
Domenico o hastayı nereden bilmişti? Kimsenin onları duyama­
yacağı bir anda ona yaklaştı:
- Domenico, geçen akşam beni çağırmak için çalışma odama
geldiğinde sana o hastadan kim söz etmişti? Bunu nasıl bilebil­
din?
230

24.8 Page 238

▲back to top


Don Bosko'nun beklemediği bir şey oldu: Çocuk üzgün üzgün
ona bakıp ağlamaya başladı. Don Bosko ona başka bir soru sor­
maktan çekindi. Fakat Dua Merkezinde Tanrı ile konuşan bir
çocuk bulunduğunu anlamıştı.
Cennetten Arkadaşlarımı Görebilecek miyim?
1857'nin Şubat ayında Torino kışı iyice sertleşti. Domenico
Savio daha da solgunlaştı. Derin bir öksürükle sarsıldı, gücü hızla
azaldı. Endişe eden Don Bosko, muayene etmeleri için çok iyi
doktorlar çağırdı. Profesör Vallavri ayrıntılı bir muayeneden son­
ra:
- Dayanıksız bünye ve sürekli ruhsal gerilim yaşamını kemi­
ren törpüler gibi.
- Onun için ne yapabilirim, diye ısrarla sordu Don Bosko.
Vallavri çaresiz omuz silkti. O yıllarda ilaç diye bir şey pratikte
yok gibiydi.
- Doğduğu yere gönderin ve bir süre derslerini erteleyin.
Domenico karan öğrendiğinde boyun eğdi. Fakat eğitiminden,
arkadaşlarından özellikle Don Bosko'dan ayrılmak onu çok üzü­
yordu.
- Fakat neden gidip ailenle kalmıyorsun?
- Çünkü yaşamımı burada, Dua Merkezinde bitirmek istiyo­
rum.
- Öyle konuşma. Sen şimdi evine gidersin. Sağlığına kavuşur­
sun ve sonrada dönersin.
- Hayır, Domenico başını salladı ve gülümsedi, ben giderim
ama geri dönmem. Don Bosko biz son kez konuşuyoruz. Söyleyin
Rab için başka neler yapabilirim?
- Sık sık acılarını ona sun.
- Ya başka?
- Yaşamını da ona sun.
231

24.9 Page 239

▲back to top


- Cenneten Dua Merkezindeki arkadaşlarımı, ailemi görebile­
cek miyim?
- Evet, diye mırıldandı Don Bosko heyecanını bastırmaya çalı­
şarak.
1 Mart pazar günü idi. En duygulu vedalaşmayı "Birlik"teki
arkadaşları ile yaptı. Sonra, arabası ile onu Mondonio'ya götüre­
cek olan babası geldi. Sokağın köşesinde yeniden el salladı. Dua
Merkezini, arkadaşlarını, derin bir acı ile uzaklaşan arabaya du­
rup bakan Don Bosko'sunu selamladı..En iyi öğrencisi, Meryem
Ana'nın Dua Merkezine 3 yıl için armağan ettiği küçük aziz git­
mişti.
9 Mart 1857'de ansızın can verdi. Babası yanıbaşındaydı. Güç­
lükle mırıldanabildi.
- Elveda baba... Başrahip anlatmıştı... Fakat anımsamıyorum...
Gördüğüm o güzel şeyi...
12 Haziran 1954'te 12. Pius. Onu Aziz ilan edecekti. 15 yaşın­
daki ilk Aziz.
232

24.10 Page 240

▲back to top


33
İNŞA ETMEK İÇİN OTUZ YIL
Don Bosko'nun yaşamı yüzlerce sayfa boyunca sürebilir. Fakat
artık bir kaç sayfamız kaldı. Bu yüzden son 30 yılı hızla geçeceğiz.
1857'nin Mart ayıydı. Domenico Savio'nun ölümüyle Don Bos-
ko derin şekilde üzülmüştü. Fakat 1855'in Martı ise ona büyük bir
mutluluk getirmişti.
"Onun Gibi Olmayı" İstiyorlardı
25 Mart günü "ilan" (Anonsiyasyon) bayramında, küçük oda­
sında gösterişsiz bir tören yapılmıştı. Kendisi ayakta dinliyordu,
haçın önünde diz çökmüş Michele Rua ise bir adamada bulunu­
yordu: "Yoksul, âri, itaatkâr olmayı diliyorum ve kendimi elleri­
nize teslim ediyorum Don Bosko...". Hiç bir tanık yoktu oysa ki o
anda Salesiani teşkilatı doğuyordu. Kurucusu Don Bosko, ilk Sa­
lesiani ise Michele Rua idi. Bir kaç ay sonra Don Alasonatti
adamasını yapıp Salesiani oldu. 1856'da da Giovanni B. Francesia.
, Onları Caglierò, Proverà, Ghivarello, Lazzero, Bonetti izledi­
ler. Don Bosko'nun evinde barındırdığı ve sevgi ile yetiştirdiği
yoksul çocuklardı bunlar. Her geçen yıl "onun gibi olmayı" Rab
için, diğer yoksul çocuklar için çalışmayı ondan istiyorlardı.
Papaz adayı giysisini giymiş olan bu çocuklar öğrenimlerini
sürdürüyorlardı. O dönemde çok sık ve zor olan sınavlarını veri­
yorlardı. Aynı zamanda Don Bosko onlara din derslerini yemek­
hanede ve laboratuarda hizmeti, öksüzler okulunu teslim
ediyordu.
233

25 Pages 241-250

▲back to top


25.1 Page 241

▲back to top


Tavanarüsında Kar
Pazar günleri onları Dua merkezlerine gönderiyordu. 1855'te
"Koruyucu Melek" Dua Merkezi müdürsüz kaldı. Don Bosko 17
yaşındaki Michele Rua'yı bu göreve atadı. Özellikle küçük baca
temizleyicilerinin toplandığı bir yerdi. Bu çocuklar omuzlarında
bir ip ve bir fırça ile sonbaharda Aosta vadisinden inerlerdi. So­
kaklarda dolaşıp özel bir şekilde bağırıyorlar ve kış mevsimi
başlamadan bacaları temizlemeleri için ailelerin onları çağırma­
larını bekliyorlardı. Kışın çünkü dairelerin iyice ısınabilmeleri
için şöminelerin iyi çekmesi gerekiyordu.
Tırmandıkları bacalar çok dar olduğu için bunlar çok küçük
çocuklardı. Yüzleri, elleri, isle, kurumla kapkaraydı. Pazar gün­
leri erkenden Michele Rua, Dua Merkezine geliyor, odaları süpü­
rüp kiliseyi düzenliyordu. îlk çocuklar geldiğinde ayin yapmaya
gelen papaza günah çıkartmaları için onlara yardımcı oluyordu.
Saat 9'da 100 kadar genç toplanmış oluyordu ve bütün gün bo­
yunca Michele bir "Don Bosko" oluyordu. Oyunları başlatıyor,
çocuklarla konuşuyor, dertlerini dinleyip din dersini veriyordu.
Akşam vakti, sokaklarda gaz lambaları yakılınca çocuklar ay­
rılıyorlardı. Bazıları ona Valdocco'ya kadar eşlik ediyorlardı. "Pa­
zar günü görüşürüz Michele..."
Rua çok yorgun dönüyordu. Onun kadar diğer Dua Merkezle­
rinden yorgun dönen Caglierò, Francesia ve diğerleri için bir
parça ısıtılmış yemek bekliyordu. Yedikten sonra yataklarının
bulunduğu tavan arasına tırmanıyorlardı. Michele çarpılmış gibi
birden uykuya daldığını anımsıyordu. Bir pazartesi sabahı Cag­
lierò elinde çoraplarıyla bir sandalyede uyandı. Yatağına kadar
gidememişti, orada uykuya dalmıştı.
Sabahları çalar saat erken, felaket şekilde erken çalardı: Saat
4'te. Giovanni Caglierò anımsıyordu:
"Torino'da kış şaka değildir. Dama bakan tavanarasında ne
ısıtma ne de akar su vardı. Yıkınmak için geceden leğeni doldu­
ruyordu. Fakat sabahleyin don suyu buza dönüştürüyordu. ­
kanmak için pencereyi açmak, damdaki karı toplamak ve onunla
hızla ellerimizi, yüzümüzü, boynumuzu sıvazlamak zorunda ka­
234

25.2 Page 242

▲back to top


lıyorduk. Bir kaç dakika sonra tenimiz tütüyordu. O zaman bir
battaniyeye sarılıyor ve derslerimize başlıyorduk: Rua Musevice
öğreniyordu. Francesia latince şiirler yazıyor ve ben de müzik
çalışmalarımı yapıyordum".
1855'in Kasım ayında dahili lise başladı. Francesia, diğer faa­
liyetlerine, edebiyat öğretmenliğini ekledi. Rua matematiği, Cag­
lierò müziği.
İnsanın düşünmesi geliyor: Pek genç olan yardımcılarının
dersleri ve çalışmaları arasında bu denli yıpranmalarına göz yu­
man Don Bosko yoksa çılgın mıydı? Sonra da bu kişilerin nasıl bir
sonuca vardıklarına bakılıyor:
Kardinal Giovanni Caglierò 88 yaşında öldü. Salesiani teşkila­
tının başı Michele Rua 73 yıl yaşadı. Tüm Avrupa'da ünlü latince
uzmanı Giovanni Francesia 92 yıl yaşadı. Don Bosko çalışmanın,
çok sert bile olsa onları bu denli erken öldürmeyeceğini "biliyor­
du".
Büyük İşler
îlk Salesiani'lerin sayısı git gide artınca Don Bosko artık "Bü­
yük işler"in zamanının geldiğini hissetti. Sonraki yıllar yoğun
çalışmaların, güçlükleri artan sorunların, zamana meydan oku­
yan yapıtların yılları olacaktı.
30 Temmuz 1860. İlk ayinini yapmak için Don Michele Rua
sunağa çıktı. Don Bosko'nun Dora yakınlarında değirmenlerde
karşılaştığı ve elinin yarısını teklif ettiği soluk yüzlü çocuktu bu.
Bundan böyle Don Bosko'nun yardımcısı, sadık gölgesi olacaktı.
1863. Torino'nun dışındaki ilk Salesiani kuruluşu doğdu: Mi­
rabello Monferrato'daki "Küçük Papaz Mektebi". Onu Lanzo, A-
lassio, Sampierdarena, Varazze, Valsalice kolejleri izledi. Don
Bosko öldüğünde teşkilatın 6 ülkedeki kuruluş sayısı 64 olacaktı.
Salesianiler ise 768.
Nisan 1864. Valdocco tarlasında Don Bosko yardım edici Mer­
yem Ana kilisesinin ilk taşını koydu. İnşaatçının eline ilk öde­
meyi yaptı: 8 kuruş. (Yarım liret bile değil).
235

25.3 Page 243

▲back to top


1872. Don Bosko "Yardım edici Meryem Ana kızları"nın teşki- i
latini kurdu. İlk rahibelere: "Siz yoksul ve az sayıdasınız fakat
öylesine çok öğrenciniz olacak ki nereye yerleştireceğinizi bile­
meyeceksiniz" dedi.
11 Kasım 1875. Duygulanan bir kalabalıkla dolup taşan "Yar­
dım edici Meryem Ana" kilisesinde Don Bosko Güney Amerika'ya
hareket edecek olan ilk 10 Salesiani Misyonerlerine haçı teslim
etti. Onların başında, her sabah panayırları ve şarlatanları gör­
meye giden ele avuca sığmaz çocuk, Don Giovanni Caglierò bulu­
nuyordu. Böylece tüm dünyaya yayılacak olan Salesiani
misyonları doğdu.
Aynı yıl Don Bosko "Harici Salesiani" adını verdiği "yardımcı­
ları" teşkilatlandırdı. Bunlar parasal katkılarla ona yardım, genç­
liğin kurtuluşu için çalışan teşkilatlarının dostlarıydı.
Ölmeden önce Don Bosko onlara "Sevginiz olmasaydı ben pek
az şey ya da hiç bir şey yapabilecektim. Oysaki sevginiz sayesin­
de çok göz yaşları sildik ve çok ruh kurtardık" diyecekti.
1877. Yardımcıları (ki yüzbinleri bulmuştu) ile bağlantı kura­
bilmek için Don Bosko "Salesiani bülteni"ni kurdu. Teşkilatın ha­
berlerini, dünyanın ucunda çalışan misyonerlerin mektuplarını,
Don Bosko'nun sözlerini herkese ulaştıran resimli bir aylık dergi­
dir bu. Muazzam bir gelişimi olacaktı.
7 Aralık 1884. "Yardım edici Meryem Ana" basiliğinde Giovan­
ni Caglierò piskoposluğa atandı. Don Bosko gerçekten mutlu bir
gün yaşadı. Güvercin ile zeytin dalının eski düşü gerçekleşecekti:
Can çekişen bir çocuğa söylenen: "Dua kitabını bir çoklarına
tanıştıracaksın... Ve uzaklara, çok uzaklara gideceksin" sözleri bir
anlık bir hayal değillerdi:.Gerçek oluyorlardı.
Fakat Salesiani kuruluşları gitgide dünyaya yayılınca muaz­
zam paralar da yutuyorlardı. Amerika'daki misyonları ayakta
tutabilmek için yaşamının son yıllarında Don Bosko, binlerce kim­
sesiz gence bakabilmek amacı ile sadaka peşinde, İtalya'yı, Ispan­
ya'yı, Fransa'yı dolaşmak zorunda kaldı.
Yıpratıcı bir çalışma. Belli ki Meryem Ana o yolculukları kut- i
şadı: Don Bosko'nun elleri sayesinde körler görüyor, sağırlar du­
yuyor, hastalar sağlıklarına kavuşuyorlardı. ArUk tüm Avrupa'da
236

25.4 Page 244

▲back to top


"mucize yaratan papaz" olarak tanınıyordu.
Büyük Ağlayış
Mayıs 1887. Sadaka dilenmek için Don Bosko Ispanya'ya son
bir yolculuk yaptı. Roma'da "kutsal yürek" için adanacak bir tapı­
nağın inşaatını ona veren papanın görevlisi olarak bunu yapıyor­
du. Yılların ve yorgunluğun yükü altındaki Don Bosko şimdi ayin
yapmak için yüce tapınağın sunağına çıktı. Kutsamaya geldiğinde
etrafında olan papazlar, ağladığını görüyorlardı. Adeta tüm ayin
süresince devam eden uzun, durdurulamayan bir ağlayıştı bu.
Sonunda onu kutsal eşyalar bölümüne götürmek zorunda kaldı­
lar. Don Viglietti endişe içinde ona:
- Don Bosko neyiniz var? Rahatsız mısınız?
Don Bosko başını salladı:
- Gözümün önünde, canlıymış gibi, 9 yaşındayken gördüğüm
bir düş geldi gördüklerim hakkında tartışan annemi ve kardeşle­
rimi gerçekten görüyor ve duyuyordum...
O çok eski düşten Meryem Ana ona: "Vakti gelince anlayacak­
sın" demişti, şimdi de dönüp yaşamına baktığında her şeyi anlar
gibi oluyordu. Bunca çocuğun kurtuluşu için bunca fedakârlıklar­
da bulunmak, bu kadar uğraşmak değmişti.
31 Ocak 1888'in şafak vaktinde öldü. Yatağının çevresinde
nöbet tutan Salesianilere: "Herkese iyilik yapalım, kimseye kötü­
lük etmeyelim... Çocuklarıma cennette hepsini beklediğimi söyle­
yin" diye mırıldandı.
237

25.5 Page 245

▲back to top


238

25.6 Page 246

▲back to top


İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
3
1 -ONİKİ YAŞINDA BİR GÖÇMEN
5
Sis ve Bohça
6
Geleceği İşaretleyen Bir Düş
8
Anımsamak İçin 180 Sayfa
9
2 -KÜÇÜK VE BÜYÜK TRAJEDİ
11
Büyülü Bir Mevsim
12
Dünyanın Gidişatını Değiştirebilecek Bir Olay
13
27 Yaşında Bir General: Napolyon
14
Kral Saati 15 Yıl Gerisine Ayarlıyor
15
3 -AİLE YILLARI
18
Yüce Bir Kişi
18
Top ve Kan
18
Köşedeki Değnek
21
Tavanarasındaki Şeytan
23
Yağ Lekesi Büyüyor
24
4 -MART HAVASI
26
Yoksulun Ayakları
27
Ormandaki Haydutlar
28
"Annem Dua Etmemi Öğretti"
29
Ölü Mevsimde Okul
30
Ufacık Bir Kara Tavuk
31
Toprağı
33
5 -KÜÇÜK CAMBAZ
34
Tepeden Borazanlar
35
Tarlada Ğösteri
36
İlk Komünyon
37
Yaşamın En Kara Kışı
38
239

25.7 Page 247

▲back to top


6 -ÇİFTLİKTE ÜÇ, KİLİSEDE BİR YIL
İki Buğday Tohumu ve Dört Başak
Michele Amca
Bir Vaiz'e Dört Kuruş
Onunla Her Umut Yokoluyordu
7 -CASTELNUOVO YOLU
Çantadaki Yemek
Becchide Sadece Eşekler Yetişir
"Ayırımcı" Bir Siyah Giysi
Giovanninin Hobileri
8 -BEN EĞİTİM GÖRMELİYİM
Direğin Tepesindeki 20 Liret
El Uzatmanın Nefreti
Tarih Yürümüştü
Prens'e Bildirin
Başka Kimsenin Değil de Salt Tann'nın
İnayeti İle Kral
_
Oruç Kadar Uzun ve Üzgün
9-CHİERİ'DE YEŞİL YILLAR
Küçüklerin Arasında Bir Sütun
Küçük Bir Olay Olunca
Neşeli Şirket
Cambaza Meydan Okuma
İlk Kez Torino'ya
10 -DOSTLUK MEVSİMİ
Luigi Comollo İçin İki Tokat
İnsan Sopası
Gece Bilardo’da
Giona Denilen Giacomo Levi
Blanchardın Elmaları
240
40
41 ;
43'
44 :
46
48 ;
48
50 • •
51
52 ;
53
54
54 \\
55
56
57
58
60
61
62
64 ?.
65
68
69
69 ;
70 \\
71
72
73

25.8 Page 248

▲back to top


11 -YİRMİ YAŞ
75
Siyah Şal'lı Köylü Kadını
75
Çok Acayip Bir Düş
76
Neden Don Cafassoya Başvurmuyorsun?
77
12 -SİYAH GİYSİ VE PAPAZ OKULU
79
Yaşamı Ters Yüz Eden Yedi Satır
79
Bu Sözleri Hiç Unutmayacağım
80
Demir Gibi Bir Program
81
Perşembe Soluğu
82
Zengin Gençlerin Arasında
83
13 -"DON BOSKO" OLDU
84
Cavour, Mazzini, Garibaldi Neredeydiler?
85
Fakat İnsanlar Anlamıyor
86
"Papaz Cennete Tek Başına Gitmez"
87
Sonsuza Dek Papaz
88
14 -DENEY HALİNDE BİR PAPAZ
90
ilk Keşif: Kenar Mahallelerin Sefaleti
91
Genç Güçler Pazarı
91
Sanayi Devrimi
92
Dünyaya Armağan Edilen Sonsuz Gelişim
93
Korkunç Bir İnsan Sarfiyatı
94
İtalya'da da Suçsuzların Katliamı
95
Sonuca Varmak
96
15 -ADIM BARTOLOMEO GAREİLİ
98
Parmaklıkların Arkasındaki Çocuklar
98
Karar
99
Başlamak İçin Bir Meryam Ana Duası
100
"Hemen..." Damga Gibi Bir Söz
103
16 -KÜÇÜK DUVARCILARIN DUA MERKEZİ
105
Kutsal Resimler Ve Ekmek Somunları
106
Caronno'lu Çocuk
107
Keşke Bir Dilim Ekmeğim Olsaydı
107
241

25.9 Page 249

▲back to top


Başkanlık Papa'ya, Kılıç Carlo Alberto'ya
108
Giysiniz Çok ince
109
Sakin Sakin Tanrı'dan Söz Ediyordu
110
17 -MARKİZ VE KÜÇÜK PEDER
111
Zevkli Giysilerin Altındaki Azap Gömleği
111
Kuzular Çobana Dönüşüyordu
113
Don Bosko Nerede, Dua Merkezi Nerede?
114
Kar Taneleri Mangalda Cızırdıyordu
115
Vincolide ki Aziz petrus'ta İflas
117
18 -GEZGİNCİ BİR DUA MERKEZİ
119
Ağır Suçlamalı Bir Mektup
119
Al, Michelino, Al
120
Uykudan Çalınan Kitaplar
121
Moretta Evinde Üç Oda
122
Dua Merkezinin Üzerindeki Kara Bulutlar
123
Alessandria'da Bir idam
123
Yeniden Evden Çıkartılırlar
124
19 -TARLADA CAN ÇEKİŞME, DAMIN ALTINDA DİRİLİŞ 126
Marki ve Polisler
128
Don Bosko Deli Mi?
129
Tarlada Can Çekişme
131
Her Şeyin Başlangıcı Olan Karanlık Kök
132
Çanlar Çalınca
133
20 -KÜÇÜK DUVARCILARIN MUCİZESİ
135
Papaz Oluyordu
135
Kavşakta Vedalaşma
136
Don Bosko Kan Tükürüyor
137
Rab'bim Ölmesine İzin Vermeyin
139
Ya Paranı Ya Canını
141
Parasız Pulsuz Yabancılar
143
242

25.10 Page 250

▲back to top


21 -PATLAMAK ÜZERE OLAN BİR BARUTHANE
145
Çocuk Dolusu Aydınlık Odalar
145
Papa Mastai-Ferritti 9. Pius Adını Alıyor
146
Kızgın Taşa Tutmalar
147
Hırsı2 Papaz
148
Sarhoşların Şarkıları ve Naraları
150
Öğretmen ve Laikler
150
22 -ÖKSÜZÜM, VALSESİA’DAN GELİYORUM
152
Ağaç ve Sis
152
Islanmış ve Yarı Donmuş Bir Çocuk
154
Küçük Berber Bir Yaprak Gibi Titriyordu
155
Başpiskopos Başını Çarptı
157
Kutsal Eşya Bölümünde Güzel Bir Ateş
158
23 -1848 ATEŞİ
160
Liberal, Vatansever Ve işçi Barikatlarda
160
Anayasa’nın Adı "Yönetmeliktir
161
Avusturya'ya Savaş
163
Valdocco'da Gerçek Ve Yapay Savaşlar
163
Bırak Eve Döneyim
164
Lombardiya'da İtalyan Savaşı
165
24 -UMUTLARIN ÇÖKÜŞÜ
166
Ani Değişim
166
Dua Merkezinde Tas ve Karavana
167
Dramatik Haberler
168
Pinardi Şapelinde Tüfek Patlıyor
168
Roma'dan Trajik Haberler
169
Valdocco’da iki Umut İşareti
170
25 -1849, ZOR VE VERİMSİZ BİR YIL
172
"Onları Tokatlamak İsterdim"
172
Yeniden Savaş
173
Son Özgürlük Kırıntısı
174
"Şükran İçin" İki Küçük Yürek
175
Dört Çocuk ve Bir Beyaz Mendil
175
Vanchiglia Kasabası'nın Bölüğü
176
243

26 Pages 251-260

▲back to top


26.1 Page 251

▲back to top


Yaprak Döşek
177
Dört Paralık Mısır Lapası
177
"Onu Adı İle Çağırdım: Carlo..!'
178
Hiç Boşalmayan Bir Kestane Sepeti
180
26 -BİR EV VE BİR KİLİSE
181
Başpiskopos'un Tutuklanması
182
İkinci Dörtlü
183
30.000 Liret ve Biraz Başdönmesi
184
Şimdide Güzel Bir Kilise
185
16 Yıl Süreyle Don Bosko Uğraşılarının
Yüreği Orada Çarptı
186
Belki Şeytan
188
27 -VE TANRI BİR KÖPEĞİ GÖNDERDİ
189
Diyalog Değil de Duvara Duvar
189
Şarap ve Kestane
190
Beni Öldürmek İstediler
191
Grigio...
192
Kunduracıda Yatmak
194
28 -YARIM DÜZİNE LABORATUAR
196
Başlangıç İçin iki Tezgâh
196
Matbaaya Sahip Olabilmek İçin Bir Yıl
198
Doğrusunu Bulabilmek İçin Dört Yol
198
29 -ASKER CÜBBELİ ÖĞRENCİLER
199
Galeta Sepetinde Uyumak
200
Kızıldeniz'i ve Çölü Aşacaksın
201
Elli Yıllık Garanti
202
Beyzadeler ve Sefiller
203'
17 Yaşında Bir Öğretmen
204
30 -1854: "ADIMIZ SALESİANİ OLACAK"
206
Çardak ve Güller
207
Ne Maaş Vereceksin..?
208
Dora Kasabasının Sokaklarındaki Ölüm
210
Üzgün Yüzlü Devler
211
244

26.2 Page 252

▲back to top


Bir Sayfa İçin Sekiz Dakika
212
Gizemli Bir Pankart
215
Po Kıyılarında Renkli Balonlar
216
Aziz Domenico'nun Küçük Öksüzü
217
31 -1855: GENERALADA KÜÇÜK SUÇLULAR
219
Sarayda Büyük Cenazeler
220
Bakanla Başbaşa
221
Bir Günlük Özgürlük
222
Yöntemini Açıklamak İçin Dokuz Sayfa
224
32 -BİR ANNEYE VE BİR ÇOCUĞA ELVEDA
225
Beş Kelimelik Bir Not
225
Lekesiz Meryem Ana'nın Birliği
227
Margherita Anne Gidiyor
228
Tanrı İle Konuşan Bir Çocuk
229
Cennet'ten Arkadaşlarımı Görebilecek miyim?
231
33 -İNŞAA ETMEK İÇİN OTUZ YIL
233
"Onun Gibi Olmayı" İstiyorlardı
233
Tavanarasında Kar
234
Büyük İşler
235
Büyük Ağlayış
237
İÇİNDEKİLER
239
245